dc.description.abstract | Görgül araştırmanın bulgularına dayanarak, karşılaştırmalı olarak ele alınan İki grup kadın arasında bazı benzerlik ve ayrı lıklar saptanmıştır. Değeri erdi ime, varsayımlar çerçevesinde yapıl dığında, birinci varsayımın görgül bulgularla doğrulandığı görülür. Bu varsayımda sözü edilen sosyo ekonomik statü farkı ve bu farka dayalı olarak ele alınan aile yapılarındaki farklılık, gelir, eği tim, çocuk sayısı gibi sorularla desteklenmiştir. Bu iki grup ka dın arasında hem gelir, hem de eğitim açısından büyük uçurumlar vardır. Aile bileşimlerine baktığımızda, işçi kadınların daha çok kalabalık ve geleneksel ilişkilerin devam ettiği ailelerden geldik leri, meslek kadınlarının ise daha özgür ilişkilerin olduğu aile yapılarına sahip olduklarını görürüz. îkinci varsayımda, sosyo ekonomik statü farkıyla ilişki- lendirilen cinsiyet rollerini algılama farklılığı denendiğinde, meslek kadınlarının daha ileri ve özgür değerlendirmeler yapabil dikleri, işçi kadınların ise daha tutucu düşündükleri gözlenmiştir. Örneğin evlilik öncesi kız erkek arkadaşlığını meslek kadınları büyük oranda uygun bulurken, işçi kadınlar uygun bulmadıklarını belirtmişlerdir. Bu iki grup arasında bazı farkların olmasına karşın, benzerlik gösterdikleri noktalar da vardır. Örneğin her iki grup kadın da piyasa ekonomisine aktif olarak katılırlar. Yani genel anlamıyla `ekonomik özgürlükleri` vardır. Bu benzerliklerle birlikte ele a- lındığında meslek kadınlarının daha Özgür yargılarda bulunmalarına81 karşılık, onlar da bu değerleri fazla sorgulamamakta, değiştirmek için çaba sarfetmemektedirler. örneğin, `kadınlar zayıf, bilgisiz ve duygusalmıdır?` sorusuna hala `evet` cevabı verenler vardır. Ayrıca, erkeklerin, kadınlara bakmakla yükümlü* oldukları inancı bugün kırılabilmiş bir İnanç değildir. Meslek kadınları ile, İşçi kadınlar arasında bu konudaki fark, meslek kadınlarının bağımlılık larını özgür iradeleri ile kabullenmiş olmalarıdır. `İdeolojinin etkisiyle (öznenin) buyruğuna uymağa ve (özgür) bir özne olmaya çağrılan birey; tabiyetlni, bağımlılığını da (özgürce) kabul ede cek, böylece o bağımlılığın, gerektirdiği davranışları 'kendili ğinden* yerine getirecektir. `Birey boyun eğdiği ölgütfe öznele- şir` (Tekeli, 1981 s337). Öyleyse, herkes ideolojinin saptadığı, uygun bulduğu davranış ka lıplarına kendiliklerinden uyacak ve herkes kendi yerini bilerek üretim koşullarının yeniden üretimini sağlayacaktır. Tekeli' nin de belirttiği gibi, kapitalist toplum kadın ve erkeği doğuştan farklı yaratılmış olmalarına, neslin devamından farklı biyolojik işlevlere sahip olmalarına bakarak birbirlerinden çok farklı, hatta birbirlerinin karşıtı özneler olmaya çağırmaktadır. Bu ideolojiye göre, ` doğa-anatomi kaderdir`. Buna kısaca; ideolo jinin `ikili` karakteri denebilir. Erkeklerin `maskülen` ya da - `erkekçe` denilen bir norma kadınların da `femitnite`, `kadınca` denilen bir başka norma uymaları istenir. Yani kadınlar ve erkek ler için ayrı ayrı bire*r insan modeli önerilmektedir. Bu farklı normlardan birincisi esastır, feminite normu, maskülinite nomuma göre tanımlamıştır. Ve üstelik feminite normunu tanımlayan ögele- 382 rin hepsi maskülinlte normunu oluşturan değerlerin `yokluğuyla` tanımlanmıştır. Yani feminite yalnız masklilinitenin kutbu olmakla kalmaz, onun değerler bakımından olumsuzlaştırılmasıdır da. Yani kadında yüceltilen herşey, erkekte yerilen, eleştirilen şeylerdir. Erkekte övülen, göklere çıkartılan herşey kadında bulunması iste nilmeyen şeylerdir. ( Tekel i, 1981 »337-338). Yapılan araştırmada da görüldüğü gibi kadının