Deneysel omurilik yaralanmalarında eksitatör aminoasit reseptör antagonistlerinin (MK-801 ve CPPene) tedaviye katkıları
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
VII) ÖZETGünümüze kadar gerek klinik ve gerekse deneysel omurilik travmalarında, travma seviyesinde anatomik bütünlüğün korunduğu, hasarlanmanın primer olaydan çok buna sekonder gelişen patolojik sürece bağlı olduğu saptanmıştır. Bu sekonder hasardan sorumlu mekanizmalar birer birer açığa çıkartılırken, her ortaya konan fizyopatolojik mekanizmanın da yeni tedavi umutları taşıdığı bir gerçektir. Klinik olarak araştırma olanakları kısıtlı olduğundan deneysel omurilik travma çalışmaları ön plana geçmiştir. Bu çalışmalar devam ederken bu konuda yeni sorunlar da gündeme gelmiş, en iyi travma modeli ve sonuçlan en iyi değerlendirebilen testleri elde etme çabalan başlamıştır. Bu araştırmalara iten en büyük nedenlerden bir tanesi de çalışmaların zahmetli olması ve uzun süre alması ve en ufak hataların dahi, sonuçlan oldukça değişik yönlerde etkilemesidir. Günümüze kadar pek çok travma modeli üzerinde çalışılmış ve insan omurilik travmasına en yakın olarak ağırlık düşürme ve kompresyon travmalan bulunmuştur. Travmanın fizyopatolojisinde yer aldığı düşünülen mekanizmalar arasında en yenisi, eksitatör aminoasitlerdir. Bunların bir takım reseptörler üzerinden etkili olduğu anlaşılmış, ancak travmadaki rolleri daha sonra açığa çıkanlmıştır. Bu çalışmada ağırlık düşürme yöntemi ile yapılan deneysel omurilik travmasında NMDA reseptör antagonistlerinin elektrofizyolojik ve motor fonksiyonlar üzerindeki etkileri incelenmiştir. Burada non-kompetetif NMDA reseptör antagonist (MK-801) ve kompetetif antagonist (CPPene) kullanılmıştır. Bu amaçla 37 adet beyaz sıçan kullanılmış, 12 adet kontrol grubu, 15 adet MK-801 verilen grup ve 10 adet CPPene verilen grup olarak ayrılmıştır. Tüm gruplardaki sıçanlara T9-10 laminektomi yapılmış ve 50 gm-cm kuvvet uygulanmıştır. Kontrol grubuna serum fizyolojik verilirken, MK-801 grubuna 1 mg/kg travmadan 30 dakika sonra verilmiş ve 75 dakikada bir 0.5 mg/kg dozda rapel uygulanmıştır. CPPene ise 4.5 mg/kg dozda travmadan 15 dakika sonra verilmiş ve 3 saat sonra aynı dozlarda rapel uygulanmıştır. Daha sonra sıçanlar 1 hafta yaşatılarak 771., 3.ve 7. günlerde eğik düzlem üzerinde durabilme motor skorlarına bakılmıştır. Birinci haftanın sonunda sakrifiye edilen hayvanlardan travmaya maruz kalan omurilik kısmı `en block' eksize edilmiştir. SEP ve MEP olarak alınan elektrofizyolojik kayıtlamalar, travma öncesi ve travmadan sonra 1, 15, 60, 120, 180 ve 240 dakikalarda yapılmıştır. Sonuçlar bir skorlamaya tabi tutularak amplitüd ve latans değerleri tablolar halinde gösterilmiştir. Bu skorlamaya göre amplitüt için; 0= hiç yanıt yok, 1= amplitüdde %50'den çok düşme var ve 2= amplitüdde % 50'den az azalma var. Latans için ise; 0= hiç yanıt yok, 1= latans uzaması +2SD'dan büyük ve 2= latans uzaması +2SD'dan daha küçük. Buna göre elde edilen skorlar ayrı tablolar halinde gösterilmiş, sonuçların her grup için ilaç öncesi ve sonrası farklılıkları ve birbirlerine göre olan farklılıkları değerlendirilmiştir. Ek olarak elektrofizyolojik kayıtlamalardan (MEP ve SEP) hangisinin daha duyarlı olduğu ve dalga özelliklerinden amplitüd ve latansın hangisinin daha çok değişime uğradığı araştırılmıştır. Daha sonra elektrofizyolojik kayıtlamalarla korele edilmek üzere eğik düzlemde elde edilmiş derece skorları ortalamaları ile birlikte değerlendirilmiştir. Elde edilen sonuçlar değerlendirildiğinde davranış skorlamalannda bir fark görülmezken elektrofizyolojik kayıtlamalarda CPPene grubunun kontrol ve MK-801 grubuna göre daha iyi skorlara sahip olduğu saptanmıştır. Deney sonucunda homojen bir travma yaratılamamış olduğu ortaya çıkmıştır. İlaç verilmeden önce CPPene grubunda travmanın ağır seyrettiği, ancak ilaç sonrasına bir düzelme olduğu saptanmıştır. Kontrol ve MK-801 gruplarında ise böyle bir iyileşme saptanmamıştır. Aynca SEP kayıtlarım MEP'lere göre daha duyarlı olduğu ve travmadan daha çok etkilendiği görülmüştür. Travmatize omurilik parçaları ile patolojik çalışma yapılarak dejenere akson sayımı yapılmak istenmiş, ancak patoloji biriminin teknik yetersizliği sonucunda bu gerçekleştirilememiştir. Bunun üzerine daha basit bir teknikle omurilik santral nekroz alambakılmıştır. Ancak hiçbir grupta santral nekroz sahasının bu travma dozunda oluşturulamadığı saptanmıştır. Travma sonrası ilaç verilmeden önce grupların tümünde travmanın elektrofizyolojik kayıtlamalar üzerindeki etkisi incelenmiş, ancak yaratılan travmanın gruplara homojen bir şekilde dağıtmadığı görülmüş, buna neden olabilecek önemli bir faktör değişikliği deneyimiz için saptanamamıştır. Bu nedenle omurilik travma modellerinde, özellikle az sayıda hayvanla çalışmak zorunluluğunda olan laboratuvarlar için daha az hatalar olabilecek ve en azından uygulanan travmanın sabit tutulması için yeni ve ortak bir yol geliştirilmesi, diğer bir değişle bu modellerin standardize edilerek ortak anlaşılabilir bir dilde sunulması önerilebilir.
Collections