Show simple item record

dc.contributor.advisorSezen, Yümni
dc.contributor.authorGözel, Halil
dc.date.accessioned2023-09-26T11:47:00Z
dc.date.available2023-09-26T11:47:00Z
dc.date.submitted2021-04-07
dc.date.issued1998
dc.identifier.urihttps://acikbilim.yok.gov.tr/handle/20.500.12812/754546
dc.description.abstractb) ÖZET Çalışmamızı yukarıda verilen genel değerlendirmelerden sonra kısaca özetlemek istiyoruz. Çalışmamızın giriş kısmında demokratik sistemde baskı grupları adlı bir konuyu niçin seçme gereği duyduğumuzu açıklarken Türkiye örneğini seçmemizin amacının da konumuzu hem sınırlandırmak hem de zaten sağlıklı bir zemine sahip olmayan Türk de mokrasisinin gittikçe menfaat temelinde örgütlenerek çıkar gruplarına dönüşen baskı grupları ile kamu kaynaklı resmi baskı gruplarının gittikçe artan baskılan karşısında tehlikeler geçirdiğine işaret ederek demokratik sistemize katkıda bulunmak amacı güttü ğümüzü belirtmiştik. Çalışmamız teorik ağırlıklı bir sosyal bilimler araştırması olduğu için başta genel metotlar olmak üzere jenetik ( nedensellik ) metot, dokümantasyon ve ta rihi metot gibi metodları kullandığımızı belirterek çalışmamızı öncelik ve sonralık te melinde karşılaştırmalı metodik anlamlı bir bütün haline getirmeye çalıştığımızı belirt tik ve bunları yapmaya özen gösterdik. Varsayımlarımızı test ettik ve büyük oranda da çalışmamız boyunca doğruladık. Çalışmamızın I. Bölümünde, demokratik sistemi tanımlamaya çalışarak ilkelerini ortaya koyduk. Özellikle tarihi süreç içerisinde demokrasinin başta Atina demokrasisi ol mak üzere çeşitli dönemlerindeki gerek düşünsel gerekse uygulamalı örneklerini açıkla maya çalıştık. İlkçağda demokrasiyi daha çok Yunan sitelerinde uyggulanmış olan doğ rudan demokrasi yönü ile açıkladık. Atina demokrasisinin yararlı ve zararlı yönlerini or taya koyduk. Ortaçağ'da demokrasi net olarak gözükmez gibi görünüm verse de biz Ro ma demokrasisi ile bu çağda demokrasinin kesintisizliğini ortaya koyduk. Roma ' da oli garklarda olduğu gibi demokratik hoşgörü ve uygulamaları kesintili de olsa demokratik sistem varlığını Yeniçağ ' a taşımıştır. Karanlık Ortaçağ ' da kilise felsefesinin siyasal hayata hakim olduğu dönemde sadece devlet felsefesi açısından önemli olan ` Tanrı Devleti ` teorisi günümüze kalmıştır. Bu nazariyede devletin adaleti yeryüzünde gerçek leştirmekle görevli bir kurum olduğu vurgulanıyordu ki başını Agustinus çekiyordu. Yi ne birinci bölümümüzde Rönesans döneminde demokrasiyi evrensel bilgi ve hoşgörünün düşünsel olarak gelişimi ile açıkladık. 17. ve 18. yy. ' larda demokrasiye önce sözleşme teorileri, sonra öne çıkan J. Locke ' un liberal devlet anlayışı ile bugünkü demokratik sistemin siyasal bir anlayışı olarak belli esaslara ve normlara dayalı bir sistem olduğunun ortaya konulduğunu vurguladık. 19. yy. ' in daha çok teorik yönde demokrasinin gelişi mine sahne olduğunu bunun yanında Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve Fransız Devri mi ile ifadesini bulan Evrensel însan ve Vatandaşlık Bildirgeleri ile teorik çerçevesi çizi len demokrasinin anayasalara yasa olarak girdikten sonra hukuki bir özellik kazandığını ve bu ilkelerin daha sonra 20. yy. ' da özellikle BM Anayasası aracılığı ile demokrasiyi 223savunan bütün ulusların anayasalarına konulduğunu vurguladık. Bu anayasaların siyas sal çerçevesini