dc.description.abstract | (195) IX:.- TEZİN ÖZETİ Ondokuzuncu yüzyılın sonuna doğru olgunluğa ulaşan entellektüel kuşağın bıraktığı mirasa ve dönemi anlatan ya pıtlara dayanarak elde ettiğimiz `bilgilere göre, bu yüzyılın sonlarına doğru İspanyol toplumu ciddi bir bunalıma girmiş, toplumsal kurumlar işlevlerini yerine getiremez hale gelmişlerdi. Dolayısıyla pek çok İspanyol düşünürleri saldırılarını kamu kurumlarının kayıtsızlığına ve çıkar çevrelerine yönelttiler. Siyasi yolsuzluklar yaygınlaşan kayırıcılık ve adaletin saptırılması ile ilgili eleştiriler yoğundu. Ancak yönetim çevrelerinde bu eleştirilerin hiçbir etkisi olmadı. İspanyol halkının büyük bir kısmı siyasi kutuplara ayrılmıştı. Kitle halinde karışıklıklar ve şiddet olayları siya si karışıklıklara yol açmış, bunun sonucunda da, İspanya'da ayaklanmalarla sarsıcı bir darbe aldığı 1898 yılının felâket getirici sonuçları yaşanmıştır. Tüm yaşanan bu olayların yanısıra. İspanya'nın son sömürgelerini de yitirmesi, daha sonra İspanyol Edebiyatında `98 Kuşağı` olarak bilinen bir gurup genç ve öfkeli yazarın kuşkuculuğunun artmasına ve halkın düş kırıklığına uğramasına yol açtı. Ondokuzuncu yüzyılın son on yılında yaşanan siyasi ve ekonomik bunalım öncelikle işçi ve köylü sınıflarını etkiledi. Çağın roman ve diğer edebiyat ürünlerinde aşırı yoksulluktan sık sık söz edildi. `98 Kuşağı`nın en çarpıcı özelliği i İspanya'nın özünü oluşturan değerlere önem verirken, ülkenin sorunlarına çözüm yolu bulabilme kaygısı içinde olmalarıdır. `98 Kuşağı`nm en ateşli yazarlarından biri olan ve İspanyol Edebiyatındaki yeri ve önemi asla tartışılamaz yazarı Miguel de Unamuno'nun düşünceleri ve yapıtları bu doktora ça-(196) lışmasında olanaklar çerçevesinde çok kaynakça taranarak incelenmiştir. Çalışmanın başlığı ise `Unamuno'nun Romanlarında Temalar ve Kişiler` olarak düşünülmüştür. Çalışmanın başlığına bakılarak Unamuno'nun tüm romanlarının tezin kapsamı içine alındığı düşünülebilir. Fakat bu kadar çok yapıtı olan ve böylesine derin düşünce yapısına sahip bir yazarın tüm romanlarını bu çalışmanın kapsamına almak hemen hemen olanaksızdır. Ancak, düşüncelerine derinliğine nüfuz edebilmek için onların da önemli bir kısmı gözden geçirilmiş fakat örneklemeye dahil edilmemiştir. Unamuno''.-nun Savaşta Barış (Paz En La Guerra, 1897)» Aşk ve Pedagoji (Amor y Pedagogla, 1902), Sis (Niebla, 1914), Abel Sanchez (1917)» Uç örnek Roman ve Bir önsöz (Tres Novelas Ejemplares y un Prologo, 1920), Tula Teyze (La Tıa Tula, 1921), Şehit, Altın Kalpli Aziz Manuel (San Manuel Bueno, Martir, 1933) adlı romanlarının arasından aşağıda adı geçenler seçilerek bu çalışmanın kapsamına alınmıştır. Bu seçim yapılırken orijinal olacağı inancıyla Unamuno'nun Sis, Abel Sanchez, Uç örnek Roman ve Bir önsöz. Şehit, Altın Kalpli Aziz Manuel, adlı romanların da, yazarın temel kavramlar. -olarak yansıttığı varoluşçuluk, ölümsüzlük, özgür irade ve din konuları ele alınmıştır. Çalışmanın her bölümü bir romana ayrılmış ve bu- roman tüm yönleriyle incelenerek söz konusu kavramların, ana motifleri oluşturduğu kanıtlanmıştır. Gerekli yerlerde diğer yapıtlarından da söz edilmiştir. Ülkemizde Unamuno hakkında böyle bir çalışmanın yapılmamış olması göz önünde bulundurularak ve yazarın etkilendiği dünya edebiyatının seçkin yazar ve filozoflarına sık sık gön derme yapılarak hazırlanan bu çalışmanın konuyla ilgili kişilere faydalı olması amaçlanmıştır.