dc.description.abstract | V. BOLUM ÖZET VE SONUÇLAR Bu araştırma, eğitim ve öğretim sistemimizde otorite ve disiplin anlayışlarının genel görünümünün değerlendirilmesi ve buna dayalı olarak otorite ile disiplin uygulamalarının öğrencilerde sorumluluk duygusu geliştirmesi açısından hangi sonuçlar doğuracağı gerçeğinden hareket edilerek yapılmıştır. Eğitim ve öğretim faaliyetlerinin amacı, toplumun ahlâkî, kültürel ve hukukî kurallarına uyum sağlayan, itaat eden, bağımsız düşünceye, şahsiyete ve sorumluluğa sahip, erdemli, faziletli, yapıcı fertler yetiştirmektir. Bu amacın gerçekleştirilmesi için, sistemimiz belli bir düzene, intizama ve âhenge ihtiyacı vardır. Dolayısıyla böyle bir düzenin ve intizamın kurulması için de belli bir otoriteye ve bu otoriteye dayalı bir disiplin anlayışına gereksinim vardır. İşte bu nedenlerden dolayı araştırmamızda ele alman ilk konu otorite ve otoritenin eğitim ve öğretim sistemimizdeki genel görünümünün değerlendirilmesidir. Eğitim ve öğretim sistemimizde otoritenin genel görünümü ise^ şu şekilde ifade edilebilir. İlk ve orta dereceli okulların büyük bir çoğunluğu otorite esasına dayanır. Çünkü eğitim sistemleri, içinde yer aldıkları toplumun özelliklerini okullarında yansıtırlar Toplumumuz da geleneksel bir yapıya sahip olduğundan bu özellik eğitim ve öğretim sistemimize yansımıştır. Hatta öğrencilerin büyük bir çoğunluğu ailelerinde otoriteye dayanan bir eğitim gördüklerinden okullardaki otorite esasına dayalı öğretim tarzım pek yadırgamazlar. Ancak bu yargı tüm okullarımız için geçerli değildir. Özellikle sanayileşmiş büyük şehirlerimizde, büyük okulların kalabalık sınıflarında bunun aksine tamamen aşın bir serbestlik ve buna dayalı olarak da otorite boşluğunun olduğundan söz edilebilir. İdareciler açısından eğitim ve öğretim sistemimizdeki otoritenin genel görünümünü belirtmek gerekirse: Okullarımızda bazı idarecilerimizin, otoritelerinin gerek öğretmenler, gerekse öğrenciler üzerinde kurarken gerektiğinden fazla kati ve sert davrandıkları idaresi altındakilere eşit muamele yapmadıkları, hissî davrandıkları, dolayısıyla da okulun düzen ve intizamını sağlayamadıkları söylenebilir. Ayrıca bazı idarecilerimizin düzen sağlamak amacıyla aşın müsamahakâr davrandıkları,78 dolayısıyla aşırı serbestlik ve disiplinsizlik ortamı oluşturarak düzen yerine anarşiye meydan verdiklerinin bir çok örneklerini ya duymuşuzdur veya bizzat kendimiz yaşamışızdır. Özellikle mülakat yaptığımız bir çok öğretmen ve öğrenci de yukarıda belirtilen pek çok olumsuz ve istenmeyen davranış ve tutumların kendi okullarında cereyan ettiğini ifade ettiler. Ayrıca eğitim ve öğretim sistemimizde, politik kaygılardan dolayı gerçekleştirilen birtakım günübirlik ve istikrarsız icraatlar okullardaki idare ve öğretmenin otoritesini zayıflattığı gibi, eğitim ve öğretim sistemimize hakim olan otorite hiyerarşisini de aksatmaktadır. Bu gibi durumlar eğitim ve öğretim faaliyetlerinde başarının azalmasına ve verimin düşmesine sebep olmaktadır. Sonuç olarak diyebiliriz ki; eğitim ve öğretim sistemimiz bugün için `eti senin kemiği benim` anlayışının hakim olduğu geleneksel otorite anlayışına dayalı bir disiplin tarzından yavaş yavaş sıyrılarak hür disiplinli idare tarzına dayanan