Misak-ı Milli`nin Türk iç ve dış politikasına etkileri (Atatürk Dönemi)
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET Misâk-ı Milli Atatürk'ün eseridir. Mustafa Kemal Paşa Osmanlı Devleti' nin yıkılışa doğru sürüklendiğini görünce, kurtuluşu Türk nüfusun çoğunluğuna dayalı bir Türk ülkesi olarak hedeflediğinden itibaren Misâk-ı Milli O 'nun düşüncelerinde planlanmaya başlamıştı. Milli Mücadele'nin başlama tarihi olan 19 Mayıs 1919, son Osmanlı Meclis-i Mebusân'ının gizli oturumunda ilk kez okunmasının tarihi olan 22 Ocak 1920, yine gizli bir oturumla beyanname haline getirilip kabul edilme tarihi olan 28 Ocak 1920, daha sonra açık oturumda almış olduğu karar üzerine kamuoyuna, basına ve yabancı parlamenterler aracılığıyla bütün dünyaya ilan tarihi olan 17 Şubat 1920 Misak-ı Milli'nin esaslarını belirleyen sürecin başlangıcı değildir. Misâk-ı Milli'nin esaslarını belirleyen süreç 1920 yılından daha eski bir tarihe 1907 yılına uzanır. Mustafa Kemal Paşa; Misâk-ı Milli'yi bir metin halinde yazıldığı, bir program halinde kağıda döküldüğü tarihten çok önce düşüncelerinde planlamıştır. Gelecekte Misâk-ı Milli'ye esas oluşturacak olan bu planları Ali Fuat Paşa'yla paylaşmıştır. II. Meşrutiyet öncesinde Misâk-ı Milli Mustafa Kemal Paşa tarafından bir siyasî strateji olarak önerilmişti. O, Osmanlı Devleti'nin yıkılacağını tahmin ediyor, asıl önemlisi bu yıkılışın en çok Türkleri etkileyeceğinden endişe ediyordu. Yarısı Türk olmadığı halde geniş bir coğrafyaya yayılan devletin bütün ağırlığı ve savunması Türk'ün omuzlarına yükletilmişti. Azınlıklar kendi çıkarlarını düşünmekte, kendilerine yakın gördükleri komşu ve aynı ırktan devletlerle birleşmek için fırsat kollamaktaydılar. Bu koşullarda devlet gövdesinin çökmesiyle oluşacak enkazın altında ezilip perişan olmak kaçınılmaz olacaktı. Bunu görüp, çoğunluğu Türk olan milli bir sınıra çekilerek burasını savunmak daha doğru ve gerçekçi idi. II. Meşrutiyet tıpkı birincisi gibi başarısızlığa uğradı. Bu öneriler kabul görseydi Balkan Savaşı'na girilmeye gerek kalmayacaktı. Hem Balkan Savaşı'na girildi hem Genel Savaş'a bir oldu bittiyle katilindi. Türk Tarihinin en kara günleri böylece başladı. Mondros Mütarekesi Osmanlı Devleti'ni fiilen ortadan kaldırdı. Büyük yıkım Türk Ulusuna hayat hakkı tanımayacak şekilde başladı.Mustafa Kemal Paşa'nın 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basması Milli Mücadele meşalesinin tutuştuğu andır. Samsun'dan Amasya görüşmelerine kadar olan gelişmeler adeta adım adım düşünce planında oluşan Misâk-ı Milli 'nin hayata geçiriliş evreleridir. Mustafa Kemal Paşa'nın Havza'daki çalışmaları ve bu çalışmalar sonucunda ortaya çıkan Amasya Genelgesi (22 Haziran 1919) Misak-ı Milli' yi tamamen şekillendirmiştir. Erzurum Kongresi (23 Temmuz 1919), Sivas Kongresi (4 Eylül 1919), sonuç bildirgeleri bir anlamda; Misâk-ı Milli 'nin anahatlarıyla Milli Mücadele 'nin omurgası halinde ilan edilişidir. Meclis-i Mebusân'da Felah-ı Vatan grubunun kuruluşundan sonra 9 Şubat 1920 de güvenoyu alan Hükümet çalışmalarına başlar. İtilaf Devletleri' nin Türkiye ile ilgili planlan ve hesaplan bitmemiştir. Bir konferans toplama çabalan duyulur. Koşullar artık Misâk-ı Milli'nin ilanı için en elverişli ortama gelmiştir. 17 Şubat 1920 de Fındıklı'daki Meclis-i Mebusân'da Edirne Milletvekili Şeref Bey adına verilen bir önerge ile `Ahd-i Milli`nin tercihen görüşülmesi, parlamentolara ve basına bildirilmesi` istenir. Önerge oylanarak kabul edilir. Şeref Bey' in `ölümümüze kadar sürecek olan bir ahd-i milli` cümlesi geçen açış konuşmasından sonra altı maddelik beyanname okunur. Bu altı madde Türk Ulusunun üzerinde tartışma kabul etmediği ve ödün vermemek üzere yemin ettiği bağımsızlık bildirgesiydi. Halkların kaderi özgürce vereceği karara bırakılması, Elviye-i Selase için gerekirse tekrar oylama yapılabileceği, Batı Trakya'nın durumunun da orada oturanların kullanacakları oylara göre belirleneceği, İstanbul'un ve Marmara Denizi'nin güvenliğinin korunacağı, Boğazların Dünya ticaret ve ulaşımına açık tutulacağı, azınlıkların hukukunun sağlanacağı, politik, ekonomik, hukuksal tam bağımsızlık ve özgürlüğümüzden ödün verilemeyeceği gibi hususları içeren Misâk-ı Milli oybirliğiyle kabul edildi. Misâk-ı Milli şaşkınlık ve öfkeyle karşılandı. İtilaf Devletlerinin tahammül sınırını aştı. Çünkü