(197) 1880-1884- yılları arasında Madrid'de yaşayan ve hazırladığı `Bask ırkının tarih öncesi ve kökeni ile ilgili sorunlar üzerine bir eleştiri` adlı tezle doktor unvanı verilen Miguel de Unamuno, üniversitede Öğretim üyesi olarak. kalabilmek için girmesi gereken sınavlara hazırlanmak amacıyla memleketi Bilbao'ya döndü. Latince, 'psikoloji, metafifezik gibi farklı alanlarda giriştiği dört başarısız denemeden sonra unamuno kendisine duyduğu güven ve gösterdiği ısrarlı tutumu sonucunda Salamanca Üniversitesi Yunan Dili Bölümü başkanlığını ve daha sonra aynı üniversitenin rektörlüğünü elde etti. Üniversite yaşamının gerektirdiği yoğun çalışma koşullarının yanısıra Unamuno kendisini hummalı bir şekilde geniş bir alana yayılan bilimsel çalışmalara yönlendirmiştir. Bu çalışmalar Unamuno 'nun daha sonra İspanyol toplumu üzerin de yapacağı büyük etkinin temelini oluşturacaktı. Parasal yönden destek sağlayan öğretmenlik, çevirmenlik ve gazetecilik gibi işleri yürütürken diğer yandan da filoloji, ekonomi, toplum ve doğa bilimleri alanlarında yaygın olarak okuma ve araştırmalarını sürdürüyor ve ilk romanı Sava ş t a Barı ş ' m (Paz En La Guerra, 1897) belgesel malzemesini oluşturacak sayısız not ve kaynakları derliyordu. Bu döneme ilişkin yazışmalarından Unamuno' nun roman yazma tasarısının yanısıra yeni bir alan olan filoloji bilimine ve bu bilimle bağlantı lı sorunlara belirgin bir ilgi duyduğu görülüyor. Unamuno Salamanca Üniversitesinde profesörlük görevine başlamadan önce, Kastilya dilinin tarihini yayımlamak amacıyla ve Bask dili üzerine yaptığı çalışmalar sırasında, sınırsız enerjisinin büyük bir kısmını fonoloji, morfoloji ve halk tarafından kullanılan latince ile ilgili çalışmalara ayırdı. Böylece Unamuno 27 yaşındayken kuşağı-198 nın çeşitli alanlarda geniş eğitim görmüş bir üyesi durumuna geldi. unsnıuno'nun bu dönemdeki bütün düşünsel etkinliklerinin ortak paydasını, özellikle toplumsal gelişmenin bir aracı olarak, nesnel araştırmanın dererine duyulan savlam inanç oluşturur. Pozitivizmi eleştirel bir tutumla ele alan ve bilginin tek kaynakların deney olculunu savunan bir deneycidir. ülkenin içinde buluncu, bu çıkmazdan kurtulması için harekete geçilmesi çağrısında bulunurken Unamuno, kurumları esrin bir çürüşlük içinde bulunan ve kansızlıktan zayi' düşmüş bir insan gibi tanımlar İspanyayı. İspanyol toplumu ise kendisini bir tür kaderciliğe bırakmış bir görünümde dir, `Yoksulluk her yerde görülen bir kanser haline gelmiş tir. Unamuno, yoksullumun zihinsel kansızlıkta katkıda bulunan bir unsur olduğunu belirterek, İspanyolların içindce bulundukları dağınık ruh durumunun umutsuz ekonomik koşullarla bağlantılı olduğunu dileşetirmeye çalışmıştır.1884-1901 ol yıllın unsmune'nun yaşamında en zor ve problemli yıllar olarak göze çarpar, ekonomik sıkıntı içinde bulunan yazar özel dersler vermektedir. 