Meme karsinomlu hastalarda saptanan tiroit nodüllerinin sitomorfolojik analizi ve adjuvan tedavi ajanlarının sitolojik etkisinin araştırılması
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Amaç: Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen malignitedir. Meme kanserinin etyolojisinde çeşitli faktörler rol oynamaktadır. Meme kanserinin immünhistokimyasal çalışma ile de belirlenebilen moleküler alt tipi, hasta yaşı, tümör evresi ve derecesi, nodal metastaz varlığı gibi parametreler tedavi seçimini doğrudan etkileyen parametrelerdir. Bu kanserin tedavisinde hormonoterapi, hedefe yönelik tedavi, kemoterapi ve radyoterapi; ilgili parametrelerin analizi sonucunda tek başına veya kombine olarak kullanılabilmektedir. Meme kanserlerinin büyük çoğunluğunun hormon bağımlı olduğu göz önüne alındığında bu rejimlerden en sık kullanılanı hormonoterapidir. Meme kanserine ikincil malignitelerin de eşlik edebildiği bilinmektedir.Genel popülasyonda, tiroit nodüllerine sık rastlanır. Tiroit nodülü olan hastanın klinik yönetiminde ana amaç malignitenin dışlanmasıdır. Demografik, klinik ve sonografik bulgulara göre risk analizi yapılabilse de tiroit nodüllerinin değerlendirilmesinde ince iğne aspirasyonu altın standarttır.Çalışmamızdaki amaç, meme kanserli hastalardaki tiroit nodüllerinin sitomorfolojik analizini yapmak, lezyonların meme kanseri tipleri ve tedavi modaliteleri ile korelasyonu araştırmak, lezyon spektrumunu kontrol grubuyla karşılaştırmaktı.Materyal-Metot: 2000-2018 yılları arasında bölümümüzde değerlendirilmiş yaklaşık 40500 tiroit İİA materyali ve 7000 meme kanseri tanılı hasta belirlendi. Titizlikle yapılan hasta seçiminden sonra değerlendirmek için elverişli, 148 hastaya ait 195 nodül bulundu. Bulguları kıyaslayabilmek için 663 olgu içeren kontrol grubu oluştruldu. Sitomorfolojik analiz ve kategorizasyon, belirlenen parametreler çerçevesinde Tiroit Sitopatolojisi Raporlamasında Bethesda Sistemi (TSRBS) 2017'ye göre yapıldı. Sonuçlar çeşitli istatistiksel yöntemlerle analiz edildi.Bulgular: TSRBS 2017'ye göre sınıflanan 195 nodülün 113'ü (%57,9) benign, 43'ü (%22,1) önemi belirsiz atipi, 7'si (%3,6) foliküler neoplazi şüphesi, 6'sı (%3,1) malignite şüphesi, 14'ü (%7,2) malign olarak kategorize edildi; 12 nodülde (%6,2) materyal tanı için yetersiz olarak değerlendirildi. Lezyon spektrumu açısından karşılaştırıldığında çalışma grubu ile kontrol grubu arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark bulundu (p=0,006). Bu farkın çalışma grubunda benign kategorideki olgu oranının azalması, ÖBA ve malign kategorilerindeki olgu oranının artması ile bağlantılı olduğu belirlendi. Meme kanserlerinin moleküler alt tip gruplarındaki tiroit lezyonlarının spektrumu belirlendi; gruplar birbirleriyle ve kontrol grubuyla karşılaştırıldı; sadece luminal tip kanserlerle kontrol grubu arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark bulundu (p=0,006). Benign ve ÖBA ve ilerisi şeklinde 2 grupta toplanan tanı almış tiroit lezyonlarının meme kanseri tedavisinde kullanılan ajanlarla korelasyonu analiz edildiğinde sadece kemoterapi alan ve almayan gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark bulundu (p=0,005). Fakat çeşitli faktörler irdelendiğinde istatistiksel anlam, meme kanseri tipine ve tedavi rejimine değil meme kanserinin varlığına atfedildi.Sonuç: Normal popülasyona göre meme kanserli hastalarda saptanan tiroit nodülleri biyolojik açıdan daha riskli olmaktadır. Objective: Breast cancer is the most frequent malignancy in women and compasses a wide spectrum of etiological factors. Hormonotherapy, targeted therapy, chemotherapy and radiotherapy are the main treatment options. These regimens are personalized and mostly combined according to demographical, clinical and pathological data. Molecular subtype of breast cancer, which can also be detected immünohistochemically, is the leading factor amongst all parameters to choose treatment options. Most breast cancers being hormone dependent, hormonotherapy is the most commonly used option for breast cancer, Secondary cancers in breast cancer patients have been subject to many research.Thyroid nodules are a commonly encountered problem clinically and when detected, the main purpose is to exclude malignancy. Although a risk stratification can be made by demographical, clinical and sonographical data; thyroid fine needle aspiration remains as the gold standart for evaluation of thyroid nodulesThe aim of this study is to evaluate thyroid nodules cytomorphologically within defined parameters in breast cancer patients and search correlation between molecular subtypes of breast cancer and type of treatment on the diagnostic spectrum compared to normal population.Materials and Methods: Retrospective review of 40500 thyroid FNAs and 7000 surgeries for breast malignancy which were analysed in our department, identified 195 nodules from 148 patients after removal of duplicates. Cytomorphological analysis of thyroid nodules were done accordingly with The Bethesda System for Reporting Thyroid Cytopathology 2017. Age-matched control groups without secondary malignancies were selected. Results were evaluated using various statistical methods.Results: The categorization of thyroid nodules based on The Bethesda System For Reporting Thyroid Cytopathology were as follows: 113 (57,9%) benign, 43 (22,1%) atypia of undetermined significance, 7 (3,6%) suspicious for a follicular neoplasm, 6 (3,1%) suspicious for malignancy, 14 (7,2%) malignant. 12 thyroid nodules (6,2%) were nondiagnostic.Between the control group and study group diagnostic spectrum of thyroid lesions showed significant variation (p= 0,006). After secondary statitistical analysis; this variation was associated with lower percentages of benign nodules in the control group vs. higher percentages of AUS and malignant categories in the study group. Correlation between molecular subtypes of breast cancer and thyroid nodule diagnostic categories was statistically examined. The relationship between these 2 parameters were compared within the group and resulted inconclusive. To understand group dynamics, molecular subtypes of breast cancer were analyzed and compared to the control group. Only the diagnostic spectrum in luminal type breast cancer was found to be statistically significant when compared to the control group (p= 0,006).Correlation between thyroid nodule diagnostic categories and type of treatment were examined by excluding the non-diagnostic materials and combining AUS and beyond categories. Comparison revealed statistical significance when benign and AUS and beyond categories were evaluated according to type of treatment (p= 0,005). With secondary analysis statistical significance was attributed to presence of breast cancer rather than therapy regimens.Conclusions: When compared to general population, nodules which have a higher risk for malignancy are more common in breast cancer patients.
Collections