Mimaride estetik değerlendirme boyutlarından kültürel ve anlamsal boyutun incelenmesi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET Kültür kavramı ve anlam olgusu, insan duyarlılığı olarak adlandırılan 'estetik' değerlendirmelerim oluşturur. Estetik değerlendirmeler ise, önceleri sanat felsefesi olarak adlandırılan estetik felsefenin temelini oluşturur. Estetik felsefesi de mimarinin gelişim sürecim ve biçimsel mteliklerinin oluşumunu etkilemiştir. Estetik normlar sistemini içeren mimari, kültürel ve tarihsel birikim sonucu ortaya çıkmış ve anlamım da bu normlardan almış olan bir disiplindir. Kültürün ve anlamın tanımlarına girerek mimarinin içeriğini anlama olanağı elde edilebilir. Kültürün, insanın varolşuna bağlı olarak ortaya çıkması, yatay ve dikey iletişim yollarım kullanarak yaılması ve diğer kültürleri etkilemesi ve gelişimi mimariyi de etkilemiştir. Yaşamın ritmi, alışkanlıklar da kültürün mimariye etki eden bileşenlerindendir. Benzer şekilde mimarlar da yem mimari formları mevcut kültürel değerlerden yola çıkarak yaratmışlardır. Ancak mimarlık zaman içinde gelenekleri ve değer dizgeleri ile kendi kendine başvuran bir dizge olarak tanımlanır. Kültür yaratımının her formunda varolan anlam, daima bir topluluk içinde varolan insanın ne'liğine aittir. Tinsel dünyada anlam yaratma süreci, tinin kendini nesneleştirme süreci olarak açıklanır. Aynı şekilde mimarlığın düşünsel ve duygusal boyutunun önemi de, anlamın duygusal kalıplan belirgin hale getirmesinde ortaya çıkar. Yapı bulunduğu çevresel konum içinde bir anlam taşımalıdır. Mimari yapının yaşayan bir organizma olmasını sağlayan, teknik ve bireysel yaklaşımlar değil toplumun kendisidir. Bu saptama mimarlıkta anlamın strüktürünü oluşturan bileşenlerin belki de en önemlisidir. Mimari ve anlam ilişkisini, anlamı ele alan bilimlerde inceleyebiliriz.Bu bilimlerden biri olan hermeneutik, tarihte öncelikle haber verme ve açımlama sanatı olarak geçmiştir; günümüzde yorumbilim olarak adlandırılan bu daim gelişimi kültürel dönüşümlerle beraber gerçekleşmiştir. Ortaçağda yazının dört anlamı (dinsel, allegorik, moral ve anagogik), 18. Yüzyılda Ernesti tarafından sözel anlama indirgenmeye çalışılmış; 20. Yüzyılda Schleiermacher'le birlikte dilsel olmayan diğer ifade formları da hermeneutiğin alanına katılmışlardır. Anlama artık, insan varoluşunun temel hareketliliği olarak kabul edilmişti. İnsanları birbirine bağlayan ortak bir dünya olan tinsel dünyada anlam yaratmayı Heidegger, poiesis IV(varlığa getirme) ile bağdaştırır. Ona göre poiesis salt sanatsal ve şiirsel olanı somutlaştırma işi değildir, bir şeyin kendiliğinden çıkıp doğması demek olan physis'i de poiesis olarak kabul eder. Bu noktada fenomenoloji yaşamda değer taşıyan görünüşlere dayanan bir çok şeyin, aşkın, güzelliğin özneden bağımsız olması gereken bilinç aracılığı ile daha derin ve açıklayıcı boyutlara dalması gerektiğim savunur. İnsan yaşantısının ontolojik birikimini alımlamak isteyen fenomenolojinin yöneldiği varlık alam mutlak bilinç alam; artakalandır. İşte bu arta-kalanlan araştıran fenomenolojinin esas konusu, dilde yatan anlam değil, daha çok yaşananın anlamıdır. Benzer başlıklar etrafında dolaşan göstergebilim, dil dışındaki anlamlama dizgelerinin işleyişini belirleyip ortaya koyar. Ancak, her gösterge dizgesi dille karışır ve anlamlan dilsel bir bildiri ile desteklenir. Ortaçağ kentlerinin geçmişte kitabın işlevini yerine getirdiğini savunan Victor Hugo, mimari ile dil arasında benzerlik kurar. Ancak dilbilimde dil, düşünceyi ifade eder; mimari ise, dili bir aracı olarak kullanan göstergebilim için çok verimil bir araştırma alanıdır. Göstergebüimin dilbilimden bağımsızlaşması için yapılan çalışmalar üç ana kaynaktan çıkmıştır; göstergebilimi mantık ile benzerliği açısından inceleyen Pierce (A.B.D), dilbilimden olan ayrılığını ve önemini ortaya çıkaran Saussure (İsviçre), bir bütündeki birimleri bir dizgenin öğeleri olarak gören ve bunların ancak diğer öğelerle ilişkileri oranında anlam ve işlev kazandığım savunan Biçimciler (Doğu Avrupa). Göstergebüimin konusunun sınırlarının oluşturan bildirişim iki kişi arasunda toplumsal bağlantının kurulmasıdır. Büdirişimin özel bir alıcı olarak değerlendirdiği inşam, sibernetik çok yüksek örgütlü bir mekanizma olarak tanımlar. Sibernetik, bugünkü tekniğin bilim felsefesi, insan iletişiminin en üst sınırıdır. Verci ve alıcı arasında göstergeler yolu ile, duygu, düşünce ve anlam üetimi olarak tanımlanan iletişimin gerçekleşebilmesi için, göstergelerin varlığı, doğru kullamlmalan, alıcı ve verici tarafından lanımlanmalan gerekir. Konusu iletişimi gerçekleştiren göstergeler olan göstergebüimin ilkelerini dört grupta (dil/söz, gösteren/gösterilen, dizim/dizge, düzanlam/yananlam) inceleyerek, anlam aktarıcı olguları barındıran karışık yğıına bir ilk düzen getirmiş oluruz. Bu ilk düzeni incelerken, yapısal dübilime başvurmamız gerekir. Tüm kültür fenomenlerini gösterge dizgesi olarak kabul eden göstergebüimin bu dört ilkesini, mirııarinin özelliklerinde inceledikten sonra,belli bir döneme ait somut bir örnekte değerlendirme yapmak gerekliliği ortaya çıkar. Seçilen bu örnek, Ortaçağ'a ait İstanbul'daki bir Bizans su kemeridir. Dönemin yaşayış ve mimari özellikleri ile Bizans'ın yaşayış ve mimari özelliklerinden söz etmek, örneklemeyi göstergebilimsel deneylerde incelemede açıklık getirir. Bu örnekleme ile, modern kent dokusunda yer alan, geçmişe ait bir yapının estetik değerini ortaya koyan, biçim ve içeriği üzerine güncel bir değerlendirmede bulunma olanağı elde edilmiştir. VI ABSTRACT Aesthetic evaluation, which is named as human sensitiveness, consists