yine BM Evrensel İnsan Haklan Bildirgesi olduğunu vurguladık. Daha sonra demokrasinin özellikleri ve içeriğini detaylı verdik. II. Bölümde, demokratik sistemde baskı gruplarının ortaya çıkışlarını ele aldık. Özellikle baskı grubu ile menfaat grubununun farkına işaret ettik. Menfaat gruplarının atomize bir hal alarak baskı gruplarına dönüştüklerini vurguladık. Baskı grupları bir sü rekliliğe sahipken çıkar veya menfaat grupları, grup amacına ulaştıktan sonra dağılıyor du. Baskı grupları her dönemde var olmuşlarsa da siyasal iktidarın göreceli olarak halka açık olduğu - ki bu yönetimler demokrasi ile idare edilen veya demokratik esasların sınır lı da olsa uygulandığı yönetimlerdir. - yönetimlerde ortaya çıkmıştır. Araştırmamızda bugünkü anlamda baskı gruplarının gelişmiş demokrasilerde be lirgin olarak ortaya çıktıklarını ortaya koyduk. Demokratik olmayan otoriter yönetimler de halka söz hakkı verilmediğinden farklı eğilimler yönetimi yönlendirecek kadar ortaya çıkamıyor. Demokrasiyi bir ihtiyaç olarak görerek zamana yayılmış halde ve doğal yol lardan benimsemiş toplumlarda demokrasinin geliştiğini ve toplumun sağlıklı gelişmesi ne katkı sağlandığını vurguladık. Böyle bir toplumun kendi kendini direkt veya dolaylı olarak yönettiğini ve barışık bir toplum gönünümü verebildiğini belirtik Baskı gruplarını böylesi toplumlarda doğal yollardan türediklerini ve demokratik sisteme halktan farklı ta lepleri iktidara götürerek halk ile yönetimi arasında bir aracı görevi üstlendiklerini vur gularken bu tür baskı gruplarının daha çok gönüllülük temelinde çalışan halktan farklı eğilimleri temsil eden demokratik kitle örgütleri olduğunu vurguladık. Sivil amaçlı de mokratik grupların sistemi işlerlik kazandırdıklarını siyasi partiler kadar olmazsa bile demokratik hayatın vazgeçilmez öğesi olduklarına değindik. Biz bu tür doğal şartlarda siyasal iktidarın dışında halktan olan farklı eğilimleri temsil eden halkın taleplerini sade ce halkın yararını gözeterek iktidara ileterek, halk adına iktidarı denetleme işlevi de si vil toplum örgütlerinin gerçek baskı grupları olduklarına inanıyoruz. Yoksa belli menfa atler etrafında odaklanmış, halktan ziyade kendi çıkarlarını ön plana koyan, sosyal veya siyasal yapılanmaları, demokrasiye hizmeti olan baskı grupları olarak görmediğimiz gibi bu tür grupların demokrasiyi halkın yönetimi olmaktan çıkarıp belli çıkar gruplarının hizmetinde olan yapay yönetimlere çevirmek arzusunu taşıdıkları kanaatindeyiz. Bu tür çıkar gruhplannın demokrasi için tehlike arz etmeye başladıklarını özenle vurguladık. Demokratik sistemin doğal yollardan değil de siyasi bir proje olarak ithal edildiği coğrafyalarda - ki daha çok gelişmemiş ülkeler olduğunu belirttik - sivil amaçlı ve de mokratik sisteme katkı amaçlı baskı gruplarının türeyemediklerini, bunun yerine milli, dini, veya feodal çevrelerin iktidarın nimetlerinden daha fazla yararlanmak amacıyla oluşturdukları menfaat gruplarının ağırlıklı olarak faaliyet gösterdiklerini belittik. Yine, 224bu ülkelerde merkezi devlet güçlü olduğundan, devletçilik her alanda etkilidir. Çıkar grupları da menfaatlerini korumak için devlet olgusunu yer yer kullanarak kendi menfaat lerini devletin menfaati gibi gösterdikleri yağındır. Ayrıca devletçilikten kaynaklanan baskı ve çıkar grupları da yaygın olarak türemişler, fakat