1894-1897 arasında ise unamuno sosyalist Partinin üyesi ve sosyalizmin aktif savunucusudur. Her nekadar Sosyalist Partiye üye olup bu alanda birçok yazılar yazarak sosyalizmi savunmuşsa da Unamuno ' nun Hıristiyanlığa olan bağlılığı devam etmiştir. Fakat 1897 de sosyalist yoldaşlarının yazılarını eleştirmesi onun partiden ayrılmasına neden olmuştur. Yine bu yıllarda Unamuno1 nun dini inançları sarsılmış ve ateist olmuştur. Tanrı problemi, insanın Tanrı ile ilişkisi ve kişinin evrendeki rolünü inceleme ye başlamıştır. Aslında garip olarak nitelendireceğimiz bir nokta ise Unamuno ' nun büyük varoluşçu Danimarkalı filozof Hierkegaard'ın bu sıralarda büyük etkisi altınca bulunmasına(199) ve Kierkegaard» in hıristiyanliğı yeni bir modern anlayış ile canlandırmaya çalışmasına karşın onun yinede dinin aleyhin de olmasıdır. Ünlü varoluşçu filozof Kierkegaard1 m klasik hıristiyanlık anlayışına çok ağır vs etkili saldırılarının Unamuno üzerinde derin bir iz bıraktığı asla yadsınamaz. Unamuno, kabul etmese de kiliseye bağlı bir kişiydi. Kierkegaard ise bu tip bir din anlayışını yıkıp varoluşçu yani kişinin yaşam ve varlığını başka bir deyişle insancıl değerleri ön plana çıkartıyordu. Unamuno' nun bu varoluşçu felsefeye eğilimi, Kierkegaard' ı okumaya başlaması ve hatta Kierkegaard' ı aslın dan okumak için Danimarka dilini öğrenerek bu filozofu daha derinlemesine incelemesi ile daha da önem kazanmıştır. 1924 yılında, yönetimine karşı olması nedeniyle diktatör Primo de Rivera tarafından Kanarya Adalarından Fuerte ventura 'ya sürgüne gönderildi. Altı senelik bir sürgün yaşamının ardından Fransızların yardımıyla Paris'e getirildi. 1930 da diktatörün devrilmesiyle çok sevdiği yurduna dönen Unamu no parlamentoya girdi ve Salamanca Üniversitesi Rektörlüğü ne getirildi. $1 Aralık 1936' da Salamanca 'da yaşamını yitirdi. Tüm yapıtlarının kaynağını, inanmak- inanmamak soru nu oluşturmuştur. İnsan, ölüm ve Tanrı problemlerini sıkça ele alarak, kişinin ölümsüzlüğüne çözüm aramaktadır. İnceleme konu su yaptığı kişi soyut değil somut kişidir. Kendi ifadesiyle `Ve somut insan, bu etten kemikten, aynı zamanda öznesi ve en önemli nesnesidir tüm felsefenin`(l) Unamuno 'nun zihnini kurcalayan birçok sorunları var dır. Bu sorunlarına çözüm getirememiş olması da ilginçtir. Başka bir deyişle getirmek istememiştir. Çünkü kişinin çelişki içinde yaşamasının varlığını zenginleştireceğine ve insanı sa£ (1) UKAMUNO, Miguel de, Del Sentimient o Tragico de la Vida, Ed, Espasa-Calpe S.A., Madrid, 1971. Çeviri : Osman Derinsu, Yaşamın Trajik Duygusu, inkilap Kitabevi, İstanbul, 3ı986^ s: 14.(200) ma doktrinlerin pençesine düşmekten kurtaracağına inanan Unamuno düşüncesini şöyle ifade eder: `Çelişki mi? Elbette Evet diyen kalbimle hayır diyen kafamın çelişkisi!... Çelişki! Kuşkusuz i Mademki yalnız çelişkileri içinde ve çelişkilerle yaşıyoruz, mademki yaşam bir trajedidir, trajedi ve utkusuz ya da utku umudu olmayan sürekli bir savaşımdır, yaşam bir çeliş kidir` (2). Çelişkilerine cevap aradığı soruları ise yazarımız şu şekilde sıralar: `Ben nereden geliyorum ve içinde ve onunla yaşadığım dünya nereden geliyor? Ben nereye gidiyorum ve beni çevreleyen her şey nereye gidiyor? Bütün bunların anlamı ne?... ölmezsem eğer, ne olacağım? Ve eğer ölürsem, o zaman hiçbir* şeyin anlamı yok benim için`(3). Varoluşçu filozof-yazar Unamuno 1900 lerin başında bilimin iflas ettiği ve akılcılığın (racionalismo) sönmeye yüz tuttuğu fikrini benimsemiş, hatta bilimi ölü fikirler mezarlığı