Türk Anayasalarında ormancılık politikası
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Ormanlar, ülkemiz doğal kaynakları arasında çok önemli ve vazgeçilmez bir yere sahiptir. Halen 6000'i geçkin orman ürününden yararlanıldığı bilinmektedir. Sanayide kullanılan hammaddeden enerjiye, kağıttan mobilya yapımına kadar hemen hemen her yerde karşımıza çıkmaktadır. Ormanların ekonomik değerle ölçülemeyen yararları da vardır. Halk sağlığına, kültür ve sanata yurt savunmasına etkisi, en önemli de su kaynaklarını ve toprağı koruması. Ülkemizde hızlı nüfus artışı ve sanayileşme, düzensiz aşırı ve bilinçsizce yaralanma bu kaynakların azalmasına neden olmaktadır. Bu kaynakların korunmasını, topluma sürekli ürün ve hizmet vermesini sağlamak amacıyla ülkeler çeşitli politikalar uygulayagelmişlerdir. Hatta toplum düzenini belirleyen yasalar içinde bu politikalara yer vererek, yaptırımını sağlamaya çalışmışlardır. Ülkemizin kendine özgü doğal, toplumsal yapısından kaynaklanan nedenlerle, daha bir önem verilerek temel yapıyı belirleyen Anayasamızda ormancılığa yer verilmiştir. Hukuksal düzenleme ve gerekçelerinden başka, bir ülkenin 'ormancılık politikaları'na kalkınma planlarında, hükümet programlarında ve liderlerin demeçlerinde rastlanabilir. Yurdumuzda ormansızlaşma sonucu ortaya çıkan 'ormancılık politikasının Anayasa'da incelenmesinden önce, ormancılıkla ilgili ilk yasal düzenlemelerin yapıldığı dönemlere inilmesi, konunun kavranmasını kolaylaştıracaktır. Anayasa'da yer verilmeyen yasalarla çözümlenen bir konu kendi alanında en geçerli kuraldır. İleride bu hükümler Anayasa'da yer alabilirler. Ayrıca, Anayasakavramının gelişmediği dönemlerde bir yasa konusuna ait hükümlerin, devrine göre Anayasal bir geçerlilik taşıyacağı da bilinmelidir. Osmanlı İmparatorluğu toplum yapısı ve üretim ilişkileri sonucu içten, sömürücü etkilerle dıştan etkilenerek yıkılmaya yüz tutmuştu. İmparatorluğun son döneminde, Devlet yarı sömürgeleşmiş gelir darlığına düşmüştü. 19. yüzyılın ortalarına kadar bir ormancılık sorunu olmadığı gibi, bir servet olarak bakılmıyordu ormanlara. Tanzimattan sonra baş gösteren Avrupalılaşma eğilimi ve devleti kurtarma çabaları içinde, ekonomik bir kaynak olarak ormancılığa da yer verildi. Bir taraftan yabancı uzmanlar getirilerek, yasal düzenlemeler hazırlandı., bir taraftan da devlete gelir sağlamak için mültezim ve müteahhitlerin ormanları işletmesine izin verildi. Sorumsuzca ve aşırı bir yaralanma şeklindeki bu işletmecilik sonucu; bu dönemde ormansızlaşma artarak aşırı boyutlara ulaşılmıştır. Ormancılığa ilişkin ilk yasal düzenleme 1869 yılında çıkartılan `Orman Nizamnamesi` dir. Ormanların kamu malı olduğu ve zarardan korunması için kayıt ve şart altına alınması bu tüzüğün çıkarılması gerekçesi olmuştur. Bu tüzükle yasal olarak ormanlardan yaralanmada Cibal-i Mübaha (Serbest Yaralanma) kaldırılmışsa da halkın tepkisi ile uzun süre (24 yıl) uygulanamamıştır. Bu tüzüğün çıkartılmasından Cumhuriyet Dönemine kadar yoğun bir iltizam işletmeciliği hüküm sürmüş, ormanlar nitelikve nicelik bakımından azalmıştır. Osmanlıların son döneminde 1876 yılında yürürlüğe konan KANUN-İ ESASİ ve 1908 değişikliklerinde ormancılık politikasına ilişkin bir hüküm bulunamamıştır.23.Nisan.1920'de toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi Kurtuluş Savaşında bile ormancılıkla ilgilenmiş, 11.Ekim.1920'de çıkartılan `Baltalık Yasası` ile köylüye baltalık orman verilmiştir. Düşmanlara karşı ulusal bütünlüğü sağlamak, iç huzursuzlukların çözümlenerek Halk-Devlet ilişkilerini iyileştirmeyi amaçlayan bu yasa döneminde de aşırı bir ormansızlaşma görülmüştür. Köylüye verilen baltalık ormanlar dümdüz tarla yapılmıştır. Bunu önlemek üzere `Devlet ormanlarından köylülerin intifa hakkı` yasası 1924 yılınsa kabul edilmiş, aynı yıl çıkartılan 504 sayılı yasayla da `Ormanların mülkiyeti kime ait olursa olsun milletin ortak malıdır, Devlet gözetimi zorunludur` ilkesini getirmiştir. Ancak yeni yönetimin çağdaş bir orman rejimi kurma gayretleri artarak devam etmiştir. 