Ziya Gökalp ve Erol Güngör çizgisinde Türk sosyolojisi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ZİYA GÖKALP VE EROL GÜNGÖR ÇİZGİSİNDE TÜRK SOSYOLOJİSİGörevi toplum adı verilen varlığı tasvir etmek, işleyiş kanunlarını bulmak ve açıklamak olan sosyoloji ilminin yurdumuzda uzun sayılabilecek bir geçmişi vardır. Tanzimatla birlikte başlayan, Batı ile yoğun temas neticesinde ithal edilen ilim ve düşünce dalları ile birlikte sosyoloji de ithal edilen bir ilim olarak düşünce hayatımızda yerini almıştır. Bu çerçevede ilmi düşüncenin genişliğini sağlayan kavramlar, bu kavramlara yüklenen anlamlar, toplumu açıklamak için kullanılan metod ve tekniklerle oluşturulan modeller de batı temeline dayandırılarak oluşturulmuştur. Böylesine bir oluşum çizgisinde Türk Sosyolojisinin karakteri aktarmacılık şeklinde gelişmiştir. Batı aktarmacılığı ölçü alınınca Türk Sosyolojisinin ülkemizde iki şekilde tescil edildiği görülür. Birincisi batıyı olduğu gibi taklit eden taraf, ikincisi batıdan metodları alıp Türk toplumunun kendi yapısını dikkate alan taraftır. Bunlardan ilki 'mukallitler' ikincisi 'milliciler' olarak nitelendirilir. Bugün ortada olan bir gerçek vardır ki, sosyolojimiz toplumumuzun sorunlarını batının ve daha sonraları oluştu gibi Amerikan sosyolojisin etkisinde kalarak değil, tarafsız olarak gerçek boyutlarıyla iç dinamiklerinde incelemek, çözüm aramak, açıklama getirmek çabalarından uzak kalmıştır. Bu durum karşısında yapılması gerekenin ithal edilen konu ve sorunlarla zaman kaybetmek yerine bakışlarını toplumumuza çevirmek, toplum sorunlarına kendine özgü özellikler içerisinde açıklama getirmek, kendi düşünce geleneğinden gelen ve kendi değer sistemine uygun kavramlar geliştirmektir. Bu anlamda Türk Sosyolojisinde kendi toplumunun somut gerçeklerini ve yapısını ölçü alarak araştırma yapan ilk sosyolog Ziya Gökalp'tir. Gökalp batıdan tamamen farklı bir yapıya sahip, feodal kapitalist toplum düzenlerinden geçmemiş Anadolu toplumunun gelişimini incelemiştir. Durkheim'den aldığı metod ve tekniklerle mücerred dini bilgisini ve İslam filozoflarının düşünceleri ile Türk tarihinin içinde mevcut sosyal olaylar üzerine düşünme geleneğini birleştirmiş, bu kültür müktesebatı ile Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak sentezini oluşturmuştur. Böylece Gökalp Türk Sosyolojisinde bir milli çizgi oluşturmuştur.Gökalp'in oluşturduğu bu milli çizgideki sosyoloji siteminde modern sosyolojinin temel problemlerinden olan, sosyal çözülme, sosyal teşkilatlanma, sosyal aksiyon, sosyal değişme, yabancılaşma, sosyal sapma, kültürel gecikme, kültürel asimilasyon, millet olma gibi konuların hepsi doğrudan veya dolaylı olarak tetkik edilmiştir.Mutlakiyet, meşrutiyet ve cumhuriyet devirlerini görmüş ve yaşamış bir düşünür olarak Gökalp fikir ve düşüncelerini sürekli yenilemiştir. Çok hızlı değişmelerin yaşandığı bir dağılma devri düşünürü olmasından dolayı bazen çeliştiği ve yanıldığı fikirleri de olmuştur. O'nun çeliştiği ve yanıldığı fikirleri yine kendi takipçileri olan sosyologlar tarafından tenkit süzgecinden geçirilerek zamanın şartları ve dinamiklerine göre yeniden değerlendirilmiştir.Bu nedenle bu sosyologlarımız 'Gökalp revizyonistleri' olarak adlandırılırlar..Ziya Gökalp döneminde Türk sosyolojisi Osmanlı toplumundaki değişme, çözülme ve çöküşün bilimi olarak algılanmıştır. Cumhuriyet döneminde ise sosyoloji sosyal değişmeyi açıklama ve sosyal bütünleşmeyi sağlama görevi üstlenmesi gerekirken bir dönem resmi ideolojinin emrine girer. Bu durum 1950 yılına kadar devam eder.1923-1950 yılları arasındaki bu dönemde Ziya Gökalp'in takipçileri Necmettin Sadak ve Mehmet İzzet'tir. 1940 lı yıllarda Türk Sosyolojisinde resmi ideolojinin hakimiyetinin sona erdiği ve canlılık kazanmaya başladığı görülür. Bu dönemde Milli Sosyoloji modelinin başta gelen isimleri Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ve Hilmi Ziya Ülken'dir. Fındıkoğlu yaşadığı dönemin bütün zorluklarına rağmen Gökalp revizyonistleri ve Milli Sosyoloji modeli temsilcileri arasında ekolün her noktasında ülke gerçeklerine yönelen bir sosyolog olmayı başarmıştır.Hilmi Ziya Ülken meseleleri bütüncü ve uzlaştırmacı bir yaklaşımla ele almıştır. Ülken 'Türkiye Çağdaş Düşünce Tarihi'adlı eserinde Gökalp'e geniş yer vermiştir. 