Erişkin periodontitisli vakalarda, hidroksilapatit greft materyalinin kemikiçi defektlerin tedavisindeki rolünün klinik ve radyografik yönden değerlendirilmesi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
85 ÖZET Bu çalışma kemikiçi defektlerin tedavisinde flap operasyonu ile flap operasyonu na ek olarak HA yapısında olan Bioapatite® (BA) uygulanmasının, cep derinliği sığlaşma sı, ataşman kazancı, dişeti çekilmesi ve yeni kemik oluşumu açısından birbirlerine göre üstünlüklerinin olup olmadığını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmaya yaşları 41 ile 56 arasında değişen erişkin periodontitisli 7'si kadın, 4'ü erkek 11 hastanın toplam 44 kemikiçi defekti alınmıştır. Bunlardan 22 tanesine flap operasyonuna ek olarak BA uygulanmış, 22 tanesi ise sadece flap operasyonu ile tedavi edilmiştir. Başlangıç tedavisinde ağız hijyeni eğitimi verilmiş, diştaşı temizliği ve kök yüze yi düzleştirilmesi işlemleri yapılıp, 3 hafta sonra operasyonlara başlanmıştır. Her hasta da en az birer tane deney ve kontrol defekt bölgeleri olmasına dikkat edilmiştir. Bu böl geler operasyon sırasında alt ve üst çenenin sağ veya sol tarafı yahut da aynı çenenin aynı tarafının komşu defektleri deney ve kontrol grubu olarak rastgele seçilmiştir. Hastaların kemik defektlerine sahip bölgelerinden operasyon öncesi plak indek si, dişeti oluğu kanama indeksi, okluzal stentle cep derinliği, ataşman düzeyi, dişeti ke narı konum değişikliği ölçümleri yapılmış ve paralel teknikle çekilen gridli radyografileri alınmıştır. Operasyondan hemen önce lokal anestezi altında defekt bölgelerinden yine okluzal stentle transgingival ölçümler yapılmış ve operasyon sırasındaki ölçümlere ben zer sonuçlar verip vermediği incelenmiştir. Hastalar operasyondan sonra 3,6,9 ve 12 aylık kontrol dönemlerinde PI, SBI, pe riodontal cep derinliği, ataşman düzeyi, dişeti kenarı konum değişikliği açısından değer lendirilmiştir. Kemik ölçümleri operasyondan 12 ay sonra transgingival ölçümlerle sağlan mıştır. Yine 12.ayda ve operasyondan hemen sonra kemik defektlerine sahip tüm bölge lerden operasyon öncesindekilere benzer şekilde radyografiler alınmıştır. Aynı zamanda 12.ayda 1 duvarlı kemik defektine sahip, tek bir deney vakasında hastanın onayı alınarak yeniden açma işlemi yapılmıştır. Bulguların değerlendirilmesi sonucunda; her iki grubun ölçüm ve indekslerinde Pl hariç operasyon sonrası üçer aylık dönemlerde azalmalar saptanmıştır. Ancak, BA uy-86 gulanan bölgelerde kontrol bölgelerine göre operasyondan 12 ay sonra cep derinliği sığ laşması, ataşman kazancı ve yeni kemik oluşumu açısından istatistiksel olarak anlamlı farklar ortaya çıkmıştır. Radyografik değerlendirmelerde ise greftli bölgelerin kontrol bölgelerine göre daha fazla kemikle dolduğu gözlenmiştir. Araştırmamızda kemik defektlert, morfolojilerine göre ayrı ayrı değerlendirilmiş tir. DKKD ölçümü dışında tüm ölçümlerde operasyondan 12 ay sonra; 1 duvarlı defektler hariç, 2 ve kombine duvarlı kemikiçi defektlerde deney grubunda kontrol grubuna göre is tatistiksel olarak anlamlı farklar ortaya çıkmıştır. Çalışmada tek bir vakada yapılan yeniden açma işlemi sırasında, BA partikülleri nin etrafında fibröz bir yapı olmadan doğrudan doğruya kemikle birleştiği ve sondla pe netre olmadığı görülmüştür. Sonuç olarak bu bulguların ışığında uzun vadede BA greftinin hem klinik hem de radyografik yönden kontrol grubuna göre daha üstün olduğu ortaya çıkmıştır. Literatüre paralel olarak 1 duvarlı defektlerin kemik grefti ile tedavisinde, kontrol grubuna göre da ha başarılı sonuçlar elde edilememiştir. Ayrıca, operasyon öncesi yapılan transgingival ölçümlerle operasyon sırasında yapılan ölçümler hemen hemen aynı değerlerde olup, aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark ortaya çıkmamıştır. Yine, yapılan korelas yon ve regresyon analizleri sonucunda, radyografik ölçümlerle klinik ölçümler arasında orta ve güçlü bir bağıntının olduğu görülmüştür (r:0.81, r:0.61, r:0.81). - 87 SUMMARY This study has been conducted in order to compare the differences in the effect of the flap procedure to the application of Bioapatite® (BA), structurally hydroxylapatite, in addition to the flap procedure, when probe depth reduction, attachment gain, gingival recession, and amount of defect fill are taken as the criteria. In sum, 44 intrabony defects from 1 1 adult periodontitis patients, of which 7 were female and 4 male, aged 41 to 56 included in the investigation. 