olarak tanımlamıştır. Halbuki pazarı 1890 lı yıllarda tam bunun tersini, bilimsel sosyalizm adı altında savunurken görüyoruz. Bu durum yazarın çelişkisini gösteren diğer bir örnek tir. Pascal ve Kierkegaard' m üslup ve yöntemiyle çalışmış olan Unamuno, daha çok inkarcı bir düşünce tarzını benimsemiş tir. Kierkegaard' in etkisi altında usun neye yetip peje yetmeyeceğini gösterecek yerde saldırıya başvuran Unamuno, Bergson un etkisi altında kalmış bir akıldışıçıdır. (irracionalista). Objektif gerçekliğin var olduğunu kabul eden yazar, matematik sel gerçekliğin herkese göre aynı olduğu ve kişinin varlığını etkileyen kararlar vermesinde önemli rol oylamaktadır. Yani asıl gerçeklik bu görevi üstlenen kişisel gerçekliktir. Bu çalışmanın yukarıda Özetlemeye çalıştığımız giriş bölümünü, ayrı ayrı bölümler halinde söz konusu olan (2) Ibid, s: 24. (5) îbid, s: 39, 40.(201) romanlar kronolojik sıraya göre takip etmiştir. Ayrıca Unamuno'nun düşünceleri romanlarında gösterilmeye çalışılmıştır. SİS (NIEBLA, 1914) Çalışmanın 111. bölümünü içeren ilk yapıt olarak yazarın en dikkati çeken romanı Sis (Niebla, 1914) inceleme konusu yapılmıştır. Türkçe dahil on dile çevrilen bu yapıt dünya çapında haklı bir üne sahiptir. Çelişkilerle dolu olup çok ilginç özellikleri bir arada toplamıştır, örneğin Unamu no'nun yapıtın başkahramanı Augusto Perez ile diyaloga girme si, onun kaderini.. yönlendirme gücünün kendisine ait olduğunu söylemesi gibi. Bu yapıtın roman anlamına gelen `novela` değil, `ni- vola` olduğunu söyleyen Unamuno'nun tek olmak ve yeni bir tür yaratmak çabası içinde olduğunu kestirmek hiç de zor olmasa gerek. Bu yapıtında Unamuno düşüncelerini ifade ederken: `Bir gün nivola yazayım dedim, neye varacağını bilmeden. Oturdum, birkaç yaprak kağıt aldım ve aklıma ne gelirse sonrasını bilmeksizin ve plansız yazmaya başladım. Şahıslarım, fiil ve sözleriyle beraber doğacaklardı? karakterleri gitgide oluşacaktı? hatta çok vakit karakterleri, bir karakterleri olmayışından ibaret kalacaktı` (4) der. Böylece yazar tamamıyla kendisine özgü bir üslup yaratarak, garip ve trajik unsurlar taşıyan hayal ürünü karakterlerini kendi isteği doğrultusunda yönlendirmiştir. Bu yapıtıyla Unamuno yarattığı karakterlerinin Tanrısı olmak arzusu nu ifade etmektedir. Unamuno, başkahramanı Augusto Perez 'in (4) UNAMUNO, MIGUEL DE, Niebla, Ed. Catedra, Madrid, 1984, Çeviri: Behçet Necatigil, Sis, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1970, s: 154. T. C. Yükseköğretim Kurula bokttmantasyon Merkeel(202) tüm yakarışlarına karşın, `olmaz Augusto, kabil değil. Yazıldı bir kere; geri dönemem, ölmelisin. Hayatının daha ne değeri kaldı ki`(5) diyerek onun ölüm fermanını imzalar. Fa kat Augusto Perez ise yaratıcısının varlığından (existencia) kuşku duymakta tıpkı Unamuno'nun Tanrı' nın varlığından kuşku duyduğu gibi. Zaten Unamuno'nun çoğu yapıtlarının temelini Tanrı arayışı, Tanrı ile insan arasındaki..savaşım oluşturmak tadır. Unamuno ölümsüz olma isteğiyle yüklü olup, ölüm korku suyla dopdoludur. Bunun için yarattığı hayal ürünü kahramanlarına gerçek insan süsü vererek onlar sayesinde ölümsüz ola bileceğine inanmaktadır. Augusto Perez' in Salamanca'ya giderek yaratıcısı Unamuno ile kendi geleceği hakkında konuşmak