Türk sinemasının ekonomik yapısı ve bu yapının sinemamıza etkileri
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
VI ÖZET Sinema, bir sanat dalı olmasının yanında bir endüstridir de. Sinemanın endüstrileşebilmesi tarihsel süreç içerisinde görülebileceği üzerine banka ve sanayi gruplarının desteğine, devlet teşvikine, telif - patent ve diğer alanı düzenleyici yasaların çıkarılmasına, uluslararası pazara açılabilmesine ve seyirci olgularına bağlı olarak gerçekleşebilmektedir. Sinemanın endüstrileşmesi onun bir sanat dalı olmasıyla eş zamanlıdır. Sanat ve endüstrinin birlikteliği, sanatçının konumu ve sanat yapıtının bağımsızlığı gibi sorunları tartışma konusu yapsa da, ikisi arasındaki diyalektik ilişki sinema olgusunu oluşturmuştur. Türk Sineması, tarihsel süreç içerisinde Türkiye'nin siyasi, iktisadi, toplumsal ve kültürel yapısına uygun olarak yapılanmış ve değişimler göstermiştir. Ülkenin yaşadığı siyasi ve ekonomik olaylardan, en çok etkilenen sanat dalı sinema olmuştur. Buna karşın devletin sansür dışında görmezlikten geldiği, rüsumlarla ilgi gösterdiği, 80'lerin sonuna kadar destek olmadığı tek sanat dalı ise yine sinema olmuştur. Bu yüzden Türk Sineması, kendi olanaklarıyla oluşmuş ve kendi dinamikleriyle gelişmiştir. Bunda en etkili öğe `seyirci` faktörü olmuştur. Türk Sineması, Türk seyircisinin isteği ve beklentileri ile varolmuş ve buna göre yapılanmıştır. İlk yıllar, sinema ile tanışma ve resmi kurumlar tarafından gerçekleştirilen konulu film çalışmaları ile geçmiştir. İthalatçılık/işletmecilik (dağıtım faktörü) yapan şirketlerin yapımcılığa geçmeleri ile özel yapımevleri dönemi başlamış; Muhsin Ertuğrul tekeli oluşmuştur. Bu dönem içerisinde, İpekçiler teknik altyapıya önem verirken, tiyatral bir anlatım sinemaya egemen olmuştur. Seyircinin beklentilerinden öte ErtuğruPun istekleri ön plana geçerek, modernleşme çabalarına koşut batı özentisi filmler yapılmıştır. Faruk Kenç'in `Taş Parçası` ve `Yılmaz Ali` adlı filmlerle sinema alanına girmesi ve üçüncü filmi `Dertli Pınar`ı sessiz çekip dublaj yöntemini Türk Sineması'na sokmasının ardından ErtuğruPun tekeli sona ermiştir. 1940'lı yıllarda seyirciyi özellikle Mısır ve Amerikan filmleri etkilemiştir. Ertuğrul sonrasında yerli kaynaklara yönelim gerçekleşmiştir.VII Sinema 1950'li yıllarda, 48 vergi indiriminin etkisiyle sektör olmaya başlamıştır. Bu dönemde Anadolu'ya yayılmış, Anadolu seyircisiyle ilişki kurmaya başlamıştır. Türk Sineması, yapımcüar/yapımevleri egemenliğinde bir üretim tarzı geliştirmiştir. Artan film sayısına rağmen bu dönem içerisinde filmler, bir-kaç kez vizyon bulma olanağına kavuşmuş ve böylece yapımcısına bir-kaç yıl azalarak da olsa gelir getirmeyi sürdürmüştür. Sinema pursantaj ve amortisman gibi kendi kurallarını oluştururken, ham film ve teknik malzeme konusunda sorunlar yaşamıştır. Bu dönem içerisinde sinemacılar sezgileriyle (Mısır ve Amerikan sinemasının etkisi unutulmamalı) `göbek - dans - mezar - silah - çocuk` gibi öğeleri filmlerde kullanarak seyirciyi, sinemaya çekmişledir. 50'ler aynı zamanda, sinema dilinin oluşturulduğu dönemdir. Melodramdan güldürüye, dini filmlerden Kore ve Kurtuluş Savaşı filmlerine farklı türde yapımlar gerçekleştirilmiş, sansürle uğraşılmşıtır. 1960'lı yıllar, bölge işletmeciliği egemenliğindeki bir üretim tarzına sahne olmuştur. Türk sinemasına özgü bölge işletmeciliğinde, işletmeci verdiği avansla yapımcıyı yönlendirmiş; yapımcı film üretimini sağlarken, işletmeci de bir sonraki gösterimini garanti altına almıştır. Bölge işletmecileri, seyirci tepki ve beklentilerini yapımcılara ulaştırmış, zamanla konu, tür, oyuncu seçimlerinde belirleyici olmuşlardır. Türk sineması yıldız olgusunu bu dönemde yaratmış; yıldız, seyirci açısından gişede başardı olurken, oyuncu fiyatları yapım girdilerinde en büyük kalem olarak yapımı zorlamıştır. Bu dönem içerisinde, İstanbul'da kombin-ayak sistemi oluşturulmuş, yapımcılar kendi filmlerini anlaşmalı işletmelerde gösterim olanağı bulmuşlardır. Bölge işletmecileri avansına dayalı üretim tarzı, zamanla film sayısında enflasyona neden olmuş, klişeler, şablonlar oluşmuş, kaliteden ödün verilmeye başlanmıştır. Renkli film üretimine geçilmiş, kotalar yüzünden ham film girdisinde sorunlar yaşanmış ve