Konjenital adrenal hiperplazili 114 vakanın retrospektif değerlendirilmesi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
96 ÖZET Bu çalışmada İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Büyüme Gelişme ve Endokrinoloji polikliniğinde Ocak 1982-Haziran 1997 tarihleri arasında izlenen 21-hidroksilaz ve 1 1 (3-hidroksilaz enzim eksikliğine bağlı 114 (80 kız, 34 erkek) konjenital adrenal hiperplazi vakasının gelişteki klinik, laboratuvar bulguları ve tedavileri açısından retrospektif olarak değerlendirilmesi ve izlemdeki bazı parametrelerin karşılaştırılması amaçlandı. Vakaların 97'si (70 kız, 27 erkek) 21-hidroksilaz eksikliği, 17'si (10 kız, 7 erkek) 1 1 P-hidroksilaz eksikliği idi (%85 21-hidroksilaz, %15 lip-hidroksilaz). 21-hidroksilaz eksikliği vakalarının 30'u (%33) tuz kaybı, 62'si (%62) basit virilizan ve 5'i (%5) geç KAH idi. Enzim eksikliği ve karyotipe göre vakalar değerlendirildiğinde tuz kaybı ile giden 21-hidroksilaz eksikliği vakalarının %27' sinin, basit virilizan vakalarının %29'unun ve lip-hidroksilaz eksikliği vakalarının %4 Tinin erkek olduğu görüldü. Tüm vakalar ele alındığında erkek/kız oranı 1/2.4 idi. Vakaların ortalama geliş yaşlan basit virilizan grupta kızlarda 2.4 yaş, erkeklerde 3.4 yaş, tuz kaybında kızlarda 0.1 yaş, erkeklerde 0.3 yaş, 1 1 P-hidroksilaz eksikliğinde kızlarda 3.8 yaş, erkeklerde 3.8 yaş idi. Tuz kaybı olan vakaların tümü ilk 6 ay içinde başvurmuştu. Tüm vakalar ele alındığında ailede benzer vaka oranı %34, akraba evliliği %47 idi. Gelişteki antropometrik veriler değerlendirildiğinde geliş yaşındaki gecikmeye paralel olarak 1 1 (3-hidroksilaz eksikliği grubunda boy ve ağırlık SDS, KY ve BMI değerlerinin basit virilizan ve tuz kaybına göre daha ileri olduğu, boy SDS/KY değerlerinin geri olduğu görüldü. 46 XX vakalarda dış genital yapı Prader evresine göre değerlendirildiğinde vakaların 7' si evre 1, 6' sı evre 2, 24'ü evre 3, 27' si evre 4 ve 8'i evre 5 idi. 1 1 P-hidroksilaz eksikliği grubunda dış genital virilizasyon daha ağırdı. Nitekim Prader 5 evrede dış genital yapı gösteren 8 vakanın 7' sinin 11 3-hidroksilaz eksikliği olduğu görüldü. Gelişte 46 XX vakalardan %40'ı aileleri tarafindan erkek olarak kabul edilmişti. Prader evresi ile geliş yaşı arasında anlamlı ilişki olmamakla birlikte Prader evre 5te olanların geliş yaşının diğer vakaların geliş yaşından ileri olduğu görüldü. İntraüterin dönemde androjen artışının doğum ağırlığım etkileyebileceği düşünülerek vakaların öykülerinden doğum ağırlıkları saptandığında her iki cinste de Türk çocuklarının doğum ağırlıklarından farklı olmadığı saptandı. USG ile adrenal bezleri değerlendirilen 100 vakanın 16'sında adrenal bezlerde hiperplazi tespit edildi. Medikal tedavi olarak vakaların çoğunluğu HC (10-25mg/m2/gün), daha azı prednizolon (4-6mg/m2/gün) ile tedavi edilmişti. Ayrıca tuz kaybı vakaları ve bir kısım basit virilizan vakada oral fludrokortizon (0.02-0.01mg/gün) verilmişti. Cerrahi tedavi olarak dişi psödohermafrodit vakaların 37'sine klitero veya klhero-vajinoplasti, cinsel kimlikleri erkek yönünde yetiştirilen 10 vakaya total abdominal histerektomi ve bilateral ooferektomi uygulanmıştı. Vakaların izleminde şimdiki boy SDS değerlerinde başlangıca göre düşme, boy SDS(KY) değerlerinde artma görüldü. Glukokortikoid tedavi ile vakaların başlangıca göre BMI değerlerinde artış gözlendi. İzlem süresi ile BMI değerleri karşılaştırıldığında anlamlı ilişki olduğu görüldü. 46 XX vakalardan erkek olarak yetiştirilen 11 vakanın (6 basit virilizan, 5 11 P-hidroksilaz) ortalama başvuru yaşı 4.6 yaş idi ve bunların 6'sı Prader evre 5, 4`ü evre 4 ve l'i evre 3 idi. Takipten çıkan 1 vakanın dışında diğerlerine total abdominal histerektomi ve bilateral ooferektomi yapılmıştı. Vakalardan 21'i (15 XX, 6 XY) nihai boya ulaşmıştı. Bunlardan 13'ü iyi, 5'i kötü metabolik kontrollüydü. 3 vaka hiç tedavi almamıştı. Her 3 grupta da boy SDS değerleri anne babaya göre değerlendirildiğinde hedef boylarından geri idi. Ancak beklendiği şekilde iyi kontrollü grubun değerlerinin diğer 2 gruba göre daha yüksek olduğu görüldü. Özetle, bulgularımıza dayanarak ülkemizde konjenital adrenal hiperplazide tuz kaybı vakalarının basit virilizana göre daha az saptanması, erkek/kız oranının düşük bulunması, vakaların tanı yaşının geç olması ve bir kısım 46XX vakalara hatalı olarak erkek cinsel kimliğinin verilmesi ve 1/3 vakada ailede benzer vakaların bulunması bu vakaların erken tanı ve tedavisini dolayısıyla yenidoğan taramalarının ve genetik danışmanın önemini göstermektedir.
Collections