istemesi sembolik olarak, düşünen insanın Tanrı ile yüzyüze gelerek yaşamı hakkında neye karar vereceğini öğrenmek istemesin den kaynaklanan bir örnektir. Düşünen bir varlık, bir birey olan insan, geleceği ile ilgili kuşkulardan aranmadıkça hiçbir zaman huzurlu bir yaşam sürdüremez. Bu sorun Augusto Perez için geçerli olmasına karşın, onun özgür irade noksanlığı yaratıcısının elinde bir kukla olmasına engel olamaz. Şüphesiz Sis Unamuno'nun varoluşçu düşüncelerini en iyi yansıtan romanlarından biridir. İnsanın varlık problemini, benliğini sürdürebilme çabasını gayet canlı bir biçimde vermiştir. Unamuno'nun varoluşçuluğu dini unsurlar taşımaktadır. Yapıtlarının hemen hepsinde Tanrı ve insanın var oluşuna (existencia) duyduğu büyük ilgiyi sergilemektedir. Büyük çelişki içinde bulunan Augusto Perez `Ama ben yaşamak istiyorum... Ben ben olmak istiyorum, ben, ben, beni... Ben, kendim olmak istiyorum, kendim. Yaşamak istiyorum`(6) der. Benliğinin sürekliliğini isteyen Augusto Perez' i komik ve (5) îbid. s: 24-1. (6) îbid. s:240.(203) trajik daha doğrusu zayıf kişilikte karşımıza çıkarmasına karşın, İki Ana (Dos Kadres, 1920) adlı yapıtında çok güçlü bir karaktere sahip kadın kahraman Raquel'i tanıyoruz. Belki de yazar yapıtları arasındaki bu çelişki ile varoluşçu çelişkiyi vurgulamak istemiştir. Unamuno, Kierkegaard, Pascal; ve Nietzche gibi aklın saltanatına tepki göstererek insan ruhu nun derinliklerine inmiş, Bergson'un etkisiyle de Tanrı ve ger çeklerin mantıkla çözümlenemiyeceğine yani sezginin (intuicion) ön planda olması gerektiğine inanmıştır. Augusto Perez 'in man tıkla bağdaşmayan ve tamamiyle duygularıyla Eugenia' ya aşık olması ve kendini tümüyle, hiçbir şey düşünmeksizin ona adama sı buna güzel bir örnek teşkil etmektedir. Abel Sanchez 'de ise başkahramanlardan Abel tüm isteklerini sezgileriyle gerçekleş tirirken, Joaquin ise bunun tam tersine kendi insiyatifi ile hiçbir şeyin üstesinden gelemeyen bir kişiliğe sahiptir. ABEL SANCHEZ (1917) Çalışmanın IV. bölümünde incelen roman Abel Sanchez- dir. Yazarın zevkle okunan yapıtlarından biri olan Abel sanchez ilk bakışta İncil'de Habil ve Kaabil kardeşlerin arasında geçen kıskançlık savaşımını çağrıştırmaktadır. Bu. yapıtta iki başkahraman Abel ve Joaquin küçüklükten beri kardeş kadar yakın iki arkadaştırlar. Ayrı yapıda olmalarına karşın tüm zamanlarını birlikte geçirmekte, ortak çok şey paylaşmaktadırlar. Abel ünlü bir ressam, Joaquin ise doktor olur. Abel çok zeki, şanslı ve mesleğinde, şöhret sahibi olmasına karşın, Joaquin ise çok çalışkan, şanssız ve şöhreti olmayan bir doktordur. Dolayısıyla Joaquin, arkadaşı Abel' e karşı korkunç sonuçlar doğuracak boyutlara varan bir kıskançlık duygusu ile yanıp tutuşmaya başlar. Nişanlısı Helena 'yi Abel 'e kaptırması bardağı taşıran son damla olur. Bu duruma daha fazla katlanamayan Joaquin Abel' i öldürür.