bunlar demokratik sistemin yaygınlaşmasını kendi grup çıkarlarına aykırı bulduklarından engelleme faaliyeti içinde olurlar. Bu ülkelerde, ekonomik, dini ve askeri elit halkın üstünde bir tabaka oluştur muş ve halk adına kendi hesaplarına karar verme eğilimi göstererek demokrasinin geliş mesini engellemeye çalıştıklarını vurguladık. Gelişmemiş ülkeler arasında Türkiye ' nin de olduğunu, Türk demokrasinin doğal bir süreç izyerek gelişmediğinden ve toplumsal bünyece de zamanında benimsenmedi ğinden demokrasinin çoğunluk yönetimi değil, daha önce sözünü ettiğimiz bir oligarşinin gelişmesini doğurmuştur. Bu oligarşi ve bir asker - sivil bürokrat ve ve hatta sermayedar ittifakından ibaret bir üst tabaka görünümü vererek Osmanlının son dönemlerinde Batılı laşmaya bağlı olarak ortaya çıkan yeni siyasi ve ekonomik ortamdan güç alarak siyasal yaşamımızı yönlendirdiklerini, çoğunlukla pozitivizmin tesirinde otoriter bir eğilim içinde halk adına ancak halka rağmen bir mantıkla ülkenin kaderini tayin ettiklerini vur guladık. Bu bağlamda Türk demokrasisinin sadece seçkinci ve seçmeci bir elitin eliyle şekillendiğini vurguladık. Bunun doğal bir sonucu olarak halkın yönetilme katılımı en aza indirilmiş ve hiçbir zaman demokratik sistem, anlamına uygun olarak ülkemiz de gelişmemiş veya gelişmesine izin verilmemiştir. Halk ile yönetim arasına mesafe konu larak halk hem yönetimden soğutulmuş hem de halkın yönetime yabancılaşması ve de vamında halkın yönetimden yönetimin halktan kuşkulanmasının olanakları oluşturul- muştur.Dolayısıyla gelişmemiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de çıkar grupları de mokratik amaçlı baskı gruplarını bastırarak demokrasinin doğal gelişimini engellemiştir. Bunun sonucu olarak askeri darbeler olmuş ve sivil insiyatif zayıf kalmıştır. Siyaset yap mak halkın değil, seçkinci bir elit tabakanın işi olmuştur. Söz konusu çıkar gruplarının zamanla baskı gruplarına dönüşerek demokratik sisteme ve halkın siyasal iradesine ipo tek koyacak düzeyde gelişerek sistem için tehlike arz eder hale geldiklerini ima ettik. Bu konuyu, Türkiye ' de baskı grupları bölümünde detaylı ele aldık. Baskı gruplarının tasnifini resmi, gayri resmi çıkar grupları, baskı grupları, işçi - işveren -köylü örgütleri gibi çeşitli kriterlere göre sınıflardırdık. Bu tasniflerin seçilecek kriterlere göre, daha da artırılabileceğini de vurguladık. Çeşitli tasniflerin dışında ken dimiz de bir tasnif ortaya koyduk. III. Bölümde Türkiye ' de demokratikleşme süreçleri ve baskı gruplarının ortaya çıkışlarını ele aldık. Demokratikleşmeyi Batılılaşmaya endeksli olarak ele aldık. Bu sü reçte Jön Türklerin faaliyetleri ve ittihat ve Terakki ile Ademi Merkeziyetçi diye Ahmet Rıza - Z. Gökalp çizgisi ile Prens Sabahattin ' in liberal çizgisinin ayrılması ile demokra- 225tik hayatın canlanmaya başladığını hatta çok partili dönem ile Türkiye ' de siyasi partile rin doğuşunu bile Jön Türklerin bu bölünmesine bağladık. Ancak bu dönemde, demok ratik sistemin yerleşmesine dönük çabalar, bir asker sivil ve bürokrat hareket olan ve bu güne kadar varlığını siyasal hayatımızda sürdüren ittihat ve Terakkinin- otoriter ve anti demokratik zihniyetinin bir sonucu olarak demokratik çaba boşa çıkma yoluna girmiştir. Bu parti, iktidarda kaldığı on yılı aşkın sürede asker destekli bir parti diktatörlüğünü