Koroner arter hastalarında, oksidatif stres ve koroner anjiyografi parametrelerinin korelasyonu
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Koroner arter hastalığı (KAH); bir veya birden fazla koroner arterde, aterosklerotik tıkayıcı lezyon nedeni ile, koroner kan akımının miyokardın artan oksijen ihtiyacını karşılayamaması ve bu lezyona bağlı oluşabilecek (iskemi, nekroz, vs.) komplikasyonların tümüdür. Ateroskleroz, KAH etyopatogenezinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Aterosklerozun başlangıç basamağında; damar duvarında hasar ve bunun sonucunda oluşan endotel disfonksiyonu vardır. Endotel disfonksiyonu; okside LDL, sigara ve çevresel nedenlere bağlı oluşan serbest radikaller, hipertansiyon, diyabet, genetik değisiklikler gibi çesitli uyaranlara verilen yanıtla oluşabilir.Endotel disfonksiyonun tanımlanması için bir çok belirteç kullanılmıştır. Bunlardan bir tanesi de koroner kan akımındaki yavaşlamadır. İlk kez 1972 yılında Tambe ve ark. tarafından anjiyografik bir bulgu olarak; koroner arterlerinde stenoz olmayan normal koroner arterlere sahip bir hastada tanımlanmıştır. 1996 yılında Gibson ve ark tarafından da TIMI kare sayısı (TKS) yöntemi tanımlanarak, koroner kan akımının objektif ve kantitatif olarak belirlenmesi sağlanmıştır.Koroner ateroskleroz ve başlangıç basamağındaki endotel disfonksiyonu patogenezinde, antioksidan savunma ile reaktif oksijen türleri (ROT) üretimi arasındaki dengenin bozulmasından dolayı ortaya çıkan oksidatif stres hayati bir rol oynamaktadır.Bu veriler ışığında çalışmamıza koroner anjiyografi endikasyonu almış 84 hastayı dahil ettik. Koroner arter hastalığı varlığı ve yokluğunu göz önüne alarak; hastaları kontrol (n:29) ve hasta (n:55) grupları şeklinde sınıflandırdık.Çalışmamızın ana paremetresi olarak endotelyal disfonksiyonun bir belirteci olarak kabul edilen TKS ile, oksidatif stresin yeni parametrelerinden olan AOPP ve MDA düzeyleri arasındaki ilişkiyi araştırdık. TKS yöntemi dahilinde her bir koroner arter için TKS, düzeltilmiş TKS ve averaj TKS değerlerini hesapladık. Bunları AOPP ve MDA değerleri ile ayrı ayrı karşılaştırdık. Çalışmamıza dahil ettiğimiz hastaları, kontrol ve hasta grubu olarak sınıflamadan yaptığımız istatistiksel analizlerde TKS ile AOPP ve MDA arasında istatistiksel olarak anlamlı olmasa da pozitif korelasyon gözledik. KAH varlığında TKS değerlerinin arttığı, hatta bu artışa göre hastalığın şiddetinde ve mortalitesinde farklılıklar gösterdiği bilinen bir bilgi olduğundan, analizimizi kontrol ve hasta gruplarında ayrı olarak tekrar yaptık. Kontrol ve hasta gruplarında; özellikle kontrol grubunda daha belirgin olan, istatistiksel olarak anlam içermeyen pozitif korelasyon gözledik. Elde ettiğimiz bu sonuçlarla; oksidatif stres ile koroner kan akım hızı arasında bir ilişki olduğunu göstermiş olduk. İstatistiksel olarak anlamlı sonuç elde edemememizin en önemli nedeni ise hasta sayımızın az olması idi. Bu çalışma daha geniş bir örneklem ile yapıldığında; hesaplanması basit, ucuz ve kesin sonuçları olan bir yöntem olan TKS'nin; koroner ateroskleroz ve diğer koroner patolojilerin (ektazi, transplant rejeksiyonu, KAH mortalitesi, PKG sonrası mortalite) erken teşhisinde kullanımının yanı sıra, hastaların maruz kaldığı oksidatif stresi belirlemede de etkili olacağını düşünüyoruz.Çalışmamızın alt verileri olarak değerlendirdiğimiz ve daha önce literatürde de örneklerine rastladığımız diğer bulgularımız ise; koroner arter hastalığı derecesi ile oksidatif stres parametrelerinin ilişkisi idi. Koroner arter hastalığı ciddiyetini belirlemek için Gensini ve SYNTAX skorlarını MDA ile karşılaştırdığımızda; özellikle MDA ile SYNTAX skoru arasında istatistiksel olarak anlamlı (p=0.001) bir ilişki bulduk. Gensini ile MDA arasında ise istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir pozitif korelasyon gözledik. Aynı şekilde Gensini ve SYNTAX skorlarını MDA ile karşılaştırdığımızda da istatistiksel olarak anlamlı olmayan pozitif korelasyon tespit ettik. Bu sonuçlar literatürde bulunan bilgilerle benzer doğrultudaydı. İstatistiksel anlamlılık olmamasının en önemli nedeni ise hasta sayımızın azlığıydı. Çalışmamızın sonuçlarını da dikkate aldığımızda, literatürdeki AOPP ve MDA ile ilgili çalışmalarda bir nokta dikkatimizi çekti. Özellikle AOPP ve MDA değerleri, sağlıklı bireylerle KAH olan bireyler arasında anlamlı derecede farklılık gösterirken; KAH'nın farklı türleri arasında bakıldığında (SAP, USAP, MI) bu anlamlı fark izlenmemekteydi. Yani AOPP ve MDA, daha geniş ölçekli çalışmaların yapılması halinde, KAH'ın erken teşhis belirteçleri olarak kullanılabilir; ancak mevcut veriler ışığında, hastalığın klinik prezentasyonu ve seyri hakkında bilgi verme gücünün yeterli olmadığı