Türkiye`de yaşayan esansiyel hipertansif hastalarda anjiyotensin-dönüştürücü enzin insersiyon/delesyon gen polimorfizmi ile esansiyel hipertansiyon ve esansiyel hipertansiyona bağlı hedef...
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET Farklı ırk/etnik- gruplarda ACE insersiyon/delesyon (I/D) gen polimorfizmi ile esansiyel hipertansiyon arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalarda çelişkili sonuçlar alınmaktadır. Biz de bu çalışmamızda Türkiye'de yaşayan esansiyel hipertansiyonu olan hastalarda ACE I/D gen polimorfizmi ile esansiyel hipertansiyon ve esansiyel hipertansiyona bağlı hedef-organ hasan (sol ventrikül hipertrofisi, mikroalbuminüri, hipertansif retinopati) arasındaki ilişkiyi inceledik. Çalışmamıza Marmara Üniversitesi Hastanesi'ne başvuran 110 esansiyel hipertansif hasta ile ailesinde hipertansiyon öyküsü olmayan, yaş ve cinsiyet bakımından hipertansif grupla eşleştirilmiş 75 normotansif kontrol alındı. ACE I/D gen ponmorfizmi polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ile belirlendi ve DD, İD ve II olmak üzere 3 genotip olarak sınıflandırıldı. Gen sayma metoduyla D ve I allel oram hesaplandı. Tüm hipertansif hastalara M-mode ekokardiyografi uygulandı ve ölçümleri teknik olarak yetersiz olan 8 hasta dışında tüm hastaların sol ventrikül kütle indeksi hesaplandı. 4 haftalık antihipertansif ilaç kesilmesini takiben ve negatif sonuç veren idrar kültüründen sonra 3 ayrı zamanda 24 saatlik idrar toplatılıp üriner albumin ekskresyonu ölçüldü. Üç ölçümün en az ikisinde albumin atılımı 30 mg/gün ile 300 mg/gün arasında olanlar `mikroalbuminürik` olarak kabul edildi. Hipertansif retinopatiyi değerlendirmek amacıyla direkt oftalmoskopi uygulanıp retinal lezyonlar Keith-Wagener-Barker sınıflamasına göre derecelendirildi. DD, İD ve II genotip dağılımı hipertansif hastalarda sırasıyla %38.2, %51.8 ve %10 şeklinde, kontrol grubunda ise %34.7, %53.3 ve %12 şeklindeydi. Her iki grup arasmda genotip dağılımı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Allel sıklığı ise hipertansiflerde D alleli %64, 1 alleli %36 oranında, kontrol grubunda ise D alleli %61, 1 alleli %39 oranında saptandı. Hipertansiflerle kontroller arasmda allel sıklığı açısından anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Hipertansif hasta grubunda, 3 genotip arasmda yaş, hipertansiyon süresi, ailede hipertansiyon öyküsü, vücut kütle indeksi, sistolik kan basıncı, diyastolik kan basma, ortalama kan basıncı, kan üre nitrojeni, serum kreatinini, lipid profili, idrarda albumin atılımı (mg/gün), sol ventrikül kütle indeksi (g/m2) açısından anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Hedef-organ hasan bakımından 63incelendiğinde ise gerek sol ventrikül hipertrofisi prevalansı gerekse mikroalbuminüri prevalansı bakımından 3 genotip arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Ancak DD genotipi ve İD genotipine sahip hastalarda hipertansif retinopati prevalansı II genotipindeki hastalara kıyasla anlamlı derecede yüksek saptandı (odds ratio= 5.18; %95 güven aralığı, 1.389-19.194; p = 0.0133). Gerek sol ventrikül hipertrofisi olan ve olmayan hastalar arasında gerekse mikroalbuminürisi olan ve olmayan hastalar arasında allel sıklığı bakımından anlamlı fark yoktu (p>0.05). Hipertansif retinopatisi olan hastalarda ise D allel sıklığı retinopatisi olmayan hastalara kıyasla anlamlı derecede yüksek saptandı (odds ratio = 1.974; %95 güven aralığı, 1.107-3.518; p= 0.0294). Multiple lojistik regresyon analizi yapıldığı zaman ACE genotipine (DD + İD) (p=0.0232) ek olarak mikroalbuminürinin (p = 0.0461) hipertansif retinopati gelişiminde anlamlı ve bağımsız bir prediktör olduğu saptandı. Sonuç olarak, Türkiye'de yaşayan esansiyel hipertansiyonu olan hastalarda ACE I/D gen polimorfizmi ile esansiyel hipertansiyon arasında bir ilişki saptamadık. D alleli hipertansif retinopati gelişiminde bağımsız bir risk faktörü olabilir. 