dc.description.abstract | 1970'li yıllarda akım halini alan performans sanatı bir metne bağlı olmayan, anlık icra edilen ve tekrarı olmayan bir sanat türüdür. Tiyatro, dans, bale gibi sahne sanatlarıyla birçok benzer yanı olsa da performans sanatı ve sahne sanatları özellikle kuramsal temeli ve icra şekli gibi sebeplerle birbirlerinden ayrı iki sanat disiplini olarak kabul edilmektedir. Kökleri Dionysos ve şaman ayinlerine kadar uzanan performans sanatının düşünsel ve biçimsel yapısının temeli ise yirminci yüzyıl avangart akımlarında tespit edilebilmektedir. Yirminci yüzyıl, o güne dek bilinen ve inanılan her şeyin yıkıldığı, değiştiği ve dönüştüğü bir çağdır. Savaşlarla, teknolojiyle, bilimsel gelişmelerle, yeni yönetim biçimleri ve yeni sınırlarla birlikte yıkmanın ve yeniden yapmanın en yoğun yaşandığı çağlardan biridir. Tüm bu yıkım ve yeniden inşa ediş eş zamanlı olarak sanata da yansımıştır. Performans sanatının temeli de bu ortamda doğan fütürizm, Dada, sürrealizm, Bauhaus gibi akım ve kurumların etkisiyle oluşmuş ve aynı etkiden payını alan Fluxus, Arte Povera, kavramsal sanat gibi akımlarla birlikte şekillenerek münferit olarak sanat akımına dönüşmüştür.Yirminci yüzyılda performans sanatının kökleri araştırıldığında karşılaşılan ilk akım fütürizmdir. Fütüristlerle birlikte Peter Bürger'in 'tarihsel avangart' olarak tanımladığı Rus fütüristleri, Dadacılar, sürrealistler ve Bauhaus yüzyılın ilk yarısında performans sanatının köklerini oluşturmuşlardır. Yirminci yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan bu akımların ortak noktaları geçmişi silme ve yeniyi inşa etme isteğidir. Sanatın ayrıcalıklı ve kutsal yerini sarsmak isteyen sanatçılar, o güne kadar sanat eserine ve sanatçıya biçilen rollerin hepsini yıkmak istemişlerdir. Müzelerin, klasiğin, gelenekselin, akademilerin, sanatın ve sanatçının kutsallaştırılmasının karşısında duran sanatçılar – özellikle Dadacılar- o günkü sanat anlayışına göre alınıp satılamayacak ya da alınmak istenmeyecek işler üretmişlerdir. İkinci Dünya Savaşı'nın yarattığı koşullar sonucunda birçok sanatçının Avrupa'dan ABD'ye göç etmesiyle sanatın merkezi de Paris'ten New York'a kaymıştır. Sabık Bauhaus hocalarından Josef Albers ve Anni Albers'ın Black Mountain Koleji'ndeki dersleri, ABD'de ve dünyanın geri kalanında performans sanatı için dönüm noktası olmuştur. Birçok akımın eş zamanlı ya da art arda ortaya çıktığı, çok sesli ve disiplinlerarası bir ortamda, 1968 Kuşağı, Vietnam Savaşı gibi toplumu derinden etkileyen ve dönüşümlere sebep olan olaylar sanatı da etkilemiştir. Bu dönem performanslarında feminist performanslar, savaş karşıtı ya da çevre sorunlarını konu alan performanslar yapılmıştır. AIDS'in tırmanışa geçmesiyle birlikte ACT UP! gibi grupların ortaya çıktığı ve 1968 kuşağıyla yükselen özgürlük dalgasıyla birlikte kuir performansların çoğaldığını görülmektedir. Türkiye'de ise Cumhuriyet devrimleriyle birlikte sanatta da modernleşme hareketleri başlamıştır, ancak Batıyı geriden takip etmek yerine çağdaşı eşzamanlı üretmek konusundaki atılım 1950'li yıllarda başlamış olsa da 1970'li, 1980'li yıllara kadar mümkün olamamıştır. Sanatın merkezinin Paris'ten New York'a kaymasıyla birlikte Türkiye'den yurtdışına eğitim almaya giden sanatçılar için diğer bir seçenek New York olmuştur. 1960'lı yıllarda Paris'teki eğitiminden dönen Adnan Çoker'in akademide verdiği dersler, Türkiye'deki performans sanatı açısından önemli bir yere sahiptir. 1980'li yıllara gelindiğindeyse birçok yeni sergi, yeni galeri ve müzenin açılmasıyla Türkiye'deki sanat ortamındaki yenilikler artmaya başlamıştır. Bununla birlikte 1980'li yıllardan itibaren ülkedeki siyasi ortam, askeri darbe ve çatışmalar sanatçıları derinden etkilemiş ve bu durum icra ettikleri performanslara da yansımıştır.Türkiye'de yirminci yüzyıl içerisinde yapılmış olan ve toplumsal eleştiri içeren erken dönem performanslar incelendiğinde Batı'da performans sanatının köklerini oluşturan akımların etkileri sanatçıların işlerinde gözlemlenebilmektedir. 