16. yüzyıl Osmanlı saray dokumaları ve dokumacılık sanatında tasarımcının rolü
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
129 ÖZET Türklerin Anadolu'ya gelip yerleşmelerinden çok önceleri de Anadolu topraklarında yerleşik.gelişmiş bir sanat kültürü vardı. Bu mev cut kültüre Türk kültürü de eklenerek komplike bir tarz ortaya çıkmıştır. Burada etkilenmelerden bahsetmemiz mümkündür. Yani tamamıyla Türk öncesi veya sadece Türk kültürü ön plana çıkmayıp geçmiş kültürlerden etkilenen yer yer onların özelliklerini de yansıtan bir üslûp gözlenmekte dir. Anadolu Selçukluları dönemindeki görünüm bu şekildeydi. Osmanlı İmparatorluğundan önce Beylikler döneminde ise Sel çukluların uzantısı durumunda bir sanat anlayışı hakimiyetini sürdürmüş tür. Ancak günümüze o dönemden çok az sayıda eser gelebilmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş yıllarında da bu durum devam etmiştir. 15. yüzyıla gelince siyasi yapılanmadaki güçlenmeye para lel olarak her alanda bir gelişme, ilerleme kaydedilmiştir. Doğal olarak bu gelişme sanat alanında da kendini gösterir. Yine bu dönemde Bursa'nın, ipek yolu üzerinde iyi bir konuma sahip olması ile gerek dokumaların üreti mi ve gerekse ticareti açısından bir merkez haline geldiğini görüyoruz. Bursa bu merkezi konumunu uzun yıllar sürdürmüştür. İmparatorluğun başkentinin Edirne'den İstanbul'a alınmasıyla sanat alanında İstanbul'un da hareketlendiğini gözlüyoruz. Hatta merkezi yetçi bir sistemle tüm sanat faaliyetlerinin tekel de toplandığını, bu duru mun muhafaza edilmesi için kanunlar dahi çıkarıldığını belgelerden anla maktayız.130 Bursa ve İstanbul'da dokumacılık oldukça gelişmiş olup, daha çok ipekli kumaşlardan oluşturulan seraser, kemha, kadife, çatma, takta, bürümcük gibi çeşitli dokumalar üretilmekteydi. Kumaş çeşidi oldukça zen gindi. Mine Esiner Özen, bir araştırmasında, 650'ye yakın kumaş adı belir lenmiştir ki bazıları bugün dahi bilinmemektedir. Kumaş dokumada, altın, gümüş teller kullanılmaya başlanınca papalı malzemeler olduklarından korumaya yönelik kanunlar çıkarıldı. Bu suretle dokuma kalitesi de kon trol edilmekteydi. Kumaşlar içinde en pahalı ve değerli olanı seraser olup Sultan kaftanlarında kullanıldığı anlaşılıyor. Osmanlı saray dokumalarında renk olarak daha çok kırmızının hakimiyetini görmekteyiz. Kırmızının elde edilmesine büyük bir itina göste rilmekteydi. Öyle ki Türk Alı olarak büyük ün yapmıştı, ayrıca bir diğer özelliği de kaliteli renk elde edildiğinden renginin solmamasıydı. Osmanlı Saray dokumacılık sanatında göze çarpan belirgin özel liklerinden biri sınırlı ve belirli renklerle dokunmasıdır. Kırmızıdan sonra en çok kullanılmış olan renkler sarı ve mavidir. Çatma, kemha ve serenkle- rin desenlerinde iki özellik göze çarpar, biri geniş yüzeyde tekrarlanan monoton, ana şema, diğeri ise içini süsleyen detay kompozisyonlarıdır. Türk dokumacılık sanatında motifler stilize edilmiş bitki şekille ridir. Kemhalarda değişik şemalar içinde uygulanan detay süslemeleri zarif ve incedir. Başta gelen bezeme 16 yüzyılın ikinci yarısından sonra bütün saray süsleme sanat dallarında uygulanan ve daha önce de adından bahsetti ğimiz naturalist üslûptaki çiçeklerdir. Kumaşlardaki desenlere ilk bakıldı ğında detay süslemelerinin birbirine benzediği zannedilirsede yakında n in celendiğinde bunların daima birbirinden farklı oldukları görülür. Kemha bezemeleri diğer ülke kumaş desenlerinden hiçbir etki almayıp bilakis onları etkilemiştir. Bununla birlikte çatlamalar, batı piyasa larında çok aranmalarından dolayı bir ticaret ürünü olmuşlar ve bu sebeple de, İtalyan kadife desenler gibi yabancı desenlerle müşterek motiflerin kul lanıldığı olmuştur.131 Çatmalarda en çok üç renk kullanılmıştır. Zemin kırmızı kadife veya klaptanlı fildişi ipek ve nadiren yeşil kadifedir. Kemhalarda zemin çoğunlukla kırmızı ve bazen zümrüt yeşil veya klaptanlı, nadiren de beyaz ve mavidir. Serenklere gelince kelime anlamı üç renktir, 16 yüzyılda az renk le dokunan üçlü benek desenini kapsayan serenk kumaşları adını daha son raları klaptan yerine parlak sarı ipekle dokunan kumaşa bırakmıştır. Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Seferi Tebriz'e kadar uzanması sonucu İran sanatı ile de bir iletişim kurulmuş oldu. Padişah Selim, Teb riz'den Şahkulu gibi ünlü nakkaş ustalarını İstanbul'a getirtmiştir. Bu sanatçılarında etkisi ile Osmanlı sanat anlayışında İran üslûbunun etkileri gözlenmeye başlamıştır. Her iki sanat anlayışında bir takım temel benzer liklerinde olması bu etkileşmeyi kolaylaştırır. Örneğin ortak nokta olarak geleneksel İslam sanatının hakimiyeti söylenebilir. Her iki türdede figüre az rastlanmaktadır. İranlı Şahkulu, kıvrık, sivri uçlu hançer formundaki yapraklarla hatayi çeşitlerinden oluşan saz yolu üslûbunun yaratıcısıdır. İran'ın yanısıra Çin ve İtalyan sanatıyla da etkileşim sözkonusu- dur. Yabancı motiflerin kullanımında geleneksel motifler ve üslûplar da yerini almıştır, zaman zaman birlikte kullanılarak güzel kompozisyonlar oluşturulmuş ve zaman zaman yalnız başına kullanılmışlardır. Naturalist üslup Kara Memi'nin geliştirdiği bir üslûp olup, bu üslûp sayesinde saray bahçelerdeki her türlü rengarenk çiçeklerin kumaşla rı ve dolayısıyla giysileri süslediğini görmekteyiz. Naturalist üslup da bazen yalnız olarak bazen de hatayi, rumi çin bulutu gibi geleneksel motif lerle bir arada güzel kompozisyonlar içinde kullanılmıştır.132 Dokumacılar çeşitli loncalara ayrılmışlardı, örneğin kemha doku yanlar kemhacı, kadife dokuyanlar kadifeci gibi isimler almaktaydılar bun larda hirefi oluşturmaktaydılar. Her kumaş için dişli sayıları belirli bir tip tezgah kullanılmaktay dı. Dokuma loncalarında 6 kişiden oluşan idareciler ve başlarında bir şeyh bulunmaktaydı. Diğer sanatlar da olduğu gibi Kethüda, yiğitbaşı, işçibaşı ve ehlihibre'den oluşuyordu. Tüm sanatçıların birlikte oluşturdukları örgü te de Ehl-i Hiref denmekteydi. Bu örgüt içinde her türlü sanat alanında faaliyet gösteren sanatçılar yer almaktaydılar. Bunlara aylıklar verilmektey di. Kanuni Sultan Süleyman'dan önce nakkaşlar iki gruba ayrılmış lardı. Anadolu ve İstanbul kökenlilerin bütününe Rumiyan grubu, dış ülke lerden gelen yabancı kökenli nakkaşların oluşturduğu gruba ise Acemyan grubu denmekteydi. Bu ayrım Kanuni Sultan Süleyman döneminde sona ermiştir. Şahkulu Acemyan grubunun başındaydı, bir süre bu görevini sür dürdü. Şahkulu ve Kara Memi ünlü nakkaşlardandır. Geliştirdileri üslûp lar süsleme sanatlarının hemen her alanında kullanılarak güzel şaheserler meydana getirilmiştir. Nigari (Haydar Reis), Nakkaş Osman, Abdullah, Baba Şah İsfa- hani, Molla Tiflisi, dönemin diğer tasarımcı şahsiyetleridir. 16. yüzyılda sanat aleminde isim yapmış ve diğerlerini etkisi altına almış okul denebile cek merkezler, Herat, Tebriz, Şirat ve İstanbul'du. Herat, Tebriz ve zaman zaman Şiraz üslûpları İstanbul Osmanlı Saray Sanatlarını etkilemiştir. Saray sanatının da onlar üzerinde etkisi olmuştur. Bu üsluplar kaynaşmış ve birbirinden ayırım oldukça güç hale gel diği de gözlenir olmuştur.133 Bütün bu etkileşimlerle birlikte genel olarak Osmanlı Saray sana tında geleneksel çizgiler her zaman ağırlığını korumuştur. 16. yüzyıldan günümüze gelen Şehname, Surname, Hünername ve Süleymanname gibi yazma eserlerde dönemin usta tasarımcılarına ait minyatürleri görmekteyiz. Bu minyatürler incelendiğinde kullanılan desen ve motiflerin, diğer süsleme sanatlarındakilerle aynı olduğu görülür. Süsle me sanatında bilhassa Osmanlı Minyatür sanatında doğudan ve batıdan gelen çeşitli etkiler, realizmin hakim olduğu kuvvetli bir üslûp içerisinde ustalıkla ele alınmıştır. Bu döneme ait minyatürlerden yine aynı dönemin dokuma sanatı hakkında fikir edinmek de mümkün olmaktadır. Zira kumaş ların bir kısmı günümüze kadar ulaşmamıştır. 