1950 sonrası Türk toplumunda toplumun kendinden kaynaklı problemlerin ön planda olduğu bir dönemdir. Modernleşme hızlanmış, sonuçları alınmaya başlamış değer yargıları değişme sürecine girmiştir. Bu dönemin önemli özelliği Osmanlı dönemi fikir akımlarının yeniden yeşermesi ve marksist ideolojinin moda haline gelmesidir. Aynı dönemde meydana gelen sağ sol guruplaşmaları sosyolojiye de yansır. Erol Güngör'ün kültür, medeniyet,modernleşme, kültür değişmesi, millet, milliyetçilik,halk ve aydınlar gibi pek çok konuya yaklaşımı Gökalp'in sosyolojik verileri istikametinde olmuştur. Erol Güngör bütün çalışmalarında milli kültürü kurma davasına hizmet eder. O'nun milli kültürü kuma davası bugünün meselelerine bugünün şartlarına göre tarihi şuurla ve kendi bünyesinde çözüm bulma davasıdır. Milli kültür tarih şuuru bilincinde modernleşmek suretiyle milli kültür kurulmalıdır. Millilik kültürün bütünlüğüdür ve bu bütünlüğü sağlayacak kaynak İslam medeniyetidir. Güngör, Ziya Gökalp'in ele aldığı konuları yeniden ele almakla kalmamış, Gökalp'in yaşadığı dönemin karmaşıklığından kaynaklanan eksik, yanlış ve çelişkileri hesap etmiş yer yer tenkit ederek günümüz meseleleri açısından yeniden değerlendirip düzenlemiştir. O bu yaklaşımı ile bir bakıma Gökalp'in milli sosyoloji çizgisini ve ekolünü sağlamlaştırıp çağdaş hale getirmiştir.Buraya kadar bahsedilen sosyologlarımızla birlikte Milli ekolde yer alan fakat hiç bir zaman üniversitelerin sosyoloji bölümünde resmen hocalık yapmamış iki farklı düşünürümüz de milli ekolün gelişmesinde ayrı bir öneme sahiptir. Bunlardan biri siyesetten ve mensubiyetten uzak kalarak hayatının çeşitli dönemlerinde değişik fikir rüzgarlarına kapılıp en sonunda doğruyu kendi değerlerinde bulduğunu ifade eden ideal ilim ve gerçek aydın tavrını sergileyen Cemil Meriç'tir. Diğer de siyasetin içinde olan ama hiç bir zaman ilmi siyasete siyaseti ilme alet etmeden Türk toplumunun meselelerine, toplum gerçeklerine milli ve dini değerlerine uygun kavram ve modellerle yaklaşma ve çözüm üretme çabasında olan mütecessis ve tenkitçi Seyyit Ahmet Arvasi'dir.İki düşünürümüz de din eve milliyet duygularıyla bütünleşmiş bir toplum, kendi kültürüğnü tanıyan, kültürü sağlam olduğu için batıya pencerelerini rahatlıkla açan, yabancılaşmadan çağdaşlaşan, aydını halkıyla bütünleşmiş bir toplum için araştırıp çalıştıklarından milli sosyoloji çizgisinde birbirleriyle ve diğer sosyologlarımızla birleşmektedirler.Söz konusu dönem Türk Sosyolojisinde milli modelin bir diğer önemli ismi Mehmet Eröz'dür. Mehmet Eröz Gökalp'in sadık bir takipcisi olup, ele aldığı pek çok kavramı onun yaklaşımlarıyla izah etmiştir. Mehmet Eröz, Sosyolojimizin dinamiklerini oluşturan pek çok konuyu bizzat saha araştırmaları ile ele alan az sayıdaki sosyologlarımızdan biridir ve bu yönde milli sosyoloji modeline önemli katkıları olmuştur.1980 öncesi Türk sosyolojisinin yoğunlaştığı konularla 1980 sonrası Türk sosyolojisin yoğunlaştığı konular farklıdır. 1980'ler sonrası etniklik, kimlik arayışı, millet olma gibi yeni oluşumlar toplum meselelerine hakim olmaktadır. Dolayısı ile bu dönem sosyologların ele aldıkları konu ve kavramlara yenilerinin eklendiği bir dönemdir. Bu durum milli sosyolojinin bu yeni oluşumlara nasıl ve hangi metodlarla yaklaşacağı konusunu gündeme getirmiştir. Günümüzde bu meselelerle ilgili çalışma yapan ve sosyolojimizde Ziya Gökalp ve Erol Güngör çizgisini takip eden sosyologlarımız arasında Orhan Türkdoğan, Amiran Kurtkan Bilgiseven, M. Fikret Gezgin, Mustafa Erkal, Zeki Arslantürk Yümni Sezen, Enis Öksüz ve onlarla