düşüncesindeyiz. Coronary Artery Disease (CAD) is a condition, in which the coronary blood flow in one or more coronary arteries cannot meet the increasing oxygen need of the myocardium due to an atherosclerotic obstructive lesion, and all the complications that occur because of this lesion (ischemia, necrosis, etc.). Atherosclerosis plays a very significant role in the etiopathogenesis of CAD. At the onset of atherosclerosis, arterial wall damage and endothelial dysfunction, as a result, take place. Endothelial dysfunction can occur as a result of a reaction against various stimuli such as oxidized LDL, free radicals caused by smoking and environmental factors, hypertension, diabetes and genetic changes.Many markers have been used for the definition of endothelial dysfunction. One of them is the slowing down of the coronary blood flow. It was defined, for the first time, in 1972 by Tambe et al. as an angiographic finding in a patient with normal coronary arteries without any stenosis. In 1996, Gibson et al. defined the TIMI frame count (TFC) method, which provided objective and quantitative identification of the coronary blood flow.Oxidative stress, which is caused by the imbalance between the antioxidant defense mechanism and the production of reactive oxygen species (ROS), plays a crucial role in the pathogenesis of coronary atherosclerosis and endothelial dysfunction at the beginning phase.Under the light of this information, we included 84 patients with coronary angiography indication in our study. We categorized our patients into control (n:29) and case (n:55) groups according to the presence of a coronary artery disease.As the main parameter of our study, we analyzed the relationship between the TFC, which is accepted to be a marker of endothelial dysfunction, and AOPP and MDA levels, which are among the new parameters of oxidative stress. Within the TFC method, we calculated the TFC, corrected TFC and average TFC values for each coronary artery. We compared them with the AOPP and MDA values separately. In the statistical analyses that we carried out before categorizing the patients into control and case groups, we observed positive correlation, although not statistically significant, between the TFC, and AOPP and MDA levels. As it is already known that the TFC values increase in the presence of CAD and that there are even some changes in the severity and mortality of the disease according to this increase, we made our analysis again separately for the control and case groups. We observed positive correlation without any statistical significance in the control and case groups, particularly dominant in the control group. With these results at hand, we were able to indicate a relationship between oxidative stress and coronary blood flow rate. The most important reason for not reaching statistical significance was the low number of patients. If this study is performed with a larger group; TFC, which is a simple, inexpensive and precise method, can be effective not only in the early diagnosis of coronary atherosclerosis and other coronary pathologies (ectasia, transplant rejection, CAD mortality, post-PCI mortality, etc.) but also in identifying the oxidative stress of the patients.Other findings that we analyzed as a subgroup in our study, which were also found in the previous literature, were about the relationship between the degree of the coronary artery disease and oxidative stress parameters. When we compared the Gensini and SYNTAX scores with MDA in order to define the severity of the coronary artery disease, we found a statistically significant relationship particularly between the MDA and SYNTAX score (p=0.001). Between the Gensini and MDA, on the other hand, we observed positive correlation which was not statistically significant. Similarly, we identified positive correlation without any statistical significance as we compared Gensini and SYNTAX scores with MDA. These results were also comparable to that of the literature. The most important reason for the lack of statistical significance was the low number of patients. Considering the results of our study, one point in the AOPP and MDA related studies in the literature attracted our attention: While the AOPP and MDA values were significantly different between the healthy individuals and patients with CAD; among the different types of CAD (SAP, USAP, MI, etc.) there was no significant difference. Therefore, AOPP and MDA can be used as early diagnostic markers in CAD provided that larger studies are conducted; however, under the light of the available data, we believe that they are not effective enough in providing information on the clinical presentation and the course of the disease.
Collections