(204) İncil'de geçen olaydaki Habil ve Kaabil ile bu ya pıttaki Abel ile Joaquin arasında şüphesiz büyük benzerlikler vardır. Fakat yazarın bu romanı tümüyle dini özellikler içeren bir yapıt havasına sokmak istemediği açık bir biçimde görülmektedir. Ayrıca bu romanı yazarken Lord Byron' un Cain adlı yapıtından esinlenip esinlenmediği sorulduğunda ise Unamuno, kesinlikle böyle bir esinlenmenin söz konusu olmadığını, diğer romanlarında olduğu gibi bu romanında da kahramanlarını gerçek yaşamdan veya kendi yaşamından çıkardığı hayal ürünü olduklarını yinelemiştir, ölüm, ölümsüzlük, bilim ve hi£ligin her iki yapıtın ortak sorunlarını oluşturduğu kesindir. Joaquin1 in korkunç bir nefret ve kıskançlık yolunda tek başına ilerlemesi ve birey olarak kendini ispat etmek için gösterdiği çabayı yazar o kadar güzel belirtmektedir ki okuyucunun bu yoğun duyguları hissetmemesi olanaksızdır. Okuyucu Joaquin1 in kendisi için yarattığı cehennemi ve bu. cehennemdeki çektiği ızdırabı şaşkınlıkla izler, önün bu kıskançlığı bize Dante'nin yürekleri tutuşturan üç alev gurur, kıskançlık ve açgözlülük deyişini çağrıştırmaktadır. Zaten Unamuno'nun yapıtının başarısı okuyucuya kıskançlık duygusunun doğurduğu kötü sonuçları hissettirebilmesindedir. Doğal olarak bu duygunun temelinde tek olma, yaşamı sürdürebilme ve ölümsüz olma istekleri yat maktadır, ölümsüz olma savaşımını Joaquin tüm benliğiyle vermektedir. Onun bu savaşımı, Spinoza 'nın herşey kendi kendisin de varoldukça, kendi varlığı içinde devam eder doktrinini anım satmaktadır. Yaşamın Trajik Duygusu (Del Sentimiento Tragico de la Vida, 1912) adlı denemesinde yazar ölümsüzlük konusundaki düşüncesini şöyle dile getirir; `Sen, ben ve Spinoza hiçbir zaman ölmek istemeyiz ve bizim bu hiçbir zaman ölmemek için can(205) atışımız bizim gerçek özümüzdür. Zavallı Portekiz Yahudisi, hiçbir zaman kendi kişisel Ölümsüzlüğüne inanmayı başaramadı ve tüm felsefesi inansızlığı için kurduğu bir avuntudan başka bir şey olmadı` (7). Bu doğrultuda Unamuno, ölmemek özlemi, bireysel (individual) ölümsüzlüğe duyulan şiddetli arzu ve sonsuza dek sürüp gitmek için gösterilen çaba bireyin gerçek özüdür, düşüncesini canlı bir üslupla çoğu yapıtlarında ifade etmiş tir. Bu romanda Abel sanatsal yapıtları sayesinde elde ettiği şöhreti ile unutulmayacak ve ölümsüzleşecektir. işte Joaquin in kıskançlık duygularının temelini bu tutku içermektedir. Yaşamın Trajik Duygusu adlı denemesinde bu konuya değinen Unamuno şunları söyler: `Korkunç bir tutku bu, anımızın başkalarının başına gelen unutulmaktan, olanağı varsa, kurtarılmam sı özlemi. Kıskançlık bundan doğar, incil anlatısına göre, insanlık tarihini başlatan suçun nedeni Habil'in kardeşi Kaabil tarafından öldürülmesi. Bu bir ekmek kavgası değildi-bu Tanrı da, tanrısal bellekte yaşam sürdürme kavgasıydı` (8). Unamuno, bireyin ölümsüzlüğünü, ya ardında bir yapıt bırakarak ya da kendi kişiliği doğrultusunda evlatlar yetiştirerek elde edeceği düşüncesindedir, öreğin Tula Teyze (La Tia Tula, 1921) (9) romanında Tula için bir sorun haline gelen var olmanın anlamı, başkalarının yaşamını kendi denetimine almak ve onların var lığında manevi olarak süreklilik kazanmaktı. ölümsüzlük derken fiziki sürekliliğin değil, ruh sürekliliğinin vurgulayan Unamuno şunları söyler: `Ruhun ölümsüzlüğüne ilişkin kuşkular bizi sarıp imanımızı kararttığında adımızı ve ünümüzü sonsuza dek sürdürmek biçimindeki büyük (7) UNAMUNO, MIGUEL DE, Yaşamın.. Trajik Duygusu, inkilap Kitabevi, İstanbul, 1986, s: 18. (8) îbid. s: 61. (9) UNAMUNO, MÎGUEL DE, La Tia Tula, Ed. Taurus, Madrid, 1982. Çeviri: Yıldız Canpolat, Tula Teyze, Can Yayınları, özal Basımevi, İstanbul, 1985.