18. ve 19. yüzyıllarda mekansal açıdan stuk sıvanın yeri
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Alçı, sönmüş kireç, tebeşir veya mermer tozu, yumurta akı, kazein, dinlenmiş kireç suyu ile hazırlanan karışıma STUK SIVA denir. Renklendirmek için toprak ve kök boyaların kullanıldığı bu karışımın temeli Roma, eski Yunan ve Orta Asya'ya kadar dayanır. Orta Asya'da ve Türkmenistan'da stuk ile kabartma ve fresk tekniğinde duvar resimleri yapıldığı bilinmektedir. Bu sanat Roma'da da gayri muntazam duvarların satıhlarını düzeltmek, fresk yapılacak duvarlara düzgün bir zemin yaratmak için kullanılmıştır. Eski Yunan'da ise Koniama denen bu sıva evlerin iç ve dış duvarlarında sıva olarak kullanılmıştır. Romalı Mimar Vitrut bu stuk sıvaların kat kat atıldığını çeşitli yazılarında belirtmiştir. Romalılar bu sanatta kaba alt zemini yapanlara dealbator, üst kat parlak yüzeyi yapanlara da politor derlerdi. Roma'da yapılan bu sıvalar nadiren düz bırakılır genellikle üstleri fresk çalışılırdı. Delos'ta, Thera'da, Piein'de, Bergama'da tamamiyle mermer ve kesme taş hissi verilmiş kırmızı, sarı, yeşil, beyaz, siyah, mavi renklerden oluşan stuk sıvalara rastlanmıştır. Delos stuklarında kesmetaş ve derzli taş izlenimi, bu taşlar üstünede mermer taklidi yapıldığı dikkat çeker. Delos'un yanısıra Pompei stukları da bu şekilde ünlüdür. Ortaçağda İtalya'da Margaritina tarafından tekrar keşfedilen stuk sıva 16. yüzyılda büyük bir rağbet gördü. Fransa, İtalya, Avusturya, Almanya gibi ülkelerde bir saray süslemesi olarak yerini aldı. 16. yüzyılda Fransa'da Fontainebleau sarayında büyük galeri, kral ve kraliçe odaları ünlü sanatçı Primatice tarafından yapıldı. 17. yüzyılda Michel Angular, Fransa'da Louvre Sarayında stuk sıvalar yaptı. XIV. Louis zamanında Fransa'da çok rağbet gören stuk çok önemli sanatçılarını da bu devirde çıkarmıştır. Gaspard, Balthazar, Martin Desjardines, Pierre Mazelines bunlardan birkaçıdır. - v18. yüzyılda ise bu sanat en yüksek ve itibarlı seviyesine ulaşmıştır. Tüm saray, kilise ve özel mimaride en çok kullanılan süsleme elemanı olmuştur. 18. yüzyılda Avrupalı sanatçılar ve Osmanlının Batıya açılmasıyla da bu sanat ülkemizde uygulanmaya başlanmıştır. Balyan Sülalesinin ürettiği mimari mekanlarda vazgeçilmez bir süsleme elemanı olarak kullanılmış, Dolmabahçe, Beylerbeyi, Topkapı Sarayları, Ihlamur, Aynalıkavak Kasırları, Mecidiye, Ayazağa Kasrı, Ortaköy, Hırka-ı Saadet Camii gibi mekanlarda iç kısımların süslemelerinde Topkapı Sarayı, Karaköy'deki muhtelif binalarda dış cephelerinde kullanılan güzel bir süsleme elemanı olmuştur. Bu konuda yetişmiş pek çok usta ve onların çırakları da bu sanatı İstanbul'daki pek çok köşk ve kasırlarda uygulamışlardır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Avrupa ve Osmanlıdaki mimari anlayışta hızlı bir değişimin olması, duvar ve tavanlarda düz renklerin kullanılması bu yüzeylerin ışık yayan alanlar olarak değerlendirilmesi stuk sıva uygulamalarını sona erdirmiştir. 18. ve 19. yüzyıl stuk sıva tekniklerinde hakim olan iki stil vardır. Venedik ve Viyana bu iki hakim tarz dır. Birbirlerinden belirgin farkları olan Venedik sütuğunun en son katı üzerine desenin fırça ile veriliyor olmasıdır. Viyana stuğunda ise ekmek somunu halinde renk tonlarında yapılmış olan stuk sıva somunu 2 cm kalınlığında kesmek sureti ile yanyana getirip şerbetini vererek birleştirilir ve bu sistem zor olan stuk sıva çeşididir. Bir bez üzerinde ahşap kalıp içine dökülerek hazırlanan sıva duvara hızla çarpmak sureti ile yapıştırılır. Kurulduktan sonra yılantaşı sabuntaşı ile zımparalanan stuk sıva üzerine terebentin gliserin ve ispirto karışımı sürülüp cilalanır. Günümüz sanatında kimyasal metotlarla elde edilen stuk sıvada magnezyum klorür ve magnezyum oksit karışımı toprak ve toz boyalarla karıştırılıp bu sayede çok sert - vıbir şekilde yüzey elde edilmiştir. Gliserin, parafin, asitokselat, saf ispirto karışımı ile parlatılan bu stuk sıva türü günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır. Stuk sıva günümüz sanatında restorasyon çalışmala rında evlerin mutfak, banyo gibi elemanlarında, heykel ve süs eşyası olarak kullanılmaktadır ve 18.