bir yapıya geçilmesi aşamasını yaşamaktadır. Bu geçme aşamasında da birtakım eksiklikler, sarsıntılar ve aksaklıklar ortaya çıkmaktadır. Özellikle öğrencilere aşın serbestliklerin verilmesi ve bazı gereksiz ayncalıkların tanınması bunların başmda gelir. Kısaca eğitim ve öğretim sistemimizde ideal bir otorite anlayışının yerleştirilebilmesi için bazı önemli noktalara dikkat çekmekte fayda vardır: Herşeyden önce eğitim faaliyetlerinin aksatılmadan sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için gerek meslekî gerekse formasyon yönünden iyi yetiştirilmiş, şahsiyetli, sorumluluk sahibi, kaliteli elemanlara ihtiyaç vardır. Bunun yanında otoriteyi tesis etme konumunda olan idarecilerin tesbiti konusunda da gayet titiz ve hassas davranılması gerekmektedir. Özellikle politik kaygılar neticesinde kabiliyetsiz, bilgisiz, liyakatsiz idarecilerin seçilmesi birtakım problemleri de beraberinde doğurmaktadır. Oysaki idarecilerin meslekî, formasyon ve yöneticilik yönünden mükemmel bir şekilde yetişmiş kabiliyetli, bilgili, liyakatli, metanetli ve en önemlisi de sorumluluk sahibi şahsiyetler arasından seçilmesi gerekir. Ayrıca eğitim ve öğretim faaliyetlerinde alman her türlü kararların politik kaygılardan uzak, millî ve manevî değerlerin ön planda tutularak hayata geçirilmesinde üstün faydaların söz konusu olduğu bilinen bir gerçektir. Yine okullarda öğrencilerle yakından ilgilenecek rehberlik ve psikolojik danışmanlık servislerinin kurulup hayata geçirilmesi, öğrenci79 velileriyle daha etkin ve yakın bir diyaloga geçilmesi de ideal bir otorite anlayışının tesisine zemin hazırlayacaktır. Araştırmamızda ele alman ikinci konu ise eğitim ve öğretim sistemimizde disiplin anlayışı ve uygulanmakta olan disiplin yönetmeliğinin değerlendirilmesidir. insan doğduğu andan itibaren yaşamı boyunca sürekli bir değişme ve gelişime içerisindedir. Bireyin uyumlu bir kişi olarak gelişiminde disiplin uygulamaları önem bir yer tutmaktadır. Bu nedenledir ki, eğitim kurumlarında öğrencilerin toplu halde uyum içinde yaşayabilmeleri için belli bir disipline ihtiyaç duyulmuştur. Bu bağlamda eğitim ve öğretim sistemimizin disiplin anlayışını ifade etmek gerekirse: Eğitim ve öğretim sistemimize hakim olan disiplin anlayışı, öğrencileri okul yöneticilerinin koyduğu kurallara ve düzene uymaya zorlamak, uymayanları ise disiplin yönetmeliğinin koyduğu ölçülere göre cezalandırmak biçiminde ifade edilebilir. Bunun yanında disiplin uygulamaları ise, çoğu kez sadist bir uygulamadan, olabildiğine serbest bir anlayışa kadar çeşitli görünümler arzetmektedir. Bugün için bazı okullarımızda, öğrencilere tokatlama, azarlama, arkadaşlarının yanında utandırma gibi cezalar verilip disiplinin sağlanabileceği düşünülerek çeşitli uygulamalara gidilmektedir. Görüştüğümüz öğrenciler, öğretmenlerin sınıflarında disiplini sağlayabilmek için yukarda belirtilen hiçte modern disiplin anlayışına uymayan bazı davranışlar sergilediklerini beyan ettiler. Özellikle öğretmenlerin bazılarının öğrencilerin uygunsuz davranışlarını törpülemek için bu yolu tercih ettikleri bilinen bir gerçektir. Oysa bu şekilde sağlanan disiplin pek etkili olamamakta, sadece görünürde bir disiplinin varlığı sözkonusu olmaktadır. Gerçek disiplin, öğrencinin