Türk zilleri
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Özet Yeryüzünün her yanında Türk zilleri` adıyla anılan, çekiçle dövülmek suretiyle oldukça inceltilmiş bir tür tunç alaşımından yapılan bu idiyofon enstrümanları, neolitik çağdan bu yana, Avrasya'nın çeşitli kültürlerinde kullanıla gelmişlerdir. Zillerin kullanımı sadece askeri müzik alanıyla sınırlı olmamıştır: `mehter` toplulukları, geleneksel olarak, yürüyüş yapan her türlü sosyal gruba hizmet etmişlerdir; örneğin, esnaf loncalarının mehterleri olurdu. Sözcüğün kökeni Ana Tanrıça'nın adı olan `meter` e dayanmaktadır. Ritüelierde sık-sık kullanımına rastlanan ziller, sadece sürekli vuruşlar içeren yürüyüş müziklerinde değil, ölçüsüz, konuşma ritimlerinin yapısına uygun, bazı resitasyonların dokusunda da yer almaktadırlar. Osmanlı döneminin yeniçeri ordularındaki mehterler, zil üretimi için büyük bir Pazar sağlamaktaydılar. 18.yy'da Avrupada yaygınlaşan Aydınlanma kavramı Osmanlılara `batılılaşma` hareketi ile geçmiştir. Bu hareket mehter müziğine düşmanca bir göz ile bakmış; 1826'da, bir fırsatını bularak, mehter müziğine ilişkin herşeyi yok etmiştir. Bunun sonucu olarak ta, t ürk zillerinin yerel pazarı hemen hemen yok olmuştur. 20. yüzyılın başlarında, zil üretiminin öncüsü Zilciyan ailesinin bir bölümü A.B.D'ye yerleşmiştir. İstanbul'da kalan Zilciyan'lar da, geleneksel yöntemlerle ürettikleri zilleri A.B.D'nin çekici pazarına ihraç etmeye başlamışlardır. Ama, 1970'li yıllarda A.B.D'deki akrabalarından gelen, `Artık zil ithal etmeyeceğiz` yolundaki bir haber, Türkiye'deki el yapımı zil geleneğine bir darbe vurmuştur. Yüzyıllardır, Ortaçağ'ın lonca sistemine göre, babadan oğula geçerek süren bu gelenek tarihe karışma noktasına gelmiştir. A.B.D'deki `Zilciyan` firması da, çekiçle döverek yapan geleneksel üretimi bir kenara bırakarak, bilgisayar tekniği ile üretim yapmaya başlamıştır. 1980'lerde, Türkiye'deki zil imalâtı yeniden büyük bir atılıma girmiştir. İlk olarak, `İstanbul Zil` adı altındaki tek bir firma bu atılımı gerçekleştirerek, Zilciyan ustalarından gördükleri lonca sistemini yenidenIll canlandıran bir tarzda, zil üretimine girişmiştir. 1996'dan itibaren ise, `istanbul Zil'de yetişip, sonra buradan ayrılan, fakat, ustalarının `makine zilleri hiçbir zaman el yapımı ziller ile boy ölçüşemez` görüşünü paylaşan birçok zil ustası, bu geleneği sürdürmek için adeta bir seferberliğe girişerek, kendi zil atölyelerini açmışlardır. Günümüzde, `İstanbul Agop`, `İstanbul Mehmef, `Bosphorus`, ve `Turkish9 adlan altında, dört el yapımı zil atölyesi vardır. Bu dört firma, bu kez, kapitalist bir işletmecilik anlayışı ile, fakat, iç yapılarında, yine babadan oğula geçen lonca sistemini benimseyerek, zil üretimi yapmaktadırlar. Bir çeşit `Asya Kapitalizmi` denilebilecek bu yapı içinde, dört firma arasında büyük bir rekabet söz konusudur. Geleneksel yöntemlerle zil yapan bütün ustalar önlerindeki pazarın sınırsız olduğunu, bugünkü üretimin on katı zil üretseler bile, alıcıların onları kapışacağını dile getirmektedirler. Bu araştırmada, bu görüşten yola çıkılarak, el yapımı zil üretiminin sanayisel üretime yenik düşüp düşmeyeceği sorusunun yanıtlanmasına çalışılmıştır. IV SUMMARY The idiophones made of a special bronze alloy thinned out through hammering are know throughout the world as Turkish cymbals`. They have been in use since the Bronze Age by various peoples of Asia. Their use was not confined to military purposes: `mehtef ensembles served any community that made processions; e.g., every merchants' guild had its mehter. The name is derived from the name of the Mother Goddess: `meter`. Basides providing the steady rhythm that accompained marching, the cymbals were a widespread instrument in rituals, blending well within the texture of non- metered recitations that were structured according to speech-rhythms. In the Ottoman Empire, the mehter-s of Janissary armies were a good market for the cymbals prouduced. The Enlightenment movement that reached success in Europe during the 1 8th century, spread to the Ottoman domain as the `westernization` movement. This movement had hostile intentions against the mehter and, whenever they obtained an opportunity, theydestroyed everything that had anything to do with it. This, in turn, almost entirely destroyed the local market for the Turkish cymbals. At the onset of the 20th century, a branch of the Zilciyan family settied down in the U.S. The main part of the family, who had remained in Turkey, were exporting to the attractive U.S. market the cymbals they produced according to the traditional know-how. However, a message that `we are discontinuing our cymbal imports`, dealt a deadly blow to the tradition of hand-hammered cymbal production in Turkey. This tradition, transmitted from father to son for many centuries according to the medieval guild system, came to the brink of extinction. As for the U.S. Zildjian, they never considered adopting the hand- hammering tradition and went into cymbal production through computer operated hammering. Yet, in the eighties, cymbal production in Turkey entered a phase of rebirth. First, a single company, `Istanbul Zil`, ventured producing cymbals within te guild system they had learned from their Zildjian masters. Starting from 1996, many cymbal masters trained at `Istanbul Zil` quit this companybut remained loyal to the teachings of their masters that `machine-mede cymbals can in no way match hand-hamered ones. `They enthusiastically opened their own workshops to maintain the tradition. Presently, four workshop, namely `Istanbul Agop`, `Istanbul Mehmet`, `Bosphorus` and Turkish`, are active. These are producing cymbals, this time within a capitalistic pattern, but still maintaining a guild system of transmission of know-how within the family. In this picture that may be termed `Asia capitalism,` a fierce competition is taking place among the four companies. All masters who produce traditionally made cymbals affirm that the demand before them is limitless, that even if they were able to produce ten times more, the buyers would suck them away as well, as they do now. In this research, an attempt is made, based on this affirmation of unlimited demand, to find out whether or not the hand-hammered cymbal production will survive the onslaught of industrial production.
Collections