64 SUMMARY Association between ACE insertion/deletion (I/D) gene polymorphism and essential hypertension in different race and ethnic groups is controversial. We investigated the association between ACE I/D gene polymorphism, essential hypertension and target organ damage (left ventricular hypertrophy, microalbuminuria, hypertensive retinopathy) in essential hypertensive patients living in Turkey. One hundred and ten hypertensive patients who applied to the outpatient clinic of Marmara University Hospital and 75 age and sex matched normotensive subjects who had no family history of hypertension were enrolled in the study. ACE I/D gene polymorphism was determined by polymerase chain reaction (PCR) and classified as DD, ID and II genotypes. The frequency of D and I alleles was calculated by the method of gene counting. M-mode echocardiography was applied to all hypertensive patients and left ventricular mass index was calculated for all the patients except for 8 patients whose echocardiographic measurements were technically inadequate. Urinary albumin excretion from three nonconsecutive 24-hour urine collections was measured after a 4-week washout period and negative urine culture. The patients whose urinary albumin excretion between 30 mg/24 h. and 300 mg/24 h. at least in two of three measurements were classified as `microalbuminuria` Hypertensive retinopathy was evaluated by direct fundoscopic examination and retinal lesions were graded according to Keith- Wagener-Barker classification. DD, ID and II genotype distribution were 38.2%, 51.8% and 10% in hypertensive patients and 34.7%, 53.3% and 12% in the normotensive subjects, respectively. There was no significant difference in genotype distribution between hypertensive patients and normotensive subjects (p>0.05). Derived allele frequencies for D and I alleles were 64% and 36% in the hypertensive group and 61% and 39% in the normotensive group, respectively. There were no significant differences in allele frequencies between hypertensive patients and normotensive subjects (p>0.05). No differences for age, known duration of disease, family history of hypertension, body mass index, systolic blood pressure, diastolic blood pressure, mean blood pressure, blood urea nitrogen, serum creatinine, lipid profile, urinary albumin excretion (mg/day) and left ventricular mass index 65(g/m2) were found among the three genotypes. There were no significant differences among the three genotypes for prevalence of left ventricular hypertrophy and microalbuminuria (p>0.05) but patients with DD and ID genotypes were associated with a significantly higher prevalence of hypertensive retinopathy compared with II patients (odds ratio=5.18; 95% confidence interval, 1.389 to 19.194; p=0.0133). There was no significant difference in allele frequency between microalbuminuric and normoalbuminuric patients and also between patients who had left ventricular hypertrophy and had not left ventricular hypertrophy (p>0.05). The frequency of D allele was significantly higher in patients with hypertensive retinopathy compared with patients who had not hypertensive retinopathy (odds ratio=1.974; 95% confidence interval, 1.107-3.518; p=0.0294). Multiple logistic regression analyses performed among the entire cohort of hypertensive patients demonstrated that ACE genotype (DD + ID) (p=0.0232) and microalbuminuria (p=0.0461) significantly and independently influence the presence of retinopathy. In conclusion, we did not find any association between ACE I/D gene polymorphism and essential hypertension in hypertensive patients living in Turkey. The D allele of the ACE gene seems to be an independent risk factor for the development of hypertensive retinopathy. 66
Collections