of cultural concept and meaning phenomenon. It forms the basics of the aesthetic philosophy, which was primarily named, as art philosophy. Aesthetic philosophy has influenced the process of the architectural development and formation of the qualities. Architecture that contains the system of aesthetic norms, is a discipline that has come out with cultural and historical aggregation and it has got its meaning from these norms. Getting the meaning of content of architecture can be possible by considering the definitions of culture and meaning. The coming out of culture due to the human existence, its spreading out by using the horizontal and vertical ways of communication, its effect on other cultures and its progress has also influenced the architecture. The addictions and rhythm of life is also a component of culture that effects architecture. Architects have created the new forms of architecture by using the existing cultural values. However architecture is defined as a system that refers to itself with its traditions and value systems throughout the history. The meaning, existing in every form of the creation of human culture belongs to the consisting of human in the society. The process of creating meaning in the spiritual world is described as the process of the spirit's qualifying itself. The importance of the architecture in terms of emotional and thinking dimensions, comes out by the meaning's making the emotional patterns clear. The building, must have a meaning within the environment which exists in. It is not the technical and individual approaches, which provides the architectural building to be a living organizm, but the community itself. This ascertaining is thought to be the most important component that forms the structural meaning of architecture. The relationship between architecture and meaning can be examined by reviewing the sciences that study meaning. Hermeneutics that is named to be the sicence studying meaning, was primarily defined as the art of informing and clarifying, throughout the history and the progress of this branch is based on the cultural transformations. The four meanings of script (religious, allegoric, moral, anagogic) in the Middle Ages was tried to be reduced to VUthe oral meaning by Ernesti in the 18th centuiy; in the 20th centuiy Schleiermacher has added the other non-linguistic forms of explanations to the hermeneutics' field. Meaning (fr. signification) was accepted as the basic activity of the human existence. Heidegger funds a similarity between poiesis (bringing into a body) and creating a meaning in the spiritual world that connects people. Poiesis is not only the work of bringing out the poetic and artistic ways but physis is also poiesis by the speciality of 'coming into presence by itself. In this sense, phenomenology makes a deeper examination than hermeneutics. Phenomenology that desires to recept the ontological accumulation of human experience, inclines to absolute conscious' field. The main topic of phenomenology is not the meaning lying in the language but the meaning of which is experienced. Semiology figures out the manipulaton of the signification systems except language. However, all sign systems mix up with languge and a linguistic proclamation supports their meanings. Victor Hugo assumes the cities of the Middle Ages to have the function of the books, in the past; he establishes a similarity between architecture and language. However, language explains the thoughts in linguistic, whereas architecture is a research field for the semiology which uses language as a mediator. The studies on the independence of semiology from the linguistics, consists of three main sources; Pierce who examines semioology in terms of the similarities with logic (USA), Saussure who figures out its importance as well as its difference with linguistics (Switzerland}formalists who defend that the units of a whole are the elements of a system and that these can only have meaning and function depending on the relationship they have with the other elements (Eastern Europe). The information that forms the borders of the subject semiology is the public bondary composed between two people. The information evaluates human, as a special receiver whereas cybernetics describes it, as a highly organised organism. Cybernetics, is the highest point in the border of the human communication which is described as the conduction of feelings, thoughts and meaning, between the receiver and the sender, the signs that are going to be used should be existing, correct and also should be known by the receiver and the sender. VUlBy examining the principles of semiology which has a subject of the signs that provide communication in four groups (language/speech, signifier/signified, denotation/ connotation) we bring a primal order to the messed pile of phenomenon transferring meaning. After examining these four principles of semiology, which accepts all the cultural phenomenon to be a sign system, in the specialities of architecture, an evaluation with a concrete example belonging to a certain period of time is needed The example that is chosen is the Byzantine Water Archiaduc Valens (Bozdoğan) in Istanbul belonginig to the Middle Ages. Giving information about the architecture and living of both Middle Ages and Byzantine, brings a clarity to the examination in semiological experiments. With this example, a contemporary evaluation on the form and content that defines the aesthetic value of a monument belonging to the early ages and taking place in the modern city structure, is made possible. IX
Collections