duygusallığı, erke- ğinse fizik gücü ve akılcı olması yüceltilmiştir. Bu iki ayrı cinsin birbirlerinin alanlarına özellikler açısından müdahale etmediği, çakışmadığı saptanmıştır. Erkekler için duygusal olma özelliği, kadınlar i cifi ise güçlü olma özelliği hiçkimse tarafından belir tilmemiştir. Ayrıca toplumda genel yargı olarak zaten duygusal bir erkek ve güçlü bir kadın imajı ancak sapkınlıktır. Kadının tanımı yapılırken, 'pa$if olduğu, mücadeleden kaçtı ğı vurgulanır. Kadının kendini kanıtlaması gerekmez, tam tersine yumuşak başlı olmalı, beklemeli, tabi olmalı, erkeğini destekleme lidir. `Her başarılı erkeğin ardasında bir kadın vardır` mantığı bunun en uç örneğidir. Kadının zayıf ve korunmaya muhtaç olduğu sürekli hem kadın hem erkek tarafından vurgulanır. Bir koca, karı sını her türlü tehlikeden -özellikle erkeklerden gelebilecek teh likelerden- korumakla yükümlüdür. Burada kadına düşen görev ise duygusal, yumuşak ve sevecen olmaktır. Kadın, böylelikle erkeğin d iş ardak i yorgunluğunu ve gerginliğini giderecek, onun önek gücü nü hem fiziksel hem de psikolojik olarak yeniden üretecektir. Kadın, erkek tarafından bakılması gereken, korunması gereken83 bir kişidir. Araştırmada sorulan, `Bir erkek eşine ve çocuklarına bakmak zorundamıdır` sorusuna verilen cevaplar bunu doğrular ni teliktedir. `Temelde benimsenen farklı.'özne'lik normlarının huku ka yansımadır bu. Dolayısıyla kadının çalışması, üretime katılma sı, esas değildir. Kadın ancak 'aile birliği* gerektirdiği, zorun lu kıldığı ölçüde, aile bütçesine yardımcı olmak için çalışmalıdır` (Tekel i, 1981: 338-339). `Paraya ihtiyacınız olmasa yine çalışırmiy- dınız?ö sorusuna işçi kadınların verdiği cevap bu açıdan çok anlam lıdır. Erkeğin dışarda çalışmasa, onun toplumla ilişki halinde olarak kendini sosyo-kültürel açıdan geliştirmesini ve üretici olmasını sağlar. Erkek değer yaratır ve bunun nasıl bölüşüleceği- ne karar verir. 0 halde ekonomiye katkıda bulunan, değer yaratan kadın da, nasıl bölüşüleceğine kasar verebilir mi? Sosyal ve birey sel anlamda özgürmüdür? `Sosyalist toplumların resmi İdeolojisi, kadının bağımlılıktan kurtuluşunun ancak onun da birinci derecede bir üretici olmasıyla, ailenin dar çemberinden çıkıp 'evcil kölelikten' kurtulup, toplum sal üretime katılmasıyla sağlanabileceğini önermektedir. Ancak sos yalizmi kurma yolundaki farklı toplumlarda kadınların çalışma ha yatına girmek ve eğitim olanaklarından yararlanmak bakımından ka pitalist toplumlardan daha İleri bir durumda bulunduklarını gözlem lemekle birlikte aradaki farkın ancak nicel-oransal farklardan ibaret kaldığı, kadının toplumdaki yerinde nitel bir değişmenin ortaya çıkmadığı görülmektedir. Çünkü bu toplumlarda da kadınlar, bu kez üreticilik sorumluluklarına ek olarak üreticinin 'yeniden84 Üretimimden* birinci derecede sorumlu tutulan grubu oluşturmak tadırlar` (Tekeli, 1981 «363). Sonuçta kadının toplumdaki yerini alması özgürleşmesi, İçinde bulunduğu toplumun üretim biçimiyle birebir ilgili değil dir. Ekonomik özgürlüğü olduğu zaman, kadının bireysel özgürlüğü nü de kazanacağı yolundaki İddialar da burada geçersiz olmaktadır. Çünkü, ekonomik özgürlüğü olan iki ayrı ve uç grupta kadınlar ara sında yapılmış olan bu araştırmanın bulgularına göre, bu iki grup kadın da, toplumsal ve bireysel özgürlüklerini kazanamamışlardır. Bunun olabilmesi için toplumdaki yerleşik ideolojilerin kırılması gerekir. Ayrıca kadın, yeniden üretim işlevinden kurtulmalı, böy lece biyolojik kısıtlılıklarını da en aza indirmelidir. Bu durum da hareket şerbetliğini de kazanacak ve toplumda gereken yeri edi necektir. | |