Finansal sistemin ekonomik kalkınmadaki yeri `Türk finansal sistemi örneği`
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
İO.DZET VE SONUÇ Bu bölümde ilk olarak, tezin teorik giriş kısmı ile Türkiye' ye yönelik pratik analiz kısmı ayrı ayrı incel enecektir. İkinci olarak, serbestleşme programı, aynı zaman periyodunda diğer gelişmekte olan Ülkelerin uygulamalarına koşut, bir butun olarak gelişmekte olan Ülkeler bağlamında değerlendirilecektir. Nihayet üçüncü olarak, gerek teorik çerçeveye, gerekse Türkiye pratiğinin nicel tesbitlerine binaen bazı çıkarsamalarda bulunulacaktır. Ekonomik büyümenin doğasını anlamak için, ekonomik sektörlerin finansman biçimlerini anlamak gerelidir. Çağdaş finansman yöntemleri, gelişmekte olan Ülkelerde oto finansmanın yanında dışsal finansman yolları olarak;hisse senetleri ve borç senetleri ihracıyla doğrudan finansman ve kredi temini yoluyla dolaylı finansman şeklindedir. Kredi piyasası veya menkul kıymetler piyasası yoluyla finansmanın yaygınlığı büyük ölçüde finansal sistemin organizasyon yapısına bağlıdır. Bankacılığın egemen olduğu kıta Avrupası ve Japonya gibi ülkeler ile, sermaye piyasasının egemen olduğu Anglo- Saxon Ülkeleri (U.S.,U. K., Kanada) bu farklı örgütlenişleri temsil ederler. Dolayısıyla ülkemizde finansal gelişmelerin reel gelişmeler ile irtibatı kurulurken, finansal sistemin örgütlenişi, bankacı lık kesiminin egemen konumu, bankacılık kesimi ile sınai ve ticari kesimin organik bağlantısı, ekonominin bir bütün olarak oligopolistik yapısı dikkate al ınarak, f inansal politikaları, f inansal gelişmeleri;yani finansal var lıkları, finansal tasarrufları ve finansal 204gelirleri değerlendirmek ve bunun sonucunda tesbi t, tenkit ve tek liflerde bulunmak mümkün olabilmektedir. Türk finansal sistemini incelemede şöyle bir yol takip edilmiştir : f inansal kesim bankacılık kesimi ve sermaye piyasası kesi mi olarak iki ana başlıkta mütalaa edi lmiş ;bankaclık kesimi kaynak ve kullanımları mevduat bankalar ı, Merkez Bankası ve kalkınma ve yatırım bankalarına göre ayrıştı rılmıştır. Sermaye piyasası kamu borçlanma araçları, özel kesim borçlanma araçları ve hisse senetleri piyasalarından oluşmaktadır. Bankacılık kesimi ve sermaye piyasası kesimi kaynakları, ekonomik kesimler ile kamu ve özel sektörün kullanımlar ındaki gelişime göre analiz edilmiştir. Böylece serbestleşme programıyla finansal kaynakların ve kullanımların gelişim ve değişimi tesbit edilmeye çalışı lmıştır. Bankacı lık kesimi ve sermaye piyasası kesimi hakkındaki açıklamalara sosyal güvenlik kuruluşları, sigorta ve reasürans şirketleri, ve özel finans kurumlarının kaynak ve kullanımlarının analizi de eklenerek finansal sistem bir bütün olarak ele alınmaya çalışılmıştır. 1960' ların sonlarından itibaren gelişmekte olan ülkelerin ekonomik gelişmelerinde finansal denetim politikalarının engelle yici unsur olduğu iddia edi lerek, sözkonusu politikalar nedeniyle tahsis etkinliği ve işlem etkinliğinin sağlanamadığı McKinnon-Shaw ekolu mensuplarınca savunulmakta ve libera lizasyon politikaları nın uygulanması salık ver ilmektedir. Bu ekole göre denetimci politika uygulama ortamlarında finansal piyasalar aşağıdaki görünümü arzederler. 205Denetimci f inansal politika uygulamalarının başlıca özellikleri şunlardır :reel faiz oranı genelde negatiftir ve faiz oranları sabit tutulur. Örgüt lü ve örgütsüz kesimlerde uygulanan faiz oranları arasında büyük farklılıklar mevcuttur. Örgütlü (official) kredi piyasalarına ancak belirli ekonomik birimler ulaşabilir ve bu sayede önemli avantajlar elde eder ler. Makro ekonomik nedensellik; yatırım-üretim-tasarruf -yatırım şeklindedir. Enflasyon ortamında, borç verenlerden borç alanlara doğru gelir transferi olur. Kredi ve mevduat faizleri arasındaki fark kurumsal finansal tasarrufçuların aşırı zenginleşmesini sağlar. Ucuz kredi piyasası (formel piyasa)'na girebilenler ile giremeyenler arasında gelir farklılıkları oluşur. Denetimci politikada, politika yatırımları teşvik ederken, liberal politika uygulamasında, pol itika tasarrufların teşvikine yönelikt ir. Ekonomik sektörlerin kredi imkanların dan yararlanmaları denetimci politikada hükümet müdahale ve teşvikleriyle olurken, liberal politikada kredi 1 er, sektör ler in ödeye bilme potansiyellerine göre