1938 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti`nde yerleştirme yasaları
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
239 ÖZET Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, yalnız savaş sonrası sorunlarıyla değil, Osmanlı döneminde ortaya çıkan ve çözümü gittikçe zorlaşan sorunlarla karşı karşıya gelmiştir. Bu sorunların en önemlilerinden birisi olan yerleştirme sorunu, diğer sorunlarla bağlantılı ve onlarla birlikte çözümü olanaklıydı. Devletin bütünlüğü, rejimin güvencesi, halkın sosyal ve ekonomik yönden rahatlık ve güvenliği, ülkenin ve toplumun çağdaşlaştırılması, özellikle 1930'lu yıllarda ağırlık kazanan devlete bağlı türdeş ulus oluşumunun tamamlanması gibi konular yerleştirme yasa ve uygulamalarıyla ilintiliydi. Türkiye eğitimli, kültürlü ve çağdaş bir toplum oluşturmak için halkı, dinsel öğelerle değil, ulusal bağlarla kaynaştırmak istemiştir. Bu amaçla şeriat ve halifelik düzeniyle, devletin dışında halkın bağlanabilecekleri diğer unsurları ortadan kaldırmak istemiş, dinsel ve popülist söylemleri yasaklamıştır. Böyle bir ortamda, dinsel yapıyı kendilerine egemenlik aracı yapan unsurlar, saltanatı ve hilafeti elinden alınmış Osmanlı yöneticileri, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda halkın ittifakını bozamayıp yenilen ve özellikle Doğu Anadolu'da siyasi planlar üretmekte olan devletler bu çalışmalara tepki göstermişlerdir. Yeni ve çağdaş sürece girmekte güçlük çeken halk bu tepkilerin yaratılmasında kullanılabilmiştir. Halkın bir çoğunun toprağa bağlanmamış olup, aşiret ve göçebe halinde yaşaması, kullanılmasında etkili olmuştu. Halkın bağlanabileceği topraklann önemli bir kısmı egemen unsurların elindeydi, hazine arazileri boş ve bakımsızdı, Türkiye'yi terk eden unsurların bıraktığı taşınmaz mallar kullanım dışıydı. 18. Yüzyıl ortalarında başlayıp, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve Balkan Savaşları' ndan sonra kitleler halinde göç edip gelen muhacir ve mülteciler yersiz,240 yurtsuz durumdaydı. Ayrıca Lozan'da imzalanan mübadele sözleşmesine göre getirtilen nüfusun, ülke koşullarına göre yerleştirilmeleri gerekiyordu. I. Dünya Savaşı' nda milyonlarca nüfusun bir kısmı dışarıda kalmış, bir kısmı ölmüş ya da kaybolmuştu. Çizilen sınırlar içinde kalan nüfusun kalitesi, açıklanmaya çalışılan devletin o dönemdeki siyasetine uygun olarak yükseltilmesi gerekiyordu. Bunların dışında sınır boylarındaki düzensiz unsurların, devlete bağlanan yerleşik halka zarar veren yersiz, yurtsuz ve işsiz unsurların disiplin altına alınması gerekmekteydi. Bu sorunlar sistemli, çağdaş kurallara uygun ve toplumcu bir iskan siyasetiyle çözülebilirdi. Bu nedenle mübadele işi gündeme girdiği anda başlatılan iskan örgütlenmesi ve çalışmaları 1934 yılına kadar çeşitli münferit yasalarla yürütülmüş, 1934 yılında ise çok yönlü ve kalıcı bir yasa olan 2510 Sayılı İskan Yasası yürürlüğe konularak bu sorunlar çözülmeye çalışılmıştır. Halen yürürlükte olan bu yasa devletin yerleştirme siyasetinin tüm özelliklerini yansıtan oldukça önemli bir metindir. 241 ABSTRACT When the Republic of Turkey was founded, it was not only face to face with the post war problems, but also with the problems emerged during the Ottoman Empire that their solution was getting more and more difficult. Settling was one of the most important one among those problems and its solution was possible together with the solutions of the others. Such problems the unity of state, the security of the regime, the creation of the same kind nation bound to the state, comfort of people, were related to the settling law and its application. Turkey, for creating an educated, cultural and contemporary community, wanted to unite them with national ties not with the religious ties. For this purpose, it wanted to abolish religious law and caliphate, thinking that the people out of the state might get into connection with other matters, and it banned the religious and populist sayings, in such a position the groups that holding the religious structure for their sovereignty over people, the governs of the Ottoman whose sultanate and caliphate taken from them, the states that were beaten and couldn't spoil the agreement of people with the new government during the National Liberation War protested these efforts. People were having trouble in entering into the new and contemporary period, were used in those protest activities. Since the majority of people were not bound to land and were living nomadic life and as tribes, people were directed very much. Most of the land that people could be bounded were in the hand of sovereigns, reservoir lands were empty and uncultivated. The immovable properties left by the people who left Turkey were out of use. Emigrants and refugees who started coming into Anatolia in the middle of the 18th century and whose coming was increased in numbers after the Ottoman-242 Russian, and the Balkan wars were out of land. Those people who were brought into Turkey had to be settled down in accordance with the treaty of Lausanne. During the First World War some of the millions of people were left beyond the border, some of them died or lost. The quality of the people who were in the country had to be developed according to the policy of the state. The people along the border and the emigrants had to be taken under control. These problems could only be solved with the policy which is systematic, communal and suitable to the contemporary age. For this reason, the organisation of the settlement and its studies which were started when the exchanging became valid, couldn't be permanent until 1934. Article 2510 which is a multi-purpose and permanent law came into force in 1934 and after that the solutions of the problems started. This law is still valid today, because it reflects all of the aspects of the state settlement policy.
Collections