Ayak bileği kırığı nedeniyle konservatif veya cerrahi tedavi edilmiş hastalarda sekonder kıkırdak lezyonları ile klinik skorlamaların değerlendirilmesi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Son yıllarda insidansı giderek artan ayak bileği kırıkları, özellikle genç ve aktif bireyler ile osteoporotik yaşlı kadınlarda meydana gelmektedir. Ayak bileği kırıklarının tedavisindeki amaç hastayı ağrısız ve fonksiyonel bir ayak bileği eklemine kavuşturmaktır. Bunun için ayak bileği kırıkları bir bütün olarak ele alınmalı ve sadece kemik patoloji olarak düşünülmemelidir. Konservatif veya cerrahi olarak tedavi edilen hastalarda kırığa yönelik uygulanan tedavi tamamlandıktan sonra yapılan klinik değerlendirmelerin sonucunu ayak bileği instabilitesi, posttravmatik artrit ve osteokondral lezyonlar gibi kırığa sekonder birçok patoloji etkiler (2, 17).Çalışmamızın amacı ayak bileği kırığı sonrası konservatif veya cerrahi olarak tedavi edilen hastalarda kırığa eşlik eden sekonder kıkırdak lezyonlarını araştırmak ve klinik skorlamayı değerlendirmektir.Bu çalışmaya ayak bileği kırığı nedeniyle konservatif veya cerrahi olarak tedavi edilen toplam 56 hasta dâhil edilmiştir. 56 hastanın 19 tanesi kadın, 37 tanesi erkektir. Hastaların en genci 20 en yaşlısı 65 yaşında olup yaş ortalaması 44,6 olarak bulundu. Bu hastaların kırık olan ekstremite tarafına bakıldığında 29 tanesinde sağ ayak bileği, 27 tanesinde de sol ayak bileği kırığı vardı. Hastaların tedavi planlaması incelendiğinde 30 hasta cerrahi olarak, 26 hasta ise konservatif olarak tedavi edildi. Kırık kaynaması tamamlanan hastaların ortalama 6-8. haftalarda çekilmiş olan MR görüntüleri değerlendirildi ve talus osteokondritis dissekans (OKD) açısından iki gruba ayrıldı. Talus OKD saptanan hasta sayısı 19 iken, 37 hastada OKD saptanmadı. Buna göre talus OKD saptanan hastalar ile saptanmayan hastalar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptandı. Talus OKD olan hastaların daha çok sağ ayak bileği kırığı olduğu görüldü (p<0,05). Tedavi şekli ve talus OKD açısından yapılan istatistiksel analizde istatistiksel açıdan anlamlı sonuç elde edilmedi. Kaynama tamamlandıktan sonra MRG sonuçlarının değerlendirilmesi sırasında VAS ve AOFAS klinik skorlamaları belirlendi. Sonuçlar incelendiğinde talus OKD saptanan 19 hastanın 16 tanesinin VAS sonucu 0 olarak belirlendi. Yapılan istatiksel değerlendirme sonrasında talus OKD saptanan hastaların VAS sonuçlarının istatistiksel açıdan anlamlı seviyede düşük olduğu bulundu (p<0,05). Ancak AOFAS sonuçlarının grup ve sayısal değerlendirmeleri istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p>0,05).Literatürde ayak bileği kırıklarıyla ilişki osteokondral lezyonların varlığı ve sonuca etkisini değerlendiren birçok çalışma vardır. Bizim çalışmamızın verileri genel olarak literatür ile uyumludur; ancak gerek hasta sayısının az olması gerekse uzun takip sürelerinin olmaması sonuçlarımızı etkilemiştir. Bu nedenle daha geniş hasta serileriyle, daha uzun takipli çalışmaların yapılması gereklidir. Ankle fractures, which are increasingly common in recent years, are particularly prevalent among young, active individuals and osteoporotic elderly women. The purpose of the treatment of ankle fractures is to bring the patient to a painless and functional ankle joint. For this an ankle fracture should be considered as a whole and not only be regarded as bone pathology. Clinical evaluations in conservative or surgically treated patients are affected by a variety of pathologies, such as ankle instability, posttraumatic arthritis, and osteochondral lesions.The purpose of our study is to investigate the secondary cartilage lesions accompanying in conservative or surgically treated patients after ankle fracture and to evaluate clinical scoring.A total of 56 patients with ankle fractures treated conservatively or surgically were included in this study. Of the 56 patients, 19 were female and 37 were male. The average age of the patients was 44,6. 29 patients had right ankle and 27 patients had left ankle fracture. 30 patients were treated surgically and 26 patients were treated conservatively. MR images were evaluated after the treatment of the fracture was completed (average 6-8 weeks after ankle fracture).Talus OKD was detected in 19 patients, and was not detected in 37 patients. A statistically significant relationship was found between the presence of talus OKD and the side of fractured extremity. Patients with Talus OKD were more likely to have a right ankle fracture (p<0.05).There was no statistically significant relationship in between treatment style and talus OKD. Clinical scoring of VAS and AOFAS were determined after union was completed. The VAS result of 16 of 19 patients with talus OKD was 0(p<0,05). However, group and numerical evaluations of AOFAS results were not statistically significant (p> 0,05).There are many studies in the literature evaluating osteochondral lesions associated with ankle fractures and their effects on treatment outcome. The results of our study are generally consistent with the literature, but the low amount of patients and the lack of long follow-up time have affected our results. Therefore, more patient series and longer follow-up studies are required.
Collections