işgal altındaki İstanbul'da toplanan Meclis-i Mebusân'ın Anadolu'da başlayan Milli Mücadele hareketini engelleyeceği beklentileri boşa çıkmıştı. Meclisbeklentilerin aksine Milli Mücadele 'nin doğrultusunda karar almış ve bunu ilan etmekten çekinmemişti. Bu durum işgal güçleri ve onun işbirlikçileri için sonun başlangıcı olmuştu. Türk Ulusuna hayat hakkı bile tanımak istemeyenler tam bağımsızlık ve kendi kaderini kendi belirlemek cevabıyla karşılaşmışlardı. Bu aynı zamanda Mustafa Kemal Paşa'nın düşünce ve mücadelesinin onaylandığı, Anadolu'nun görüş ve ilkelerinin kabul edildiği anlamına da geliyordu. İstanbul daha önce Amasya görüşmeleri ile Anadolu'nun varlığını ve gücünü tanımıştı. Şimdi de Anadolu'nun ilkelerini ve çözümlerini kabul ediyordu. Meclis; (Ekim 1918) Ahmet İzzet Paşa' dan itibaren Müttefiklerin dikte ettiklerini yapmaktan kurtulmuş, istenilenleri değil kendi istediğini yapabilmek durumuna geçmiş oluyordu. Bundan sonra artık Milli İradenin isteklerini yerine getireceği mesajını veriyordu. Misâk-ı Milli İngilizlerin `Magna Charta`sıyla, Fransa İhtilali ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesiyle paralellikler taşıyordu. Temelde Milli Mücadele 'ye karşı olanların Misâk-ı Milli 'ye bakış açılan olumsuzdu. Hürriyet ve İtilafcılar, Sabah, Alemdar gibi gazeteler, Refik Halid, Ali Kemal gibi gazetecilerden bazıları Misâk-ı Milli'yi önemsiz bulmuşlardı. İngiliz hariciyesinde Misâk-ı Milli'nin hukuksal temelleri sorgulanmış ve hukuksal bir zemine oturmadığı öne sürülmüştü. Bu olumsuz bakış açılarına rağmen Türk halkı kendi temsilcilerinin ettiği yeminin sonuna kadar destekçisi olmuş İstiklal Savaşının iç dinamiğini Misak-ı Milli oluşturmuştu. Mustafa Kemal Paşa'ya hitaben Sapanca'lı küçük bir çocuğun söyledikleri Misâk-ı Milli'nin nasıl Türk halkının ortak bilinci ve düşman işgaline karşı ortak tepkisi haline dönüştüğünün çarpıcı örneğidir. Misâk-ı Milli bir anlamda kurulacak ulusal nitelikli yeni Türkiye Devleti 'nin bağımsızlık amaç ve temellerini oluşturan ilkeler özetidir. SUMMARY The `National Pact` is a work of Atatürk. Since the time where Mustapha Kcmal Pasha aimed at a country for Turcs basing on the majority of Turkish population as salvation the `National Pact` has already began to be shaped out in his thoughts when he recognized that the Ottoman Empire was about to be dragged to falling-down. That day on May 19th 1919 where he landed in Samsun is the moment where the torch of national fight was flared up. The progres of the events from the landing in Samsun until the negotiations in Amasya is in fact the stages of putting in action the `National Pact`. The studies of Mustapha Kemal Pasha in Havza and the Notice of Amasya (on June 22nd 1919) following these studies gave the `National Pact` the final status. In one sense,the ultimate circular letters after the congress meetings in Erzurum (on July 23rd 1919) and in Sivas (on September 4th 1919) was proclaimed by means of the keys with `National Pact` as the backbone of national fight. The conditions were now suitable for the proclamation of the `National Pact`. By means of a proposal submitted on the name Sheref Bey, Member of Parlament from Edirne, on February 1 7th 1 920 in the Parliment in Fındıklı it was required ` the discussion of the National Engagement in preference and the announcement to parliments and press`. The proposal was voted and approved. After the opening speech containing the sentence ` a national engagement lasting until dead ` the declaration was proclaimed. The `National Pact` was bearing some parallelism to the `Magna Charta` of England, French Revulution and Universal Declaration of Human Rights. Those who are fundamentally oppositionist to the National Fight were looking at the `National Pact` from a negative point of view. Fans of Freedom and Understanding, the newspapers like Sabah, Alemdar, some of journalists like Refik Halid, Ali Kemal found the `National Pact` as unimportant. The legal fundamentals of the `National Pact` were inquired in the British Foreign Affairs and claimed that it was not basing on a legal ground. In spite of all these negative points of view the Turkish people were supporting their own representatives till the last moment and the `National Pact` became the internal dynamics of the national fight.
Collections