Wilhelm von Scholz darstellungstechnik und figurencharakteristik seiner erzahlprosa
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
TÜRKÇE ÖZET 20. yy alman yazarlarından Wilhelm von Scholz edebiyat alanında çok fazla tanınmamasına rağmen son derece ilginç bir kişiliğe sahiptir. Yazar alman naturalist akımının hakim olduğu yıllarda büyüdüğü halde bu akıma karşı çıkarak özlemini duyduğu klasik ve romantik cağ anlayışının etkisi altında arkadaşları Paul Ernst ve Samuel Lublinski ile `Yeni Klassisizm` akımının öncülerinden olmuştur. Wilhelm von Scholz 'a göre naturalist sanat anlayışı kısır ve tek yanlı olup eserin zaman açısından geçerliliğini sınırlamaktadır. Oysa yazar bir sanat eserinin sadece yazıldığı dönemlerde değil, daha sonraki dönemlerde de geçerliliğini koruyarak, sonsuzluğa erişmesi gerektiğini savunmaktadır. Bunun için de eserin devirlere özgü sosyal 0 ve kültürel olaylardan arındırılarak, her zaman geçerli olan temel insan unsurlarını ön plana çıkarması gerekmektedir. Yazarın eserlerinde yeni Klassisizm ' in yanısıra `Yeni Romantizm` akımının da etkilerini görmekteyiz. Naturalizm'in rasyonalist ve materyalist anlayışına karşı yazarda irrasyonal ve mistik bir dünya görüşü oluşmuştur. Ayrıca sanat, insan ruhunun derinliklerindeki akıl dışı bir dünyanın kapısını açan araç olarak ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda Wilhelm von Scholz eserlerinde, gerçeğin naturalist bir anlayışla adeta aynısının aktarılmasını değil de, görünenin arkasındaki gerçekleri, karanlık güçleri ortaya çıkarmaya çaba göstermiştir. Wilhelm von Scholz'a göre insan ruhu olağanüstü güçlere sahiptir ve gerçeküstü bir dünya ile ilişki içerisindedir. Bu olağanüstü gücün kullanılması ancak olağanüstü bir istem ile mümkün olmaktadır. Yazar bu okkultist anlayışını en iyi bir şekilde `Perpetua` adlı romanında sergilemektedir. Ortaçağ' m mekan olarak seçildiği roman, gerçek ve245 gerçeküstü olayların çakıştığı bir dünyada yaşayan ve olağanüstü güçleri yüzünden canlı olarak yakılmak istenen bir kızın hayatını anlatmaktadır. Küçük bir kız iken gelecekteki bazı olayları gören roman kahramanı Katharina, zamanla irreal güçlerini bilinçli olarak kullanmayı öğrenir. Ancak başlangıçta kötü ruhlarla olan ilişkisi yüzünden yakılmak istenen Katharina onun yerine ikiz kardeşinin kendisini yaktırmasından sonra azizlik katma ulaşır ve güçlerini mucizeler yaratmak için kullanır. Wilhelm von Scholz'un eserleri tarihsel mekânlar üzerine kurulmuştur. Romanları daha çok ortaçağ' da geçmesine karşın, Novellerinde yakın tarihten görüntüler de verilmektedir. Ancak tarihi olaylar ikinci planda olup, sadece tarihsel izlenim yaratmak amacıyla kullanılmıştır. Schalz, eserlerini daima belirli olaylar zincirine göre geliştirmektedir, ilk etapta roman kahramanı kötü güçlerin etkisi altına girer, ikinci etapta olaylar doruk noktasına ulaşır ve son etapta kahraman, ilâhi güçlerin yardımıyla kötülüklerden arınır. Olayların akışı yönünden yazarın eserlerini iki gruba ayırabiliriz. `Die Pflicht` ve `Der Auswanderer` adlı novellerinde figürler ikinci planda olup, anlatım öykü'nün sonundaki trajik olaya doğru dönüktür. `Perpetua`, `Der Weg nach Illok` ve `Unrecht der Liebe` adlı romanlarında ise figürlerin yaşamları ve yaşam biçimleri geniş bir şekilde ele alınmıştır. Tek bir olay örgüsü olmadığı için yazar 'm yöneleceği belli bir odak noktası yoktur. Wilhelm von Scholz'un eserlerinin karakteristik bir başka özelliği de, hemen hemen hepsinde en başından itibaren zaman ve mekânın belirtilmesidir. Sözgelimi `Das Gerücht` adlı novelde olayın 586 senesinin mayıs ayında Roma 'da geçtiği hemen başlarda belirtilmiştir. Yazarın eserlerin deki bir başka önemli özellik de, anlatılan zaman içerisinde, geriye ve ileriye dönük anlatım teknikleri ile figürlerin geçmişlerinden önemli kesitler verilmesi ve246 gelecekteki bazı olaylar hakkında okuyucunun önceden bilgilendirilmesidir. Gerçeğin okuyucuya aktarılma biçimi, Wilhelm von Scholz'un anlatıcı olarak eserde ne derece ön plana çıktığı ile bağlantılıdır. Yazarın eserlerinde, anlatıcı genelde ön plandadır ve okuyucuyla eser arasında köprü görevi yapmaktadır. Anlatıcının varlığının hissedildiği en tipik anlar, onun anlatılanın dışına çıkıp konuyu genel çerçevede okuyucu ile tartışmasıdır. Böylelikle yazar hem konuyu bir bütün içerisine sokmuş olur, hemde kendini anlatılan olaylardan soyutlayarak objektif bit tutum sergiler. Ayrıca figürlerin iç dünyalarının yansıtıldığı ve olayların onlar açısından değerlendirildiği yerlerde de anlatıcı'nın varlığı hissedilmektedir. Scholz'un eserlerinde işlediği ana temalardan biri de `raslarıta.` ve `kader`dir. Yazar raslantıyı kaderin öncüsü olarak tanımlamaktadır. Buna bağlı olarak da eserlerinde figürlerin kaderleri her zaman raslantı sonucu meydana gelen bir olay doğrultusunda etkilenir ve değişir. Eserlerin yapısında rol oynayan bir başka unsur da kullanılan semboller'dir. Semboller genelde dini alandan alınmıştır. En çok rastlanan sembol ise `rüya` dır. Bunun nedeni ise, yazar'in rüya ile yazmak arasında büyük bir benzerlik görmesidir. Yazar'a göre hem rüyada hemde yazarken insan ruhu akılcılığın baskısından uzaklaşabilir ve iç tepkilerini açığa çıkarabilir. Anlatım daima eserin başlarında meydana gelen özel bir olaydan yola çıkılarak geliştirilir. Sözkonusu bu olay roman karakterlerinin gösterdikleri gelişmelerin de temelini oluşturmaktadır. Burada göze çarpan önemli bir unsur, karakterlerin seçkin kesimlerden seçilmiş olması¬ dır, çünkü Scholz'a göre sadece imtiyazlı insanların kaderleri anlatılmaya değerdir, Wilhelm von Sohol'un karakterlerine genel olarak baktığımızda hepsinde yazar'in kader anlayışını ve okkultizm'e olan eğilimini görebilmekteyiz.
Collections