Yaşamsal gündelik nesnelerin sanat bağlamında metaforu üzerine
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Geleneğin beden ve bedenle özdeşleştirilen duygular karşısında, zihne ve bilişsel olana üstünlük tanımış olması ve bu anlayışın modern çağda giderek vurgulanması, bir takım ölçüt ve değer yargılarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. (Zihin ve bilişsel olan erkekle; beden ve duygusal olan kadınla özdeşleştirilmiştir). Bu açıdan bakıldığında sıradanlığın yeri olan gündelik yaşam, bilim, sanat ve felsefe gibi kültürün bilinçli çaba ve emek gerektiren incelikli ürünleri karşısında değersiz görülmüştür. Ne var ki gündelik yaşam yalnızca günlük olayların ve eylemlerin toplamı, sıradanlığın ve tekrarın yeri değil, daha farklı olanı gerçekleştirmek için kendisinden yola çıkmanın kaçınılmaz olduğu diyalektik bir etkileşimdir. Aynı anlayışın paralelinde on yedinci yüzyılda bağımsız bir biçem olarak ele alınan, insan figürünü dışlayan, cansız nesnelerin ya da maddesel mülkün resmi olan natürmort, akademik hiyerarşide en alt basamağa oturtulmuştur. Değerli konular hiyerarşisinde natürmortu sona yerleştiren kuramsal meselelerin üzerinde yoğunlaştığı birincil amaç, resmin güzel sanatlara ait olduğunu vurgulamaktı. Burada ileri sürülen sav, sanatçının rolünün [sade] zanaatkarınkinden farklı olması gerektiğiydi. Sanatçı, imgelemine ya da sezgisine dayanan soyut fikirlerle uğraşmalıydı. Ancak natürmorta ilişkin bu bakış açısı zaman içinde toplumsal değişmeler ve sanat erekleriyle ilişkili olarak sürekli değişmiştir, ve bundan ötürüdür ki natürmort, yirminci yüzyılın başında öncü (avangard) anlatımın bazı görünümlerinin araştırılmasında bağımsız bir tip kimliğini taşır. Bugün artık natürmort, bir yandan kişisel ve toplumsal dünya görüşüyle öte yandan teknik yeniliklerle ilgili olarak hem düşünsel hem de biçimsel yanlarıyla kabul görmüştür. Natürmort resmin ilk örneklerinden başlayarak yiyeceklere yönelik neredeyse kesintisiz bir ilgi görülmektedir. Gündelik yaşamın sıradan bir eylemi gibi görülen yeme-içme; canlılığımızı koruyabilmemiz için yaşamsal bir öneme sahip olmasının yanısıra, insan deneyiminin çok sayıda yüzlerini incelemede de bize önemli bir kaynak sunar. Konu sanat bağlamında ele alınacak olunursa, yiyeceğin geçmişte olduğu gibi bugün de yoğun anlamlar içeren, metaforlar ve simgeler yoluyla pek çok örtülü iletiyi aktarmada aracı oldukları görülmektedir.Sanatta sıradan olanın, gündelik olanın değersiz görülmesi, ilk çağlardan beri vardı. Ne var ki modern çağda bu görüş kendine zemin edinen yeni bir anlayış olarak belirginleşti ve yeni yan anlamlar kazandı. Modern sanat, sıradanı, olağanı ve kabayı kendisinin karşıtı olarak yorumlamış, gündelik yaşam kültürüne olduğu kadar, kitle kültürü ve eğlenceye karşı da konumunu koruması gerektiği düşünülmüştür. Aynı zamanda kadınları da aşağı gördüğü kitle kültürüyle ilişkiiendirerek, onları `yüksek sanat` alanının dışında bırakıyordu. Kısacas» Modern sanat, aynı zamanda, bütün klasik temsil sistemlerini reddederek, içeriği yok etmiş, öznelliği silmiş, benzerliği ve gerçeğe benzerliği tanımamış, ve ne türden olursa olsun, gerçekçilik talebini kovmuştur. Ne var ki hiç bir insani etkinlik modernist anlayışın ileri sürdüğü biçimde gerçekten uzak olamaz. Ayrıca, toplumsal etkileşim ve kültürel gelenek dünyası da dahil olmak üzere dış dünyayla bağlarını koparmış insan yabancılaşmıştır. İnsan dışsal dünyanın bir parçasıdır ve o dünyayla etkileşim halindedir. Artık günümüzde, bilişsel ve duygusal ayrımının çökmekte olduğunu, insana zihin ve beden birlikteliği içinde yaklaşılmaya çalışıldığını görüyoruz. ANAHTAR KELİMELER: Gündelik, Natürmort, Yiyecek, Zihin, Beden. IV SUMMARY The tradition has always been considering the intellect as superior to the body, and what is intellectually acquired as superior to what is sensitively acquired. This approach has been more strengthened than ever in our epoch, giving way to some new criteria and standards of judgment. (The intellect and the things it produces are identified with men, and the body and its dependants to women). The daily life, regarded from this point of view, is the focal point of the ordinariness; so, it has been despised in comparison with the refined produces of the culture, such as science, art, and philosophy, which necessitate a conscious effort and work. Nevertheless, the daily life is not only the juxtaposition of daily events and acts, or the focal point of the commonplaceness, the routine; it is also an interaction center, a kind of melting pot, from which we have to start in our way to realize something original, and different. In traditional classifications of the artistic genres, the still life, which is a way of painting, not knowing the human figure, adopting the inanimate objects or material property, and considered as a secondary genre in the seventeenth century, has been despised too; thus it is put on the lowest step of the artistic hierarchy. The aim of those who assigned to the still life this lowest rang -they were principally representatives of the well-established institutions- was to highlight the place of the painting -painting other than still life- among the fine arts. They affirmed that the part played by the artist had to be different from that of the artisan. The task of artist would be to deal with abstract notions. However, this banishment of the still life did not fast very longtime. Social changes brought new value judgments in art, so that, the still life began to climb the steps of the hierarchy, and at the beginning of the twentieth century it was not only an independent genre but also a genre from which the avant-garde trends received lessons. Today it is universally accepted and adopted, both from the technical and ideological points of view. From the first exemplars on, the still life has been, almost continually, dealing with foods' world. The act of nourishment, which we consider as an ordinary operation of the daily life, offers us, beside the vital importance it has for our very existence, the occasion of studying the human figure in its multiple expressions.Taken into an artistic account, food and drink are, as they always have been, one of the most reliable means to express several messages, charged metaphors and symbols. The ordinary, the daily have always been despised, since the antiquity. In our epoch, this mentality acquired new conceptions, new significations. The modern art has seen its contrary in what is ordinary, natural, and unrefined. It has desired to keep its position not only against the culture of the daily life but also the mass culture as well as the entertainment. It has also pushed the women outside the 'grand art' because it found them as in relation the mass culture. Briefly, the modern art refusing all kinds of classical representation systems, destroyed the content, erased the subjectivity, ignored the similitude, any analogy with the reality, and chased any kind of quest for realism. Now, no human activity can ignore the reality at the same degree as pretend the modernist mentality. It is common knowledge that, whoever breaks the links with the social interaction, the cultural traditions, in short, the external world, is alienated. Man is part of the external world; he perpetually is in reciprocal influence with it. We see that the separation between the cognitive and the affective is declining; or society is trying to approach the man within a frame unifying the intellect and the body. KEY WORDS: Daily, Still Life, Food and Drink, Intellect, Body.
Collections