Bankacılıkta risk ve sermaye, sermaye yeterliliğinin ölçülmesinde bir model denemesi `performans analizi`
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
GİRİŞ ve ÖZET Güvenilir, etkin çalışan ve gelişme içinde olan bir bankacılık sistemi ekonomik gelişmenin en önemli öğelerinden biri olarak kabul edilir. Günümüz bankacılığı son derece karmaşık ve yoğun rekabet koşullarının çevrelediği bir ekonomik dünyada faaliyet göstermektedir. Bu nedenle sermaye yeterliliğinin geliştirilmesine yönelik çabalar hızlandırılırken bankaların karşılaştıkları koşullar dikkatle değerlendirilmektedir.Tarihsel bir gelişme trendi içinde bakıldığında banka sermaye fonlarının genelde bir azalma trendi içinde olduğu görülmektedir. Bu trend olumlu ve olumsuz bir çok faktörün etkileşiminden kaynaklanmaktadır. Olumlu nedenler bankaların yapısal değişimleri ve birbirleri ile ilişkili alanlarda meydana gelen gelişmelerdir. Buna bağlı olarak bankalar daha istikrarlı kaynak yaratabilmişler ve bu kaynakları daha etkin kullanmışlardır. İngiltere'de bankacılık alanındaki en önemli gelişmelerden bir tanesi yöresel anlamdaki bankacılıktan ulusal bankacılığa dönüşümdür. 1920'li yılların başında büyük ölçüde tamamlanan iletişim ağı yöresel konumdaki küçük bankaların ulusal sistemle bütünleşmesine en önemli katkıyı yaparak finansal sisteme rekabetin ve etkinliğin artması yönünde ivme kazandırmıştır. Teknik alandaki gelişmeler, muhasebe ve finansal sistemin standart bir yapı kazanmasına ve karar vericiler için finansal, ekonomik ve politik alandaki riskler açısından daha etkin ve geniş kapsamlı bilgi kaynağının yaratılmasına ortam hazırlamıştır. Zamandan sağlanan tasarruf ve iş akışında meydana gelen etkinlik artışı marjinal kaynakların da bankacılık sistemine katılmasına neden olmuştur. Bu olumlu gelişmelere rağmen yüksek düzeyli enflasyon nedeniyle banka sermayesinde meydana gelen aşınmalardan kaynaklanan olumsuzlukların bankacılık sisteminin üzerindeki etkileri sürekli gündemde kalmıştır. Bu olumsuzlukların en yoğun hissedildiği dönemler dünya savaşlarının yaşandığıl914-19l8 ve 1939-1945 yıllan olmuştur. Savaşın finansmanı amacıyla hükümetlerin uyguladığı enflasyonist politikaların bankaların sermaye düzeylerine olan etkileri iki ana grupta toplanabilir: Ticari bankacılığında gerçekleşen gelişmeye bağlı olarak mevduat hacmi hızlı bir artış göstermiştir. Bankacılık faaliyetinin ulusal boyutta genişlemesi pazarın genişlemesine ve daha düşük riskli kaynakların sisteme katılmasına neden olmuştur. Kaynak maliyetini de olumlu yönde etkileyen bu gelişme bankaların daha düşük sermaye rasyoları ile çalışmalarına imkan sağlamıştır.Finansal piyasalarda bankacılık sektörünün payı artış gösterirken, bankalar fonksiyonlarını çeşitlendirmişler ve gerek ulusal gerekse uluslararası alanda faaliyetlerini arttırmışlardır. Bankacılığın dünya finansal piyasalarındaki önemleri artarken uluslararası para ile borçlanma ve kredileme hacmi oluşturulmuştur. Kısa bir süre içinde bankaların gerek aktif gerekse pasif yapısı değişirken, bu hızlı gelişme bankacılık sektörüne olan ilginin artmasına neden olmuştur, öte yandan bankaların üstlendikleri risk giderek artan bir trend izlerken bankaların konsolide edilmiş bilançoları önem kazanmaya başlamıştır. Modern bankacılığın potansiyel daha büyük risklerle karşılaşma ihtimalinin artması bankalara duyulan güven unsurunun da önemini arttırmıştır. Bankaların faaliyetleri açısından, gerek ekonomik birimlerin gerekse kamu otoritelerinin sürekli ilgi alanı içinde olmaları tarihsel