-19. yüzyıllarda- ki ihtişamlı günlerini aramaktadır. vıı Stucco is a mixture of plaster, lime, powder of chalk, marble powder, egg white, casein, lime soluted water. It is coloured with ocher, alizarin andit comes from ancient Rome, Greek and Middle East. It is known that, with the application of stucco, lange wall paintings were painted by using high relief and Fresco techniques in Middle East and Turkmenistan. In Rome it was used to smooth rough walls of houses, palaces and to paint Fresco on the walls. In Greece, it was called Koniama and used as plaster in the inner and outer walls of the houses. Architect Vitrut of Rome expressed in his writings that stucco was applied to surfaces several times one after another. In Rome dealbator was a person who built the inner rough layer of a wall and politor was a person who built the outer, shining layer of the wall. Stucco plastered walls sometimes left undecorated but generally adorned with Frescos. In Delos, Thera, Prein, Bergama red, yellow, green, white, black, blue stucco plasters are seen resembling marble and faceted stones. In Delos faceted store decorated stuccos with marble shaped adornments are seen. Just like Delos, Pompei is also Famous for its similar stuccos. In Middle Ages, stucco was reused in Italy by Margaritina and it was very popüler in 16 century. - vmIt was widely used as a palace ornament in France Italy, Austria and Germany. In 16 century famous artist primatice adorned the Great Hall, King and Queen rooms of Fantaineblean Palace, France with stucco. In 17 century Michel Angular used stucco plaster in Louvre Palace. During XIV. Louis reign stucco was very popular and many artists were famous for their works with stucco in France. Gaspard, Balthazar, Martin Desjardines, Pierre th Mazelines, were e few of these artists. In 18 century, however, this art reached its highest level and was respected by most of artists. It was the most popular art form used in adornment of all palaces, churches and private buildings. In 18 century, western artists influenced artists of Ottoman Empire and stucco began to be used widely. Buildings built by Balyan Family, stucco took an important part of building ornament. It was used as ornament in inner parts of Dolmabahçe, Beylerbeyi, Topkapı Palaces, Ihlamur, Aynalıkavak mansions, Mecidiye, Ayazağa kiosks, Dolmabahçe, Ortaköy, Mecidiye, Hırka-i Saadet Mosques and on outer parts of Topkapı Palace and some buildings in Karaköy. It was widely used in most of kiosks and mansions in Istanbul by many Turkish craftsmen and apprentices. In the first quarter of 20 century, as a result of rapid change in architectural approach and use of bright and one colour, stucco lost its popularity in western world and in Ottoman Empire. ix -During 18 and 19 centuries there were two main approaches, Venice and Vienna. Venice technigue differs from Vienna in that, various designs can be done on the upper layer of plaster -y usingbrush. On the other hand, in Vienna technigue different colouned rolls are prepared and cut with 2 cm width. They are laid side by side in a wooden mold then a special mixture pouned into the mold. When it is almost dry, it is stuck onto a wall. After it dries, it is emeried by snakestone or saapstone. At the end of this process, it is polished with a mixture containing terebenthene, glycerine, and ethyl alcohol. Nowadays, stucco is obtained by chemical methods. When magnesium dorur and magnesium oxide are mixed with ocher and powder paints, a strong plaster is obtained. The stucco which is polished with a mixture of glycerine, paraffin, oxalic acid, pure ethyl alcohol has been widely used recently. It has been used in the decoration of indoors (i.e., kitchen, bathroom) and it has also been used as statues and ornament items. Unfortunately, it needs attention of contemporary artists - x
Collections