içinden gelen ve kendi kendisini denetlemesine imkân tanıyan bir özellik arz etmelidir. Eğitim ve öğretim sistemimize, disiplin olaylarının genellikle öğrenciyle ilgili nedenlerden kaynaklandığı görüşü hakimdir. Oysa okulların fizikî koşullarının yetersiz olması, müfredat programındaki konuların öğrencinin ihtiyacına cevap verememesi ve ilgisini çekmemesi, öğrenciyi sınıfta pasif kılan öğretim yöntemlerinin olması, öğrenci ailelerinin ekonomik durumlarının kötü ve öğretim düzeylerinin yetersiz olması, öğretmenlerin sınıfta aşın itaat istemesi, öğrencinin adaletsiz davranması ve hoşgörülü olmaması, okulun baskıcı yönetim anlayışı, sınıfların80 kalabalık olması, okulda kültürel ve sportif faaliyetlerin yetersiz olması gibi nedenler de okulda disiplin olaylarına sebep olmaktadır. Bunun yanında öğrencinin fıtratından, zeka seviyesinden, sağlık ve ergenlik sorunlarından, kendi davranışlarının sonuçların kestirememeleri ve ahlâkî kurallara yeteri derecede önem vermemelerinden kaynaklanan disiplin olayları da mevcuttur. Bunun yanında okullarımızda görülen bu disiplin olaylarını önlemek veya en aza indirgemek için bazı hususlara dikkat edilmesi gerekir. Öğrencinin bedeni ve ruhi gelişimine dikkat edilmesi, öğretmenin kişiliği, tutum ve davranışlarıyla öğrencilerine her yönden örnek olması, veli-okul ilişkisinin sistemli olarak yürütülmesi, öğrencinin ihtiyaçlarına cevap verecek eğitim programının hazırlanması, okulda iyi bir rehberlik servisinin kurulması, sosyal ve kültürel faaliyetlere önem verilmesi disiplin olaylarının azalmasına etki etmektedir. Sonuç olarak, disiplin olaylarının nedenleri araştırılmalı, teşhis konulduktan sonra tedaviye gidilmelidir. Sebep araştırılmadan tedbir almak, gözü kapalı hareket etmek demektir. Bunun yanında olaylar çıkmadan önleyici tedbirler alınmalıdır. Ayrıca oldukça yüklü müfredat programlarının, öğrenciyi sınıfta pasif kılan öğretim yöntemlerinin değiştirilmesi de öğrenci üzerinde olumlu tesirler oluşturacaktır. Tüm bunlara ek olarak diyebiliriz ki; öğrenciler geleceğin yetişkin insanları olarak, toplumun bir yatırımıdır. Bunun için öğrenciler yönetilmesi gereken bir kitle olarak değil geleceğe hazırlanan, kendisine, görüşlerine ve yaptıklarına değer verilen toplumsal bir güç olarak kabul edilmelidir. Bu bağlamda öğrenciye öğütlerden ziyade bilgi sağlamak, eleştirmekten çok anlayış göstermek daha faydalı olacaktır. Ayrıca öğrencilere çeşitli sorumluluklar verilerek, kendisiyle ilgili kararların alınmasına katılmaları da sağlanmalıdır. Araştırmamızda ele alınan üçüncü konu da eğitim ve öğretim sistemimizde otoritenin somut yansıması olan disiplin yönetmeliğinin değerlendirilmesidir. Disiplin yönetmeliği okulda düzeni koruma, kurallara uymayı sağlama düşüncesiyle hazırlanmıştır. Temel eğitim II. kademe ve orta öğretim kurumlarında halen uygulanmakta olan disiplin yönetmeliği öz olarak 1930 yılında hazırlanmış ve o tarihten günümüze kadar üzerinde çeşidi değişiklikler yapılarak varlığını korumuştur. Oysa 1930 yılından bu yana hem toplumun sosyo-kültürel yapısında, hem de eğitim ve psikoloji alanında bir çok değişiklikler meydana gelmiştir. Ancak disiplin81 yönetmeliği bu gelişmelere paralel olarak yenilenemediği gibi üzerinde yapılan