uy gulamıştır. I. Dünya Savaşı sonrası tek parti dönemi fiilen çok partili dönemde ise ağır lıklı olarak cumnhuriyet döneminde de etkisini sürdürmüştür. Bunun doğal bir sonucu olarak Türkiye ' de demokrasinin gelişmediğini ve beklenen siyasi randımanı vermediği ni vurguladık. Türk demokrasisinin darbeler demokrasisine dönüşmesinin temelinde yine İttihat Terakki ' nin asker ağırlıklı kadrosu ve pozitivist felsefenin yattığını belirttik. Türkiye ' de demokrasinin çok partili dönem ile gerçek anlamda başladığını ve farklı si yasal projelerin ve yönetime talip olan kesimlerin yarışma şansını bulduğunu vurguladık Demokratik sistemin en belirgin özelliği olan farklı düşüncelerin ve toplumdaki farklı grupların siyasi partiler aracılığıyla iktidar olma şansını tanımasıdır. İktidara giden yol barışçıl ve demokratik mücadele ile olmaktadır. Türkiye ' de 1950 DP iktidarına kadar 1923 - 1950 döneminde İttihat ve Terakki' nin bir uzantısı ve Kemalizm denilen resmi bir ideolojiyi benimsemiş olan CHP ' nin tek parti iktidarı vardı. Bu dönemde katı bir devlet çilik güdülmüş ve milli bir burjuva yaratılmaya çalışılmıştır. Gerçek anlamda toplumsal muhalefet susturulup sıkı yönetimlerle ülke idare edildiğinden siyasal ve sosyal hayat müdahale yoluyla değiştirilmek istenmiştir. Bu müdahale yoluyla değiştirme, Batılılaş mayı farklı bir yaklaşımla dikte etmekten ibaret olmuştur. Dolayısıyla siyasallaşma sü reci demokratik şartlarda olmadığı gibi demokratik sistemi yerleştirmeye de dönük ol mamıştır. Sadece belli bir siyasi doktirini devlet eliyle halka zoraki şırınga ederek bu te melde vücut bulmuş olan siyasi otoritenin pekişmesine yönelik oluştur. Bu dönemde si villeşme zayıf kaldığından sivil toplum örgütleri birer baskı grubu olmanın çok uzağında yok denecek kadar cılız kalmıştır. Toplumsal muhalefet bu baskı karşısında ancak birta kım tarikatlere veya başka illegal örgütlere yönelerek kendini gizlemiştir. Ayrıca II. Dünya Savaşı sonrasında baskı yönetimlerinin tarih sahnesinden çekilmesiyle çoğulcu demokrasi dünya genelinde canlanmış, Batı ' da ekonomik ve siyasal dengelerin değiş mesine neden olmuştu. BM gibi uluslararası çapta örgütler ile NATO ve AB ( Avrupa Birliği ) gibi global kuruluşlar Türkiye ' nin de içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal so runlardan kurtulması için birer seçenek olmuşlardır. Türkiye ' nin Batı ' yla yeniden ba rışması için yeni şartlar doğrultusunda yeniden Batılılaşması gerekiyordu. CHP döne minde başlatılan girişimler DP iktidarıyla doruğa tırmanmıştır.Bu dönemde de Osman lıların son dönemlerinde olduğu gibi değişme isteği yine askerlerden gelmiştir. DP burjuvanın toplumda aristokratlığa aday kesimlerin sözcüsü durumuna gelmiş, 226Türk dış politikasının aksine uygulamaların yanısıra iç politikada da sivil toplumun ge lişmesine beklenen katkıyı sunamamıştır. Her şeye rağmen bu dönemde CHP dönemi ne nazaran sivil amaçlı baskı grupları gelişmiştir. Bu gruplar hem insan hakları örgütleri hem de başta medya olmak üzere özellikle sosyalizm tesirinde fikir akımları ile inancı temele alan felsefî akımlar gelişmiştir. DP ' nin eski uygulamalara dönmesi hem askerler hem de öğrenciler başta olmak üzere çeşitli toplum kesimlerinin tepkilerine yol açmış ve sonuçta 27 Mayıs İhtilâli ile DP iktidarı son bulmuştur. Sivil toplum olgusu 1961 Anayasası' yla sınırlı da olsa asker ve sivillerin ortak ça basıyla desteklenmişve demokrasinin çoğulculuk prensibi ilk defa meclis çatısında tem sil edilme olanağı bulmuştur. Bu dönemde baskı grupları daha yeni yeni yerlerini almaya başlamıştır. 