dc.description.abstract | VI ÖZET Orta doğu tarih boyunca medeniyetlere beşiklik yapmış, farklı kültür ve dinlere ev sahipliği etmiş, insanlık tarihinde etkili bir çok olaya mekan olmuş coğrafik bir bölgedir. Bölgenin bu özellikleri aynı zamanda büyük savaşlar ve siyasi mücadeleler ile kültürel değişimleri de beraberinde getirmiştir. Savaş tabiatı gereği yıkıcı olmakla beraber kazanan içinde var olma nedenidir. Siyasi çıkarlar ve hırs, politikacıları ve devlet adamlarını savaşmaktan kaçınmaz bir hale getirmiştir. Orta doğuda ilk kez medeniyetleri tek bir otorite altında toplama başarısını Büyük İskender göstermiştir. Daha sonraları ise Roma imparatorluğu ve Osmanlı imparatorluğu tarafından bölge tek bir siyasi otorite altında birleştirilmiştir. Her üç İmparatorlukta bölgeyi sahip oldukları askeri güç ile ele geçmiş ve bir arada tutabilmişlerdir. Böyle bir askeri güç ile siyasi otoritenin birlikteliğini yani aynı amaca hizmet ettiğini görmekteyiz. Bu siyasi, askeri yapılanma içinde Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi dinler de etkili olmuştur. Böylece Ortadoğu renkli ve bir o kadar da karmaşık yapıya bürünmüştür. Son yüzyıllarda uygarlıkların gelişimi enerjiye bağlı olmuştur.Bu enerjide ağırlıklı olarak petrolden elde edilmektedir. Petrolün Ortadoğu'da bol miktarda bulunması bölgeyi yoğun enerji ihtiyacı olan büyük devletlerin ilgi odağı haline getirmiştir. Ortadoğu sahip olduğu dini merkezler, enerji kaynakları ve kıtaların kesişim kavşağında olması özelliklerinden dolayı yoğun bir ilgi odağı olmuştur. Bu kadar zengin ve farklı bir yapı elbette çözülemez sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu sorunlar tarihin derinliklerinden kök bularak günümüze kadar taşınmıştır. Fakat ikna edici makul çözüm bulunamadığı için bu gerilim noktaları bölgeyi savaşlara sürüklemiştir. Osmanlı imparatorluğundan sonra artan sömürgecilik faaliyetleri bölgeyi hammadde ve mamul maddeler için ulaşım yolları kavşağı haline getirmiştir. Beraberinde güvenlik problemini deVII getiren bu durum bölgede silahlı kuvvetlerin mücadelelerine sahne olmaktan kurtulamamıştır. Osmanlı İmparatorluğu bölgedeki otoritesini Trablusgarp savaşları ile beraber hızla kaybetmeye başlamış, I. Dünya Savaşı sonunda ise bölgeden tamamen uzaklaşmıştır. Osmanlı imparatorluğu askeri malubiyetlerine paralel olarak siyasi mağlubiyetleri de yaşamıştır. Böylece tarih boyunca süren asker ve sivil kader birliği birkere daha görülmüştür. İlk olarak Savaşı politikanın başka bir şekilde uygulaması olarak tanımlayan Prusyalı General Carl Von Clausewitz'dir. Böylece politika ile savaş ve ordu arasındaki ilişkiyi ifade etmiştir. Politikanın sıkıştığı zamanlarda silahlı kuvvetler, sahip olduğu ateşli silahlar ile politikanın önünü açmaya çalışmışlardır. Savaş sanatını icra eden ordular daha etkili ateş gücüne sahip olmakla zafere daha kolay ulaşacaklarını düşünmüşlerdir. Böylece silahlanma yarışı ilk çağlardan beri süre gelen bir faaliyet olmuştur. Politikacılarda bu duruma direk ve bazende dolaylı olarak destek vermişlerdir. Ateş gücünün en etkilisi, tahrip edicisi ve moral bozucusu havadan gelen ateş/tahrip gücüdür. Topçulara ait olan bu imtiyaz zamanla balon, zeplin ve uçağın geliştirilmesiyle hava kuvvetlerinin eline geçmiştir. Özellikle