Kronik hemodiyaliz hastalarında menstrüel bozuklukların ve pitüiter-over aksının değerlendirilmesi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET Menstrüel disfonksiyon, hipoinfertilite gibi gonadal fonksiyon bozukluğunun göstergeleri ileri evre renal yetmezlik olgularında sıktır ve hipotalamo-hipofizo-ovarian aksta bozukluklar bu gurubun genel özelliğidir. Hemodiyaliz genellikle menstrüel aktiviteyi iyileştirmekle beraber bu durum stabil ve tam değildir. Hemodiyaliz hastalarında düzensiz menstrüasyon, amenore ve infertilitede belirgin artış gözlenir. Bu çalışmada da diyaliz öncesi hastaların %92.8'inde menstrüasyonlarm düzenli olduğu, diyaliz sonrası %36.2'si düzenli adet gördüğü, %50.72'sinde amenore geliştiği ve bu hastalardan %26.1'nin amenoreik kaldığı görülmüştür. Hasta gurubunda spontan abortus oranının belirgin olarak yüksek ve spontan gebelik oranının da %7.24 olduğu saptanmıştır. Bu araştırmada kronik böbrek yetmezliği nedeniyle hemodiyaliz programına alınan hastalarda menstrüel bozuklukların ve özellikle amenorenin oluşma sebebini araştırmak amaçlanmıştır. Bu disfonksiyonun geUşimindeki mekanizma tam olarak ortaya konulamamakla beraber, premenopoz değerlerine ulaşan LH, normal veya rölatif düşük östradiol ve progesteron değerleri ve özellikle yüksek prolaktin değerleri ile karşılaşılmaktadır. Hastalarımızda özellikle amenoreik olanlarda prolaktin değerinin diğer gruplara göre anlamlı olarak artmış olduğu görülmüştür. Yapılan diğer çalışmaları destekler şekilde bu çalışmada da serum kreatinin seviyesi 5-10 mg/lOOml 'ye yükseldiğinde menstrüel fonksiyon bozukluklarının ortaya çıktığı saptanmıştır. Diğer taraftan aneminin amenoreye etkisi olmadığıda görülmüştür. 46Hastaların %76.81'inde hiperprolaktinemi olmasına karşuı yalnızca %26.1'inde galaktore saptanmıştır. Galaktore şikayeti olan hastaların daha detaylı incelenmeleri ve altta yatan başka sebep olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. Bu çalışmada hasta grubunda kontrol grubuna göre FSH, LH ve özellikle prolaktin değerlerinin yüksek olduğu, östradiolün düşük olduğu fakat TSH'nın değişmediği saptanmıştır. Sonuçlardan görülebileceği gibi hipotalamo-hipofizo-ovarian aksta çeşitli aşamalarda disfonksiyon vardır; bu da menstrüel fonksiyon bozukluğu ve infertüite gibi sorunları beraberinde getirmektedir. Kronik hemodiyaliz hastalarında, fertilite bozulmuş ve azalmıştır, fakat spontan gebeliklere de rastlanmaktadır. Hastaların yaklaşık %7.2'sinde gebelikler oluşabilmektedir. Gebeliğin annenin sağlığı açısından tehlike oluşturması, annenin beklenen yaşam süresinin bilinememesi ve bebek açısında riskleri göz önüne alınırsa, bu hastalara kontrasepsiyonun ne kadar gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenlerle bu hasta grubuna özellikle eğilinmeli, kontrasepsiyon hakkında bilgilendirilmeleri sağlanmalıdır. Bir diğer önemli noktada Mpeıprolaktmeminin osteoporoz üzerine olan etkisidir. Kronik böbrek yetmezliğinde osteoporozun kalsiyum metabolizmasında ve parat hormon düzeyindeki değişikliklere bağlı olduğu düşünülsede premenopozal %50'lere varan amenore ve altında yatan hiperprolaktinemi ve hipoöstrojenizm de bu hastaların tedavisinde ele alınması gereken önemli bir konu gibi görülmektedir. 47
Collections