karaborsa sorunu yaşanmıştır. Buna karşın 60'lı yıllar nicelik ve nitelik açısmdan Türk Sineması'nın `Altın Çağı` olmuş ve ulusal karakterin yerli yapımlarda ortaya çıkmasını sağlamıştır. `Susuz Yaz` (Metin Erksan, 1964) Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı Ödülünü almıştır.VIII 1970'ler, bölge işletmeciliği altındaki üretim tarzının krize girdiği yıllar olmuştur. Terör olayları, televizyonun etkisi ve ekonomik hayattaki zorluklar seyirciyi sinemadan uzaklaştırmış, televizyona yönlendirmiştir. Sinema salonları kapanmaya başlamış, işletmeciler zor duruma düşmüşlerdir. Sinemacılar tamamen renkli film üretimine geçerken, seks, karate ve arabesk filmleri üretimi artmış, bu durum seyirciyi daha da olumsuz etkilemiştir. Bu dönem içerisinde siyasal konjonktüre koşut olarak, milli ve devrimci sinema örnekleri gerçekleştirilmiş, genç/yeni yönetmenler kuşağı ortaya çıkmıştır. 1980'ler darbe ve 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının etkisiyle de- politizasyon ve liberalleşme politikaları ile şekillenirken, sinemada yapımcılık video işletmeciliği üretim tarzına dönüşmüş ve sinema salonlarının kapanmasıyla bölge işletmeciliğinin yerini video işletmeciliği almıştır. Yurtdışındaki Türklere yönelik video işletmeciliği yapan şirketler, yerli yapımcıların filmlerinin video haklarım satın almış, sonra da avans karşılığı video film ve sinema piyasası için filmler yaptırmışlardır. Bu dönem içerisinde bir yandan arabesk filmlerin sayısında artış olurken, diğer taraftan genç/yeni yönetmenlerin ürünleri yurtdışında ödüller almışlardır. 80'lerin sonunda Amerikan majörleri yabancı sermaye yasasında yapılan değişikliklerle Türkiye'ye girmiş ve Türk sinema ürünleri salon bulamaz hale gelmiştir. 1990Tar birbirinden farklı üretim tarzlarının birbirine eklenmesiyle oluşan yapım anlayışı ile günümüze ulaşmıştır. Televizyonun katkısı, sponsorluk kurumunun oluşması, Kültür Bakanhğı'nın desteği, Eurimages katkısı ve dar bütçeli, kollektif üretime dayanan bağımsız yapımlarla şekillenen eklektik bir üretim tarzı oluşmuştur. Teknolojik altyapı reklamcılığın katkısı ile yenilenirken, film maliyetleri büyük bütçelere çıkmış, popüler yapımların izlenme rekorları kırmasına karşılık; bağımsız yapımlar ve Eurimages katkılı filmlerin bir çoğu seyirciden yeterli ilgiyi görmemiştir. Sinemayı salonda seyretmek yerine, evindeki televizyondan seyretmeyi tercih eden büyük bir seyirci kitlesi ise `eski siyah/beyaz Türk filmlerini` izlemeye devam etmiştir.IX Türk Sineması, ne bir banka, ne bir sanayi grubu ne de devlet teşviki ve yönlendirmesiyle oluşmuştur. Sadece sinemacı ve seyirci faktörleriyle var olmuştur. Dolayısıyla sinema ekonomisini, ülkenin ekonomik değişimlerine koşut olarak sinemacı-seyirci ilişkileri belirlemiştir. Yapımcılık alanında yeterli sermaye birikimi oluşturulamadığı için, finans ağırlıklı olarak yapım-dışı alanlardan sağlanmıştır (işletmeciler, televizyon, sponsorlar, Eurimages gibi). Yapım-dışı alan dağıtımcılık/işletmecilik yine sinemanın kendi içinde oluşturduğu bir kaynaktır. Türk Sineması, Türk seyircisinin ilgi ve beklentileri gerçekleşmiş, onun istekleri doğrultusunda bir üretim ortaya koymuştur. Anahtar Sözcükler: Üretim Tarzı, Yapım-Dağıtım-Gösterim, İzleyici, Ortak Yapımlar, Bölge işletmeleri, Bağımsız Yapımlar. SUMMARY Aside from being an art form, cinema is an industry. As can be seen in the historical process, cinema is a concept formed of numerous variables: support of banks, industrial groups, and government; regulation of copyrights and patent law. Cinema also depends on both its international recognition and the spectator factor. Cinema's definition as an industry is also its establishment as an art form. The inseparable whole of art and industry brings forth the question of artists, position and independence of art work; yet the dialectical relationship between the two forms the paradigm of cinema. Turkish cinema has been affected by Turkey's politics, economics, society and culture. Among all art forms the said factors have been exceptionally influential for cinema. While not supporting the cinema, government is still interested in censorship and taxes. Consequently the Turkish cinema has formed itself through its own recourses and