uçağın savaş alanına girmesi savaş taktiklerinde devrim yaratmıştır. Ordular bütün hareketlerini ve harekat planlarını yaparken düşman ve dost hava kuvvetlerini beraberce değerlendirmeye almak zorunda kalmışlardır. Bu durum deniz kuvvetlerinde de böyle olmuştur. Tüm donanmalar hava kuvvetlerinin tehdidi ve baskısı altında kalmıştır. Bugün donanma hava kuvvetleri adı altında kara kuvvetlerinde olduğu gibi özel bir yapılanmaya gidilmektedir. Artık hava savunması faaliyetleri, orduların ve sivillerin tüm savaş hazırlıklarında en ön sıralardadır. Gelişen ve hızla değişen bu yeni savaş ortamında hava kuvvetleri cepheyi ve savaşın sonucunu direk etkileyen bir faktörlerden birisi olmuştur. Böylece savaşın sonucuna bağlı olarak siyasi kazanç ve kayıpları da etkileyen bir askeri güç unsurudur.VIII Uçak ilk kez Trablusgarp savaşında İtalyanlar tarafından cephede kullanılmıştır. Bu tarihten sonra dünya üzerindeki ve Ortadoğudaki bütün savaşlarda artık uçak kullanılmıştır. I. Dünya Savaşında ise daha çok kara harekatına bağlı kalınarak cephe ihtiyaçlarına göre uçaklar kullanılmıştır. Bu dönemde aerodinamik bilginin azlığı ve teknolojinin istenen düzeyde gelişememiş olmasının da bu duruma etkisi vardır.l. Dünya Savaşından sonra hızla gelişen teknoloji uçak sanayini de etkilemiştir. Böylece daha hızlı, etkili ve uzun menzilli uçaklar imal edilmiştir. Bu uçaklar sivil havacılık faaliyetlerinde de kullanılmaya başlanmıştır. Artık havayolu ile yolcu taşımacılığı ve posta hizmetleri bu dönemlerde yoğun olarak yapılmaktadır. II. Dünya Savaşı başladığında Almanya yıldırım harbi prensibini geliştirmişlerdir. Bu yeni taktik hava kuvvetlerinin cephede etkili bir şekilde kullanılması esasına dayandırılmıştır. Savaşın başından sonuna kadar cephelerin her iki tarafında da yoğun hava faaliyetleri görülmüştür. Bu savaş hava kuvvetinin ancak diğer bir hava kuvveti tarafından durdurulabileceğini göstermiştir. Tek başına, en etkili hava savunma tedbirleri ancak %30 oranında koruma sağlayabilmektedir. Yine bu savaş sırasında almanlar tarafından 4 uçaklarla ilk hava görev kolları oluşturularak, 4 uçaklı savaş taktikleri geliştirilmiştir. Bunanla beraber A.B.D ve müttefikleri stratejik hava kuvvetlerini kurarak, halı bombardıman taktiğini uygulamaya sokmuşlardır. Bu sayede Almanya ve Almanya'nın müttefiklerinin, savaş kapasitelerine, stratejik hedeflerine ağır darbeler vurmuşlardır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da İtalyanlar'ın yerini alan Almanya, General Rommel'in kazandığı başarıları Akdeniz üzerinde hava hakimiyetini kaybedilmesiyle birlikte kaybetmişlerdir. Bunun sonucunda; bölgeden çekilmiş, tüm askeri, siyasi ve ekonomik kazançlarını da kaybetmişlerdir. Yine bu savaşın sonlarında, Almanya tarafından ilk Jet motorlu uçaklar ile ilk roketler geliştirilerek, savaş alanına sürülmüştür. Yetersiz üretim, yakıt sıkıntısı ve pilot açığı bu silahların etkili bir şekilde kullanılmasını engellemiştir. II. Dünya Savaşından sonra havacılık ve uzay konusunda Amerika ve Sovyetler hızlı gelişme göstermişlerdir. Bu yeni saha, süper güçlerin mücadeleIX alanı haline gelmiştir. Hakimiyet teorileriyle desteklenen Amerikan dış politikası, aynı zaman da ideolojik tehdit olarak görülen Sovyetler Birliğine karşı, Dünya