dağılır. Denetimci politika uygulama sında kredi hacmine tavan uygulaması, yüksek yasal karşılık bulun durma zorunluluğu genelde yaygın olarak göz- lemlenirken, liberal politika uygulamasında bu sınırlamalar yoktur. Faiz oranı tavan laması ekonomiyi üç yönden olumsuz etkiler; (i) Düşük faiz oranları gelecek tüketime karşılık bugünkü tüketi mi artırır. Böy lece tasarruflar sosyal olarak optimum düzeyin al tına iner; ( i i )Potansiyel ödünççüler düşük getirili doğrudan yatı rımlarla ilgilenip bankaya mevduat olarak kaynak aktarmazlar; ( i i i ) Bankadan ödünç alanlar düşük faizlerle ödünç almaya imkan bulurlar ve görece sermaye yoğun projeleri tercih ederler. 206McKinnon'a göre gelişmekte olan ülkelerde para ve fiziksel sermaye arasında ikame Özelliği deği l, tamamlayıcılık özelliği sözkonusudur. Finansal tasarruflar ve reel yatırımlar bu yüzden rakip değil ancak, birbirinin tamamlayıcısıdır lar. McKinnon' a göre finansal denetimli ekonomilerde bir tek getiri oranı yoktur ve getiri oranları arasında büyük farklılıklar vardır. Bu farklılıkların azaltılması ekonomik büyümeyle Özdeşleşmektedir. McKinnon-Shaw'ın finansal denetimli ekonomi için çözümü, ku rumsal faizlerin yükseltilmesi veya enflasyon oranının düşürülme si ve başarılı finansal serbestleşme için On koşul olarak, kamu finansmanının kontrol edilmesi şeklindedir. Shaw'a göre finansal aracılar tasarrufçuların reel gelirlerini artırırken, aynı zamanda yatırımcıların reel maliyetlerini düşürür. Bunu da, likidite tercihini uyumlul aştırarak, çeşitlendirme yoluyla riski azal tarak, ödünç vermede ölçek ekonomilerinden yararlanarak, işlem etkinliğini artırarak ve uzmanlaşma yoluyla yatırımcıların ve tasarrufçuların enformasyon maliyetlerini düşürerek yapar. Başarılı finansal serbestleşme için bankacılık sektörüne giriş ve çıkışların serbest olması, rekabetin hakim olması diğer koşullardır. Finansal gelişmeyi ölçümleyen modellerin hepsindeki ortak özellik, büyüme maksimumlaştırıcı faiz oranı rekabetçi serbest piyasa denge oranıdır. Bu modellerin politika emplikasyonları da doğasıyla ; ekonomik büyümeyi artırmanın, kurumsal faiz oranı tavanlarının kaldırıl ması, rezerv bulundurma koşulunun elimine edilmesi ve serbest giriş şartlarıyla finansal sistemin rekabetçi çalışma ortamının temin edilmesidir. 207Gelişmekte olan ülkeler için finansal serbestleşmeyi savunan McKinnon-Shaw ekolunun varsayımlarından temelden farklı olan Yeni Yapısalcı (Neo Structuralist) modeller beş temel varsayıma dayanırlar. Bu varsayımlar McKinnon-Shaw ekolünde gözardı edilir veya tamamen aksi savlar ileri sürülür. Örneğin paralel piyasalar konusundaki açıklamalarda olduğu gibi. Sözkonusu varsayımlar şöyle sıralanabilir: (i)Ücretler kurumsal olarak veya sınıf çatışması yoluyla dışsal olarak belir lenir ; ( i i ) Enflasyon sermayedarların ve işçilerin göreli güçleriyle belirlenir (işçiler ekonomik durumdan da etki lenirler ) ; ( i ii )Tasarruf lar sadece karlardan yapı 1 ir, ücret lerin tasarruflara katkısı yoktur j ( i v)Fiyat seviyesi işgücü maliyetine, ithalata ve çalışma sermayesi finansmanı (faiz oranı)' na eklenen sabit mark up'larla belirlenir ; (v)Gelişen Ülkelerin hammadde, sermaye donanımı ve ara mallara olan ihtiyaçları hayati önemi haizdir. (iv) ve (v) şıklarının ima ettiği faiz oranını yük seltecek daraltıcı para politikasının ve ithalat fiyatlarını yükseltecek bir devalüasyonun eş anlı olarak hızlanan enflasyona ve düşen ekonomik büyümeye, stagflasyona, yol açacağıdır. Neo strüktüralistlerin AGU modellerinde, paralel piyasalar (curb markets)' ın önemli bir yeri vardır. Bu piyasalar rekabetçi ve çevik bir şekilde işlemektedirler. Karşı lık bulundurma (reserve requirement) koşulu ticari bankalar yoluyla f inansal aracılıkta önemli bir sızıntıya yol açmaktadır.Bu ekol mensupları tefeci piyasaların bankalardan daha etkin çalıştıklarını iddia ederler. Bütün Neo Strüktüralist modeller Tobin' in portfolyo çerçevesini kullanırlar. Buna göre hanehalkları üç kategori varlıkla karşı 208karşıyadır lar : altın veya nakit, banka mevduatı ve tefeci piyasası ödünçleri. McKinnon-Shaw' da ise sadece iki varlık kategorisinde yoğunlaşılır: altın veya diğer enflasyondan koruyucular ve para. Neo Strüktüralistlere göre fonlar formel ve informel piyasalar arasında serbestçe dolaşır ve