birlikte çalışmalarını sürdüren genç sosyologlarımız sayılabilir. Bu sosyologlarımızdan Orhan Türkdoğan Düşünce sisteminin çatısında millet olma, milli kültür, İslamiyet yer alır. O, bu konuları ele alırken de günümüz toplumunun başka dinamikleri olarak ifade ettiği terör ve anarşik olaylar, aşiret ve kabile olgusu, alevi ve bektaşi yapılaşması, etnik azınlık yönelişi, milli kimlik ve millet oluşturma süreci, İslamın yükselişi, aile sosyolojisine yöneliş gibi meseleleri araştırırken sadece teorik araştırmalarla kalmaz saha araştırmalarına da yönelir. Amiran Kutrtakan Bilgiseven de Türk sosyolojisinin en önemli sorunlarından birinin saha araştırmalarının azlığı olduğu görüşündeki sosyologlarımızdandır. Bilgiseven çalışmalarında hareket noktası olarak İslamiyet ve milli değerlerimizi almıştır. Fikirlerinin ve düşünce sisteminin temelini İslami ve milli değerlerimiz açısından ele aldığı kavramlar ve getirdiği açıklamalar oluşturmaktadır. Bilgiseven çalışmalarında Kur'an sosyoloji ilişkisini ortaya koyarak İslam ve sosyolojinin her ikisinin de cemiyet meselelerini ve kültürü ele almaları bakımından aralarında fark olmadığını belirtir. Kurtkan Bilgiseven Batı Modelini almak yerine Yapımıza uygun Kur'andakİ ilm-i ledün esasında kendi kavramlarımızı oluşturmak görüşündedir.Buraya kadar çalışmalarına, metodolojilerine, ele aldıkları kavramlara ve milli sosyoloji çizgisindeki yerlerine kendi çalışmaları ve kendileri ile ilgili yapılan çalışmalardan yola çıkarak değinmeye çalıştığımız ve isimlerini zikrettiğimiz bütün sosyologlarımızın ortak özellikleri fonksiyonalist ve bütüncü olmalarıdır. Ortak iddiaları toplumu ayakta tutan unsurların din ve milli duygular olduğudur. Amaçları ise Türk sosyoloji düşüncesinin ve ilminin genişliğini sağlayacak yapımıza uygun kavramlar üretmek bu kavramlara kültürel esaslarımıza uygun anlamlar yüklemek suretiyle düşünce tarihimizin içinden kopup gelen , taklitten uzak milli bir sosyoloji anlayışı oluşturmaktır. TURKISH SOCIOLOGY IN LINE WITH ZİYA GÖKALP and EROL GÜNGÖR The sociology science of which the task is to describe the entity named as community, find and explain the operation of law has a history that can be considered as long in our country. Starting with Tanzimat and along with branches of knowledge and ideas that are imported as a result of intensive contacts with the West, sociology has also taken place in our thinking lives as imported science. In this context, concepts that provide the width of the scientific thought, meanings attributed to these concepts, the models created by the methods and techniques used to explain community have been created leaning on Western base. In such a formation line, character of the Turkish Sociology has developed in the form of transference. When taken the West transference as measure, it is seen that Turkish sociology registered as two ways in our country: the first side is mimicking the western side as is and the second one takes the method from West and takes into account the structure of its Turkish society. The first one is named as `Imitators (Mukallitler)` and second one is as `Nationalists (Milliciler)`Today, it is evident that there is a reality that our sociology stayed away from examining the internal dynamics in the real size, seek solutions, the effort to bring description for the problems of our society objectively not not through the influence of west or American sociology as later occurred. In response to this situation, the thing that needs to be done is to turn our gazes into our society, explaining social problems within peculiar features, develop concepts according to their own value system and their own idea of tradition instead of wasting time with imported topics and issues. In this regard, Ziya Gökalp is the first sociologist who conducts his studies based on his own society's concrete realities and structure in the Turkish Sociology. Gökalp