134 SUMMARY Before Turks settlement in Anatolia, there had alreay been a very improved and advanced culture and art, which after its association with this atmosphere, a more complex and progressed method was created. As a result, Turkish culture was not the only style to have been presented, but its influence on the others established a new culture. Anatolian selcuks are an obvious example of this transition. The continuation of Selcuk's art could be easily recognized before the establishment of the early ottoman (1299 A.D) and The Homan empire, but unfortunately at present there are only a few pieces available. This style continued during the first period of the Ottoman Empire and its advancement since the fifteeneth century can not only be seen in all different aspects of government but it is particularly noticeable in the field of art as well. Meanwhile, having been on the silk road and its geographical position, Bursa became a city famous for fabric weaving as well as being a renowned trading centure, and it kept this centrelized importance for a long time. The capital city having been transferred from EDİRNE to ISTANBUL, Istanbul was also started to gain artistic importance. Everything was so monopolized that artistic activities weren't immune from the influence of the different new laws that were implemented by the central government.135 The industry of fabric weaving was improved, especially, silk fabrics such as, kemha, kadife, çatma, tafta, bürümcük were woven in Bursa and Istanbul. According to Mine Esiner Özen there were nearly 650 kinds of fabrics, from which nothing is available, many different kinds of valuable threads -gold, silver- were used in wearing these fabrics, for which various laws were made to control. Their quality. `Seraser` was the most expensive kind of the all which was also used in the sultans keftans. `Red` was the dominant colour in ottoman courts weaving. In supplying this colour, considerable care was shown; therefore, Turkish red has gained particular fame. Whats' more. Another characteristic of such colours is their extraordinary quality of not losing the original brightness and shine over the course of time. Apart from the colour red, numerous colours such as yellow and blue were used, which were the other main features of the art of textile manufacture in the ottoman courts. The repetition of the same design and the fine use of the small compositions in the main larger patterns were the other two characteristics of the design of çatma, kemha and serenk fabrics. In the art of ottoman court fabric weaving, the motifs were simplified plantlike patterns. The very fine and delicate naturalistic flower motifis in the middle of larger principel began to appear during the second half of the sixteenth century. At first glance all these flowers and motifs look the same; However, the differences can be noticed with close inspection. Not only didn't the patterns of Kemhas were influenced by different countries but it left an impression on them as well. Moreover, `çatma` had started to have many admirers in the western markets and consequently, it turned out to be a kind of commodity and began to possess a mutual pattern with Italian velvet. At most three different136 colours are used in çatmas: red velvet, Ivory/silk and rarely green velvet. In `kemhas` the field is often red and occasionally green pertaining to emeralds and rarely white or blue. In `serneks` which