tasarruf ve yatırımcılar her iki piyasada da işlem yapabilmektedirler. Dolayısıyla analizlerde esas alınan faiz oranı informel piyasa faiz oranıdır. Çünkü bu oran bir yandan borçlanmanın marjinal maliyetini temsil ederken, diğer yan dan informel piyasa ödünçleri para tutma balanslarına bir alter natif oluşturduğu için para talebi fonksiyonuna da girer. Ancak informel piyasayı rekabetçi olan ve rekabetçi olmayan (bölümlen- miş, fragmented) piyasa olarak ikiye ayırıp buna göre analiz eden modeller geliştirilmiştir. Rekabetçi olmayan informel piyasa, daha küçük fon ve müşteri ile çalışır ve daha ziyade kırsal kesimlerde faaldir.Dolayısıyla bu piyasada işlem gören varlıkların formel piyasa varlıklarıyla rekabeti sözkonusu değildir. Finansal gelişme modellerinden (parasal modellerden) gelişmekte olan ülkeler için çıkarılabilecek sonuç tamamen başlangıçta yapılan varsayımlara bağlıdır. Eğer varsayım olarak, resmi bankacılık sisteminin fonların tahsisinde gayri resmi finansal piyasadan daha etkin çalıştığı ve reel mevduat faiz oranları yükseldiğinde hanehalklarının enflasyondan korunmak için tuttukları verimsiz maddi varlıklardan resmi piyasalara yöneldikleri kabul edilirse; finansal serbestleşme toplam reel kredi hacmini, yatırımları kali te ve nicelik olarak ve ekonomik büyüme oranını artırır. Diğer yandan eğer varsayım olarak, resmi bankacılık sisteminin yatırım cılar ve tasarrufçular arasında paralel piyasalar kadar etkin 209çalışmadığı (disponibi lite, munzam karşılık, kasa karşılığı gibi nedenlerle) ve mevduat faiz oranları artırıldığında hanehal kının, parasını etkin informel piyasadan çekip görece daha az etkin formel piyasaya yönelttiği düşünülürse, f inansal serbestleşme toplam reel kredi arzını »yatırım miktarını ve büyüme oranını düşürecek tir. Bu yüzden McKinnon-Shaw ekolü, finansal serbest leşmenin bir gereği olarak rezerv bulundurma koşulunda bir gevşemeyi de öngö rür. Yukarıdaki açıklamalar doğrul tusunda, McKinnon-Shaw modelleri faiz oranlarının rekabetçi serbest piyasa denge seviyesine doğru artırıldığında enflasyonun azalacağını ve ekonomik büyümenin ar tacağını, Neo Strüktüralistler ise tam aksini savunurlar. Amprik bulgular, faiz oranındaki yükselmenin etkisinin yurtiçi tasarruflardan ziyade, f inansal tasarruflar üzerinde görüldüğünü göstermektedir.Amprik bulgular sonucu, f inansal varlık talebinin faiz elastikiyeti, ulusal tasarrufun faize olan elastikiyetinden daha büyük bulunmuştur. Kurumsal faiz oranları, portfolyonun hac minden çok dağılımını etkilemektedir. Teorik tartışmalarda f inansal koşullardan kasdedi len; şubelere ulaşabi lme, f inansal kurumların veri toplama ve sunumlar ı, risk alma, dolaylı hakların gelir ve likidite durumları, banka şubesi başına düşen nüfus, reel mevduat faiz oranı gibi hususlardır. Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında f inansal serbestleşmeden beklentiler şu şekilde özetlenebilir :f inansal gelişme, ekonomik büyümeyi, daha fazla yatırılabilir kaynağı harekete geçirdiğinde veya kaynakların daha etkin kullanıma tahsis edilmesini sağladığında hızlandırabilir. 210Finansal gelişme surecini ve sonuçlarını netleştirme açısından aşağıdaki sorulara cevap verilmelidir: -Finansal gelişme ekonomik büyüme oranını artırıyor mu? -Finansal gelişme, ekonomik kalkınmanın yapısını etkiliyor mu? -Finansal gelişme kısa dönem makro ekonomik istikrarı etkiliyor mu? Finansal serbest leşmenin başarılı olup olmaması tamamen finansal aracıların örgütleniş ve işleyişine bağlıdır. Finansal aracılığın gelişmesi ekonominin büyümesi ve ser maye teşekkülünde önemli bir role sahiptir.özetlemek gerekirse, finansal aracılık ekonomik büyümeyi üç etki çerçevesinde artırır : (i )Tahsis etkisi : Fonların en etkin alanlara tahsisi; (ii)Aracılık etkisi:, Çıktı birimi başına daha fazla finansal varlık tutma arzusu; (iii)Maliyet etkisi :Firmalarca kazanılan sermaye getiri oranı ile finansal varlıkları ellerinde tutanların kazandığı mevduat oranı arasında ayrışım. AGÜ'de devletin her sektör ve alanda etkinsiz palazlanması, fon gereksinimini artırmakta, bu da finansal denetim politikalarını teşvik ederek devlete ucuz fon temini sağlamaya yaramaktadır. Kaynaklar in dağılımını kontrol altına alarak bir yandan kamu açıklarını finanse etmek, öte yandan öncelikli olarak