Spinal ve epidural anestezi sırasında sedasyon amacıyla devamlı infüzyon ve hasta kontrollü sedasyon tekniklerinin karşılaştırılması
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
48 ÖZET Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı'nda, spinal ve epidural anestezi altında elektif cerrahi operasyon geçirecek olgulara peroperatif iki farklı sedasyon tekniği uygulayarak hastaların vital bulguları, sedasyon seviyeleri, derlenme süreleri, anksiyete durumları, kullanılan ilaç miktarları ve yöntemlerin yan etkilerini değerlendirmeyi amaçladık. Çalışmamız; ASA I-II grubuna giren, yaşları 19-76 arasında değişen, 40'ı erkek 10'u kadın olmak üzere 50 olguda gerçekleştirildi. Devamlı infüzyon uygulanan olgular Grup I (n=25), hasta kontrollü sedasyon uygulanan olgular Grup II (n=25) olarak ayrıldı. İki grup arasında yaş, cinsiyet, ağırlık gibi demografik özellikler ile operasyon süreleri karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamadı. Operasyon öncesi hiçbir olguya premedikasyon uygulanmadı. Operasyondan 45 dakika önce hastalara periferik bir venden kanül takılarak 7 ml/kg. %5 Dekstroz Laktatlı Ringer solüsyon verildi. İntravenöz kanüle üç yollu musluk takılarak bir yolundan serum infüzyonu, diğer yolundan ise sedasyon için kullandığımız propofol verildi. Olguların I5'ine epidural, 35'ine spinal blok yapıldı. Blok istenilen seviyeye ulaştıktan sonra Grup Fe 3 mg/kg/saat hızla; Grup H'ye HKA cihazı 0,5 mg/kg bolus ve 5 dakika kapalı kalma süresi ayarlanarak49 propofol verildi. Sedasyon öncesi, sedasyonun 15. dakikası, operasyon sonu, postoperatif 15.dakika ve postoperatif 30.dakikada SAB, DAB, OAB, KAH, SpÜ2 ve sedasyon değerleri kaydedildi. Çalışmamızda elde ettiğimiz bulgulara göre, her iki grupta da sedasyonun başlaması ile SAB, DAB, OAB ve KAH'ta anlamlı düşmeler gözlenirken, operasyon sonu ve postoperatif periodtaki hemodinamik parametreler sedasyon öncesi değerler ile karşılaştırıldığında anlamlı fark saptanmadı. SpC>2 değerleri her iki grupta sedasyon uygulaması ile düşme gösterdi. Fakat düşme, Grup I'de istatistiksel olarak anlamlı iken, Grup ü'de anlamsızdı. İki gruptaki peroperatif sedasyon skorları arzu edilen düzeyde bulundu. Grup I'de peroperatif sedasyon seviyeleri (2,77±0,44), Grup Il'ye oranla (2,17±0,19) yüksek bulundu. Operasyon sonunda da Grup Fdeki sedasyon seviyesi sedasyon öncesi değere göre anlamlı yüksek (p<0,05) iken; Grup IF de anlamsız olarak (p>0,05) yüksek bulundu. Operasyon süreleri arasında anlamlı fark olmayan iki grupta, kullanılan propofol miktarları arasında (Grup I=287,04±84,29 mg; GrupII=173,64±51,31 mg) çok ileri derecede anlamlı (p<0,001) fark tespit edildi. Olguların postoperatif derlenme süreleri Grup I'de (5,56±2,3 1 dk.), Grup ü'de (3,64±1,65 dk.) bulundu. Gruplar karşılaştırıldığında fark istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı (p<0,01) bulundu. İki grupta da preoperatif anksiyete skorları yüksek, operasyon sonu ve postoperatif 30. dakika anksiyete skorları düşük bulundu. Gruplar arasındaki karşılaştırmalarda da anlamlı fark görülmedi (p>0,05). Çalışmaya dahil edilen bütün olgular kendilerine uygulanan yöntemi iyi ve çok iyi olarak değerlendirdi. İki gruptaki hasta değerlendirme skorları ortalamaları arasında anlamlı fark bulunmadı (p>0,05). Hasta kontrollü sedasyon uygulanan gruptaki hastaların bolus isteklerinin çoğu kapalı kalma periodunun dışında gerçekleşti. Toplam istek ortalamasının başarılı istek ortalamasına oranının 1,27 olması çalışmamızda kullandığımız bolus doz ve kapalı kalma sürelerinin uygun olduğunu göstermiştir. Yan etki olarak Grup I'de 1 hastada hipotansiyon, 3 hastada bradikardi ve 8 hastada desaturasyon görülürken Grup İT de hiçbir hastada hipotansiyon, bradikardi ve desaturasyon gözlenmedi. Propofol enjeksiyon ağrısı ise her iki grupta yüksek oranda görüldü (Grupl= %56; GrupII=%44).50 Sonuçlar değerlendirildiğinde; Spinal ve epidural anestezi sırasında uyguladığımız devamlı infüzyon ve hasta kontrollü sedasyon tekniklerinde; SAB, DAB, OAB ve KAH değerlerinde sedasyon başlaması ile anlamlı düşmeler görüldü. Fakat Grup Il'de hemodinamik parametreler Grup I'e oranla daha stabil bulundu. Ayrıca Grup IF de daha az propofol kullanımı ile arzu edilir sedasyon seviyeleri sağlanırken, yan etki oranı da Grup I'den daha az bulundu. Grup Il'de hızlı derlenme sağlanması ve hastalar tarafından yöntemin tercih edilir olması diğer avantajlar olarak tespit edildi. 