üzerinde hızla hava üsleri kurmaya yönelmiştir. Yeni tehdit Kominizm karşısında Amerika ve Batı Avrupa askeri işbirliğine giderek NATO' yu kurmuşlardır. Bugün Amerika ve NATO' nun Dünya üzerinde 300 den fazla hava üssü bulunmaktadır, özellikle süper güçler atmosfer içinde ve dışında da varlık göstermek için hızlı bir yarışa girmişlerdir. Bu yarışma bir güç ifadesi şekline dönmüştür. Genç Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu yıllarda Osmanlı'dan devraldığı çekirdek yapıdaki hava gücü unsurlarını, hızla geliştirip yeniden yap ı landır m ıştır. Daha da ileri giderek, Cumhuriyeti kuran kadrolar Atatürk' ün önderliğinde, kendi uçağını kendisi yapabilen bir ülke olma başarısını göstermişlerdir. Ayrıca Türk Hava Kuvvetleriyle birlikte, sivil havacılığında gelişimi için Türk Hava Kurumu'nu kurulmuştur. Milli dizayn faaliyetleri için üç adet dizayn ofisi faaliyet göstermiştir. Bu ofislerde dizayn edilen uçaklar ve planörler üretilerek, Türk Hava Kuvvetleri ve Türk Hava Kurumu tarafından başarıyla kullanılmıştır. Bu uçaklardan 6 adedi de Polonya'ya satılmıştır. Daha sonraki yıllarda alınan yanlış siyasi ve ekonomik kararlar nedeniyle bu fabrika ve okullarımız kapatılmıştır. Ancak 1980 'li yıllardan sonra tekrar uçak üretimi yapabilmek için yoğun faaliyetler gösterilmiştir. Bu gayretler sonucunda Eskişehir de Türk Uçak Sanayi Anonim Şirketi kurularak, uçak motoru ve gövdesi üretilebilmiştir. Bununla birlikte dünya havacılığı devamlı yakından takip edilmiştir. Yurt dışından ithal edilen hava platformları ile hava kuvvetlerinin modernizasyonu sürekli olarak sağlanmıştır. Türk Hava Kuvvetleri NATO ya girilmesiyle birlikte Jet uçaklarıyla donatılmıştır. Böylece Türkiye Cumhuriyeti Ortadoğu'da etkili bir operasyönel hava gücüne sahip olmuştur. Türk Hava Kuvvetlerinin en etkili dış politika yansıması, Kıbrıs olaylarının başlaması ile görülmüştür. Kıbrıs'a çıkartma yapılıncaya kadar, bölge üzerinde alçak uçuşlar yapılarak, askeri varlık gösterilmiştir. Bu şekilde siyasi baskı yapılmaya çalışılmıştır. Kıbrıs Barış Harekatı sırasında da Kıbrıs ve Ege denizinde uçuşlar yapılmıştır. Bu şekilde Akdeniz'in doğusu ile Ege denizin deX hava hakimiyeti elde edilmiştir.Savaşın ve cephenin daha fazla büyümemesi ve kesin sonucun alınması sağlanmıştır. Daha sonraki yıllarda ise, dış politika tercihlerimiz doğrultusunda A.B.D ve Avrupa ile ortak hava faaliyetlerine girilmiştir. Körfez krizi ve Bosna harekatlarında olduğu gibi. Bu gün dış politika, ordumuz olmadan, ordumuzda hava kuvvetleri olmadan etkili faaliyetler göstermesi mümkün görülmemektedir. Artık hava kuvvetleri uzaya çıkmıştır. Sovyetler birliği, Amerikanın yıldız savaşları projesine alternatif üretemediği için Uzay yarışından ve süper güç iddiasından çekilmiştir. Gelecekte hava gücü istikrarsızlaşan bölgelere ulaşmada en etkili ve hızlı yol olacaktır. Aşırı ısınan bölgeler, çatışmaya girmeden hava kuvvetleri ile vurularak soğutulabilecektir. Böylece gerginlikler, büyümeden önlenebilecektir. Atmosfer üzerine taşan hava faaliyetleri, bugün gündeme Uzay güvenliğini getirmektedir. Bunun için işbirliği ve koalisyonlar yoluyla uzayımızı güvene almaya ihtiyacımız vardır. Çünkü artık uzaya hakim olan ülke baskı gücünü elinde bulundurmaktadır. Bunun sonucunda da