dc.description.abstract | OSMANLI ARŞİV BELGELERİ IŞIĞINDA 22 MAYIS 1766 İSTANBUL DEPREMİ VE ARDINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN YAPI ONARIMLARI ÖZET İstanbul'u etkileyen ve yapısal hasarlara yol açan tarihsel depremler içinde en büyüklerinden biri 22 Mayıs 1766 Perşembe günü (12 Zilhicce 1179) yaşanmıştır. Büyük can kaybının yanı sıra, 5 Ağustos 1766 günü meydana gelen ikinci bir sarsıntıyla daha da ciddileşen önemli yapı hasarlarına da yol açan bu depremi, kapsamlı ve yaygın bir onarım faaliyeti izlemiş, uzak-yakın çeşitli bölgelerden Osmanlı başkentine getirilen malzeme ve işgücü, yaralan sarmak için seferber edilmiştir. Bu çalışmanın ana amacı, bu deprem ertesinde İstanbul'da gerçekleştirilmiş olan yapı onarımlarını aydınlatarak restorasyon tarihine bir katkıda bulunmaktır. Dönemin onarım tekniklerini ve yaklaşımlarını anlayabilmek için, önce 18. yüzyıl' in belli başlı onarımlarından bir seçme yapılarak `18. Yüzyıl Yapı Onarımlarının Genel Nitelikleri` başlıklı bölümde değerlendirilmiştir. Daha sonra, günümüze ulaşabilmiş kimi yapıların (Fatih Medreseleri; Davut Paşa, Çemberlitaş Atik Ali Paşa ve Sultan Ahmet Külliyeleri yapılan) 1766 depremi ertesindeki onanmlan ayrıntılı bir biçimde irdelenerek, yapılmış olan müdahaleler ortaya konulmaya ve bugün ayırt edilebilen izlerine dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Tez kapsamında derlenen bilgilerin ve yapılan değerlendirmelerin ana kaynağı olarak Osmanlı arşiv belgeleri seçilmiştir. Topkapı Sarayı Müzesi ve Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde korunan bu belgeler, birinci el kaynaklar olarak çok değerli veriler sunmaktadır. Bu kaynaklar kullanılarak, daha önce, Osmanlı yapım ve onanmlan alanında pek çok çalışma gerçekleştirilmiştir. Ancak, başka araştırmacıların süzgeç ve yorumundan geçerek, kaçınılmaz bir öznellik yüklenen, hatta kimi zaman hatalı yorumlar içerebilen bu çalışmalar yerine, arşiv belgelerinin özgün metinlerinden yararlanmanın daha güvenilir olacağı düşüncesiyle, tez kapsamında kullanılan tüm belgelerin önce Osmanlıca metinlerinden transkripsiyonlan yapılmış, daha sonra da Türkçeye çevrilmiştir. Birçok örnekte özensiz ve karmaşık bir biçimde yazılmış olan bu belgelerin yanlışsız okunması, özel bir uzmanlığı gerektirmektedir. Bu nedenle, tezin hazırlanması sırasında en büyük emek, Osmanlıca uzmanlarının yardımıyla bu belgelerin `deşifre edilmesi` için harcanmıştır. Çalışmanın ilk aşamasında, genel olarak 18. yüzyıl' da, özel olarak da 22 Mayıs 1766 depremim izleyen dönemde gerçekleştirilmiş onarımlarla ilgili belgeleri saptamak üzere katalog taramalan yapılmıştır. Yapı onanmlanyla ilgili en ayrıntılı bilgiler, onanma başlanmadan önce düzenlenmiş olan ve tahmini onanm bedelini ortaya koyan ön keşiflerden ve onanm tamamlandıktan sonra hazırlanan ikinci keşiflerden sağlanabilmektedir. Yapı onanmlannın kapsamını ve niteliğini aydınlatmaya yardımcı olan diğer kaynaklar, konuyla ilişkili arzlar, fermanlar, hükümler ve çeşitli yazışmalardır. Bu çalışmada, özellikle 22 Mayıs 1766 depremini ve yarattığı hasadan yakından anlamak için, dönemin tarihçilerince düşülen kayıtlar da gözden XIIgeçirilmiş, böylece bu depremin nasıl algılandığı, hangi sonuçlara yol açtığı, yapısal hasarları gidermede nasıl bir yol izlendiği ve mesleki örgütlenmenin niteliği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Deprem ertesinde onanldıklan bilinen yapıların bir dökümü, depremi izleyen yıl içinde, yönetim, sanayi, ticaret ve hizmet yapılarının hızlı bir biçimde onarılmış olduğunu göstermektedir. Su değirmeni, otluk ambarı, ahırlar, saraya yoğurt üreten ocak gibi hizmet birimlerinin yanı sıra, Defterhane-i Amire, Top Arabacıları Kârhanesi, Mehterhane-i Amire, yeniçeri kışlaları, Kışlak-ı Zabitan-ı Hassa gibi yapılar ve Kapahçarşı ile Örücüler Çarşısı öncelikli onarım programına alınmıştır. Depremin hemen ardından çeşitli camiler için keşifler hazırlanmış olsa da, kapsandı cami onarımları için büyük bir telaş gösterilmediği anlaşılmakta, yapıların simgesel değerlerinin, onaran önceliklerini belirlemede ana ölçüt olmadığı izlenimi edinilmektedir. 1766 yılında yaşanan iki sarsıntı nedeniyle hasara uğradığı arşiv belgeleri yardımıyla belgelenebilen yapılar işlevlerine göre sınıflandırıldığında, yaklaşık olarak % 30 cami, % 20 eğitim yapılan, % 15 miri hizmet yapılan, % 10 şehir surları, % 10 saraylar, % 5 ticaret yapılan ve % 10 diğer yapılar (türbe, imaret, darüşşifa gibi) gibi bir oran ortaya çıkmaktadır. En hasarlı yapıların başında Fatih ve Eyüp camileri gelmektedir. Fatih Camii depremden yaklaşık 15 ay sonra, farklı bir plan şemasına göre yeniden yapılmaya başlanmış ve yaklaşık 4 yıl süren inşaatın ardından yeniden hizmete girmiştir. Eyüp Camii ise ancak 34 yıl sonra yıkılarak yeniden yapılmıştır. Onarım kayıtlarının değerlendirilmesiyle çıkanlabilen belli başlı sonuçlar şunlardır:. 