değişiklikler de olumlu bir sonuç vermemiştir. Uygulanmakta olan disiplin yönetmeliğiyle ilgili görüştüğümüz idareciler, öğretmenler ve öğrenciler yönetmeliğin gelişen günün şartlarına uygun olmadığını ifade ederek, okulda disiplini ve ahengi sağlayamadığını, yetersiz kaldığım belirttiler. Özellikle disiplin kurulu üyesi olan öğretmenler yönetmelik maddelerinin gereğinden fazla teferruatla dolu olduğunu, ifadelerin çok muğlak ve esnek olduğunu beyan ettiler. Yine öğrenciler de yönetmeliğin maddelerini anlamakta zorluk çektiklerini ve disiplin kurallarını yeteri derecede bilmediklerini ifade ettiler. Özellikle yönetmeliğin değiştirilen maddeleri incelendiğinde sadece prosüdürle ilgili gerekli görülen düzeltmelerin yapıldığı görülecektir. Genel olarak disiplin yönetmeliğine bakıldığında biçimci bir disiplin anlayışının izlerini taşıdığı görülür. Disiplin yönetmeliğinde çeşitli cezalar ve bu cezaların gerektirdiği suçlar yer almaktadır. Ancak yönetmelikte öngörülen cezalar eğitsel bir değer taşımamaktadır. Çünkü öğrenciyi eğitmek amacıyla disiplin cezası vermek, onu eğitim etkinliklerinden mahrum bırakma veya okuldan uzaklaştırma cezası vermek çelişki arz etmektedir. Aynı zamanda bu tür cezalar okulun amacına da ters düşmektedir. Sözkonusu yönetmelikte disiplin kurulunun yapısı dikkate alınırsa okul idaresinin bir organı gibi görüldüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca yönetmelikte ceza aşaması üzerinde çok durulmuş olması, cezadan sonra ne yapılması gerektiği üzerinde fazla durulmamış olması da dikkate değer bir husustur. Bunlara ek olarak disiplin yönetmeliğinin bazı maddelerinde yanlış anlaşılmalara meydan verecek ifadelere yer verildiğine, bazı maddelerinin geniş kapsamlı, muğlak, esnek ve anlaşılması güç ifadelerden oluştuğuna şahit olmaktayız. Sonuç olarak diyebiliriz ki, hâlen uygulanmakta olan disiplin yönetmeliği günümüz gelişmelerine paralel olarak geliştirilemediğinden dolayı, yeniden ele alınıp modern ilmin ışığı altında çağdaş insan anlayışını temel alan ve kurallarının herkes tarafından net bir şekilde anlaşıldığı, ifade edilebildiği kısa, öz ve açık bir disiplin yönetmeliğinin ortaya konulması gerekir. Veya uygulanmakta olan disiplin yönetmeliğinde bazı değişiklikler yapılarak modern disiplin anlayışına uyarlanabilir. Mesela disiplin yönetmeliğinde, disiplin cezalarını gerektiren davranışlar açıkça82 tanımlanmalı, sınırlandırılmalı ve ağırlıklarına göre sınıflandırılmalıdır. Disiplin yönetmeliğinde, disiplin cezası gerektiren davranışların önemi ile cezanın ağırlığı dengeli hale getirilmelidir. Diğer taraftan disiplin kurulları öğrencilerin disipline aykırı davranışların bu davranışı yapan öğrencinin yetiştiği çevreyi, yaşantısını, kişilik özelliklerini araştırmalıdır. Ayrıca disiplin kurulu çalışmalarında, sınıf öğretmenleri ve rehberlik uzmanlanyle sıkı işbirliğine gitmelidir. Buna ek olarak disiplin kurulunda öğreci-veli temsilcileri bulunmalı ve öğrencilerin disiplin yönetmeliği hakkında bilgi sahibi olmaları sağlanmalıdır. Bunlara dayanarak sözkonusu disiplin yönetmeliği tekrar gözden geçirilerek yeniden biçimlendirilmelidir. Araştırmamızda ele alman son konu ise sorumluluk ve sorumluluk açısından eğitim ve öğretim sistemimizin