Neonatal indirekt hiperbilirubinemide prognoz
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
96 SONUÇ VE ÖZET Sağlıklı, term yenidoğanlarda görülen hiperbilirubineminin uzun dönem etkilerini inceleyen bu çalışmada olgular hemoliz varlığına göre iki ana grupta, bu iki grup da total bilirubin düzeyine göre altgruplar halinde irdelenmiştir. Sağlıklı, term yenidoğan bebeklerde sarılığın daha belirgin hale gelmesinde anne sütünün önemli katkısı olduğu düşünülmektedir. Olgularımızın da biri dışında hepsi sarılık nedeniyle hastaneye başvurduklarında anne sütüyle beslenmekteydiler. Ancak önemli bir kısmının hiperbilirubinemiye neden olabilecek dehidratasyon, yetersiz beslenme, sepsis, grup uyuşmazlığı gibi ek sorunları vardı. Hemolitik hiperbilirubinemili olgularda, daha Önceki bilgilerle uyumlu olarak sarılığın daha erken dönemde başlayıp kısa sürede çok yüksek değerlere ulaştığı görüldü. Yine hemolitik grupta hematokrit daha düşük, retikülositoz oranı daha fazla idi. Ancak hemolitik olguların az bir kısmında (5/21) Coombs pozitifliği saptandı. Zaten pratikte de ne hematokrit ve retikülosit değerlerinin normal olması ne de Coombs negatifliğinin hemoliz olasılığını ekarte ettirmediği bilinmektedir (22). Coombs pozitifliği her hemoliz olgusunda saptanmamakla beraber varlığında hiperbilirubinemi tedavisi açısından çok dinamik davranılması gereken önemli bir laboratuar bulgusudur. Bizim çalışmamızda da Coombs pozitifliği olan olgularda sarılık başlangıcı daha erken bulunmuştur (Tablo 17).97 Sağlıklı, term yenidoğanlarda total serum bilirubin düzeyinin 30 mg/dl 'yi geçmedikçe görsel motor defektler, koreatetoz ve yüksek tonlu işitme kaybı gibi sekel kalma olasılığının nadir olduğu düşünülmektedir. Bizim çalışmamızda da kalıcı nörolojik sekel oranı 2/66 olup bu iki olgunun total bilirubin değerleri 30 mg/dl 'nin üzerindedir. İşitme kaybı oranı ise 1/66 olarak saptanmıştır. Ayrıca gerek nörolojik sekel gerekse işitme kaybı sıklığı açısından hemolitik ve non hemolitik gruplar arasında anlamlı fark bulunmamıştır. Yine hemolitik ve non hemolitik grupların ortalama işitme eşikleri normal sınırlarda olup iki grup arasında anlamlı fark yoktur (Tablo 12). Neonatal hiperbilirubinemili çocuklarda daha büyük yaşlarda minör nörolojik anomaliler saptanabilse bile bunlar yaşam kalitesini etkileyecek sorunlara yol açmadıklarından bu etkinin ihmal edilebileceği kabul edilir. Grubumuzda da şüpheli minör nörolojik bulgusu olan iki olgunun diğer muayene ve tetkikleri tamamen normaldir. Hiperbilirubineminin -varsa- göz ve görme üzerine olan etkilerini araştıran çalışma pek azdır. Bizim çalışmamızda da incelenen kısıtlı sayıdaki olgudan pek azında görme keskinliğinde azalma, fundusta solukluk gibi spesifik olmayan bulgular saptanmıştır (Şekil 6,7). Bu konuda bir yorum yapabilmek için daha fazla olgunun incelenmesine gereksinim vardır. Hiperbilirubineminin elektrofizyolojik yanıtlara etkili olduğu açıktır. Çoğu kez geçici bazen de kalıcı olan bu değişikliklerin bilirubin ensefalopatisinin tanısı açısından değeri olabilir. Ancak özellikle uzun dönemde saptanan VEP bulgularının klinik önemi bilinmemektedir. Çalışmamızdaki tüm çocuklarda da VEP latanslarında uzama ve amplitüd değerlerinde düşüklük tespit edilmiştir. Düşük IQ değeri ile yüksek total serum bilirubin düzeyi arasında her zaman birebir neden-sonuç ilişkisi kurmak doğru olmayabilir. Ancak total bilirubin düzeyi 30 mg/dl 'nin üzerindeki olgularda böyle bir ilişki olabilir.98 Çalışmamızda da sadece total bilirubinin 30 mg/dl 'nin üzerinde olduğu non hemolitik altgrupta sözel IQ değeri diğer gruplara göre anlamlı olarak düşük bulunmuştur (Tablo 13,14). Bugünkü bilgiler ışığında hiperbilirubineminin -varsa- bilişsel yetenekler üzerine olan etkisinin cinsiyetle ilişkili olduğunu söylemek mümkün değildir. Çalışmamızda yine total bilirubinin 30 mg/dl 'nin üzerinde olduğu non hemolitik altgrupta kızlarda sözel IQ değeri daha düşük saptanmakla birlikte (Tablo 27) olgu sayısı kesin bir sonuca varmak için yeterli değildir.
Collections