1766 depremi en büyük hasara kârgir binalarda yol açmıştır. Arşiv belgeleri arasında hasarlı ahşap yapılara ait kayıtlara ender olarak rastlanmaktadır.. 1766 depremi ertesinde gerçekleştirilen yapı onarımları genel olarak değerlendirildiğinde alışılagelmiş bir dizi `tamir`den yeniden yapıma kadar uzanan geniş bir müdahale yelpazesi dikkati çekmektedir. Deprem ertesinde düzenlenmiş onaran kayıtlarında, gerekli müdahalenin ölçek ve derecesine bağlı olarak, meremmat (onarım), tecdid (yenileme) ve istihkâmdan (sağlamlaştırma) söz edilmektedir. Bazı yapılar ya da yapı bölümleri içinse, `yeniden yapılmadıkça istimali kabil değildif ifadesi kullanılmıştır. Öte yandan, onaran vesilesiyle yapının elden geçirilmesi firsat bilinerek, genel bakımla ilgili müdahalelere de başvurulmuş olması dikkati çekmektedir.. 1766 depremiyle ilgili kayıtlar, deprem ertesinde, yapı ve kent ölçeğinde radikal değişiklikler düşünülmediğini, yalnızca en bariz hasarları ortadan kaldıracak uygulamalarla yetinildiğini ortaya koymaktadır. Başka bir deyişle, 1766 depreminden pek ders alınmışa benzememektedir. 18. yüzyıl onanmlarıyla ilgili belgelerde sıkça karşılaşılan `vaz-ı kadim üzere` yani `tıpkı eskisi gibi` yapma uygulamasından deprem sonrasında da vazgeçilmemiş gibidir. Bitişiğinde oldukları karasurlannın yıkılması üzerine hasar gören konutların yine aynı yerde bırakılarak onanlmalan; ya da deprem hasarlarının değerlendirilmesiyle, daha uygun ve güvenli yapım sistemlerinin araştırılmış ve uygulanmış olmaması bunu göstermektedir. Oysa İstanbul'un deprem tehdidi altında olduğu, daha önce yaşanmış olan ve çeşitli yazarlarca anılan tarihi depremler nedeniyle biliniyor olmalıdır. Ama teknik arşiv belgelerine bile yansıyan `biemrillahi teala / bihikmetillahi teala vuku bulan zelzele` gibi deyişler, depremin değiştirilemez ve xmbaş edilemez bir yazgı olarak algılanmasına yol açan belli bir kadercilik anlayışını ortaya koymaktadır.. Bir yapının 1766 depremi sonrasında onarılmış olan bölümleri, bu yapının zemini ve depreme karşı dayanımı ile ilgili değerli ipuçları vermektedir. 18. yüzyıl onarımları bilinen yapılar incelendiğinde, deprem ertesinde onarılmış olan hasarlı bölümlerin yine en zayıf bölümler olması ya da 1766 depreminden sonra onarım gerektirmeyen bölümlerin bugün yine görece sağlam durumda bulunması dikkati çekmektedir. Depremler sonrasında yapılan sağlamlaştırmak ve depreme karşı daha dayanıldı kılmak üzere alınan önlemler, ancak belli bir ölçüde sonuç vermektedir. Yapıların deprem dayanımları; zemin koşullan, plan özellikleri, özgün strüktür ve malzemeler gibi çeşitli etkenlerin ortak bir bileşkesine bağlıdır ve sonraki müdahaleler bu dayanımı ancak kısmen artırabilmektedir. Sonuç olarak bu çalışma, deprem riski altında olan bölgelerde, tarihi depremleri, bunların yol açtığı yapı hasarlarını ve bu hasarlan gidermek üzere seçilmiş çözümleri yakından bilmenin, hem alınması gereken koruyucu önlemler, hem de benimsenecek restorasyon yaklaşımlan konusunda çok öğretici veriler sağladığım ortaya koymuştur. Bu nedenle, yukanda özetlenen başlıca sonuçlara ulaşmayı sağlayan arşiv belgelerinin benzer çalışmalar için gün ışığına çıkarılarak değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. xıv | |
dc.description.abstract | THE ISTANBUL EARTHQUAKE OF 22 MAY 1766 AND BUILDING REPAKS THAT FOLLOWED. AN EVALUATION BASED ON OTTOMAN ARCHIVAL DOCUMENTS SUMMARY Among the earthquakes which affected Istanbul, the one that occurred on 22 May 1766 resulted in very heavy damage and subsequent human losses. Another shock which happened on 5 August of the same year, aggravated the situation and an intensive period of building repairs in the imperial capital took place. Building materials and workers from different places of the Ottoman Empire were mobilized in order to cure the effects of this natural disaster. The main aim of the present study is to expose the building repairs that followed this earthquake and to contribute to the history of Ottoman restorations. In order to understand the techniques and approaches of the period, some selected building repairs of the 18 th century were evaluated in the chapter entitled ` The General Characteristics of 18 th century Building Repairs`. The post-earthquake repairs to some still existing buildings like Fatih Madrasas; the buildings of Davut Paşa, Çemberlitaş Atik Ali Paşa and Sultan Ahmet Complex were studied in detail in order to reveal the interventions and to point out the traces that are still discernable. The