askeri ve politik inisiyatifi bu ülke veya ülkelerin elinde olacaktır. Bu inisiyatif bağımsız ve özgür politikalar üretebilmek için gereklidir. Uzayı güvence altına alan ülke dünya coğrafyasında da halkına barış ve güvenlik temin edebilecektir. Bununla beraber yalnız savaş gücü etkili bir politik güç sağlamayacağı aşikardır. Beraberinde ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik destek de gerekmektedir. Askerler etkili bir politik güç ile beraber organize olarak kullanılabilirse verimli sonuçlara ulaşılabilir. Dünya savaşları, Körfez krizi, Kıbrıs, Bosna olaylarında olduğu gibi. Etkili bir halk ve siyasi destek olmazsa askerleri faaliyetler istikrarsızlıkları beraberinde getirecektir. Güney ve Orta Amerika ülkeleri ile Ortadoğu ülkelerini buna örnek olarak gösterebiliriz. Bağımsız dış politikalar üretmek isteyen Türkiye'nin, hava kuvvetlerini bu yönde kanalize ederek gerekli faaliyetlere başlaması gerekmektedir. Bu ihtiyaca binaen planlı faaliyetlerin hava kuvvetleri düzeyinde başlatılarak sivil otoritelere de yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bugün güvenlik sorununa global bir bakış açısıyla bakmamız ve sınırlarımızın ötesinde olan her olaya, savaşa, tabi afete,XI ihtilallere, tatbikat, eğitim ve organizasyonlara ilgi göstermemiz gerekmektedir. Bunun için en kısa ve aktif yol hava faaliyeti yoluyla bayrak göstermek ve katılmaktır. Ortadoğu'da barışa katkı sağlaması mümkün diğer bir havacılık faaliyeti ise Türk Hava Kuvvetlerince planlanıp icra edilen ANADOLU KARTALI eğitim ve tatbikatıdır. Bu faaliyet ile Ortadoğu'nun birbiri ile bir araya gelemeyen farklı dinamikleri bir araya getirebilecektir. Buda daha yakın temas ve birliktelik, tanışma anlama ortak faaliyet yapabilme imkanlarını sağlayacak dolaylı olarak fakat etkili bir şekilde silahlı kuvvetler personelleri aracılığıyla sonuçlara ulaşılabilecektir. Her dostluk faaliyeti, tatbikat ve ortak eğitimleri içerebilmektedir. | |
dc.description.abstract | XII ABSTRACT Middle East is taking a big role as the cradle of civilisations in human history. At the same time, Middle East becomes scene of civilisations which quarrel and fight. As a result of these kinds of conflicts in Middle East, the fates of most civilisations are determined. The strategic importance of the peace and stability in the Middle East will gain further significance in the future. After regional world wars, new governments were emerged. By this way, Middle East had more relevant and more complex political structure. Regional centres and the vast energy (petroleum) resources that form the backbone of western economies, influence and involvement in the Middle East has been of paramount importance for the former and current imperial and super powers, including France, Britain, USA and the former Soviet Union. The Middle East is the most militarised region in the world and most arms sales head there. To maintain superiority, control and influence over the region, super powers need to supply armed forces. The significant capacity of air force causes to maintain superiority in the Middle East after World War II. In the future, the countries that are planning to maintain independent politics will strongly need the air force and air force superiority. | en_US |