1980'lerin sonuna ve 1990'lı yıllara gelindiğindeyse sanatçıların Batıdaki çağdaşlarıyla konu ve biçim olarak eş zamanlı üretimler yaptıkları bir döneme girilmiştir. Türkiye'de yirminci yüzyıl içerisinde üretilen ve toplumsal eleştiri içeren performanslar incelendiğinde iki ana başlık belirlenebilmektedir: 'politik eleştirisi olan performanslar' ve 'sanat ve sanatçı bağlamında eleştirisi olan performanslar'. Politik eleştirisi olan performanslar incelendiğinde dönemin siyasetini eleştiren işlerin çoğunlukta olduğu ve sanatçıların büyük çoğunluğunun 1980 darbesini konu alan performanslar yaptıkları görülmektedir. Bununla birlikte erken dönem performans örneklerinde kadın sanatçılar çoğunlukla toplumsal cinsiyeti konu alan işler üretmişlerdir. Dönemin siyasi ortamını ve toplumsal cinsiyet rollerini eleştiren performansların dışında sanatçılar, tüketim toplumu eleştirisi sunan, çevreyi konu alan, savaş ve militarizm eleştirisinde bulunan ve ötekileştirilen kimlikler üzerine işler yapmışlardır. Sanat ve sanatçı eleştirisi yapan işlerdeyse sanatçı mitinin veya sanatın kurumlarla olan ilişkisinin sorgulandığı ve sanatın kutsallığının tartışıldığı işler yapılmıştır. Böylelikle hem performans sanatının doğduğu Batı'da hem de aynı zamanda aynı süreçlerin yaşanamamış olduğu ve çağdaşı geriden takip etmiş olan Türkiye'de performans sanatının köklerinin toplumsal eleştiriye dayanması, performans sanatının özüne bir referans vermektedir. Anahtar Kelimeler: performans, toplumsal eleştiri, aktivizm, Dada, beden sanatı | |
dc.description.abstract | ABSTRACTPerformance art, which became a movement in the 1970s, as a genre of art which is not based on a text, and performed only once, impossible to repeat. Although it has many similar features with performing arts including theater, dance and ballet; performance art and performing arts are considered as two separate art disciplines, especially for reasons such as their theoretical bases and styles of performing. The roots of performance art go back to Dionyisiac and shamanic rites and the basis of the intellectual and formal structure of it can be traced back to the avant-garde movements of the twentieth century.The twentieth century turned, in a short period of time, to be an age, in which everything believed in and thought to be certain hitherto was collapsed, changed and transformed. It is one of the centuries which the wars, technological and scientific developments, new regimes and new borders caused the destruction and reconstruction repeatedly and profoundly. All this destruction and reconstruction have been reflected in art concurrently. The bases of performance art were formed under the influences of movements and institutions such as futurism, dada, surrealism, and Bauhaus, which emerged in this environment. Performance art was shaped and turned into an individual art movement along with movements such as Fluxus, Arte Povera, and conceptual art, which were formed under the same the influences mentioned above.Within the early modern art movements of twentieth century, futurism is the oldest source, from which performance art stemmed. Besides with the futurists, the Russian futurists dadaists, surrealists and the Bauhaus which Peter Bürger referred as the 'historical avant-garde', took their influential parts at the origins of performance art in the first half of the century. The common point of these movements is the desire to clear the legacy of the past and build the new. Artists, who desired to discredit the privileged and sanctified place of art, wanted to destroy all the roles, assigned to the work of art and the artist, until their time. The artists – especially the dadaists –, who stood against the sanctification of museums, the classical and the traditional arts, academies, and also concept of art and the artist, produced works that could not be bought or were undesirable to buy according to the accepted art conception of the day.As a