51 SUMMARY The aim of our study was to compare the vital finding, sedation levels, recovery time, anxiety scores, total drug doses and side effects when both continuous infusion and patient controlled sedation (PCS) was compared to provide sedation as an adjunct to spinal and epidural anaesthesia in Trakya University Medical Faculty Anesthesiology and Reanimation Department. Our study was performed totally 50 patients in ASA I-II groups; ages between 19-76. Patients who applied continuous infusion were Group I (n=25) and patients who applied PCS were Group E (n=25). There were no difference between groups in ages, sex, weight and operation times. Patients received no premedication. A cannula was inserted in to a peripheric vein. All patients received an intravenous infusion of 7 ml/kg of %5 DLR solution preoperatively. 15 patients were performed epidural anaesthesia and 35 patients were performed spinal anaesthesia. Group I received 3 mg/ kg/hour propofol; Group II received bolus doses of propofol 0,5 mg/ kg and lock out time 5 minute with PCS. We recorded SABP, DABP, MAP, HR, SpOî and sedation levels; before sedation, on the 15th minute of sedation, at the end of operation and on the 15th and 30th minute after operation.52 Looking to our results, when sedation started there were statistically significant decreases in SABP, DABP, MAP and HR on both groups. When we compared hemodynamic parameter that were before sedation and that were at the end of operation and postoperative period, we couldn't find any significant difference. During sedation there were statistically significant decreases in SpC»2 values in Group I and there were statistically insignificant decreases in Group II. Both groups sedation levels were found on desirable levels during operation. During operation sedation levels (2,77±0,44) of Group I were greater than Group II ( 2,17±0,19). At the end of operation the sedation levels of Group I were significant increase and the sedation levels of Group II were insignificant increase. Mean duration of the procedures were similar in the Group I and Group n. Total doses of propofol were (287,04±84,29 mg) for Group I and (173,64±51,31 mg) for Group II Total doses of propofol of Group I were statistically significantly greater than Group II. Recovery times were significantly shorter in Group II than Group I (3,64±1,65 and 5,56±2,31 min. respectively). Preoperation anxiety scores of both groups were high. At the end of operation and on the 30th minute of postoperative anxiety scores of both groups were low. There were no difference between Group I and Group II. All patients evaluated this as a good and very good technique. There were no difference on the patient evaluation scores between Group I and Group II. Patients in PCS group successful demands averaged (4,68) and unsuccessful demands averaged (1,28). Total demands / Successful demands was 1,27. Most of demands fell outside the lockout period. There were hypotension at one patient, bradycardia at 3 patients and desaturation at 8 patients as side effects in Group I. There were no hypotension, bradycardia and desaturation at any patient in Group II. Enjection pain were high in both groups (Group I=%56; GroupII=%44). Consequently; when sedation started there were significant decrease on the continuous infusion and PCS in SABP, DABP, MAP and HR. But hemodynamically parameters of Group II were more stable than Group I. Total doses of propofol in Group II were lower than Group I. Side effect in Group I were more than Group II. There were rapid recovery in Group II and this technique was preferred by patients, for this reason PCS was more advantageous than continuous infusion.
Collections