dc.description.abstract | ÖZET Myelodisplastik sendromlar, klonal olarak pluripotent kök hücreden köken aldığı düşünülen, ineffektif hematopoiezis ile karakterize, periferik kanda sitopeni ve kemik iliğinde displazinin bulunduğu heterojen bir hastalık grubudur. MDS' nin klinik seyri yıllarca süren benign bir tablodan, hızlı gelişen lösemik progresyon veya sitopenilere bağlı ölümcül komplikasyonlara dek uzanır. Hastalarda farklı klinik seyir gözlenmesi, değişik prognostik özelliklerin ve bunlarla ilişkili değişik tedavi yaklaşımlarının aranmasına neden olmuştur. FAB sınıflaması, Bournemouth skorlama sistemi ve son zamanlarda tanımlanan IPSS, sık kullanılan prognostik yöntemlerdir. Bu çalışmada, 1990-1999 tarihleri arasında DÜTF Hematoloji-Onkoloji Bilim Dalı' nda MDS tanısıyla yatarak veya ayaktan izlenen erişkin 69 hastada, hastalığın genel ve prognostik özellikleri retrospektif olarak araştırılmıştır. MDS tanısı, FAB sınıflamasında belirtilen morfolojik ölçütlere dayandırılmış, hastaların periferik kan, kemik iliği ve sitogenetik bulguları gözden geçirilmiştir. Hastaların tümü FAB sınıflamasına ve Bournemouth skorlama sistemine göre, sitogenetik verileri bulunan 44' ü ek olarak IPSS' ye göre değerlendirilmiştir. Çalışma grubunda medyan yaş 65 ve E/K oranı 1.8/1 bulundu. FAB alt gruplarına göre dağılım; % % 42 RA, % 26 CMML, % 17 RAEB, % 10 RARS ve % 4 RAEB-t şeklinde idi. CMML ve RA' li hastaların daha yüksek ve RAEB, RAEB- t' li olanların daha düşük oranda olduğu görülmektedir. - Sitogenetik anormallik, incelenen 44 hastanın % 48' inde olmakta birlikte, bunların % 36' sı klonal idi. Bu oranın biraz düşük olmasına karşın, anormalliklerin en fazla 5, 7, 12, 20. kromozomlarda ve çoğunlukla delesyonlar şeklinde olması 69literatürle uyumludur. Hastanemizdeki sitogenetik çalışmaların yakın zamanlarda ivme kazanmış olması nedeniyle ve FISH, PCR gibi tekniklerin de gündeme gelmesiyle, yakın gelecekte daha yüksek sitogenetik anomali oranlarının elde edilebileceği beklenebilir. Bulgular yaşam süresi bakımından analiz edildiğinde; hastaların medyan sağkalım süresi 33.6+9.8 ay olarak hesaplanırken, cinsiyetin ve 60 yaşın üzerinde veya altında olmanın yaşam beklentisini etkilemediği gözlendi. Hemoglobin düzeyi, trombosit, lökosit, monosit sayısı, MCV ve biyopsisi bulunan hastalarda kemik iliği sellülaritesi de prognozla ilişkisiz bulundu. Kemik iliği blast oranının % 5' ten fazla olması, kötü prognoz göstergesi olarak belirlendi. RA+RARS grubunda ele alınan her üç seride displazi bulunan hastaların da aynı gruptaki diğer hastalardan daha kötü prognozlu olduğu dikkati çekti. Önde gelen bulgusu trombositopeni olup kemik iliğinde displazinin eşlik ettiği, refrakter trombositopenili hastalar da RA+RARS grubunda olmakla birlikte, bu grubun diğer hastalarından daha kötü prognoza sahip bulundu. FAB sınıflamasına göre; RA+RARS grubunun hem RAEB+RAEB-t, hem de CMML' den daha uzun yaşam beklentisi olduğu, ancak CMML ve RAEB+RAEB-t arasındaki jarkın anlamlı olmadığı ortaya kondu. Bournemouth -skorlama sistemi ile, A grubundaki hastaların daha iyi prognozlu olduğu, B ve C grupları arasında ise fark bulunmadığı görüldü. Ancak C grubunda çok az hasta bulunduğu dikkate alınmalıdır. 70Hastalar IPSS' ye göre skorlandığında, skoru 1.5 ve üzerinde olanların, 1.5' in altında skora sahip olanlara göre kötü prognoz taşıdığı belirlendi. Hasta sayısı fazla olmamakla birlikte, IPSS skoru 1.5' in altında olan hastalarda FAB' a göre yüksek ve- risk grubunda olmanın yaşam beklentisini etkilemediği, dolayısıyla iyi prognoz bakımından, FAB grubundan çok IPSS skorunun önemli olduğu görüldü. CMML' li hastalarda, organomegaly monosit ve blast sayısı ile prognoz arasında ilişki bulunmadı. Sonuç olarak, MDS' li hastalarda bir çok prognostik özelliğin birarada değerlendirilmesi gerekli görünmektedir. İleri inceleme yöntemlerinin yaygınlaşmasıyla, prognoz açısından çok önemli olan sitogenetik verilerin ve dolayısıyla IPSS' nin prognostik duyarlılığının arttırılması söz konusu olabilir. Bu da erken tedavi planlamasına olanak sağlayabilir. Ayrıca refrakter trombositopeni ve multilineage displazi alt gruplarının daha geniş hasta gruplarında incelenmesi yararlı olacaktır. _ 71 | |