Carisolv jelinin çürük süt dişleri üzerindeki etkisinin in vivo ve in vitro olarak incelenmesi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
108 BOLUM VI ÖZET Çocuk dişhekimliğinde, çürüğün uzaklaştırılması ve tedavi edilmesi işlemlerinde, gerek turlu aletlerin kullanılması ve gerekse keskin el aletlerinin kullanılması sırasında oluşan ağrı ve gürültülerin çocuklar üzerinde oluşturdukları korku en büyük handikaplardan bir tanesidir. Yukarıda bahsedilen konvansiyonel yöntemlerle kavite açma tekniklerinde, gereksiz yere sağlam diş dokusu da uzaklaşabilmektedir. Bu yüzden, etkili çürük tedavisi için daha konforlu ve çocukların daha rahat kabul edebileceği alternatif yöntemlerin geliştirilmesinde ilgi artmıştır. Bu amaçla, alternatif yöntemler olarak düşünülen; lazer, air-abrazyon, ultrasonik, enzim ve ART'nin yanında kemomekanik sistem üzerine ilgi yoğunlaşmıştır. İlk defa 1970'li yıllarda GK-101 olarak geliştirilen kemomekanik çürük uzaklaştırma sistemini 1980'li yıllarda Caridex adı altında GK-101E formülü takip etmiştir. Caridex sistemin çok fazla miktarda solüsyon gerektirmesi, kısa raf ömrü, fazla zaman alması ve büyük bir dağıtım sistemi gerektirmesi gibi klinik zorluk yaratan dezavantajlarından dolayı, yeni bir kemomekanik çürük uzaklaştırma sistemi üzerinde çalışıldı ve İsveç'te 1997 yılında Mediteam Firması tarafindan Carisolv üretilerek kullanıma sunuldu. Çalışmamızda en son geliştirilen kemomekanik çürük uzaklaştırma sistemi olan Carisolv'un, çürük süt dişleri üzerindeki etkisi in vivo ve in vitro olarak incelenerek konvansiyonel kavite preparasyon yöntemi ile karşılaştırıldı. Çalışmamız dört aşamada gerçekleştirildi. 1) Klinik olarak, yaşları 5-9 arasında olan 25 hastanın sağ ve sol alt yarım çenelerinde bulunan, toplam 50 adet oklüzal açıklığı olan çürük süt molar dişleri kullanıldı.109 Herhangi bir lokal anestezi yapılmasızın 25 hastada; sağ alt süt molar dişleri Carisolv, sol alt süt molar dişleri ise konvansiyonel kavite preparasyonu (turlu mekanik aletler) ile tedavi edilerek F2000 kompomer ile restore edildi. Tedavi öncesi ve sonrası radyografiler alındı. Tedavi sonrası hastalara anket sunuldu. Hastalar 6 ay sonra kontrole çağrıldı. Yapılan kontrolde, radyografi alınarak ve dişleri Modifıye Ryge Kriteri'ne göre değerlendirerek tedavilerin başarılı olup olmadığına karar verildi. Anket sonucuna göre ise hastaların sübjektif yorumlan değerlendirildi. 2) Carisolv'un ve kontrol solüsyonu olarak da serum fizyolojiğin pulpa üzerindeki etkisi, histopatolojik olarak 40 adet insan dişinde incelendi. Bu amaçla, pulpaları perfore edilmiş 20 adet 1. premolar dişine 10 dakika boyunca Carisolv, 20 adet 1. premolar dişine 10 dk. boyunca serum fizyolojik tatbik edildi. Her iki grupta da solüsyonlar yıkandı, kurulandı ve kaviteler teflon ve F2000 kompomer ile restore edildi. Daha sonra dişler çekilerek histopatolojik olarak incelendi. 3) Carisolv jel ve konvansiyonel yöntem ile çürüğü uzaklaştırılan toplam 20 adet çürük süt molar dişin kavite yüzey karakteristiği taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile incelendi. 4) 20 adet yeni çekilmiş kron çürüğü bulunan süt molar dişlerinde, çürük Carisolv jel ve konvansiyonel yöntem ile uzaklaştırılarak, yüzeylere uygulanan F2000 kompomer restoratif materyalin gerilme bağlanma kuvveti üniversal test cihazında değerlendirildi. 'Aynı ağızda farklı iki yöntem' olarak düzenlenen klinik çalışmanın sonucunda, her iki çürük uzaklaştırma yönteminin, çürüğün tamamen temizlenmesinde eşdeğer başarıya sahip olduğu, fakat Carisolv jel ile tedavi süresinin istatistiksel olarak anlamlı şekilde uzun olduğu saptandı. Hastalara sunulan anket sonucu, hastaların tedavi alternatifi olarak Carisolv'u tercih edecekleri belirlendi. Histopatolojik incelemeler110 sonucunda, Carisolv'un direkt pulpaya uygulanmasının 1 haftalık incelenmesi sonucunda, sadece perfore alanın altında çok hafif enflamatuar reaksiyon yarattığı gözlendi. 1 aylık incelemede de benzer olarak, çok hafif enflamatuar reaksiyon tespit edildi. Serum fizyolojik uygulanan dişlerde, 1 haftalık inceleme süresi sonrasında, perfore alanın altında çok hafif enflamatuar reaksiyonla beraber belirgin bir hemoraji varlığına rastlandı. Aynı grubun 1 aylık incelemesinde, bu hemorajinin rezorbe olduğu izlendi. Buna göre; Carisolv'un pulpaya herhangi bir zararlı etkisi olmadığı ve hemostatik etkisi olabileceği saptandı. SEM ile yapılan incelemelerde, Carisolv ile prepare edilmiş dentin yüzeyinde, dentin tübüllerinin açıkta olduğu ve smear tabakasının olmadığı, gerilme bağlanma kuvveti değerlendirmesinde Carisolv grubunun konvansiyonel yöntem grubuna göre daha iyi bir bağlanma gösterdiği