değerlendirilmesidir. Sorumluluk, bireyin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına gören herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi veya bireyin yükümlendiği işten ötürü gerektiğinde hesaba çekilmesi durumudur. İnsan akıl ve hür iradeye sahip bir varlık olduğu için niyetlerinden ve bunun sonucu olarak da faaliyetlerinden sorumludur. Eğer insanın seçme ve hareket imkânı olmasaydı onun sorumluluğundan bahsedilemezdi. Demek ki, sorumluluğun birtakım şartlan vardır. Bu şartlar insanın akıl ve irade sahibi olması, hür olarak seçim yapabieceği çeşitli alternatiflerin bulunması ve seçtiği alternatifin gereklerini yapabilmesidir. Bu bağlamda çeşitli düşünürler sorumluluğun kaynağını farklı alanlarda görmüşlerdir. Mesela kimilerine göre sorumluluğun kaynağı akıl ve aşırı bağımsızlıktır, kimilerine göre cemiyet veya cemiyetin sahip olduğu değerlerdir; kimilerine göre de inanç, duygu, kalb veya sezgidir. Ancak önemli olan nokta, sorumluluğun kaynağı ne olursa olsun insanı kontrol altına alıp onu olumlu bir istikamete sevk etmesidir. Bunun yanında sorumluluk taklit, sosyal adalet v.s. gibi dış kaynaklı, duyguya yönelik faktörlerden değil de; vicdani bir kaynaktan temelini alırsa daha etkili ve kalıcı olacağını söyleyebiliriz. Otorite uygulaması ile sorumluluk duygusunun kazanılması arasında doğrusal bir orantı sözkonusudur. Şöyle ki, otorite uygulaması, çocuğun sorumluluk duygusunu geliştirebilmesi için kesin olarak gerçekleştirilmelidir. Çünkü çocuğun daima çocuk olarak kaldığı düşünülürse, bir gün akıllıca hareket ettiği halde, ertesi83 gün mutlaka kuvvetli bir otoriteye ihtiyaç duyduğu görülecektir. Yine çocuklar seçme aşamasında neyin iyi, neyin kötü ya da neyin doğru, neyin yanlış olduğuna kendi başlarına karar veremezler. Bunun için de kendilerine rehberlik edecek bir otoriteye İhtiyaç duyarlar. Bu bağlamda çocuk tamamen başıboş bıkrakılmamalı, itaat edeceği bir otorite olmalı ve kendisine birtakım sorumluluklar verilmelidir. Zira, çocuklara mutlak surette hürreyetin zorunlu bir sonucu olan surumluluk duygusunun kazandırılması gerekmektedir. Eğitim ve öğretim faayileüerini yürüten okulun başta gelen görevi, bağımsız düşünceye, şahsiyet ve sorumluluğa sahhip fertlerin yetişmesi için, öğrencilere kendi kendilerini geliştirebilecekleri imkânlar sağlamasıdır. Ancak üzerinde önemle durulması gereken bir hususu şu şekilde ifade edebiliriz: Burada tamamiyle hür ve serbest düşünceli insanlar yetiştirilirken hiç bir otorite kubul etmeyen sınırsız hürriyet isteyen, kimselere de meydan vermemek lâzımdır. Birey daima içinde yaşadığı toplumun kurallarına saygı göstermeli ve ona karşı birtakım vazife ve sorumluluklarının olduğunu unutmamalıdır. Çocuklara sorumluluk duygusunun kazandırılmasında otorite uygulamasının büyük bir rolü ve önemi vardır. Ancak sorumluluk açısından otoritenin aşın sertliği, baskıya veya korkuya dayalı olarak uygulanmasının sakıncaları olabildiği gibi, sınırsız hürriyet alanının oluşmasına imkân verilmesinin de sakıncaları vardır. Yani aşırı otorite uygulaması bireyin sorumluluk duygusunu geliştirmesine engel olduğu gibi, otorite boşluğu da sorumluluk surunun kazanılmasına engel olmaktadır. Bu bağlamda eğitim ve öğretim sistemimiz