Transformation of Turkish sovereignty culture in light of the EU accession process since 1999
dc.contributor.advisor | Bacık, Gökhan | |
dc.contributor.author | Çetin, Halime | |
dc.date.accessioned | 2021-05-07T11:45:29Z | |
dc.date.available | 2021-05-07T11:45:29Z | |
dc.date.submitted | 2010 | |
dc.date.issued | 2018-08-06 | |
dc.identifier.uri | https://acikbilim.yok.gov.tr/handle/20.500.12812/616830 | |
dc.description.abstract | Uluslararası sistem ve doğal yapıtaşı egemenlik kavramı ilk ortaya cıktıkları tarihten itibaren sürekli bir dönüşüm süreci içerisine girmişlerdir. En başta mutlak egemenliğin başarısızlığının doğurduğu güvenlik kaygılarıyla başlayan bu dönüşüm süreci zamanla küreselleşmenin neden olduğu ekonomik, sosyokültürel ve teknolojik kaygılar etkisi altına girmiş; ulus-devletlerin çağa ayak uydurma ve yeni düzende söz sahibi olabilme yarışına dönüşmüştür. Fakat modern uluslararası sistemde etkin bir devlet olarak varlığını sürdürme isteği, ulus-devletin ulusüstü ya da uluslararası kuruluşlara katılımını ve dolayısıyla mutlak egemenlik yetkilerinden taviz zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir. Mutlak egemenliğin günümüz ihtiyaçlarına cevap vermede yetersiz kalması ve gereken huzur ve barış ortamını koruyamaması egemenlik kavramının mutlak kimliğinden sıyrılıp sınırlı egemenlik olarak yeniden tanımlanmasını kaçınılmaz kılmıştır.Kendine özgü egemenlik anlayışıyla Avrupa Birliği kuruluşundan bu yana üye devletlerin siyasi, ekonomik ve hukuki bir dönüşüm içersine girmesini gerekli kılan ulusüstü hukuk düzenine dayalı yine kendine has bir yapının mimarı olmuştur. Devletlerin işbirliği amaçlı egemenliklerini kısıtladıkları uluslararası hukuk ve klasik uluslararası kuruluşların aksine Birliğin hukuk düzeni her bir üye devletin uzlaşma amaçlı bir takım egemenlik haklarını devretmeleriyle oluşturdukları postmodern bir dünya yaratmıştır. Işte bu `egemenlik devri' ilkesi Avrupa Birliği'nin bir birlik haline gelmesinin sağlayan olmazsa olmazı haline gelmiştir. Avrupa Birliği'nin bu kendine özgü yapısı üye ülkelerin ve hatta aday ülkelerin kendi normları ile uyumunu hassas konulardaki egemenlik haklarından fedakarlık etmelerini gerektirerek gercekleştirmekte, böylece geleneksel egemenlik anlayışı yerine ulusüstü bir egemenlik anlayışı getirmektedir. Bu bağlamda, Avrupa'da yerini almak isteyen Türkiye de kendi geleneksel parametrelerini yeniden şekillendirmekle birlikte özellikle ulusal egemenlik anlayışı açısından da bir devrim sürecine girmiştir.Cumhuriyet tarihi boyunca batılı devletler arasında medeni bir millet olarak yer alma hedefinden ödün vermemiş olan Türkiye 1999 Helsinki Zirvesi sonrası girdiği Avrupa Birliği'ne adaylık maratonunda köklü bir değişime doğruda yol almaya başlamıştır. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 2000'li yıllarda tek başına yönetimi ele almasıyla Birliğe üyelik yolunda gerçekleştirilen demokrtikleşme ve sivilleşmeye yönelik reformlarla Türkiye'nin politik kültürü zamanla dönüşüme uğramaktadır. Ülkenin güvenliğini ve düzenini sağlamama görevini üstlenmiş olan muhafazakar Kemalist gruplar tarafından dayatılmış olan geleneksel devlet ideolojisinin temel yapı taşını oluşturan tarihi tabular bu süreçte kırılmakta ve Türkiye kendi gerçeğiyle yüzleşmektedir. Yapılan ve yapılmakta olan yasal düzenlemeler ve anayasal değişiklikler Türk milletinin zihniyetinde de köklü bir değişim başlatmış ve ulusal bağmsızlık ve egemenliğin algılanışını tarihi sürecinden farklı daha demokratik ve özgürlükçü bir anlayışı yönlendirmiştir. Avrupa Birliği'nin kültürel farklılıkların tanınması gibi ulusal egemenliği hedef alan değişiklikleri gerektiren hassas konulara dokunması artık bir tehdit kaynağı olarak değil demokrasiyi güçlendirmeye yönelik bir gereklilik olarak algılanmaktadır. Böylece iç politikadaki askeriyenin rolü halkın gözündeki meşruiyetini kaybetmeye başlaması, hukuk devleti ilkesinin yargı açısında da güçlendirilmesi, devletin değil bireyin temel olduğu bir systemi de beraberinde getirmektedir. Bu açıdan Türkiye hem ulusüstü bir kurumun parçası olmak için egemenlik haklarından fedakarlık yapmakta hem de iç politikada millet egemenliğinin önündeki antidemokratik pürüzleri de ortadan kaldırmaktadır. Aslında Türkiyen'nin yeniden doğuşuna şahitlik ediyoruz demek yanlış olmaz. Öyle ki Avrupa kendisini yenilemeye devam ettikçe Türkiye de evrimine devam etmesi kaçınılmazdır. | |