saptandı. Carisolv'un, günümüzün adeziv restoratif teknikleriyle beraber kullanıldığında hastanın tedavi konforunu arttırdığı, pulpaya anlamlı düzeyde etkisinin olmadığı gözlendi. Yeni bir ürün olduğundan dolayı, gerek pulpal reaksiyonları ve gerekse klinik çalışmalara yönelik birçok parametre üzerinde daha geniş kapsamlı çalışmaların yapılması gerektiği sonucuna varıldı. Ill ABSTRACT Pain and noise created by drill and hand excavation have always been the primary handicap in treating caries in children. Excessive sound tooth tissue may be removed with drilling. Thus, there has been an interest in developing alternative methods for caries removal. In recent years, interest focused on alternative methods such as lasers, air- abrasion, ultrasonic, enzyme, ART and especially chemomechanical system that provides efficiency, speed, patient comfort and selective caries removal. Chemomechanical system was first developed in 1970's as GK-101 and was followed by GK-101E, with a product name Caridex, in 1980's. The disadvantages of Caridex System were large amount of solution needed, short shelf-life, long time consuming and a delivery system. This led researchers to work on a new chemomechanical caries removal system and Mediteam in Sweden produced Carisolv in 1997. In our study, the effectiveness of newly developed chemomechanical caries removal system, Carisolv, has been investigated on deciduous molar teeth, in vivo and in vitro and compaired with conventional cavity preparation method (drilling). Our study is performed in four parts. 1) In the clinical part of the study, 50 symmetric carious deciduous molar teeth with occlusal access present at right and left mandibles of 25 patients with a range of 5-9 years old were used. 25 carious deciduous molars present at right mandibles were treated with Carisolv, and 25 molars on the left side were treated with drilling without local anesthesia. The teeth were restored with F2000 restorative material. Time needed to prepare the cavities were recorded. Bite-wingRadiographs were taken before and112 after the treatments. A questionnaire was given to each patient following the treatment. Based on questionnaires, patients' subjective comments were also evaluated. The patients were called 6 months later for control and evaluated by Modified Ryge Criteria and bite-wing radiographs. 2) Histopathologic investigation of the effect of Carisolv and sterile saline as control solution was examined on exposed pulps of 40 human premolars. Carisolv was applied for 10 minutes on exposed pulps of 20 premolars. As a control group, sterile saline was applied for 10 minutes on exposed pulps of 20 premolars. For both groups, solutions were washed away, dried and restored with teflon and F2000 compomer. Then, the teeth were extracted 1 week and 1 month later and evaluated histopathologically. 3) The surface characteristics of the prepared cavities with Carisolv and drilling of 20 deciduous carious molars were investigated with scanning electron microscopy (SEM). 4) Tensile bond strength of F2000 compomer applied on carious-removed dentin with Carisolv and drilling was investigated on 20 freshly extracted deciduous molars with occlusal decay by using universal test machine. As the result of the clinical study designed as 'split mouth' technique, it was observed that both caries removal systems have the same success on caries removal, but treatment time with Carisolv gel was statistically longer. Based on the questionnaire, it was found that patients prefer Carisolv as an alternative treatment. According to the histopathological results, Carisolv exhibited very mild inflammatory reactions limited with the perforation area after 1-week. 1 -month later, similar inflammatory reactions were observed. At the control group, presence of hemorrhage was found associated with mild inflammatory reactions just beneath the perforation area after 1 week. At 1 -month113 examination of the same group, the resorption of this hemorrhage was observed. According to these results, it was observed that Carisolv is biocompatible and may have hemostatic effect on pulp tissue. In the SEM examination, apparent dentin tubules and no smear layer were found on Carisolv-prepared cavity surfaces. According to the tensile bond strength evaluation, Carisolv group exhibited higher bond strength than conventional group. It is concluded that Carisolv has increased the patient's comfort and has no significant hazardous effect to pulp tissue when used together with the adhesive restorative techniques. Further studies based on different parameters are needed since Carisolv has been introduced recently.
Collections