10 yıllık bir çalışmadan sonra 1937 yılında 3116 sayılı orman yasası çıkartılmıştır. Bu yasa Türkiye ormancılığını kuran ilk sistemli yasadır. Türkiye ormancılık politikası bu yasayla, ulu önder Atatürk'ün zamanında saptanmıştır. Bu ilkeler; `Ormancılıkta devamlılığın zorunluluğu, Devlet mülkiyeti ve devlet İşletmeciliği` şeklinde özetlenebilir. 1921 tarihinde `Teşkilatı Esasiye Kanunu` adlı Anayasada Cumhuriyetin ilanından sonra 1924'de yapılarak aynı adla 27. Mayıs.1960'a kadar yürürlükte kalan Anayasa'da da ormancılığa ilişkin doğrudan bir hüküm yoktur. Ancak 1937 yılında 3116 sayılı Orman yasası çıkarılırken, ormanlar üzerinde Devlet gözetiminin sağlanması gereği; Anayasa'nın 74. maddesi (1924), 3115sayılı yasayla değiştirilmiş, dolaylı bir şekilde de olsa ormanların kamulaştırılmasına olanak sağlanmıştır. 1946 yılında çok partili siyasal yaşama geçilmesiyle birlikte, Atatürk'ün kurduğu ormancılık rejimine karşı tepkiler artmış, orman sorunu artık bir politik malzeme olarak kullanılmaya başlanmıştır. Siyasal güçlerle iktidarlar, halka ormancılık tekniği ve yurt gerçeklerine aykırı vaadlerini artırmışlardır. Bunun gerçekleşmesi için de, orman yasasını sık sık değiştirmişlerdir. 1950-60 yılları arasında dört kez orman affı çıkmıştır. Bu dönemde ormanlar hızla tahrip edilmiş, yeni yeni orman tanım ve yasalarıyla alanları azalmış, erezyonlar, taşkınlar yurdun geleceğini tehdit etmeye başlamıştır. Bu dönem ormancılık için `en karanlık dönem` olarak nitelendirilir. 27.Mayıs.1960 hareketiyle Atatürk ilkelerinden sapmaların önlenmesi gündeme gelmiş ve bu amaçla bir Anayasa yapılmasına karar verilmiştir. Bu anayasa'da ormancılığa ilişkin hükümlere ilk kez yer verilmiştir. 1961 anayasa'sının 131. maddesine konan hükümlerle; Devlet ormanlarının mülkiyet ve yönetim, ve işletmelerinin özel kişilere devrolunamıyacağı, ormanlara zarar verilemeyeceği orman suçları için genel af çıkarılamıyacağı, ve ormanların tahribine yol açacak hiçbir siyasi propagandanın yapılamıyacağı kabul edilmiştir. Ayrıca 37. Madde toprak reformuyla toprak dağıtımının ormanların alanca küçülmesi sonucunu doğuramıyacağını da hüküm altına almıştır. Bu şekilde Türkiye Ormancılığı Anayasal güvenceye bağlanmıştır.1982 Anayasa'sında, 1961 Anayasa'sıyla getirilen ormancılık politikası hükümlerine sadık kalınmıştır. 1970 yılında kaldırılan 'orman suçluları işin af çıkarılamaz' hükmü, özel affı da. ekleyip pekiştirerek tekrar yürürlüğe koymuştur.Ancak,1982 Anayasa'sı orman sınırları dışına çıkarma konusunda ormanlarımızın devamlılığı açısından sakıncalı hükümlere de yer vermiştir. Orman niteliğini kaybeden yerler ve 1984 yılından Önce tarıma açılmış yerlerin orman dışına çıkarılması işlemi istismar edilebilecek niteliktedir. Her hukuksal düzenleme gibi, Anayasa'daki ormancılık politikası hükümleri de, uygulanmasıyla ancak bir canlılık kazanır. Bu politikanın canlılık kazanması ve yaşama geçirilmesinde oluşumu ve uygulanmasıyla ilgili organlar kurum ve kuruluşlar üstlerine düşen görevi yapmalıdırlar. Uygulamalar çeşitli yollarla izlenip denetlenebilir
Collections