Tarihi gelişimi içinde Türkiye`de izlenen kur politikası
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
149 Özet ve Sonuç İki ülkenin ulusal parasının birbirine dönüşüm oranına, ya da bunlardan birinin diğeri cinsinden fiyatına döviz kuru denilmektedir. Dışa açık bir piyasa ekonomisinde döviz kuru, milli gelirin yıl içinde üretilmesinden ve bunun belirli bir bölümünün dış dünya ile mübadele edilmesinden, yani ekonominin normal işleyişinden doğan döviz arz ve talebini dengeye getiren ve ekonominin dış ticaret konusu olabilen mal ve hizmetlerinde iç fiyat düzeyi ile dış alem fiyat düzeyi arasındaki bağıntıyı, ya da muadeleti kuran bir mekanizmadır. Dolayısıyla döviz kuru, uluslararası ekonomik ilişkiler ve dış denge açısından büyük bir önem taşımaktadır. Bir ülkenin dış ödemeler dengesi ile ülke ekonomisi arasında karşılıklı etkileşim sözkonusudur. Bu durum gözönüne alındığında, döviz kurunun ekonominin en stratejik araçlarından biri olarak değerlendirilmesi yanlış olmayacaktır. Döviz kuru sisteminin seçimi de, bu stratejik faktörün nasıl belirleneceği ile ilgili olduğundan son derece önemlidir. Bir çok ülkede olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğumda da Birinci Dünya Savası öncesinde madenî para sisteminin değişik şekillen uygulanmıştır. Osmanlı parasının değeri ihtiva ettiği gümüş ve/veya altın cinsinden tanımlandığı ve bu metallerin ithal ve ihracı serbest bırakıldığı için, Osmanlı parası otomatik olarak ihtiva ettiği kıymetli madenler nisbetindeki sabit kurlardan diğer paralara bağlanmıştır. Dolayısıyla Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı İmparatorluğumda çok önemli bir kambiyo sorunu sözkonusu olmamıştır. Ayrıca aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğumda bir kambiyo denetiminden de söz edilemez. Fakat Birinci Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında kâğıt para sistemine150 geçilmesi, Osmanlı parası ile diğer ulusal paralar arasındaki sabit bağın kopmasına neden olmuştur. Bu durum, döviz kurunun resmi kararlarla mı yoksa piyasa koşullan tarafından mı belirleneceği sorununu doğurmuştur. Lozan Anlaşması ile, Türkiye'nin dış ekonomik ilişkilerinde bağımsız karar alma yetkisinin 1929 yılma kadar sınırlandırılmış olması, hükümetin dış ekonomik ilişkilere ve döviz piyasasına müdahale etmesini engellemiştir. Böylece Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkede serbest dalganan kur sistemi geçerli olmuş, TL.'mn değeri piyasa koşullan taraf ı ndan bel i rl enini şt i r. 1929 yılının siyasal ve ekonomik ortamı içinde Türkiye`de, gümrük tarifelerinin yükseltilmesi yoluna gidilmiş ve yine aynı yıl uygulamaya konan kambiyo denetim önlemleriyle, ithal ikamesine yönelik bir sanayileşme politikası izlenmeye başlanmıştır. Bu politika 1980 yılına kadar Türkiye'de sanayileşmenin temel özelliğini oluşturmuş, para, maliye, dış ticaret ve kur politikaları da bu doğrultuda yönlendirilmiştir. Türkiye'de elli yıllık bir süre boyunca (1930-1980) uygulanmaya çalışılan ithal ikamesi politikasında serbest piyasa mekanizmasının yerini hükümet kararlan almıştır. Dolayısıyla, mal ve hizmetlerin, üretim faktörlerinin ve dövizin fiyatları T.C. hükümetlerinin ekonomik ve siyasal tercihlerine bağlı olarak belirlenmiştir. Diğer yandan belirlenen bu fiyatlar da genelde arz ve talep dengesini sağlayan fiyatlardan farklı olmuştur. 1930-1946 yıllan arasında Türk parası, önce İngiliz sterlinine, daha sonra da Fransız frangına bağlanarak ve kambiyo kontrol ve miktar kısıtlamalarının tüm araçları kullanılarak, değeri sabit tutulmaya çalışılmıştır. Türkiye 1946 yılında Bretton Woods sistemine dahil olmuş ve bu defa da parasının değerini dolara bağlamak suretiyle korumaya151 gayret etmiştir. Bu durum Bretton Woods sisteminin 1973 yılında yıkılmasından sonra da 1980 yılma kadar sürmüştür. Kısaca 1 930- 1980 döneminde Türkiye'de sabit kur esasına dayanan kambiyo sistemi uygulanmış, döviz arz ve talebi kontrol altına alınmıştır. Bu uygulama sonucu ulusal para aşırı değerlenmiş, yani döviz denge kurundan daha ucuz fiyatla alınıp satılmıştır. Bu durum ithalatı ve ithal ikamesi endüstrilerini teşvik ederken, ihracatı ve diğer döviz kazandırıcı sektörleri cezalandırmıştır. Kambiyo kontrol ve miktar kısıtlamaları ile iç piyasa için üretimin kârlılığının artması üzerine, üreticiler