studied the development of Anatolian society that has a completely different structure from West and not passed from the feudal capitalist social order. He combined his pure religious knowledge with methods and techniques of Durkheim and thoughts of Muslim philosophers with the tradition of thinking about the current social events in Turkish history. Thus, he constituted synthesis of Turkicization- Islamization- Becoming Modernized with this culture knowledge. So Gökalp has set up a national line in Turkish Sociology. Within this sociology system in the national line constituted by Gökalp, main problems of sociology such as social disorganization, social organization, social action, social change, alienation, social deviation, cultural lag, cultural assimilation, being a nation were was examined directly or indirectly.As a thinker who has seen and experienced absolutism, monarchical and republican revolution always renewed his ideas and thoughts. Due to being a thinker in dissolution period with very rapid change, he had sometimes contradicting ideas and ideas that were wrong. These ideas were re-evaluated according to conditions and dynamic of time by his own followers through criticism. Therefore, these sociologists are names as `Gökalp revisionists`. Turkish sociology during the period of Ziya Gokalp was perceived as the science of alteration, dissolution and collapse in Ottoman society. In the Republican era, sociology placed under the order of the official ideology for a period although it should take on the task of providing social integration and identifying social change. This situation continued until 1950. In period between the years 1923-1950, the followers of Ziya Gökalp are Necmettin Sadak and Mehmet İzzet. It was seen in the 1940s that the domination of official ideology ended in the Turkish sociology and gain vitality. The leading names in National Sociology model are Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu and Hilmi Ziya Ülken in this period. Despite all the difficulties of his time, Fındıkoğlu managed to become a sociologist who deals with the country reality in every aspect of ecole among Gokalp revisionists and representatives of the National Sociology model. Hilmi Ziya Ülken has addressed the issue with holistic and mediator approach. Ülken gave wide place to Gökalp in his works named `Türkiye Çağdaş Düşünce Tarihi'.In the period after 1950, it is a time when problems related to community itself is at the forefront. Modernization accelerated, the results began to be taken and value judgments entered a period of change. The important feature of this period is re-emergence of the Ottoman period flow ideas and Marxist ideology is becoming fashionable. Right and left groupings occurred in the same period reflected to sociology. Erol Güngör's approaches to issues such as culture, civilization, modernization, culture change, nation, nationalism, and public intellectuals has been in the direction of sociological data of Gökalp. All of Erol Güngör works serve for establishing the cause of national culture. His case of establishing the national culture is the case to find a solution through historical consciousness and in its own structure according to today's conditions and today's issues. National culture should be established by the modernization in historical consciousness. A nationality is integrity of culture and the source that ensures this integrity is Islamic civilization. Güngör didn't only consider the subject dealt by Ziya Gokalp but also consider the incomplete, incorrect and contradictions caused by complexity of Gökalp's period and organized by criticizing and re-evaluating in terms of today's issues. With this approach, he strengthened the national sociology line sociology of Gökalp and made it modern.Along with the mentioned sociologist so far, two different thinkers who take part in National école but