data used for the elaboration of this thesis is mainly collected from the Ottoman archival documents. These documents are kept either at the Topkapi Palace Museum Archives or the Turkish Prime Ministry Ottoman Archives. They provide very valuable information as first hand sources. Many studies have been carried out in the field of Ottoman building constructions and repairs by using the archival documents. However, the mistakes in reading or improper interpretation of the documents necessitated the use of original texts for reaching more reliable results. Most of the documents in Ottoman language are written in an intricate script which is hard to decipher. Therefore, reading and understanding archival sources necessitates the contribution of experts in the field. That is why the biggest effort during this study was spent to decipher the repair books and other documents. The first step of the study consisted in scanning the catalogues to spot the documents related to 18 th century repairs. The second step was to select the ones that belonged to repairs following the earthquake. A lot of relevant information is found in cost estimation records prepared before and after restoration work. Account books, imperial orders, firmans and miscellaneous correspondence are among other historic sources that help to understand not only the character of building repairs but also the perception and mentality of the period. The list of the buildings which includes those repaired after the earthquake shows that in the year that followed the disaster, administrative, commercial, and industrial buildings were repaired without delay. Water mills, stables, warehouses, state offices, janissary barracks, covered markets etc. were given priority. In spite of the haste in preparing cost estimations for mosques, it seems that symbolic values of buildings were not essential in repair priorities. XVWhen the buildings affected by the two earthquakes in 1766 are classified according to their functions the following rates appear: approximately 30 % mosques, 20 % educational buildings, 15 % service buildings of the state, 10 % city walls, 10 % palaces, 5 % commercial buildings, 10 % others (mausolea, public kitchen etc.). Two of the most damaged buildings are Fatih and Eyüp Mosques. The former building has been completely reconstructed with a different plan and reopened at the end of 4 years. Similarly, Eyüp Mosque has been pulled down but the reconstruction was completed 34 years after the earthquake. Some essential conclusions that may be drawn after the evaluation of the documents are as follows:. The 1766 earthquake made the biggest damage in masonry buildings. Records related to timber structures are very rare.. The building repairs that followed the 1766 earthquake show a wide range of interventions going from simple repairs to reconstructions and the vocabulary of the period has rich nuances to express the degree of intervention.. The records reveal that the earthquake did not provoke radical changes in building techniques or urban planning principles. Only repairs aiming to cure the most visible damages were made and the buildings were brought to their previous state. In other words, the 1766 earthquake was not taken as an opportunity for taking lessons from past experiences. Old practices continued to be effective. The expression `the earthquake that occurred with the order of God''' is an expression that is repeated even in technical texts. This reveals a certain fatalism that considered the earthquake as an inalterable and unfightable event.. The parts of a building which were repaired after the earthquake give some clues about the ground conditions and seismic behaviour of the building. It is interesting to note that the elements which were repaired after the earthquake continued to be the weakest points, whereas the parts which did not need repair at 18 th century are still the relatively stronger parts. The measures taken after the earthquakes in order to make buildings more secure and strong prove effective only to a certain degree. The earthquake safety of buildings is connected with the total outcome of ground properties, planimetric features, original structures and materials etc.. and future interventions can only have limited effects. This study proved that in seismic zones, the knowledge of historic earthquakes and the solutions adopted for the repair of damages provide very important data for present restoration decisions and preventive measures to be taken. The archival documents are the most reliable sources for such researches and they should be brought to light and evaluated systematically. xvi | en_US |