Türk Medeni Kanunu doğrultusunda kadın erkek eşitliğinin zina suçuna yansıması
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET İnsan ilk önce cinsiyet açısından bir ayırıma tabi tutulur.Diğer ayırımlar ise bundan sonra yapılır.Bir çok toplum tipinde kadının cinsel özelliklerinden hareketle toplum içerisinde edindiği yerin sadece erkeklerden farklı olmakla kalmayarak,daima erkeklerden daha düşük bir statüde bulundukları görülür.Bu nedenle tüm milletlerde kadın ve erkeğin toplum içerisindeki yeri ve konumu tartışma konusu yapılmıştır.Bu durum yapılan yasal düzenlemeleri de etkilemiştir. Tarih boyunca Anadolu'da yaşayan kadınların statüsü,değişen toplum ve devlet yapılarına bağlı olarak değişiklikler geçirmiştir. Yapılan araştırmalara göre Osmanlı öncesi Türk kadım, başka toplumlardaki kadınların aksine topluluk yaşantısına oldukça yoğun bir şekilde katılmış,üretimde olduğu kadar savaş ve siyaset gibi konularda da yer alıp erkeğiyle eşit düzeyde haklara sahip olmuştur.Osmanlı Devletinin kuruluşu ve Bizans Devletiyle ilişkiye geçmesiyle birlikte kadımn statüsünde değişmeler olmuştur.Bunun en belirgin örneği olan harem anlayışının Türk toplumuna girmesidir. İslam dininin kabulü ile devlet düzeni ve hukukta dini esaslar kabul edilmiştir.İslam dini,ortaya çıkış koşullarında kadının statüsünde bir iyileşme sağladığı halde ( kız çocukların öldürülmesinin yasaklanması, evlenilecek kadın sayısının dörtle sınırlandırılması gibi ) kadını erkekle eşit görmemekte ona gerek hukuki ve gerekse toplumsal açıdan daha düşük bir statü sağlamıştır.Osmanlı yönetici sımfı İslam kurallarının da ötesinde yürürlüğe koyduğu ( kadınların ticari faaliyetlerinin yasaklanması, kılık kıyafetle ilgili ve haftanın belli günleri daha sonrada tüm hafta kadınların sokağa çıkmasının yasaklanması gibi ) Fermanlarla kadını tamamen toplum yaşantısının dışına çıkarmıştır.Tanzimat ve daha sonra gerçekleştirilen Meşrutiyet hareketleriyle kadının statüsünde iyileştirme çalışmaları yapılmaya çalışılmışsa da yeterli olmamıştır.Atatürk tarafından gerçekleştirilen Devrimler ile kadının hukuki statüsünü belirleyen ve kadını aşağı bir statüde tutan dini esaslar yerine medeni ülkeler tarafından da kabul edilen hukuki esaslar kabul edilmiştir.Bunlann başında 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu, 1925 yılında kabul edilen Kıyafet Kanunu ve 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun sayılabilir. Kadınlara ayrıca 1930 yılında Belediye Meclisi ve 1934 yılında da Millet Vekilliği seçme ve seçilme hakkı tanınarak siyasi alanda da erkekle eşitliği sağlanmıştır. Bu çıkarılan kanunlarla kadın ve erkek yasa önünde,evlilik,boşanma, velayet ve veraset gibi konularda eşit haklara sahip olmaktadır.Bununla birlikte başta Medeni Kanun olmak üzere ( aile reisinin koca olması, kadımn çalışmasının kocanın iznine tabi olması ve kadının asli görevinin ev işleri olması gibi ) Ceza kanununda ( kadın ve erkeğin zina suçunun düzenleniş şekli ) ve diğer bir kısım kanunlarda kadınla erkek tam ve eşit bir statüye gelememiştir. Bu çalışmada Hukuk Devrimiyle bir çok alanda gerçekleştirilen kadın-erkek eşitliğinin Türk Ceza Kanununda yer alan zina suçunda neden gerçekleşmediği, kadının toplum içerisindeki statüsü,yapılan hukuk devriminin amaçları ve zina suçunun tarihsel gelişimi incelenmiştir. Bu araştırma sonucunda zinadaki ve diğer alanlardaki kadın ve erkek eşitsizliğinin sadece Türk toplumuna özgü bir durum olmadığı görülmüştür. Halen bir çok ülkede bu eşitsizlik devam etmekte iken zina suçu açısından Türk Anayasa Mahkemesi söz konusu zinayla ilgili yasaların Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğundan bahisle iptal etmek suretiyle bu alandaki eşitsizliği gidermiştir. ABSTRACT First of all the human being is subjected to a gender discrimination. Then the other details are considered. In many types of societies, from the side of the women's sexual characteristics, it seems that not only their place in the society is different from men, but also they are in an inferior status. For that reason, in all nations the place and position of man and woman have been aroused as the discussion subject. This case had affected the applicable legal arrangements. During the period of history, the status of women living in Anatolia was faced with alterations related to the changing nature of the society and the state. Due to the investigations, before the Ottoman Empire, the Turkish woman,as opposed to the women in different societies, joined intensely to the living activities of the society and they had the equal rights with their men taking place in matters such as war and politics as well as production field. With the beginning of the establishment of the Ottoman Empire and the relations with the Byzantium Empire, there had been alterations in the status of the woman. The most obvious example of this was the entrance of the concept of harem into Turkish society. With the acceptance of the Islamic religion, the order of state and religious essentials in the law were accepted. The Islamic religion, although it provided better conditions ( such as the prohibition of the killing of little girls and the restriction of the number of the women to be married by four ) the woman was not seen as equal with the man and they provided an inferior status for the woman from the aspect of justice as well as the community. The managerial class of the Ottomans, even beyond the rules of Islam, with the Decrees they put into use in law ( such as the prohibition of the commercial activities of the women, and their going outside on certain days of the week and then the whole week and also related with their clothing ) they totally put the woman out of the living activities of the society. With the political reform in 1839 and then the activities done with Constitutional Monarchy, although it was attempted to make recoveries in women's status, it was not enough. illWith the revolutions done by Atatürk, instead of the religious essentials put women in an inferior status and deciding the judicial essentials accepted by civilised states were accepted. In the first place, the laws of clothing accepted in 1925, the Civil Code in 1926 and Tevhid-i Tedrisat dated as 1924 can be mentioned. Also it was provided for the woman the equality with man in the area of politics giving them the right to elect and be elected as Municipality Assembly in 1930 and the member of the Turkish Parliament in 1934, By these laws made, the woman and the man have the equal rights from the side of the law like marriage, divorce, guardiance and inheritance. In addition to this, the man and the woman had not become into an equal status in the law of punishment ( the arrangement from of the adultery crime of man and woman ) and in the other types of laws and also in the law of civilisation, in the first place, ( such as the role of the husband as the chief of the family, the business activities of the woman subjected to the permission of the husband and the essential work of the woman about the housework ). In that study, it was examined why the equality of man- woman happened in many fields does not happen in the crime of adultery in the Turkish Law of Punishment, the status of the woman in the society, the objectives of the law revolution done and the historical evolution of the crime of adultery. As a consequence of this investigation, it was seemed that the inequality of man and woman in adultery and in other fields was not merely specific to the Turkish society. However this inequality is continuing in many countries, the Turkish Constitutional Court caused to get rid of the inequality in this field cancelling the mentioned laws related to adultery as opposed to the equality principal of the Constitution. IV
Collections