Principatus döneminde Roma devleti`nin Anadolu`da oluşturduğu sınır boyunca konuşlandırılan lejyonlar
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Bu çalışma, Roma Devletinin Anadolu'da Oluşturduğu sınırın tarihine dair sorunları ele almaktadır. Özellikle sınırın oluşumu ve gelişimi üzerinde durulmakta, ardından Roma'nın doğu sınırının üst kesimini oluşturan söz konusu sınırda daimi olarak konuşlandırılmış lejyonların tarihine dair spesifik meseleler tartışılmaktadır.Birinci bölümde konuyla ilgili antik kaynaklar ve modern çalışmalara dair bir inceleme yer almaktadır. Bu bölümde antik yazılı metinlerdeki bilgilerin Fırat'a dair ne gibi bilgiler verdiği üzerinde durulmasının ardından konuyla ilgili arkeolojik, epigrafik ve numismatik kaynakların çalışmada nasıl kullanıldığına dair kısa bilgiler verilmektedir. Bu kısmın ardından konuyla ilgili modern araştırmalar üzerine bir inceleme yapılarak şimdiye kadar bu konuya dair çalışmaların nitelikleri ortaya konulmaktadır.İkinci bölüm, Sulla döneminden itibaren Roma ile Parthlar arasındaki ilişkiler üzerinden Fırat'ın kültürel bir nüfuz alanı olarak kabul edilişine ön ayak olan olaylar silsilesini gözler önüne serer. MÖ 1. yüzyılın başlarından Augustus dönemine kadar geçen süredeyse Fırat artık kültürel bir nüfuz alanı olmaktan çıkarak iki büyük devlet arasında fiili bir sınır niteliği kazanmıştır.Üçüncü bölümde Roma imparatorluk döneminin başından Vespasianus döneminde bölgeye daimi lejyonların konuşlandırılmasına kadar geçen süre mercek altına alınmaktadır. Augustus'un hükümdarlığında başlayan sürecin, sonrasında başa geçen imparatorlara örnek oluşturduğu görülmektedir. Özellikle Iulius-Claudius hanedanında neredeyse harfiyen tekrar edilen refleksler, birtakım değişikliklerle ilerleyen dönemlerde de uzun bir süre varlığını korumuştur. Augustus'un siyasi mirası, Vespasianus'un aldığı tedbirlerle geliştirilerek devam ettirilmiştir.Vespasianus döneminde bölgede oluşturulan sınır yapılarının en önemli unsuru, kuşkusuz burada görev yapan askeri birliklerdi. Çalışmanın son bölümünde de işte bu konu üzerinde durularak bölgede daimi olarak görev yapan lejyonların sorunlu meseleleri ele alınmaktadır. Bu incelemeler sonucunda ortaya çıkan genel sonuçsa, Roma imparatorluğunun doğuda aldığı askeri önlemlerin bir süreklilik arz ettiği ve geleneğe dayandığıdır. Ayrıca bölgedeki lejyonların sevk ve hareketliliğine bakıldığında, bu birliklerin daha önceki iddiaların aksine, MS 3. yüzyıl sonlarına kadar Fırat sınırında daimi olarak konuşlandırıldıkları anlaşılmaktadır. Bu da, Fırat sınırının Diocletianus dönemine kadar kullanıldığını göstermektedir. This study deals with the problems concerning the formation of the Roman frontier in Anatolia. After elaborating on the formation and the development process of the frontier, it discusses specific issues in relation to the legions which were deployed in the Anatolian frontier.The first chapter concentrates on the ancient sources and the modern studies connected to the theme. After commenting on the character of the written and archaeological sources, it goes on to criticise modern studies and tries to show strong and weak sides of the earlier works.The second chapter reveals the course of events which leads to the acknowledgement of Euphrates river as a cultural border zone between Rome and Parthia. In the beginning of the first century BCE when Sulla made the initial contact with the Parthians the process began which gradually took its new shape in the course of time by the actions of Lucullus, Pompey, Crassus and Marc Antony and then Euphrates developed into a border between the two states in the real sense of the word.The third chapter zooms into the period which begins with the early phase of the empire and ends with Vespasian's reorganisation of the eastern frontier. It becomes clear that the legacy of Augustus was very influential among the later emperors. Augustus' political inheritance was continued with some minor changes and was combined with Vespasian's precautions.The most important part of Vespasian's settlement of the eastern frontier was the permanent deployment of the military forces in the area. For this reason, the final chapter deals with the specific problems of the history of the legions which were responsible of Anatolia's defence. The general results of this study show that the military precautions of the empire in the east relies upon traditional methods which were developed in the course of time based on the experiences the Roman state had in the region.
Collections