result of the conditions caused by the Second World War, many artists immigrated from Europe to the USA, and the center of contemporary art shifted from Paris to New York. Former Bauhaus professors Josef Albers and Anni Albers' lectures at Black Mountain Collage, have been turning points for performance art in the United States and in the rest of the world. In a multivoiced and interdisciplinary environment, where many art movements emerged simultaneously or one after another, especially 1968 Generation and the events such as the Vietnam War, deeply affected society and caused transformations, and also affected art. Performances which issued feminist, anti-war or environmental issues were performed in this period. On the escalation of the number of AIDS cases, groups such as ACT UP! emerged and queer performances were augmented and varied as a consequence of the wave of freedom, which the generation of 1968 paved its way.In Turkey, on the other hand, due to the revolutions brought by the Republic, modernization movements started in art as well, but although the breakthrough in producing the contemporary art, instead of following the trails of the Western art, began in the 1950s, and the aim to make it's own breakthrough was not quite attained until the 1970s and 1980s. Due to the shift of the center of contemporary art from Paris to New York, New York became another option for Turkish artists, who went abroad to study, such as Adnan Çoker. Adnan Çoker's lectures at the Academy, after he returned from Paris in the 1960s, have an remarkable importance in terms of performance art in Turkey. By the 1980s, novelties in the Turkish art environment began to proliferate and this opened the way of new galleries, museums and exhibitions. However, since the 1980s, the political environment, the military coup and conflicts in the country have deeply affected the artists and it has been reflected in their performances.When the early performances produced in the twentieth century by Turkish artists that express social criticism are examined, the effects of the movements, which contributed to the formation of the bases of Western performance art, can be observed also in these works. By the end of the 1980s and the early 1990s, Turkish artists began to produce works, can be describe as contemporary as western artists' works in terms of subject and form. When the twentieth century Turkish artists' performances which express social criticism are examined, two main and common titles can be determined: 'Performances express political criticism' and 'Performances express criticism on the concepts of art and artist'. When the performances express political criticism are examined, it is seen that the works criticizing the political climate of the period are in the majority and the artists largely made performances about the 1980 coup. In addition to this, some early examples of performance art especially made by women artists, were about social gender issues. Besides the performances criticizing the political environment of the period and gender roles, the artists produced works dealing with environmental issues, otherised identities or criticizing consumer society, war and militarism. The works which aims to criticize the conception about art and artists, generally questioned the sanctification of art, the myths related with the conception of artist, and the relationship between art production and various institutions. Considering that Western world and Turkey weren't experienced the similar processes at the same time period and because of that Turkish art environment could't attain to the contemporary simultaneously, and those two experienced different histories of performance art through a different time course, it is noteworthy, in spite of that time gap, the fact that the roots of both based of social criticism, manifests the very essence of performance art.Keywords: performance, social criticism, activitism, Dada, body art | en_US |