Nagarcuna düşüncesinin mantık ve metafizik eleştirisi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Eski Hindistan'da mantık ilkeleri, örneğin çelişmezlik ilkesi, konu hâline getirilmese bile bilinmekteydi. Ancak mantığın konu kılınması ve o zamana kadarki bilgilerin derlenip toparlanması işini MS ikinci yüzyılda yaşamış Hint filozoflarından Nagarcuna üstlenmiştir. Nagarcuna, mantığı kullanarak, gerçekliği belli bir şekilde ve kendindeliğe sahip göstermenin bir aracı olan mantıkla, svabhava, şunya, nirvana ve çatuşkoti kavramları üzerinden bu aracın imkânlarıyla bir şeylere töz atfedilmesini bir yanılsamadan ibaret görmüştür. Geç dönem Wittgenstein'da da buna benzer bir eleştiri sözkonusudur. O da dilin bir mantığı olduğu, o mantığın bize bir gerçeklik resmi sunduğu ve bizim ancak bu yolla felsefe yapabileceğimiz gibi düşüncelerden kurtulmaya çalışmıştır. Metafiziğe karşı bu tutum 20. yüzyılın ikinci yarısında modal mantığın klâsik olmayan mantıkların modellere sahip olmasına izin verecek biçimde gelişmesiyle bir değişim geçirme eğilimine girmiştir. Bazı yeni dönem mantıkçılar, örneğin İngiliz filozof Graham Priest, çelişkilerin gerçekliğin bir parçası olduğunu savunmaya başlamışlardır. Doğal dilin çelişkiler içermesi düşüncesinden hareketle, dilin resmettiği gerçekliğin de bu anlamda çelişkiler içermesi gerektiği düşüncesine bir geçiş yapmış, bu düşünüş biçiminin Batı metafiziğini Hint metafiziğine yakınlaştırdığı görüşünü öne sürmüştür. Priest'in temellendirmeye çalıştığı bu görüş, Nagarcuna'nın yaklaşık iki bin yıl önce, yazdığı kitaplarda ortaya koyduğu Orta Yol düşüncesinin bir yorumu olarak ele alınabilir. Tezimizde bu bağlamda Nagarcuna düşüncesi, kavramları ve bu düşüncenin yankıları değerlendirilerek, metafiziğin geldiği nokta açısından Priest'in ileri sürdüğü gerekçeler gözönüne alınarak, Batı metafiziğinin Hint metafiziğine yakınsayıp yakınsamadığı, Hint metafiziğinin felsefe için bir açılım sağlayıp sağlamayacağı sorularına cevap aranmaya çalışılmıştır. In the ancient India, principles of logic, for instance the principle of non-contradiction, were known although they were not proper subjects of study. Nagarjuna, an Indian philosopher who lived in the 2nd century AD, started to write on logic and collected the literature available back then. Nagarjuna attempted to prove that showing reality in a certain way and asbeing in-itself, relying on that logic, is an illusion which results from attributing substantiality to something by employing the possibilities of logic as a vehicle through the concepts of svabhava, sunya, nirvana ve catuskoti. In contemporary western thought we witness a similar criticisim in Late Wittgenstein's way of thinking. He, too, strives to dispose the idea that language has an inherent logic and that logic offers us a depiction of reality, and that we can only engage in philosophy in this way. Nevertheless this anti-metaphysical stance tends to ungergo a change in the second half of the 20th century due to the developments in modal logic which allows for models of non-classical logics. Some contemporary logicians, the English philosopher Graham Priest being a leading figüre among them, have started to defend the views that natural language contains contradictions and hence that the reality depicted by this language should contain contradictions, that is it should contain an emptiness. FurthermorePriest reaches the conclusionthat this way of thinking the Western metaphysics approximates to the Indian metaphysics. We think that this idea of Priest can be interpreted as a commentary on the Middle Way philosophy that Nagarjuna put forward in his booksnearly two millenia ago. In this thesis, Nagarcuna's thought, concepts and echoes of his ideasare evaluated in this context to try to find an answer to the question whether the metaphysics approximates to the Indian metaphysics or not and if the Indian metaphysics can provide a opening, while bearing in mind the critical evaluations Priest has expressed about the Western metaphysics.
Collections