Türkiye Cumhuriyeti`nin azınlık politikası kapsamında Türk Musevi cemaati`nin durumu ve faaliyetleri
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Thales hiçbir şeyin yoktan var edilemeyeceğini söyler. Biz de bu ilkesel inançla devletlerin ancak tarihsel bir birikim ve savaşımların ardından doğdukları kanaatindeyiz. Kökenci olan bu tezahür bize şunu der: Türkiye Cumhuriyeti dil, din, ırk bakımından farklı toplulukların yüzyıllarca bir arada yaşadığı Osmanlı Devleti'nin günümüze uzanan bir parçasıdır. Gayrimüslim olarak bahsi geçen Rum, Ermeni ve Yahudiler ise bu yapının birer örüntüsüdür. 1869 Tanzimat Fermanı'na kadar bu örüntü bozulmamıştır. Milliyetçilik dalgası ile gayrimüslimler Osmanlı Devleti'nden bir bir kopmuştur. Böylece ümmetçilik politikasının devlet açısından işlevselliğini yitirdiği ve ulus-devlet projeleri ile homojen bir toplum yaratmanın hedeflendiği bir döneme girilmiştir. Bütün Avrupa'yı yutan milliyetçilik karşısında Türkiye için başka bir seçenek kalmamıştır. Bu bilinci Lozan Barış Görüşmelerine taşıyan Türkler azınlık meselesini devletin üniter yapısını bozmayacak şekilde çözüme kavuşturmuş, gayrimüslimler Lozan'a akdedilen şekliyle yeni devletin şemsiyesi altındaki yerini almışlardır. Yahudiler bu yeni dönemde yurttaşlık bilincine erişmişlerdir. Bu topraklarda evler, okullar, sinagoglar, mezarlıklar kurmuşlardır. Bilgi ve tecrübelerini Türk dünyası ile paylaşarak ortak bir kültür meydana getiren Yahudiler, devletle uyum içinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Ancak yeni rejimin yerleşme sürecinde eski konumlarını kaybetmek istemediklerinden devletle sürtüşmeye girmeyen Yahudiler, dönemin bazı uygulamalardan olumsuz yönde etkilenmişlerdir. 1926 yılında Medeni Kanun çerçevesinde haklarından feragat etmeleri memnun karşılansa da yabancı unsur olarak görülmeye devam edilmişlerdir. Nitekim Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında sayıları 80 bin civarında olan Yahudi nüfusunun devlet içindeki sayısal varlığı günümüze kadar giderek azalmıştır. Bugün geride çoğunlukla geçmişin talihsiz olaylarını dillendirmeyen Türk adıyla bütünleşmiş bir Musevi Cemaati karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde kamuoyunun belli bir kesimi Yahudiler ile ilgili bir takım yanılgılara düşmüştür. Özellikle İslamî kesim İsrail Devleti ile Türk Musevileri arasında bağ kurarak İsrail'in Orta Doğu'da yaptığı ihlal ve katliamlardan Türkiye vatandaşı Yahudileri de mesul tutmaktadır. Özellikle 2000'li yıllarda yaşanan İsrail taraflı saldırılar sonrası gerek basında gerekse radikal İslamî çevrede hem İsrail hem de Türk Musevilerine yönelik giderek artan bir nefret söylem gelişmiştir. Hâlbuki bütün Yahudilerin İsrail Devleti'nin eylemlerinden sorumlu olmadığının farkına varmak bugüne kadar sürdürülen uyumun devamlılığı açısından stratejik bir yol haritası olacaktır. Thales says nothing can be created from nothing. According to the this principle we believe that states are borned only after a historical accumulation and struggle. This manifestation which is rooted tells us Republic of Turkey is a part of the dating back to the present of Ottoman Empire where different communities have been lived together for centuries with their languages, religions and race. Greeks, Armenians and Jews who are called non-Muslim are also the patterns of this structure. This pattern was not corrupted until the Tanzimat Edict which was declared in 1869. With the wave of nationalism, the non-Muslims were separated from the Ottoman Empire one by one. So it has been introduced a period in which the Ummahism policy is lost its functionality interms of the state and aimed to create a homogeneous society with nation-state projects. Against the nationalism which was swallowed all the Europe there was not another option for the Turkey. Turks who had been carried this consciousness to the Lausanne Peace Talks resolved the minority issue in such a way as not to disturb the unitary structure of the state, and non-Muslims were setled under the umbrella of the new state according to the way in Lausanne. In this new era, the Jews reached the consciousness of citizenship. Jews built houses, schools, synagogues, cemeteries in these territories. The Jews who shared their know ledge and experience with the Turkish world, created a common culture and lived their lives in harmony with the state every time. However, it was clear that the Jews who did not want to lose their old positions during the settling of the new regime and therefore did not have to contend with the state, suffered from a number of insufficiencies resulting from certain practices. In 1926, the Jews were willing to renounce their rights under the Civil Code, but they remained as a foreign component. Thus, due to some anti-minority practices, the number of Jewish populations which were around 80 thousand during the founding years of the Republic, has decreased gradually until now. Today we come across to the a Jewish community who does not mention about the unfortunate events which are lived in the past United under the name of Turk. Today, some part of public falls into an error about Jews. Turkish public establishes a link between the State of Israel and Turkish Jews, and takes responsible them forth eviolations and massacres of Israel in the Middle East. Especially after the Israel side attacks in the 2000s, both in the press and in the Radical Islamic society has been developed a growing hate speech against to the Israel and the Turkish Jews. However, to conclude that not all Jews are collectively responsible for the actions of the State of Israel will be a strategic road map for the continuity of harmony.
Collections