dış piyasalar yerine ic piyasalara yönelmişlerdir. Dolayısıyla ekonomininin ihracata yönelik tabanı zayıflamış ve ithal ikamesini özendirici bir sanayileşme modeli giderek ağırlık kazanmıştır. Fakat kurulan endüstrilerin ithalata bağımlılığının yüksek olması, ithal ikamesi politikası izlenmesine rağmen Türkiye'nin ithalatım azaltmamış, aksine artmasına neden olmuştur. Ayrıca döviz geliri elde eden işçi veya ihracatçılar, bu dövizlerini az değerlenmiş resmi kurdan bozdurmak yerine, daha yüksek kurların geçerli olduğu gayri resmi döviz piyasasına yöneltmişlerdir. Az değerlenmiş kur politikası döviz talebini artırırken, döviz arzını azaltması sonucu, hızlı bir kalkınma çabası içinde olan Türkiye'nin ödemeler dengesinin hemen daima açık vermesine neden olmuştur. Buna bağlı olarak da devamlı dış kaynak talebi ve borçlanma ortaya çıkmıştır. Fakat dış kaynakların sınırlı oluşu, döviz yetersizliğinden dolayı ithal mallan girişindeki gecikmeler ve kıtlıklar, ithalata bağımlı sanayi üretiminde darboğazların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ekonomi zaman zaman krize varan boyuttaki bunalımlardan ve buna paralel olarak ağırlaşan dış denge sorunundan çıkış yolunu, yaklaşık on yılda bir başvurulan yüksek oranlı devalüasyonlarda, büyük miktarlara152 varan dış finansmanda ve istikrar programlarında aramıştır. 1980 yılına gelindiğinde ithal ikamesi politikasının birer aracı olarak kullanılan himayeci dış ticaret politikaları ve bunurila birlikte uygulanan sabit kur politikası, ihracatı sınırladığı gibi, diğer döviz girişlerini de yavaşlatmış, dışa kapalı, dış ödemeler bilançosunda dengeyi sağlayamayan ve dış rekabet imkânları sınırlı olan bir ekonomik yapı meydana getirmiştir. Nihayet 24 Ocak 1980 Kararlarıyla yıllardan beri uygulanan içe dönük büyüme politikasından, dışa yönelik büyüme politikasına yönelinmiş ve buna bağlı olarak da para, maliye, dış ticaret ve kur politikalarının liberalleştirilmesi yolunda önemli adımlar atılmıştır. 1980 yılından başlayarak önceleri resmi döviz kurlarında sık sık küçük oranlarda ayarlamalar yapılmıştır. İç ve dış fiyat artış hızları dikkate alınarak yapılan bu küçük oranlı devalüasyonlarla, ulusal paranın aşırı değerlenmesi önlenmeye çalışılarak, dış açıkların kapatılması, hiç değilse azaltılması amaçlanmıştır. 1 Mayıs 1981 tarihinden itibaren ise Merkez Bankası'nca yürütülen günlük kur uygulamasına geçilmiştir. Bu uygulama ile, döviz kurları önemli ölçüde esnekliğe kavuşturulmuştur. 29 Aralık 1983 tarihinde alman kararlarla, Merkez Bankası TL'nın ABD doları cinsinden `esas kurunu` günlük olarak belirlerken, ticari bankalara da, buna dayanarak kendi döviz alış ve satış fiyatlarını, esas kurun yüzde 6 altında veya üstünde oluşturma izni vermiştir. Böylece kambiyo rejiminin liberalleştirilmesi yolunda çok daha önemli gelişmeler sağlanmıştır. Son olarak Temmuz 1988 tarihinde ise Merke2 Bankası bünyesinde ve denetiminde serbest bir altın ve döviz piyasası kurulmuştur.15 ?> 24 Ocak 1980 tarihinden itibaren alınan bütün bu kararların temel hedefi, TL. 'nın uluslararası ödemelerde kullanılan, ithali ve ihracı serbest olan ve uluslararası mali piyasalarda aranan, yani konvertibl bir para haline gelmesini sağlamaktır. Fakat yüksek enflasyon, büyük dış borç ve cari işlemler açığı ile karşı karşıya olan Türk ekonomisinin TL. `m konvertibl hale getirebilmesi için bu problemleri belirli bir ölçüde kontrol altına alması gerekmektedir. Çünkü konvertibilitenin temel koşulu bir ülkenin dış ödeme ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek miktarda veya bunun üzerinde bir döviz geliri elde edebilmesi ve enflasyonun makul bir düzeyde bulunması, bir başka deyişle ekonomik yapının güçlü olmasıdır. Enflasyon ve dış borç açısından Türk ekonomisinin henüz elverişli bir durumda bulunmaması dolayısıyla Türk lirasının konvertibl hale getirilmesi, ekonomik yapının güçlendirilmesini sağlayacak yeterli bir süreye ihtiyaç göstermektedir. Öte yandan, serbest dış ticaret politikası uygulamak ve Avrupa Ekonomik Topluluğu'na tam üye olmak için son yıllarda büyük gayret sarfeden Türkiye'nin döviz kuru politikasını süratle Avrupa ülkelerinde uygulanan politikalarla ahenkleştirmesi kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin çözmesi gereken en önemli problemlerden biri bu dilemmadır.
Collections