2000-2010 yılları arasında intrakranial kitle cerrahisi nedeni ile nöroanestezi uygulanan hastaların retrospektif analizi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Peroperatif daha iyi hasta bakımı sağlanması ve epidemiyolojik araştırmalar yapılabilmesi için anestezi kayıtlarının düzgün ve doğru tutulması gereklidir. Anestezi kayıt formuna hastanın anestezi öncesi durumu, anestezi sırasında hastaya yapılan işlemler, uygulanan ilaçlar ve vital bulgular kaydedilir Anestezi kayıt formu hastanın operasyondaki durumunun değerlendirilmesi yanında daha sonraki uygulamalarda da gerektiğinde danışılabilecek bir belge olduğundan tıbbi ve adli bakımdan önemlidir.İntrakranial kitle (İKK) cerrahisi sırasında anestezistten beklenen; peroperatif dönemde hasta ve cerrah için optimal şartları sağlayabilmesi, serebral perfüzyonun sürdürülmesi, beyin ödemi ve intrakranial basınç (İKB) artışının önlenmesi, hemodinamik olarak stabilitenin sağlanması, hızlı ve rahat derlenme ile erken nörolojik değerlendirilmenin yapılabilmesidir.Bu çalışmada Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD'da 2000 ile 2010 yılları arasında İKK cerrahisi nedeniyle nöroanestezi uygulanan 1709 hastanın anestezi kayıt formlarındaki verileri kullanılarak retrospektif analizi hedeflenmiştir. Amacımız İKK nedeniyle cerrahi uygulanacak hastalarda nöroanestezi etkinliğini belirleyerek yol gösterici olabilecek bir veri kaynağı hazırlamaktır.Araştırmamızda elde edilen verilere ağırlıklı olarak preoperatif ve intraoperatif anestezi kayıt formlarında bulunan bilgilerden ulaşıldı. Bazı verilere ulaşmak için ise hasta dosyalarındaki kayıtlardan ve nükleus medikal bilgi sistemi olarak adlandırılan hasta kayıtlarının ve bilgilerinin tutulduğu hastane bilgisayar sisteminden faydalanıldı. 11 yıllık süreçte İKK nedeniyle nöroanestezi uygulanan kayıtlı 1732 hastaya ait anestezi kayıt formlarına ulaşılmaya çalışılmış ancak 1709 hastanın anestezi kayıt formları sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmiştir.İncelediğimiz 1709 hastanın %56,1'nın erkek, %43,9'nun bayan ve hastaların %72,4'nun 18-64 yaş grubunda olduğu bulundu. Hastaların %45'nın ASA II, %35,5'nun ASA I grubunda olduğu ve %90,5'nın elektif cerrahiye alındığı görüldü. Hastaların %64,5'nın bir ya da daha fazla yandaş sistemik hastalığı olduğu, yaşla birlikte yandaş sistemik hastalık görülme sıklığının arttığı ve en sık görülen yandaş sistemik hastalığın kardiyovasküler sisteme (%29,6) ait olduğu bulundu.Tiyopentalin (%85,6) en sık kullanılan indüksiyon ajanı olduğu, entübasyon ve idamede en sık kullanılan kas gevşetici ajanın Sisatrakuryum (%42,5) ile Vekuronyum (%41,2) olduğu ve son yıllarda Rokuronyum kullanımının arttığı, %1,5 hastada uyanık kraniotomi uygulandığı için indüksiyon yapılmadığı ve kas gevşetici ajan kullanılmadığı görüldü. Genel anestezi verilen hastalarda anestezi idamesinde en sık total intravenöz anestezi (TİVA) yöntemi ile Propofol + Remifentanil (%55,4) infüzyonu uygulandığı ve uyanık kraniotomi uygulanan hastalarda ise Midazolam + Remifentanil infüzyonu tercih edildiği görüldü.Hastaların %3,3'ünde entübasyon güçlüğü olduğu, en sık entübasyon güçlüğü nedeninin yüksek larinks + görüşü engelleyen epiglot (%42,3) olduğu, erkeklerde entübasyon güçlüğü görülme oranlarının bayanlara göre anlamlı olarak yüksek olduğu (p<0,05), yaş grupları arasında entübasyon güçlüğü açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadığı (p>0,05) görüldü.Hastaların %93,3'ne invazif arteriyel monitörizasyon, %87,1'ne santral venöz basınç (CVP) monitorizasyonu yapıldığı ve cerrahi sırasında en sık sırtüstü pozisyon (%64,5) verildiği görüldü.İntraoperatif dönemde hastaların %78,2'ne steroid, %62,4'ne diüretik ajan olarak Furosemid, %10,6'na Mannitol, %5,8'ne Furosemid + Mannitol verildiği ve son yıllarda Mannitol kullanımının azaldığı bulundu.