(206) arzumuza güçlü ve acı veren bir itki katılır, ölümsüzlüğün bir zerresini ele geçirmek için hiç değilse `(10). Unamuno'nun tüm çabası her ne biçimde olursa olsun bizden sonraki kuşakların belleğinde sürekli yaşamaktır, şehit, Altın Kalpli Aziz Manuel (San Manuel Bueno,, Martir, 1933) adlı yapıtta Aziz Manuel, inançsız bir rahip olmasına karşın cemaati için ilahi bir kişi ve Tanrı gibidir. O eşsiz güzellikteki karakteri ile ona inananların belleğinde ölümsüzlüğü yakalamış bir kişidir, ölümünden sonra kasaba halkının onun evine giderek giydiği giysileri alabilmek için gösterdikleri çaba gerçek ten şaşırtıcıdır. Sis (Niebla, 1914- ) romanında ise Augusto Perez 'in `ölümsüzüm beni Tek ölümsüzlük benim gibi ne doğmuş, ne de var olmuş bir yaratığın ölümsüzlüğüdür. Bir hayal yaratığı bir fi kirdir, fikirse ölümsüzdür daima`(ll) diyerek ölümsüzlüğe duyduğu aşırı isteğini vurgulamaktadır. ÜC ÖRNEK ROMAN VE BÎR ÖNSÖZ (TRES NOVELAS EJEMPLAKES Y UM PROLOGO, 1916) V. Bölümde Uç örnek Roman ve Bir önsöz (Tres Nove- las E^emplares y un Prologo, 1916) adlı roman incelenmiştir. Uzunca bir önsöz ve üç kısa romandan oluşan bu yapıtın ilk romanı îki Ana (Dos Madres), Lumbria Markisi (El Marques de Lumbria), DöBt Dörtlük Koca (Nada Menos que.To do un Hombre) izlemektedir. Canlı bir kişiliğe sahip bu yapıtın kahramanları, akla durgunluk verecek derecede ihtiraslı olup genellikle kişisel iradelerini kullanabilen kişilerdir, İki Ana» Lumbria (10) UNAMUNO, MIGUEL DE, Yaşamın Trajik Duygusu, s: 58. (11) UNAMUNO, MIGUEL DE, Sis, s: 245.(207) Markisi ' nin başkahramanları Raquel ve Carolina hırslı ve çevresini asla düşünmeksizin kendi isteklerini gerçekleştirmek için ellerinden geleni ardına koymayan çok ihtiras lı kişiliğe sahip kadınlardır. Her iki romanın kadın kahramanları erkeklere oranla çok daha kuvvetli kişilik sergilerler. Büyük olasılıkla Unamuno'nun küçük yaşta babasını kaybetmesi sonucunda annenin hakim olduğu bir ortamında büyümüş olması bu tip güçlü kişilikte kadın kahramanlar yaratma sına neden olmuştur. Gerek Tula olsun gerekse Raquel ve Carolina bu kuvvetli kişiliklerini varlıklarını devam ettirecek bir çocuk sahibi olma doğrultusunda gösterirler. Doğal olarak bunun temelinde Ölümsüz olma arzusu yatmaktadır. İki Ana da Raquel' in çocuk sahibi olmak için Don Juan ile Berta'yı evlendirmesi ve onları kendi isteği doğrultusunda yönlendirmesi; Dört Dörtlük Koca da Julia' nın Alejandro *yu eş olarak seçmesi, eşinden korkmaksızın Kont ile ilişkisinin olduğunu söylemesi, Alejandro 'nun eşiyle birlikte ölümü seçmesi; Sis ' in Augusto ' sunun hayal dünyasında ya şamasına karşın öleceğini anlayınca özgür iradesini kullanarak Unamuno ile konuşmak için Salamanca 'ya gitmesi; Şehit, Altın Kalpli Aziz Manuel 'in rahibi Manuel 'in inançsızlığını gizlemesi, Angela ve diğer cemaatinin onun' bu sırrını saklamaları tamamıyle onların özgür seçimlerinin birer göstergesidir. ŞEHİT, ALTIN KALPLİ AZÎZ MANUEL (SAN MANUEL BUENO, MARTIR, 193?) VI. bölümde çalışmanın konusuna giren son yapıt Şehit, Altın Kalpli Aziz Manuel (San Manuel Bueno, Martir, 1933) incelenmiştir.