never formally taught sociology at the university has also has a special importance in development of national école. One of them is Cemil Meriç who noted that he found the truth in his own values after spending time with wind of the different ideas and being away from politics and affiliation and represents ideal science and real intellectual. The other one is inquisitive and critical Seyyit Ahmet Arvasi who never garbles politics or science despite being in politics. He was in the effort to produce solutions and approach to the issues and truths of Turkish society through concepts and models appropriate to the national and religious values. Both thinkers studied for an integrated society with a sense of religion and nationality, knows its own culture, easily opened the window to West with a strong culture, modernizing without alienation, integrated with public intellectuals. For these reasons, they are uniting with each other and other sociologists in national sociology line. Another important name in the national models of the Turkish Sociology is Mehmet Eröz. He is one of the devoted followers of Gökalp and explained the many concepts he dealt with through his approach. Mehmet Eröz is one of the few sociologists dealing the dynamics of the sociology personally with field research and he has a significant contribution to the national sociology model. The issues that Turkish sociology focused before 1980 are different form the ones after 1980. After the 1980s, new formations such as ethnicity, identity crises, being a nation dominated the community issues. Hence, this period is time when new issues and concepts are added to the issues dealt by sociologists. This situation has brought agenda the issue of how and what methods will be used for the new formation of the national sociology. Sociologist who work on these issues nowadays and follow Ziya Gokalp and Erol Güngör's approach are Orhan Türkdoğan, Amiran Kurtkan Bilgiseven, M. Fikret Gezgin, Mustafa Erkal, Zeki Arslantürk Yümni Sezen, Enis Öksüz and our young sociologist who continue to work with them can be considered as together. Orhan Türkdoğan' thinking system based on being nation, national culture, Islam. While he is dealing with these issues, he not only directed to theoretical research but also field research in the issues such as terror and anarchy, tribal and tribal cases, Alawi and Bektashi formation, ethnic minority orientation, national identity and nation-building process, rise of Islam, the family sociology that he expressed as other dynamics of today's society. Amiran Kutrtakan Bilgiseven is in the opinion that the most important problem in the Turkish sociology is the low number of field research. Bilgiseven took our Islamic and national values as starting point in his studies. His concepts and statement discussed in terms of Islamic and national values constitutes his his ideas and systems of thought. Bilgiseven reveals the relationship of sociology and Quran in his studies and state that there is no difference between İslam and sociology addressing issues in terms of society and culture. Kurtkan Bilgiseven is in the opinion of constituting our own concepts complying with scientific secrets(ilm-i ledün) basis in Quran instead of West Model. The common features of all sociologists who we named here and whom we examine methodologies, concept they discussed and their place in the national sociology line is that they are functionalist and totalitarian. Their common claim is that the religious and national feelings sustain the society on its feed. Their purpose is to produce concepts that complies our structure and ensure the development of science and Turkish sociology thought and constitute a national sociological understanding away from imitation and came wafting through our thoughts history by installing meaning to these concepts according to our cultural basis.
Collections