bir olgudur. Bunun en önemli nedeni hem ekonomik açıdan hem de sosyal açıdan bankaların üstlendikleri fonksiyonların kazandığı boyuttur. Bankacılık sisteminde ortaya çıkabilecek problemler sadece sistemi etkilemekle kalmayıp ekonomiyi ve sosyal hayatı etkileyebilecek bir niteliğe sahiptir. Bu nedenle bankaların faaliyetlerinin kamu otoritesi tarafından gözetime ve denetime tabi tutulması anlam kazanır. Banka gözetiminin temel amacı mevduat sahiplerinin çıkarlarının korunması ve bankacılık risklerinden kaynaklanabilecek sosyal maliyetlerin en aza indirilmesidir. Gözetim sistemi bankaların ekonomik gerçeklerin ötesinde bir faaliyet göstermelerini engellemesi, banka faaliyetlerinde istikrarın sağlanması ve bankaların finansal yetersizliklerinin önceden uyarılarak giderilmesi yönünde yaptırımlar getirmesi nedeniyle bir güvence oluşturur. Etkin bir gözetim sisteminin serbesti, güvenlik ve kendi kendi kendine kontrol mekanizmasını biraraya getirmesi beklenilir. Bankaların denetim ve gözetimi ile ilgili çalışmalar uzun bir geçmişe sahiptir. Özellikle ABD'de bankacılık sektöründe yaşanan krizler ve iflaslar ABD'de bankaların gözetimi ve denetimi konusuna olan ilginin artmasına neden olmuştur. Bankaların karşılaşabilecekleri beklenmedik olumsuz koşullar ve belirsizliklerden kaynaklanabilecek risklere karşı güvence oluşturması açısından banka sermayesi ve sermaye yeterliliği önem kazanmıştır. Diğer sektörlerde olduğu gibi bankacılık sektöründe de bankalarınfaaliyetlerini sürdürebilmeleri ve büyümeleri sermaye kaynaklarına ve kaynakların etkin kullanılmasına bağlıdır. Bir banka açısından sermayenin fonksiyonu finansal olmayan diğer girişimlere göre farklılıklar gösterir. Bunun en önemli nedeni, banka sermayesinin bankaların kaynaklarının en önemli bölümünü oluşturan mevduat sahipierine yeterli bir güvence sağlaması, bankacılık fonksiyonunun gerçekleştirilmesinde zorunlu sabit sermaye yatırımlarını karşılayabilmesi ve beklenmedik olumsuzlukların ortaya çıktığı durumlarda bankanın sürekliliğini sağlamasıdır. Gerekli sermaye konusu faaliyet hacmi, amaç, geçmiş tecrübeler, sermaye piyasası ve finansal diğer kurumların gelişmişlik düzeyleri ve özellikleri, bankacılık kesiminin mali piyasalardaki işlevine ve bankacılık sektörü ile reel piyasalar arasındaki ilişkinin derinliği gibi önemli unsurlarda etkilenir. Ülkelerin ekonomik yapıları ve gelişme özellikleri de sermaye gerekliliğinin farklılıklar göstermesine neden olur. Bu farklılıklardan bazıları bankaların kontrolü, banka yönetim kalitesi, banka yönetim kalitesinin bilanço büyüklüğü ve yapısı üzerine etkileri, aktif ve pasifin vade yapısı ve aktif yapısının kalitesi ile ilgilidir. Bankaların faaliyetlerinin yoğunlaştığı çevre ve özellikleri (ekonomi ve politik) ve uluslararası gelişmelerle ilgili olarak para otoritesinin davranış biçimi, ekonomi politikaları, bu politikalarda beklenmedik gelişmeler gerekli sermaye miktarını etkiler. Genel olarak yeterli sermaye: Bankaların rekabet gücünü arttırır. Cari gelirler ile karşılanamayacak muhtemel zararları absorbe eder. Faaliyet esnekliliği sağlar ve bankanın finansal piyasalarda meydana gelen değişimlere uyum sürecini hızlandırır. Bankacılık sektöründe istikrarlı bir büyüme ve imaj sağlar. Likiditenin sağlanmasında güvence ve zaman tasarrufu sağlar. Kamu otoritesi ve fon sağlayanlar açısından güvence oluşturur. Sermaye yeterliliğinin sağlanması açısından bir banka iki seçeneğe sahiptir; banka ya mevcut risklerin karşılanması amacıyla sermayesini arttırır ya da risklerini, sermayesi