için şunları söyleyebiliriz: Bazı okullarımızda gerek idareciler, gerekse öğretmenler, okul cüsiplinini sağlayabilmek amacıyla geleneksel otorite anlayışına dayalı uygulamalara gitmekte, yani otoritelerini baskıya, korkuya, cebri şiddete dayanarak kurmaktadırlar. Bunun yaranda bazı okullarımızda da bu durumun aksine aşın bir serbestlik ve otorite boşluğunun olduğu dikkati çekmektedir. Eğitim ve öğretim sistemimiz sorumluluk açısından değerlendirildiğinde şu hususlar göze çarpmaktadır: Okullarımızdan mezun olan insanlarımız sorumluluk şuurunu kazanamamakta, dolayısıyla kendisini hiçbir şeyden sorumlu tutmamaktadır. Çünkü toplumumuzda görülen hırsız, yalancı, kalpazan, sahtekâr, dolandıncı v.s. gibi tiplerin büyük bir çoğunluğunun eğitim görmüş kimseler arasından çıkmış olması bu varsayımının haklı bir84 göstergesidir. İnsanlarımızın faaliyetlerinden kendilerini sorumlu tutmamalarının ve başkalarım suçlamalarının başta gelen nedeni, eğitim ve öğretim sistemimize hâkim eğitim felsefemizin, hürriyet içerisinde, sorumluluk duygusunu yetiştirmekte olduğu fertlere verebilecek bir anlayıştan yoksun olmasıdır. Çünkü insanımız sadece eşyaya sahip olmak yani akıl, ihtiras, nefsânî arzularının tatmin edilmesi açısından yetiştirilmeye çahşılmaktadır. Oysa yetiştirilecek insanlarımız sorumluluk şuuru, hakkaniyet ölçüsü ve adalet fikrini temel alan anlayışa göre eğilmelidirler. Ayrıca uygulanmakta olan programlar da öğrencilere sorumluluk duygusu kazandıracak bir özellik arzetmemektedir. Çünkü bu programlar gerekeli bilgi ve değer alam üzerine oturtulmadığından öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap verememekte ve onları manevi yönden tatmin edememektedir. Ayrıca bazı idarecilerimiz ve öğretmenlerimiz meslekî bilgi ve formasyon yeterliliğine sahip olamadıklarından öğrencilerle gerek diyalog kurmakta, gerekse onların seviyesine inmekte zorluk çekmektedirler. Ayrıca öğretmenler kendilerine yüklenen ağır müfredatı yetiştirimek ve disiplini sağlamak için zamanlarım harcamakta, öğrencilerin ahlâkî ve manevî gelişimleriyle ilgilenememektedirler. Yine bazı idareci ve öğretmenlerimiz şahsî otorite ve keyfî uygulamalara başvurdukları için öğrencilerde sorumluluk duygusu gelişememektedir. Sonuç olarak diyebiliriz ki; ülkemizin kalkınması, gelişmesi, diğer ülkelerle rekabet edebilmesi, kısacası varlığım devam ettirebilmesi insanlanmızm yetiştirilmesine bağlıdır. Bu tür insanlar ferde ve cemiyete dönük bir eğitim anlayışına göre yetiştirilmelidir. Ferde dönük eğitim onun iç dünyasına hitap edecek ve manevî yönden huzurunu sağlayacak bir özellik taşımalıdır. Bu da insanları hem maddî, hem de manevî yönden tatmin edebilecek bir anlayışın benimsenmesiyle gerçekleşir. Böyle bir anlayış temellerini toplumun sahip olduğu değer ve inanç alanlarından alacak ve bütünleştirici bir görüş etrafında birleşecektir. Yani yetiştireceği insanları, toplumun değer alam içinde eritip, kültürün birer sahası olan din, dil, gelenek, görenek, tarih v.s. gibi temel öğler etrafında birleştirerek sorumluluk sahibi şahsiyetler olarak yetiştirecek bir özellik arz etmelidir. Buna ek olarak kişilere sorumluluk şuuru kazandınlırken aşın olmamak kaydıyla belli bir otoritenin varlığı hisettirilmeUdir. | |