essentially means `three colours`, yellowish golden silk thread is used instead of the golden thread. The real artistic relation between ottoman Empire and Iran started after the unification of Tabriz to the empire during the reign of Yavuz Sultan Salim when Iran was defeated in the battle of `Chaldoran`. Sultan Salim brought famous master-workmen such as `shah-kulu` from Iran to Istanbul. Iranian artistic beauties being integrated with ottoman art created a unique style which came about owing to the ingenuity of such artists. The common features between the two art forms made this relationship much easier. Islamic culture for instance, was a factor that influenced both arts and as a result human and animal figures are rarely seen. Combining the configuration of different size leaves with `hatay` flowers shahkulu created the `saz` style. In addition to Iranian art, Chinese and Italian art have their own place. Not only were the foreign motifs used, but traditional ones were retained as well. The latter being combined with the foreign motifs created a beautiful mixture. `Karamemi` was the orginator of the naturalist style. The image of the ottoman court's beautiful garden flowers made `Karamemi` the creator of this style and accordingly it was used on the fabrics and clothings of this period. Either using naturalistic style alone or with a combination of traditional motifs such as `Hatayi`, `rumi` and `clouds` interesting compositions were designed. The weavers were divided into different groups. The ones who137 were weaving `Kemha` were called `Kemhaci` and the weavers of `Kadife` were named `Kadifeci`, Therefore, the professions were defined. There was a special Loom for each kind of fabric. There were six people in each group of wearers who were supervised by a `Şiih` and like they other artisitc gropus the were named; `Kedhoda`, yiğitbaşı, `işçibaşı` and `ehlihibre`. The collection of all these artists was called `Ehi-i hiref`. In this group all different artists were active and received a monthly salary. Printers were divided into two groups before the era of Sultan Sulyman. The Anatolian Istanbul group was called `Rumian` and the foreign painters were called `Acemiyan`. The latter were managed by `Şahkulu`. Both groups became one during Sultan Suyman's reign. `Şahkulu` and `Karamemi` were the most importnat painters of that age. Their styles and methods created wonderful master pieces in all different aspects of ottoman art. Negari (Haydar Reis), `Painter Osman`, `Abdullah`, Baba Şahe esfehani, Mola teflisi were also the other painters of that period. `Herat`, `Tabriz`, `Şiraz` and `Istanbul` were the important centres in 16th century for artistic activities. Not only did the schools of `Herat`, `Tebriz` and some times `Şiraz` influence the art of the ottoman court, but they were also influenced themselves. The above mentioned styles were sometimes so entangled that it was too difficult to distinguish their differences. Despite all these effects. The traditional style of ottoman art has always kept it's priority. The miniatures of the great artists in 16th century, Can be seen in the manuscripts and hand-written books of the time such as, `Şahname`, `Surname`, `Honername` and `Sulymanname`. Analyzing these miniatures, one can notice the similarities between the exsisting motifs and the design and styles of the other decorative arts.138 In coordination with decorative art especially miniatures with different works of arts from east and west, the ruling influence of the ottoman art had been skilfully used. Having received many of the fabrics, and analyzing the miniatures, one can easily find out the exact weaving method of this fine artistic period.
Collections