ile karşılanabilir bir düzeyde tutar. Genel anlamda bu seçeneklerin uygulanması bankanın yönetim politikasının etkinliğini ve bankanın sektör içerisindeki istikrarlılığını belirler. Her ne kadar bankaların, mevduat sahiplerinin taleplerini karşılama gücü ile aktif kalitesi ve aktiflerin likiditesi arasında doğrudan bir ilişki bulunsa da, sermaye-mevduat kompozisyonu,sermayenin mevduat sahiplerinin bankaya olan güveninin sağlanmasında önemli bir işlev üstlenmesi ve olası zararların karşılanabilmesi açısından önem taşır. Bankacılıkta sermaye miktarının yeterliliğini belirleyen nedir? Sermayenin kullanımı ile ilgili yaklaşımlarda, sermayenin, önemli bir oranda sabit varlıklara ve iştiraklere yapılan yatırımlarda kullanılmasının, serbest sermayenin bankacılık faaliyetlerinin desteklenmesi ve beklenmedik zararların karşılanmasında yetersiz kalmasına neden olacağı, bu nedenle serbest sermaye kaynaklarının düzeyinin bir bankanın sağlamlılığı ve olumsuz koşullara dayanma gücünün önemli bir göstergesi olduğu savunulur. Sermaye yeterliliğinin belirlenmesinde bankanın aktif yapısı, bankanın karşılaşabileceği risklerin önemli bir kaynağı olarak değerlendirilmelidir. Taşıdıkları riskler açısından sınıflamaya tabi tutulabilen aktif kalemleri ile ilgili olarak ortaya çıkabilecek riskler, ekonomik koşullarda ve piyasalarda meydana gelebilecek ani değişmelere son derece duyarlıdırlar. Serbest sermaye ile riskli aktifler arasındaki ilişkinin sadece bilanço içinde kalmaması, sermayenin, bilanço dışı işlemlerden doğabilecek riskleri de karşılaması gerekmektedir. Sermaye yeterliliğinde oransal yaklaşımın bu bakış açısı, yeterlilik ile ilgili göstergelerin sadece sermaye ile mevduat arasında sınırlı kalmamasını, daha geniş bir değerlendirmenin yapılmasının önemini vurgulamaktadır, öte yandan değerlendirmeler sadece bilanço kalem leri arasındaki karşılaştırmalar ile değil, banka bilançosunun, piyasa koşullarında ve ekonomik yapıda ulusal ve uluslararası boyutlarda meydana gelen değişmelere uyumu açısından da yapılmalıdır. Bir bankanın sağlamlılığının doğru değerlendirilmesi dinamik bir çerçevede gerek aktif ve pasif kalemlerindeki gelişmeler ve bu kalemlerin birbirleri ile olan ilişkilerinin gerekse bilançosuyla birlikte çevre ile olan ilişkisinin dikkatli bir analizini gerektirir. Bu analizlerde, aktif kalitesi, likidite, yönetim politikası, karlılık, gelir gider yapısındaki değişmeler ve büyüme gibi temel bankacılık fonksiyonlarını yansıtan göstergeler kullanılabilir. `Bankacılıkta Risk ve Sermaye, Sermaye Yeterliliğinin ölçülmesinde Bir Model Denemesi` isimli bu tez dört bölüme ayrılabilir. Birinci bölümde ekonomik ve sosyal gelişmelerin bankacılık sistemine etkileri analiz edilmeye çalışılmıştır. İkinci bölümde sermaye yeterliliğinin tarihsel gelişimi araştırılmış, bankacılık riskleri tanımlanmış ve risk ile sermaye yeterliliği arasındaki ilişkiler değerlendirilerek yeterli sermaye miktarının ölçülmesinde geliştirilen modeller incelenmiştir. Üçüncü bölüm Türk Bankacılık Sisteminde sermayeyeterliliği ile ilgili düzenlemeler ve Cook Rasyosu'nun Türkiye'deki uygulaması ile ilgili değerlendirmeleri içermektedir. Dördüncü bölümde sermaye yeterliliğinin ölçülmesinde temel bankacılık fonksiyonlarının değerlendirilmesini içeren Performans Analizi modeli geliştirilmeye çalışılmıştır. Hocalarım, Sayın Prof. Dr. Işıl AKBAYGİL, Prof. Dr. Akın ÎLKİN ve Prof. Dr. Erdoğan ALKİN'e çalışmalarımın her aşamasında bulundukları değerli katkı ve öğretilerinden dolayı saygılarımı sunarım.
Collections