Risk society and planning: the case of flood disaster management in Turkish cities
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin hidro-meteorolojik doğal afetleri arttırmakta olduğuna inanılmaktadır. En yaygın doğal afetlerden birisi olan taşkınların, yakın gelecekte saha sık ve şiddetli yaşanması beklenmektedir. Bu da, Türkiye'de kentsel alanların, olumsuz etkileri açısından depremlerden hemen sonra gelen taşkınların yoğun tehdidi ve tehlikesi altında kalacağı anlamına gelmektedir. Birleşmiş Milletlerin afetlere ilişkin politikası ile risk toplumuna ilişkin güncel yaklaşımlar; felaket sonrası yara sarmaya yönelik hazırlıktan, afetler öncesinde kapasite artırımına ve risk yönetimine kaymıştır. Politikadaki bu tarihsel değişim, Türkiye'nin akarsu kentlerindeki risklerin azaltılması için mevcut yaklaşımlar yerine daha kapsamlı ve bütünleşik planlama yöntemlerinin yürürlüğe konulmasını gerekli kılmaktadır.Türkiye'deki mevcut taşkın yönetimi sistemi; merkezi bir kurumun araştırma ve değerlendirmeleri ile bu kurumun sınırlı müdahale yetki ve araçlarına dayanmaktadır. Yerel yönetimler ise, kentsel gelişme ve arazi kullanım kararlarına ilişkin olarak farklı çıkar ve baskılarla karşı karşıya bulunmaktadır. Bu bağlamda Türkiye'de; taşkın risklerinin azaltılmasına yönelik çabalar ile yerel düzeydeki planlama sisteminin bütünleştirilmesi ve yerel yönetimlerin risklerin tahmin edilmesi ve kamuoyunun bilgisine sunulması süreçlerine dahil edilmeleri önemli ve gerekli görünmektedir. Bunlar, güncel uluslararası yaklaşımlar kapsamında da vurgulanan hususlar arasında yer almaktadır. Bu kanaat; Türkiye'deki dört akarsu kenti özelinde yapılan araştırma ile güncel yaklaşımlara ilişkin olarak bir dizi uluslararası örnek üzerinde yapılan incelemelere dayanmaktadır.Dört akarsu kenti özelinde elde edilen bulgular, akarsu taşkınlarının yıkıcı felaketlere dönüşmesinin arkasındaki temel nedenin, arazi kullanımına ilişkin gevşek ve toleranslı kararlar olduğunu göstermektedir. Akarsu havzaları içerisinde gerçekleşen hatalı ve münferit uygulama ve gelişmeler ise taşkın kayıplarının diğer bir nedeni olarak tespit edilmektedir. Hali hazırda, ne imar planları ne de az sayıdaki taşkın planları, risklerin azaltılmasını sağlayacak uygun araç ve tedbirleri içermektedir.Bulgular, mevcut durumda tehlikeye maruz varlıkların toplam değerinin taşkın risklerini sınırlamak için yapılan yatırımların çok üzerinde olduğunu göstermektedir. Risk azaltmaya yönelik bağımsız ve münferit çabaların, yanıltıcı bir güvenlik hissi yarattığı, bunun da tehlikeye maruz varlıkların sayısını daha da arttırdığı anlaşılmaktadır.Yerel yönetimler tarafından tehlikeye maruz alan ve varlıklarının kamuoyuna duyurulmasının zorunlu kılınması, konuya ilişkin duyarlılığın artmasını, tehlikeye maruz varlıkların düzeyinin sınırlandırılmasını sağlayacak ve etkin risk azaltma çabaları ile planlama yöntemlerinin birbirine eklemlenmesine katkı yapacaktır.Anahtar Kelimeler: Bütünleşik Havza Yönetimi, Kentsel Taşkın Risk Yönetimi, Kentsel Arazi Kullanım Planlaması, Taşkın Mevzuatı, İklim Değişikliği ve Taşkınlar Global warming and climate change is believed to increase the hydro-meteorological natural disasters. Floods, the most widespread of natural hazards, are expected to occur more frequently and severely in the near future. This means that urban areas of Turkey are likely to be under intensive threat of floods, the adverse impacts of which are already considered only next to that of earthquakes. The recent disaster policy of United Nations together with contemporary interpretations of risk society shifted to capacity building and risk management prior to hazards, rather than preparations for relief after disasters. This historical turn in policy demands a more comprehensive and integrated form of planning for the mitigation of risks in the riverain cities of Turkey than existing approaches.Turkey?s current flood protection structure seems to be based on the surveys and assessments of a central authority and on its limited powers of intervention. The local municipal administrations are under different interests and pressures for development and land-use. It seems essential to integrate flood risk mitigation efforts with the local planning system and to involve municipalities in their estimations of risks and its declaration on official duty, as contemporary international approaches indicate. This conviction is based on a sample survey of four cases of riverine cities in Turkey, and on a review of current approaches in a sample of international cases.Findings on four riverain case cities indicate that river floods turn into destructive disasters mainly due to tolerant land-use decisions. Inaccurate and discrete implementations and developments in and through the river basins are a second source of flood losses. Currently, neither urban development plans nor available flood plans are equipped with necessary measures to mitigate risks.Findings indicate that current vulnerabilities are greater in value than investments made to curb flood risks. Independent and discrete efforts of mitigation seem to generate illusory feelings of safety, which aggravates vulnerabilities.The compulsory declaration of flood vulnerabilities by municipalities themselves in their entitlement for special subsidies could raise the general level of awareness, could curb further vulnerabilities, and contribute to the articulation of planning methods in the more effective mitigation control.Key Words: Integrated Basin Management, Urban Flood Risk Management, Urban Land-Use Planning, Flood Legislation, Climate Change and Floods
Collections