Mukaddime ve Şifâu`s-Sâil eserleri bağlamında İbn Haldun`un tasavvuf ilmine bakışı
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Bu çalışma İbn Haldun'un hayatı, eserleri ve tasavvufî düşüncesini konu edinmektedir. Çalışmamız iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde İbn Haldun'un hayatı, ikinci bölümde tasavvuf ilmine bakışı incelenmiştir. 732/1332 yılında Tunus'ta dünyaya gelen İbn Haldun, eğitimine Kur'ân tilavetiyle başlamıştır. Öğrenim hayatına edebî, lügavî ve şer'î ilimlerde derin bilgiye sahip babasının gözetiminde başlayan ve aile dostu devrin ünlü âlimlerinden ders alarak öğrenimine devam eden İbn Haldun, gençlik yıllarında okuduğu dersleri ve kitapları eserlerinde zikretmeyi ihmal etmemiş, hocalarını rahmet ve minnetle yâd etmiştir. Gençlik yıllarını ilim meclislerinde, babasının yakın arkadaşları olan devrin seçkin âlimleri arasında geçiren İbn Haldun'un ilim ve bilgi serüveni, hocalarından bir kısmının vebâ salgınından ölmesi ve geride kalanların da dönemin idarî işlerinde görevlendirilmesinden dolayı inkıtâya uğrar. Genç yaşlarda devlet idaresinde görev alarak farklı deneyimler kazanan İbn Haldun ilmî birikimiyle idarî başarılara imza atarak Sultan tarafından ilim meclislerine dahil edilir. Bazen ulemâ bazen umerânın kıskanmalarına maruz kalır. Bazen de yanlış siyasî hamlelerde bulunarak Sultanların gazabına uğrayıp zor günler geçirir. Bu zorluklarla ilim ve imanıyla mücadele ederken gemi faciasında ailesini kaybeden İbn Haldun kendisini zahitlik yoluna adar. Fakat tecrübesinden istifade etmek isteyen idareciler tarafından bu niyeti gerçekleşmez. Ancak bulduğu her fırsatta eserler kaleme alarak ilim yolcularına rehberlik yapan İbn Haldun'un hayat serüveni birinci bölümde incelenmiştir.İslâm coğrafyasının çeşitli bölgelerinde yaşayarak umranın esrarına ilişkin görüşleriyle insanlığa katkı sunan İbn Haldun'un, umranda ortaya çıkan ilimlerden birisi olarak gördüğü tasavvuf hakkında eserler kaleme alarak birikim ve tecrübelerini paylaşması ikinci bölümde incelenmiştir. Tasavvufî tecrübenin nasıl anlaşılması ve yaşanması gerektiği konusundaki görüşlerini Mukaddime'nin satır araları ve Şifaü's-Sâil'de zikrederek birikimlerini ilim ehliyle paylaşmıştır. Tarihi süreç içerisinde gelişerek müdevven bir ilim dalı haline gelen ve tasavvuf ismiyle literatürdeki yerini alan bu ilim İbn Haldun'a göre umranda ortaya çıkan ilimlerdendir. İbn Haldun nefsi tezkiye ve tasfiye ile kemâli arzulayan ilim yolcularını gayelerine göre üç aşamada değerlendirir. Gayesi istikamet mücâhedesi olanların bu ilmi, Kur'an ve sünnete bağlılıkla birlikte bu alanda yazılmış eserlerden öğrenebileceklerini belirtir. Gayesi keşf olan insanların istikamet mücâhedesiyle birlikte irade, halvet ve riyazete dikkat etmeleri gerektiğini belirtir. Gayesi müşahede olan insanların zor ve bir o kadar da tehlikeli bir yola koyulduklarını bu yoldan ancak daha önce geçmiş istikamet ehli insanların rehberliğinde geçileceğini belirtir. Müşahede hâlinin kamil mânâda ancak ölümle birlikte hissedilebileceğini belirten İbn Haldun ölümden önce ortaya çıkan hakikate dair bazı bilgilerin insanı yanıltabileceğini, istikametten uzaklaştırabileceğini belirtir. Selef-i salihînin bu hususta çok hassas davrandıklarını belirten İbn Haldun onlarda zuhur eden keşfî bilgiyle birlikte ortaya çıkan kerâmetten dolayı Allah'a sığındıklarını ve bunu kendileri için kemâle ermede engel gördüklerini belirtir. Salih insanların yolunun bu olması gerektiğini belirten İbn Haldun toplum içerisinde keşif ve kerâmet ehli olduğunu vehmederek kendisine üstün vasıflar kazandıran veya taraftarları tarafından misyonlar yüklenen sahtekar tipolojilerin varlığından bahseder. Bu tip insanların ancak ehlince anlaşılan mahrem kavramları kullanarak insanları aldattığını ve kendilerine taraftar topladıklarını belirtir. İçlerindeki riyaset sevdasından dolayı taraftarlarını idareye karşı kışkırtarak kendilerine etkin bir konum edinmeye çalışan psikolojisi bozuk bu tiplere karşı okuyucularını uyarır. Anahtar Kelimeler: Tasavvuf, İbn Haldun This study explores life, Works and mysticism of Ibn Haldun. The study consists of two chapters; the first chapter deals with his life and the second chapter deals with his mysticism. He was born in Tunisia in 1332 (732 Islamic Calendar). He first learns Quran. He then is supervised by his father and some other eminent scholars of the period in literary, rhetorical and theological education. He always appreciated their contribution. He interrupted his education due to black death which took some of his tutors lives. In addition, some of the scholars who supervised him were appointed to official positions. Ibn Haldun took important positions in the government which he successfully carried out. He was invited and admired by the Sultan as well, for which he was envied by the contemporary scholars. He faced some troubles because of his failure to give the right decision. He lost his family by shipwreck after which he retired into seclusion. However, governors, who want to benefit from his experience, did not let him free. During the rest of his life, he attempted to write whenever the occasion allowed. He travelled different Islamic countries and observed the morals and manners of people. He sees mysticism as one of the human experience and scholarly study coming out of Islamic civilization. The second chapter of the present study deals with his mystical approach. He wrote about mysticism both in Mukaddime and in Shifau's-sail. He argues that mysticism (known as tasavvuf in Islamic literature) comes out and develops in the context of civilization. He divides the mystic quest into three periods. The dervish who yearns for true way of God needs to learn and practice Qur'anic principles and the Prophet's manner. the dervish who yearns for divine experience needs to have resistance to temptation, retire into seclusion and be content with little worldly things. The dervish who yearns for revelation has the most difficult process of quest and he can overcome the burdens only with the council of perfect person who completed his quest before. He argues that true revelation should come after death. Any divine revelation that may appear before may lead to deception. He refers to Selef-i Salihin (faithful scholars who follow the way of Quran and Prophet) to emphasize how they avoided any miraculous discovery that may distract them from the true way of God. He also states that faithful people should follow such principles and be careful about the impostors who distract and deceive common people through pseudo-divine revelation. The impostors benefit from certain secret words and terms to deceive people. Such impostors are eager to create their community to get some social and political positions for themselves thus urge the followers for revolt. Key Words: Sufism, Ibn Haldun
Collections