dc.description.abstract | From the early times international system and its inherent bedrock, sovereignty, have been in an everlasting process of transformation. Beginning with the security concerns the transformation process has come under the influence of economic, socio-cultural and technological concerns as a natural result of globalization, and over time it has turned into the competition of nation-states which try to conform to the needs of modern times and to have a right to say in contemporary world order. However, the demand of existing as an effective world actor in the modern world requires nation-states not only to join in inter- or supranational institutions but also to curtail their sovereignty rights. The failure of absolute sovereignty in meeting the modern epochal needs has eventually led to the reconfiguration of the concept as shared / limited sovereignty under a supranational identity, thereby making absolute character of the concept illusional.With its post-modern understanding of sovereignty, the EU, since its establishment, has created a sui generis structure based on a supranational legal system that requires member and candidate states to undergo an institutional, political, economic and legal transformation. Unlike international law and classic interstate organizations where states curtail, to a degree, their sovereignty to cooperate, the legal system of the Union creates a post-modern order, in which each member states pool their sovereignty to compromise. What makes the EU a union is this `pooled sovereignty? principle. This sui generis structure of Europe leads to the reconfiguration of national sovereignty concept under a supranational identity as it requires member and candidate states to partially transfer or share their sovereignty rights in some sensitive issues and to put their domestic policies and institutions into harmony with the EU standards, thereby eroding conventional norms of sovereignty and opening a post-Westphalian and post-national era. In this sense, with its determination to Europeanization, Turkey is evolving and reconfiguring its traditional parameters, especially experiencing a revolution in the national sovereignty conception.Throughout the republican history, having been devoted to evolve into a westernized and civilized nation, Turkey has undergone a radical change since it was given a candidate status for the EU in the Helsinki Summit of 1999. Especially during the 2000s, with the rise of the Justice and Development Party (AKP) Turkey, started a gradual transformation of domestic political culture on its path to the EU accession process through the steps taken towards the democratization and civilization in line with the EU-motivated reforms and Copenhagen Criteria. Breaking the taboos of its history which are the keystone of traditional state ideology imposed by the so-called safeguard of the stability and security of the state, conservative Kemalist bloc Turkey is today facing its reality. On its road to Europeanization, Turkey has achieved a lot by significant legal regulations and constitutional amendments, which have brought forward a radical change in the mentality of the Turkish people and in their perception of sensitive issues such as national sovereignty and national independence. Henceforth the EU demands touching upon traditionally sensitive issues such as the recognition of cultural differences which would lead to redefinition of national identity are no longer perceived as a source of threat, rather a source of consolidating democracy; the role of military in Turkish politics is losing its legitimacy in the eyes of the society and the rule of law in the judiciary is being strengthened. Turkey is experiencing a revolution in the domestic political sphere by eliminating the non-democratic elements in front of the national sovereignty at the same time while sacrificing its sovereign rights in order to be a part of a supranational entity. What we are witnessing is the regeneration of Turkey; therefore, it is inevitable that as long as Europe continues to reconfigure itself, Turkey will experience a further change. | en_US |
dc.language | English | |
dc.language.iso | en | |
dc.rights | info:eu-repo/semantics/openAccess | |
dc.rights | Attribution 4.0 United States | tr_TR |
dc.rights.uri | https://creativecommons.org/licenses/by/4.0/ | |
dc.subject | Uluslararası İlişkiler | tr_TR |
dc.subject | International Relations | en_US |
dc.title | Transformation of Turkish sovereignty culture in light of the EU accession process since 1999 | |
dc.title.alternative | 1999 sonrası AB üyelik sürecinde Türkiye'de egemenlik kültürünün dönüşümü | |
dc.type | masterThesis | |
dc.date.updated | 2018-08-06 | |
dc.contributor.department | Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı | |
dc.subject.ytm | Turkey | |
dc.subject.ytm | Security | |
dc.subject.ytm | European Union | |
dc.subject.ytm | Cultural difference | |
dc.subject.ytm | Membership | |
dc.subject.ytm | Sovereignty | |
dc.identifier.yokid | 377880 | |
dc.publisher.institute | Sosyal Bilimler Enstitüsü | |
dc.publisher.university | FATİH ÜNİVERSİTESİ | |
dc.identifier.thesisid | 349322 | |
dc.description.pages | 306 | |
dc.publisher.discipline | Diğer |