dynamics. Again the spectator factor had played the most important role in this. The early years were more like an introduction of cinema. The first features were produced by official institutions. Private film companies first started the film business as importers and distributors and they open a new period. During this period Muhsin Ertuğrul hold the monopoly of filmmaking in Turkey. İpekçi' s company gave importance to technical infra-structure. The City Theaters under Ertuğrul' s control brought a theatrical expression to cinema. Instead of spectators' expectations, Ertuğrul' s decisions came forward. In parallel with modernisation, Western influence had a great impact on Turkish movies. Ertuğrul' s monopoly ended with `Taş Parçası` which brought the techniques of shooting movies silent and dubbing them later on. During this period, Turkish spectator mostly had interest in Egyptian movies. After Ertuğrul, there was a tendency toward local sources.XI During 50' s, after the 1948 tax reduction, cinema started to become a sector. It has started to spread out Anatolia and met its spectator there. Since American filmmaking in production wise had been taken as a model, Turkish filmmaking mostly based on the mode of production. In spite of increasing numbers of films, they had the opportunity to be shown once or twice a year, still having box-office. While cinema made its own rules as `percentage` and `depreciation`, there had been problems of getting raw film material and technical equipment. During this period filmmakers produced movies under the influence of Egyptian films using certain codes which were invating spectator into the theaters. 1950's also witnessed the establishment of film language. The features produced in several subjects with in different tendencies. Those were all had to deal with censorship. In 1960's the mode of production based on the regional distribution/management which is a special production system developed in Turkey. In this system the manager gives direction to the producer. Consequently, while the producer keeps the filmmaking business running, the regional distributor guaranties the following show. During these years Turkish cinema created its star system. This system had both positive and negative impacts on Turkish filmmaking. It guarantied the box- office; however being the greatest expense it caused obstacles in front of producers. Meanwhile an other special production system called `kombin ayak` started to shape in Istanbul. With this system, producers found the opportunity to show their films with the agreed managements. In time the production system depending on the regional distributors pre payment caused film inflation and created cliches. The problems of getting row film stack created an other negative side effect: the black-marketing. Having had to faceXII these problems, I960' s still was considered the `Gold Years` of Turkish cinema both in quality and quantity. This was also the result of rinding it's national character. In 1970's the regional distribution/management system had a big crises. Because of terror, influence of the television and economical problems, the spectator became distant to movie theaters. One by one the movie theaters started to close down. Violence, sex and arabesk became dominant in films. In accordance with the political state in Turkey, young filmmakers directed movies that were about national and revolutionist issues. In 1980's, with the economic regulations the production system turned into video management/distribution system. At the end of 80' s the American majors took place of the Turkish distributors. Turkish films started to have difficulties to be shown regularly in movie theaters. 1990' s were the years that it witnesses the co-existing mode of productions. We can observe the support of televisions, the Ministry of Culture, Eurimages and different company's sponsorship together. Turkish cinema depends on only two factors: filmmaker and spectator. It neither got any support from a bank or industrial group, nor from the government. The finance of this sector came out side of it. Turkish cinema developed and produced films according to the expectations of the spectator.
Collections