Çalışmamızda hastaların %18,6'na kan transfüzyonu yapıldığı ve transfüzyon ile ilgili bir komplikasyon bildirilmediği görüldü.Hastaların %24,6'ında entübasyon sırasında hipertansif yanıt oluştuğu, intraoperatif dönemde hastaların %47,3'ünde bir ya da daha fazla komplikasyon geliştiği, en sık gelişen komplikasyonun kardiyovasküler sisteme (%36,7) ait olduğu, iki hastada venöz hava embolisi geliştiği, 12 hastada kardiyak oluştuğu ve iki hastanın intraoperatif dönemde öldüğü, ayrıca yandaş sistemik hastalığı olanlarda komplikasyonların daha yüksek oranda görüldüğü (p<0,05) ve 18-64 yaş grubu (p<0,05) ve >65 yaş grubunda (p<0,01) diğer yaş gruplarına göre komplikasyonların daha yüksek oranda görüldüğü bulundu.Araştırmamızda hastaların %55,9'na antiemetik ajan yapıldığı ve son yıllarda antiemetik ajan kullanımının arttığı görüldü.Çalışmamızda hastaların %18,2'nın hipofiz adenomu nedeniyle opere edildiği, hipofiz cerrahisi sırasında hastaların %54,3'ne kraniotomi, %45,7'ne transsfenoidal yaklaşım uygulandığı ve son yıllarda hipofiz cerrahisinde transsfenoidal tekniğin arttığı bulundu.Çalışmamızda 1709 hastanın preoperatif GKS değerlerinin ortalaması 14,27 ± 1,80 olarak bulunmuştur. 1709 hastanın 1495'nın (%87,5) postoperatif GKS'nın değerlendirilebildiği, 2 (%0,1) hastanın intraoperatif öldüğü, 212'nın (%12,4) postoperatif entübe ve sedatize olduğu için GKS'nın değerlendirilemediği ve postoperatif GKS'nın değerlendirilebildiği 1495 hastanın GKS ortalaması 14,02 ± 1,42 olarak bulunmuş ve postoperatif GKS'larında preoperatif GKS'larına göre istatistiksel olarak anlamlı fark saptantı (p<0,05).Araştırmamızda anestezi sürelerinin ortalaması 217,57 ± 91,67 dakika olarak bulunmuş ve intraoperatif komplikasyon gelişen hastaların anestezi sürelerinin ortalaması, intraoperatif komplikasyon gelişmeyen hastalarla karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark görüldü (p<0,05).Çalışmamızda hastaların %21,7'nın postoperatif yoğun bakım ihtiyacı olduğu,acil cerrahiye alınan hastaların postoperatif yoğun bakım ihtiyaç oranının elektif cerrahiye alınan hastalara göre daha yüksek olduğu (p<0,05), postoperatif yoğun bakım ihtiyacı olan hastaların preoperatif ve postoperatif GKS değerlerinin ortalamasının, yoğun bakım ihtiyacı olmayan hastalarla karşılaştırıldığında daha düşük olduğu (p<0,05), postoperatif yoğun bakım ihtiyacı olan hastalarda anestezi süre ortalamasının yoğun bakım ihtiyacı olmayan hastalara göre daha yüksek olduğu (p<0,05), postoperatif yoğun bakım ihtiyacı olan hastaların %55,9'nun entübasyon ihtiyacı olduğu ve yoğun bakımda kalış sürelerinin ortalamasının 5,8 ± 7,12 gün olduğu bulundu.1709 hastanın 299'ın (%17,5) intraoperatif veya postoperatif dönemde öldüğü, cinsiyete göre mortalite oranları karşılaştırıldığında bayanlar ve erkekler arasında istatistiksel olarak fark olmadığı (p>0,05), yaş gruplarına göre mortalite oranları karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı (p>0,05), ASA sınıflamasına göre mortalite oranları karşılaştırıldığında ASA III (p<0,05) ve ASA IV (p<0,01) gruplarında diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu, acil hastalarda elektif hastalara göre mortalite oranlarının daha yüksek olduğu (p<0,01) bulundu.Ölen hastaların preoperatif ve postoperatif GKS değerlerinin ortalaması yaşayan hastalarla karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu (p<0,01), ölen hastaların anestezi sürelerinin ortalaması yaşayan hastalarla karşılaştırıldığında daha uzun olduğu (p<0,05), ölen hastaların postoperatif yoğun bakımda kalış sürelerinin ortalaması yaşayan hastalarla karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu (p<0,05) bulundu.Sonuç olarak, düzenli ve sistematik bir şekilde tutulan anestezi kayıtlarından geniş hasta serilerini kapsayan bir çok çalışma yapılabileceğini, kliniğimiz anestezi kayıt formlarının hastalarla ilgili bilgilerin tamamına yakınını içerdiğini, son 11 yılda kliniğimizde İKK nedeni ile opere olan hasta sayısının anestezi, cerrahi ve yoğun bakımdaki gelişmelerin ilerlemesi ile arttığını, nöroanestezide invazif monitörizasyon yöntemleri ve TİVA uygulamasının yaygınlaştığını, intraoperatif komplikasyon oranlarının azaldığını, GKS'nın değerlendirilmesinin uygulayıcılara bağlı olduğunu, mikrocerrahi, nöroanestezi ve yoğun bakım