belirlenen sektörlere fon yöneltme as lında, düşük faiz oranları nedeniyle, hem cari tüketimi körüklemekte ve tasarrufların artmasını engellemekte, hem de düşük getirili yatırımların gerçekleşmesine yol açmaktadır. Bu nedenle faiz oranlarının serbest dalgalanmaya bırakılması ve her turlu yatırım alanı 211konusunda piyasadaki fiyatını etkileyecek uygulamalardan ka çınma ile;kaynaklar en yüksek getirili alanlara kayacak ve tasarruflar bir bütün olarak artabilecektir. Hükümetin, şirketler sektörünün ve hanehalkı sektörünün tasarruf davranışları oldukça farklı etkenlerce belirlenmekte, ve veri dışsal etkilere oldukça farklı reaksiyon göstermektedirler. Kısa dönemli dengesizlikler her Uç sektörün tasarruf davranışını farklı yollarla etki lemektedir. Dolayısıyla politika tedbirlerinin her üç sektöre farklı etkisi hatta ters etkisi olacağından, kısa dönemli istikrar tedbirlerinin geçer liliği şüpheli olmaktadır. 212 ABSTRACT Especially since the beginning of the 1970s, it has been claimed by some economists, who's pioneers are E. Shaw and K. McKinnon, that financial repression policies in practise have been obstacle to the development process of LDCs. The 5iig(jP5tion of this school is to remove of repression policies. In this context, by 1 i beral ization: firstly, sources will be used relatively more effective in the market system depending on competition, relatively unproductive investments will not be financed, and in this way, al locative efficiency will be provided. Secondly, operation efficiency will be assured thanks to dynamism which is the result of competition environment. Last ly, sources will be directed into specialized intermediate institutions be cause of rising financial revenues, and thus total savings and investable funds supply will be increased. Like previous theory, the Neo Structuralist approach also has been developed in the context of LDCs. But unlike McKinnon-Shaw school, this theory insists on some ideas which in the knowledge of former hypothesis are completely rejected or unpredicted. According to this,Neo Structuralists argue that because of legal and institutional structure of LDCs, financial liberalization attempts will cause stagflation. According to the second theory, the main characteristics of LDCs are weakness of market mechanism, relatively higher dynamist feature of informal markets, almost no savings come from workers, levels of wages and general price are determined by class confl icts, and vital importance of import for continuing of production. viiBoth theoretic approaches have been verified or falsed partly by various empirical studies. As we look at development of countries of Latin America and East Asia, unlike the discussion of theories explained above, some important conditions can be seen in these countries. Each of the Asian contries`` financial and economic structure is different from other's;from the point of possession of public / private sector and widespread of formal / informal markets. And financial organization of these countries &re also different from each other. In these countries for democratic rights and freedoms; 1 ike human rights, working conditions, nobody has been outcrying. Besides the reason of nearness to Japan and its neighbourhood markets, this is a very important reason why capitalism has preferred this part of earth.As we take Latin America, East Asia and our country into account, we can see that it is not very important how financial sector has been organized and whether the structure of economy is oligopolistic or competitive, but for successive financial liberalization mainly there must be three conditions; ( i ) Macroeconomic stability; (ii)Fiscal discipline; ( i i i )Credibi 1 i ty of government policies. Before 1780, financial repression policies had been practised legally in our country, but after this time the mentioned policies were abol i shed. Nonet he 1 les; i t can be seen from the result of this dissertation that like repression practised before 1980, similar practise has been seen because of carrying out of inflation policy. But from the point of market economy phenomenon, the second viiisituation is less harmful. By this implementation, with high nominal interest rates, sovereignity of banking sector became