1971 İhtilâli komünizm tehlikesini önleme savıyla yapılmış ve meclis üstü askeri kurumlara yer vererek demokratik sisteme darbe indirmiştir. Başta 1961 Anayasası olmak üzere 1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarını de mokratik sistemin dayandığı esaslar açısından tek tek ele alarak inceledik ve söz konusu anayasaların demokratik haklar ve özgürlüklere bakış açılarını ele aldık. Anayasaların olağanüstü şartların ürünleri oldukları için daha çok antidemokratik unsurlar taşıdıkları nı ve daha çok askerlerin girişimleri ve talepleri ile son şekillerini aldıklarını gördük. Bir ülkenin ne kadar demokratik olduğunun yasalarından anlaşılacağı varsayımından hare ketle anayasaları demokrasi açısından ele aldık. Çeşitli konulara özellikle güçler ayrımı ve kişi hak ve özgürlükleri ile örgütlenme hakkı açısından ele aldık. Özellikle 1921 Ana yasası ' nın meclis hükümeti sistemini benimseyerek güçleri ulusal irade çatısında birleş tirerek ulusal iradeyi kutsarcasına yücelttiğini vurguladık. Bu uygulamanın JJ. Rousseau ' nun toplum sözleşmesinde ifadesini bulan ` genel irade ` nin Fransız İhtilâli ' nden sonra da Fransız Cumhuriyetindeki uygulamalardan esinlendiğini ortaya koyduk. Özellikle cumhuriyetin şekillenmesinde taban tabana zıt ideolojilerin bir sentezinden fay dalanıldığını vurguladık. Yani, cumhuriyet ne sağcı ne solcu ne de liberal idi. Milliyetçi liği temele alarak biraz sağcı, biraz solcu ve biraz da liberal unsurlardan kurulu olduğunu açıkladık. İleride demokratikleşmenin önünde en büyük engel olarak bu fikir, çoğulculuk ve bulanıklık olarak duracaktır. Kısacası III. bölümümüzde Türkiye ' nin normal yollardan demokratikleşemediğini ancak demokratikleşmeye müdahale yoluyla maruz kaldığını vurguladık Bu sebepten de demokratik sistemin halktan yeterince ilgi görmediği gibi sivil amaçlı demokratik kurum ların da oluşmadığını, bu temelde baskı gruplarının da türeyemediğini daha çok menfa at gruplarının türediğini, bu grupların da demokratik sistemi bir sömürü aracı olarak hal ka karşı kullandıklarını ve bugün de bu çıkar gruplarının demokratik sistemi işlemez ha le getirdiklerini ve halkın siyasal iradesine ipotek koyacak hale geldiklerini vurguladık. Türk demokrasisinin fikri temelinin gelişmesi gerekir. Bunun için de düşünce ve 227ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılarak siyasi otoritenin halkına güvenmesi ve halkın yönetime iradesini yansıtması için gerekli bütün tedbirlerin alınması gerektiği ni vurguladık. Türkiye ' nin Türk devlet felsefesinden kaynaklanan ve yönetene şartsız itaat etmeyi öngören anlayışının suistimal edildiğini ve bugün derriokratikleşmenin önünde dolaylı bir engel teşkil ettiğini vurguladık. Türkiye ' nin çok kültürlü ve çok ulus lu bir imparatorluğun mirası olduğunu, modernleşmeyle gelen modern Ulus -devlet an layışının demokrasisinin çoğulculuğuyla bağdaşmadığını belirttik. Bu temelde baskı grupları da demokratikleşmeye katkıda bulunmaktan uzak olmuşlardır. Çalışmamızın IV. ve son bölümünü Türkiye ' de baskı gruplarına ayırdık. Türki ye ' nin demokratikleşmesine