hizmetlerindeki ilerlemelerin İKK cerrahisi sonrası gelişen yüksek mortalite ve morbidite oranlarını kabul edilebilir değerlere düşürdüğünü, nöroanestezinin preoperatif dönemden başlayıp postoperatif dönemi de kapsayan özellikli bir anestezi türü olduğu kanısına varıldı.Anahtar Kelimeler: İntrakranial kitle, nöroanestezi, retrospektif, anestezi formu Anesthesia records should be kept correctly and properly to provide a better preoperative patient care. Anesthesia record form includes pre-anesthetic status of the patient, procedures and medications applied to the patient during anesthesia and vital findings. As anesthesia record form is a document that can be used in the evaluation of the patient status during the surgical operation and can be applied in subsequent applications, it is medically and forensically important.During intracranial mass surgery (IMS), anesthetists are supposed to provide optimal conditions for the patient and the surgeon, to maintain cerebral perfusion, to prevent cerebral edema and increased intracranial pressure (ICP), to maintain hemodynamic stability and to achieve an early neurological evaluation with fast recovery.The study aimed to carry out a retrospective analysis using the data from anesthesia record forms of 1709 patients anesthetized for IMS in Ondokuz Mayıs University, Medical Faculty, Anesthesiology and Reanimation Department between 2000 and 2010.Data were mainly obtained from preoperative and intraoperative anesthesia record forms. To obtain data, we made use of patients? records and hospital computer system which is called nucleus medical information system. In 11-year period of time, we tried to reach the records of 1732 patients anesthetized for ICP, however anesthesia record forms of 1709 patients were analyzed wholesomely.Of the 1709 patients, % 56,1 were male and % 43,9 were female and % 72,4 were in 18-64 age groups. Of the patients, % 45 were in ASA II group whereas % 35,5 were in ASA I group and % 90,5 underwent elective surgery. It was observed that %64,5 of the patients had one or more accompanying systemic disease, that the prevalence of systemic disease increased with age and that the most frequent accompanying systemic disease resided in cardiovascular system (% 29,6).It was also observed that thiopental was the most frequently used induction agent that cisatracurium (% 42,5) and vecuronium (% 42,2) were the most frequently used muscle relaxants in intubation and maintenance, that the use of rocirorium has increased recently and that because % 1,5 of the patients underwent awake craniotomy, induction was not performed and muscle relaxant was not administered. In patients receiving general anesthesia, total intravenous anesthesia (TIVA) and propofol + remifentanil (% 55,4) infusion were the most frequently used methods and in patients receiving awake craniotomy, midazolam + remifentanil infusion was preferred.% 3,3 of the patients had intubation difficulty, the most common cause of intubation difficulty was epiglottis that prevent high larynx + vision, the prevalence of intubation in males was greater than that of in females (p<0,05), and no statistically significant difference was observed between age groups in terms of intubation difficulty (p>0,05).It was determined that arterial monitoring was used in % 93,3 of the patients whereas central venous pressure monitoring was used in % 87,1. Supine position was the most frequently used position in surgical operation (%64,5).In intraoperative period, it was seen that % 78,2 of the patients were administered steroid, % 62,4 furosemide as a diuretic agent, % 10,6 mannitol, % 5,8 furosemide + mannitol and that the use of mannitol has decreased recently.Of the patients participating in the study, % 18,6 were administered blood and/or blood product transfusion and no complication related to transfusion was reported.During intubation,% 24,6 of the patients developed hypertensive response, % 47,3 developed one or more intraoperative complications, the most common complication resided in cardiovascular