Of crowns and kaftans: The development of Ottoman?Polish diplomatic relations to the seventeenth century

Abstract

Osmanlı İmparatorluğu ve Polonya-Litvanya Milletler Toplulugu arasındaki diplomasiyi araştırmak için, siyasetle sınırlı olmayan, çok benzer ve hala da iki farklı olan genelliklerin arasındaki ilişkilere değinmek lazım.Osmanlı İmparatorluğu Ortaçağda Orta doğuda kurulmuştur, temelini de Anadolu olarak ilan etti. Bununla birlikte gelen İslam inancını ve medeniyetini uzakta olan Avrupa kıtasına yaymak için hedeflendi. Öylece ?Batı? olarak tanıdığımız dünyayı çok etkilemiş oldular. Öte yandan, kendi zamanında farklı bir oluşum olan Osmanlı gibi de Polonya-Litvanya Milletler Toplulugu Avrupa klasik süper gücü olarak büyüdü. Osmanlı Türklerinin folkloru gibi de Osmanlı vakayinamelerinde daha çok romantik olarak tanınan Lehistan, dış ilişkilerinde özel yere sahipti. Onlar Hıristiyan gücü olarak düşündükleri Milletler Topluluğunda eşit, ulus ya da daha çok ulus grupların siyasi enstitülerin, askeri çabaların ve güçlü kültür temellerin tek başlarına rekabet ettiğini görüyorlardı.Bu iki devlet tarihleri boyunca doğrudan yada müttefikleri aracılığıyla sınırı paylaşmıştır. Öylece, belirli derecede Osmanlının ait olduğu Batı geleneklerin ve temellerin gelişmesinin ve tüm Güneydoğu ve Doğu Avrupai etkilemiş oldukları ilişkileri araştırmak çok önemli. Tarih ?insanların hikâyesidir, geçmiş ve gelecek, devam eden ve biz de katıldığımız bir fenomendir. Öylece, dünyanın bugünkü gelişmelerini daha iyi anlamak için geçmişteki olayları daha iyi araştırmamız lazım. Tarihsel anlamda, Osmanlılar ve Polonya-Litvanya Milletler Toplulugu arasındaki ilişkilerin bize Uluslar arası iletişimin önemini ve o zamanın içerisinde kazandıkları başarıyı görmek için bize daha iyi anlamaya yardımcı olabilir.

To study the diplomacy between the Ottoman Empire and the Polish-Lithuanian Commonwealh is to consider the relations, though not strictly limited to the political, between two very similar, yet very different, traditions.The Ottoman Empire rose out of the Medieval Middle East, claimed Anatolia as their base, and set their sights on spreading their Islamic faith, and the civilization which came with it, far into the European continent. Thus, they heavily influenced what we traditionally recognize as the 'Western' world. On the other hand, the Polish-Lithuanian Commonwealh grew as a classic European superpower, and not unlike the Ottomans, an extremely diverse entity for its day. Known rather romantically in the Ottoman annals as Lehistan, this historic state always held a special place in the foreign relations, as well as the folklore, of the Ottoman Turks. To them, the Commonwealth was a Christian power in whom they found an equal, a nation or rather a group of nations whose political institutions, military endeavours, and high cultural foundations rivaled their own.These two states shared a border for much of their histories, when not directly, through their allies. For this reason it is also necessary to study the influence of their relations on the whole of Southeastern and Eastern Europe, as well as on the foundations and development of a distinctly Western tradition, of which we will argue, the Ottoman Empire, to a certain degree, rightfully belongs. History is the story of peoples, both past and present, and is an ongoing phenomenon in which we all take part. Thus, it is necessary to study the events of the past in order to better understand the most recent developments in this same corner of the world. The relations between the Ottomans and the Polish-Lithuanian Commonwealh can help us to realize the importance of international communication in the historical context, as well as to see the achievements of that time in the possibilities which face our communities even today.