paralel olarak ve de toplumsal ilişki ve işbölümünün kar maşıklaşması oranında gerek baskı gerekse çıkar gruplarının ortaya çıktığını vurgula dık. Ancak, Türkiye ' de demokratik sistem, sistemli bir gelişme göstermediğinden baskı gruplarından ziyade diğer gelişmemiş ülkelerde olduğu gibi çıkar amaçlı baskı grupları gelişmiştir. Bu çıkar grupları öncelikle kamusal alanda gelişme göstermişlerdir. Çünkü devletçilikten dolayı devlet sektörü büyük rantlar elde etmek isteyenlerin uğrak yeri ol muştur. Yer yer devlet kurumlan bugün de olduğu gibi sülale veya bölgelerin kurumlan halini almıştır. Feodal unsurlar, yeni birtakım ad ve unvanlarla demokratik sistem için deki yerlerini almışlar ve zamanla bu güçlerini devlet bürokraisiyle birleştirerek hantal bir memurlar veya burjuva sınıfının türemesine sebep olmuşlardır. Orta sınıfın fikri ol maktan ziyade ticari olarak harekete geçmesi demokratik sistemin işlevini yerine getir memesini doğurmuştur. Oysa, genelde yeniliklere açık olan ve toplumu yeni değerlere ısındıran kesim burjuvadır. Ama ülkemizde burjuva daha çok taklitçi kesilerek, içte de muhafazakar kesilerek gelişme gösterememiştir. Ülkemizde normal olmayan demokratikleşme seyri daha çok askeri ve tıp çevreleri nin çabasıyla geliştiğinden teknik öğelere fazla yer vermesine rağmen hukuksal alandan yoksun olarak gelişmiştir. Cumhuriyet dönemi boyunca siyasetin ve sosyal bilimler ala nında beklenen gelişmenin olmamasının temelinde Batı ' yla askeri alanda boy ölçüşme sinin bir sonucu olduğu kanaatindeyiz. Yine, Batılılaşma sürecinde gerek mühendislik, gerek tıp, gerekse askeri alanda eğitim görmek için Batı ' ya gönderilen öğrencilerin da ha çok materyalizm ve pozitivizm ile yüklü dördüklerini, edebiyat ve sanat alanında ise Freudçuluğun tesirinde bir romantizm akımının tesiriyle geri döndüklerini ima ettik. Ro mantizm, cumhuriyet boyunca Kemalizm felsefesinin halka inmesinde bir çimento işlevi gördüğü gibi tek parti felsefesinin de devamını sağlamıştır. Kısacası, demokrasimiz tek nik öğeler içenmiş bu yüzden de topluma fazla yer vermekten çekinmiştir. Bu yönü ile otoriter ve totaliter eğilimlere yer vererek Batılı standartların çok gerisinde kalarak bir darbeler demokrasisi olduğunu göstermiştir. Ancak her şeye rağmen demokrasinin geliş mesinin önü tam kesilememiş ferdi girişimcilik başta olmak üzere çeşitli bireysel ve 228toplumsal haklar da topluma tanınmıştır. Bunlar arasında partiler, sendikalar ve dernek ler kurarak halkın taleplerini yönetime yansıtmazsını sağlayan demokratik kurumlara da yer verilmiştir. Özal ' dan sonra Türkiye ' de demokratik sistem şahlanma dönemine gire rek gelecek vaat ekmektedir. Ancak, başta belirtiğimiz gibi demokrasinin öngördüğü si vil toplum anlayışı desteklenerek ordu medya ve büyük sermayedarların kartellerine ya sal bir sınırlılık gertirilmelidir. Türkiye'de baskı grupları konusunu ayrıntılı işlemeye gayret gösterdiysek yeterin ce kaynaklara ulaşamadık, Süremizin sınırlı ve imkanlarınzın kısıtlı olması sebebiyle ancak bu kadar inceleme imkanımız oldu. Piyasa da baskı grupları ile ilgili akedemik ça mışmaların yok denecek kadar az olması kaynak sıkıntısı çekmemize sebep oldu. Her şeye rağmen iyi bir başlangıç olacağını ümit ediyoruz. Türkiye'de baskı grupları denilince birçok grup akla gelmektedir. Bu grupların tas nifinde