system (% 36,7), two patients developed venous air embolism, 12 had cardiac arrest and two patients died during intraoperative period. Additionally, the rate of intraoperative complications in patients with accompanying systemic disease was greater (p<0,05) and when compared, 18-64 (p<0,05) and >65 age groups (p<0,01) had higher complication rates than those found in other groups.Our study revealed that % 55,9 of the patients were administered antiemetic agent and recently the use of antiemetic agent has increased.In the study, it was determined that % 18,2 of the patients were operated due to the pituitary adenoma, that craniotomy (% 54,3) and transsphenoidal (% 45,7) approach for pituitary surgery was performed and that the use of transsphenoidal technique in pituitary surgery has been increased recently.In the study, the mean GKS of 1709 patients was 14,27±1,80. Of the 1709 patients, postoperative GKS was evaluated in 1495 patients (% 87,5), two patients died during intraoperative period, in 212 patients (% 12,4), GKS could not be evaluated due to the postoperative intubatation and sedation. The mean GKS of 1495 patients was 14,02±1,42. Statistically significant difference was observed between preoperative and postoperative means of GKS (p<0,05).In the study, the mean duration of anesthesia was 217,57±91,67 min. The duration of anesthesia in patients developing intraoperative complications was longer than those who did not (p<0,05).In the study, it was determined that % 21,7 of the patients required intensive care, that the need for intensive care in patients who underwent immediate surgery was greater than those who underwent elective surgery (p<0,05), that the mean preoperative and postoperative GKS scores of patients that required postoperative intensive care was lower than those who did not (p<0,05), that the mean duration of anesthesia in patients who required postoperative intensive care was longer than those who did not require postoperative intensive care (p<0,05), and that % 55,9 of the patients who required postoperative intensive care were in need of intubation and that the mean duration of stay in the intensive care unit was 5,8±7,12 days.Of the 1709 patients, 299 lost their lives during intraoperative or postoperative periods, when mortality rate was compared with respect to gender, no statistically significant differences was observed between males and females (p>0,05), when mortality rate was compared with respect to age groups, no statistically significant difference was observed between age groups (p<0,05), when mortality rate was compared with respect to ASA classification, there were significant differences in ASA III (p<0,05) and ASA IV (P<0,01) groups and mortality rate in patients who underwent immediate surgery was higher than patients who underwent elective surgery (p<0,01).When the mean preoperative and postoperative GKS scores of the dead patients were compared with that of surviving patients, statistically significant difference was observed (p<0,01); when compared, the mean duration of anesthesia of the dead patients were longer than that of surviving patients (p<0,05); and when mean postoperative duration of stay in the intensive care unit of the dead patients and surviving patient were compared, statistically significant difference was observed (p<0,05).It was concluded that several studies involving a large series of patients can be carried out with the help of properly and systematically kept anesthesia records and that anesthesia record forms in our clinic included almost all information related to the patients. With the developments in anesthesia, surgery and intensive care unit, the number of patients operated due to the intracranial mass has increased recently. Neuroanesthesia is a type of anesthesia that covers both preoperative and postoperative periods. Repetition of these retrospective studies periodically would contribute the development of anesthesiology.Keywords: Intracranial mass, neuroanesthesia, retrospective, anesthesia record form.
Collections