22 of these defects were subjected to BA in addition to the flap while the rest 22 were only treated with the flap. The operations were initiated three weeks after the initial treatment which consisted of oral hygiene instructions, occlusal adjustment as needed, scaling, root planing and polishing. It was intended to have at least one experimental and one control sites in each patient. During the procedure, the sites were randomly instructed as experimental or control either as the opposite sides of the mandible and maxilla or as the neighboring defects of the same side. Prior to the operation, plaque index (PI), sulcus bleeding index (SBI), pocket depth using customized acrylic occlusal stents, attachment level, and the difference in the position of the gingival margin were recorded in the defect sites and grids radiographs utilizing parallel technique were taken. Just before the procedure, transgingival measurements were accomplished under local anaesthesia using the acrylic occlusal stents and were compared to the values recorded during the operation. PI, SBI, periodontal pocket depth, attachment level, and the difference in the position of the gingival margin were measured in the control period; 3,6,9 and 12 months postoperatively. Bone measurements were reestablished 12 months after the procedure using transgingival measurements. Just after the operation and in the twelfth month, radiographs similar to the initial ones were taken from the intrabony defect sites. In one patient, who had a one-wall intrabony defect, reentry was conducted in the twelfth month, with the permission of the patient.- 88 Evaluation of the data from the findings of this study, it is observed that there were reductions in the measurements and indices with the exception of PI, in both groups at 3-months intervals. On the other hand, however, sites which had received BA, showed statistically significant differences from the controls 12 months after the procedure when probe depth reduction, attachment gain, and new bone formation were taken into account. In the radiographic comparison, it was visualized that grafted sites were filled with much more bone material than the controls. In our study, intrabony defects were evaluated according to their morphology. All measurements, except the difference in the position of the gingival margin, showed statistically significant differences when two-or combined-wall intrabony defects were compared between the experimental and control groups. In the reentry case BA particles were directly integrated to the bone without being able to be penetrated by probe and having no fibrotic structure around. In the light of these findings, it is possible to claim, both clinically and radiographically, BA graft to be superior to the control group in longterm. More succesful results could not be obtained in the treatment of one-wall intrabony defects when compared to control group which is parallel to the findings in literature. Moreover, transgingival measurements recorded just before the operation were the same as those taken during the procedure and no statistically significant differences could be observed. Besides, regression analysis showed that radiographical measurements were similar to the clinical ones (r:0.81, r:0.61, r:0.81).
Collections