firm, because oF public sector borrowing requirement which has been financed by internal and external debts, private sector has been crowded out, and in the end the economy has wholly substituted characteristic of trade and debt economy for characteristic of production economy. The short maturity of resources and utilities of both banking sector and securities sector have been firmed because of big size of public sector financial gap. In the examine of largeness of financial sector in the whole economy; there have been some important developments after the period of 1980: The rate of total financial assets (stock) to GNP in the period of 1900-1971 rose from 257. to 40`/.. The share of banking sector and securities sector in 1980 and 1991 &re 137., 23% and 57., 137. respect i vely. The rate of total financial assets belonging to insurance companies, special finance institutions and financial leasing companies, to 6NP in the end of the 1991 is 1.37.. This rate is guite low. If we glance at developments of financial revenues, because of inflation policy, in spite of high nominal revenues, except private sector debt securities and deposits on foreign exchanges, all other financial assets have provided negative real incomes. In the examine of impact of financial liberalization programme on real items after 1980 period, no meaningful improvements could be seen. While in the period of 1970-1979, real increase rate of Gi'JP was 57. and its standard deviation was 3. 3, this rate and its ixdeviation was 4. '17. and 3.8 respectively in the period of 1980- 1991. ns it can be seen, besides decreasing of growth rate, deviation of this rate also increased. Like period of 1970-1979, between 1980-1991 the rate of total investments to GNP is almost unchanged, while the increase of the rate of total savings to GNP is 2.57.. Total fixed capital invest ments decreased in the fields of agriculture, mining, manif acture and energy sectors, whi le increased in the fields of transportation communication, tourism and housing sectors. After the period of 1980 not only crowding out of private sector by public sector in the using of financial sources, but also crowding out of one economic sector by another have been seen intensively.Using of funds concentrated on finance, trade and housing fields. but eguivalent to this, agriculture and industry sectors have been crowded out financially. Despite the fact that the rate of banking sector's active sum to GNP in the period of 1980-1991 rose from 30X to over 507., in the content of loans given to private sector, it could not be seen a parallel improvement. The main reason for unrealization of banking sources in the form of private sector loans is the obligation of holding public debt securities by banks. The rate of banking sector securities portfolio stock to private sector loans stock, between 1980-1991 rose from 8% to 367.. In the period of 1980-1991,as yearly average; deposits stock 11.87. and loans stock I. I/. increased in real terms. As it can be seen easily, between these two items there is a big difference.lt is possible to assumethat the increasing of- deposits was the result of- interest illusion phenomenon. With abolishing of restrictions on -Foreign exchange as a part of financial liberalisation programme, there has been a substitution between TL and foreign currency (currency substitution). In this context, the reserve of 15 billions of U.S. Dollars, when the existance of this amount taken into account, shouldn't be respected as success, it may be respected as a failure, because it could be seen as an indicator of incredibility of government pol icies. Neverthelles, since the second quarter of 1992, deposits on foreign exchange has exceeded the deposits on Turkish Liras. In the end, particularly after 1980, functions of money, as means of exchange, unit of account and criterion for value, have been concluded by newly emerged instruments, and thus classical money definations have been inadequate and financial relations and conclusions have been more complex nowadays. If we take these f; improvements into consi derat ion, with palliative prescriptions, to obligate economic units for applying determined pol icies, from now on is not being seen possible. xi
Collections