Türk sinemasında yoksulluk temsilleri: 1960-1975 dönemi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Bu çalışma 1960-1975 yılları arasında Türk Sineması'ndaki kentsel yoksulluk temsillerini dört farklı sinema ekolü üzerinden çözümlemeyi amaçlamıştır. Bu dönemde etkili olan toplumsal gerçekçilik, ulusal sinema, milli sinema ve devrimci sinema ekollerinden yoksulluk temalı birer film seçilerek söylem analizi ve göstergebilim yöntemleri kullanılarak çözümlemeleri yapılmıştır. Çalışmada ideoloji kuramı, eşitsizliklerin `rıza` ve `onay`a dayanan açılımları üzerinden Marks, Gramsci, Althusser, Foucault ve Lukes güzergâhı içerisinde kullanılmıştır.Bir eşitsizlik ilişkisi olarak yoksulluk, insanlık tarihi boyunca toplumların üstesinden gelmeye çalıştıkları bir problem alanı olmuştur. Ancak baş etmek için sarf edilen çabaya rağmen, yoksulluk üstesinden gelinmiş bir problem değildir. Yapısal çelişkilerin neden olduğu yoksulluk, bazı toplumsal araçlarca yeniden üretilir ve bu yolla sınıflar arası eşitsizlikler kalıcılaştırılır. Sinema bu bağlamda önemli bir toplumsal ve ideolojik araçtır. Sinemadaki yoksulluk temsillerinde yaygın iki tavır söz konusudur. Sinema bazen yoksulluğu yaratan yapısal çelişkileri görünür kılarken bazen de bu çelişkileri örterek onları görünmez kılar. 1960-1975 yılları arasındaki dönemde Türk sinemasındaki yoksulluk temsillerine bakıldığında, yoksulluğa neden olan toplumsal çelişkilerin görmezden gelindiğini, yoksulluk için sahte çözümler üretildiğini ve sinemanın yoksulluğu yatıştıran bir araç işlevi gördüğünü söylemek mümkündür. Dönemin sinemasındaki yoksulluk anlatısı, yoksulluğu yaratan `topraksızlık`, `gelir adaletsizliği`, `emek sömürüsü` gibi yapısal nedenleri görünmez kılmaktadır. Filmler sefalet hikâyelerindense yoksulluğun `yumuşatılmış` biçimini izleyiciye sunmayı tercih etmektedir. Türk sineması, yoksul sınıfları, `dayanışmacı`, `diğerkâm`, `özverili`, `kanaatkâr`, `sadık` gibi erdemlerle özdeşleştirerek yoksulluk algısını `soylulaştırmaktadır`. Böylece yoksulluk katlanılabilir bir forma sokulmaktadır. Türk sineması bu temsil stratejileri ile kentin yoksullarından egemen sınıflara yönelecek `meydan okuma` potansiyelini yatıştırarak yoksul sınıflar ile zengin sınıflar arasında tampon mekanizma işlevi görmektedir. Buradan hareketle dönemin Türk sinemasını yoksullukla ilgili `rıza üreten` hegemonik ve ideolojik bir aygıt olarak değerlendirebiliriz. This study aims to analyse urban poverty representations in Turkish Cinema in the era of 1960-1975 through four cinematic tendencies. In these years, each one of poverty-oriented films belonging to social realist, national cinema, milli cinema (Islamic cinema) and revolutionist cinema are analysed through discourse analysis and semiology methods. In this study, ideology theory is used in terms of consent and assent/approval interpretations of routes of Marx, Gramsci, Althusser, Foucault and Lukes.Poverty as an inequality relation is a field of problem that societies try to overcome during the history of the humanity. However, despite many efforts to overcome, poverty is not a problem that could be solved. Poverty caused by structural contradictions is reproduced through some social tools, and inequalities between social classes are maintained by this way. In this context, cinema is an important social and ideological tool. There are two main forms in poverty representations in cinema. Cinema sometimes reveals structural contradictions producing poverty, sometimes conceals these contradictions. Considering to poverty representations in Turkish cinema in the era of 1960-75, it could be said that social contradictions producing poverty were ignored, pseudo solutions were produced, and cinema became a tool providing appeasing poverty.Poverty narration in Turkish cinema ignores structural reasons such as 'landlessness', 'income injustice', and 'labour exploitation'. Turkish cinema prefers to show/tell softened version of poverty, instead of misery narrations. Turkish cinema gentrifies poverty perception through matching different virtues 'solidaristic', 'alturistic', 'self-sacrificing', 'contented', 'loyal' to poor classes. Therefore, poverty turns to a sufferable form. Turkish cinema appease 'challenge' potentials from to urban poor to dominant class through these representation strategies, and function as a buffer mechanism between to lower class and upper class. From this point of view, Turkish cinema of this era could be evaluated as a hegemonic and ideological instrument producing consent.
Collections