sıkıntı çektiğimiz oldu. Sonuçta resmi (kamu) kökenli, yan resmi ve sivil amaçlı (gayrı resmi) baskı grupları diye bir tasnife gittik. Yine yapılan itibariyle kadro ve kitle baskı gruplan ayırımına gittik. Baskı grubu olarak gerek dolaylı yani kamu oyunu etki leyerek gerekse lobbycilikle yani direkt yollardan siyasal iktidarı ve siyasal karar alma mekanizmasını etkileyen irili ufaklı bütün gruplan etkileri oranında sistematik olarak ele almaya çalıştık. Baskı gruplarının sayı çokluğuna rağmen en çok göze batan veya kamu oyunda bilinenlerine ağırlık verdik. Bunların başında güncelliğini her dönem koruyan devlet gücünü arkasına alan ve anayasada kendisini siyasal bir hukuki yer edinen orduya ağırlık verdik. Ulusal irade TBMM olmasına rağmen meclis üstü MGK ve DGM vb. ku rumların yasal olmalarına rağmen demokratik sistem ile bağdaşmadıklarının demokrasi ile bağdaşmadığı kanaatindeyiz. Türk demokrasisini en çok kamuoyunun etkileyerek siyasal iktidarı ipoteğine alma ya çalışan medya patronları ve holdinglerin çıkar temin etmek amacıyla devleti iktidarı etkileme yoluyla sömürmeye yöneldiklerinin yanısıra halkın hür iradesinin tecellisi olan demokratik iktidarı, hile, şantaj, tehdit, vs. yollarla etkileme yoluna gittikleri ve kendi menfaatlerin milletkin menfaati, kendi talep ve beklentilerini halkın talep ve beklentileri gibi göstererek zenginleşirken halkı da ekonomik siyasi buhranlara ve düşünce fukaralı ğına iterek sosyal bir çoraklaşmayı gerçekleştirdiklerini anlatmaya çalıştık. Konuların genişliğinden dolayı yeterince inceleme şansımızın olduğunu da söyleyemeyiz. Medya nın dördüncü değil, birinci güç olmay a duygu sömürüsüyle başlayan faaliyetlerin ekono mik sömürü ile devam ettiğini vurgulamak istedik. Türk demokrasisinin aydınlık yarınları için gelecek vaaddeden hangi amaçlı olurlar sa olsunlar sivil toplum örgütler de siyasal iktidarları alttan denetleyerek demokratik sis temin gelişmesine katkıda bulunduklarını, gerçek baskı grubu işlevini gördüklerini açık lamaya çalıştık.Her şeye rağmen demokrasimiz sivil insiyatifle gelişme göstermektedir. 229
dc.languageTurkish
dc.language.isotr
dc.rightsinfo:eu-repo/semantics/embargoedAccess
dc.rightsAttribution 4.0 United Statestr_TR
dc.rights.urihttps://creativecommons.org/licenses/by/4.0/
dc.subjectSiyasal Bilimlertr_TR
dc.subjectPolitical Scienceen_US
dc.subjectSosyolojitr_TR
dc.subjectSociologyen_US
dc.titleDemokratik sistemde baskı grupları (Türkiye örneği)
dc.title.alternativeOppression groups in democratic system
dc.typemasterThesis
dc.date.updated2021-04-07
dc.contributor.departmentSosyoloji ve Antropoloji Ana Bilim Dalı
dc.subject.ytmPressure groups
dc.subject.ytmDemocracy
dc.subject.ytmGovernment
dc.subject.ytmNongovernmental organizations
dc.subject.ytmTürkiye
dc.identifier.yokid74147
dc.publisher.instituteOrtadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü
dc.publisher.universityMARMARA ÜNİVERSİTESİ
dc.identifier.thesisid74147
dc.description.pages251
dc.publisher.disciplineDiğer


Files in this item

FilesSizeFormatView

There are no files associated with this item.

This item appears in the following Collection(s)

Show simple item record

info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
Except where otherwise noted, this item's license is described as info:eu-repo/semantics/embargoedAccess