(203) ünamuno ' nun en son yapıtı olan bu roman, yazarın inanmak arzusu ile duyduğu kuşku arasındaki savaşımının bir yansımasıdır. Romanda başkahraman rahip Aziz Manuel, dini inançlarını tümden kaybetmiş olmasına karşın bu inançsızlığını bir sır gibi saklıyarak kasaba balkına bu durumu hissettirip onları tedirgin etmek istemez. Altın gibi bir kalbe sahip olan Aziz Manuel' in hikayesini okuyucuya aktaran kasaba halkın dan Angela Carballino'dur. Onun bu sırrını bilen kişiler ise Angela ve erkek kardeşi Lazaro'dur. Çoğu eleştirmenin ateist olmakla suçladığı bu en son yapıtı kısa olmasına karşın yazarın kendi kuşkularını çok akıcı bir dille yansıtması ve ger çekle hayali bir arada örmesi açısından önemlidir. inan, umut ve kuşku, Aziz Manuel' in yaşamının ayrılmaz birer parçasıdar» Kuşkusuz aynı olgular Unamuno'nun da zihnini sürekli meşgul eden sorunlardır. Otobiyografik özellikler taşıyan bu yapıtta gerek yazar gerekse baş kahraman Tanrı'n&n varlığına duyumsal olarak inanmak istemelerine karşın ussal olarak hiçbir zaman kuşkularından kurtulamamışlardır. Yaşamın Trajik Duygusu isimli yapıtta da yazar Tanrıya ilişkin kuşkularını şöyle dile getirir: `Tanrıya inanmak, O'nun var olması için özlem duymaktır. ve dahası, 0 varmış gibi davranmaktır; bu özlemle yaşamak ve bu özlemi eylemimizin iç zembereği yapmaktır. Bu tanrısallık özleminden ya da ateşli arzusundan umut doğar, umuttan inan doğar, inanla umuttan da sevecenlik doğar. Bu tanrısal özlem den güzellik, ereklilik, iyilik duyumuz doğar` (12). Dürüst bir kişiliğe sahip olan Aziz Manuel inansız lığını iki dostuna açıklarken onları hiçbir zaman ikna etmeye çalışmaz. Tanrısal özlem içinde yanıp tutuşmasının kendisinin iyiyi ve doğruyu bulmasında yönlendirici bir unsur olacağını düşünmektedir. İyilik simgesi bir kişi olmasını da buna bağlar. Yazarın hemen hemen tüm kahramanlarının inanla inansızlık arasında savaşım vermesinin nedeni de budur. (12) ibid. s: 178.(209) Sis'te Augusto Perez nedenini kendisi bile bilmek sizin zaman zaman kiliseye gider. Kiliseyi bir sığınacak yer olarak gören Augusto, orada ruhunun kuşkulardan arınacağına inanmaktadır. Bu roman, din ve Tanrı hakkında kuşkularını yenmek için verilen savaşımı yansıtmaktadır. Çünkü Augusto Pe'rez inanma, inanmama ve inanmak isteme arasında çelişik bir durum yaşamaktadır. Abel Sanchez 'de ise Joaquin inançsız olduğundan ve kiliseye saygı duymadığından dolayı papazla dostluk kurmaz. Joaquin, bu dünya nefret ve kıskançlıklarla dolu olduğundan Tanrı 'nın varlığına gereksinim yoktur düşüncesindedir. Uç örnek Roman ve Bir önsöz adlı yapıtın ilk romanı İki Ana `da din konusu daha farklı işlenmiştir. Çünkü Raqu el toplum ve kilise kurallarını hiçe sayarak don Juan ile nikah sız yaşar. Raquel için ne din, ne iman ne de toplum kuralları önemlidir. Yalnız ölümsüzlük arzusundan kaynaklanan analık özlemi onun zihnine sabit fikir olarak yerleşmiştir, Lumbria Markisi aslı romanda ise din teması daha merkezileşmiştir. Ca rolina'nıh kocasına rahip olmasını tavsiye etmesine ve yeğeni Rodriguin'i din eğitimi yapan bir okula göndermek istemesine karşın rahipleri ve dini fikirleri küçümsemesi de yazarın bir kez daha varoluşçu çelişkiyi vurgulamak istemesinin bir göstergesidir. Dört Dörtlük Koca adlı romanın kahramanı Alejandro Gomez zengindir ve her istediğini rahatlıkla elde edebildiği bir yaşamı vardır. Tanrı 'ya hiç gereksinim duymamıştır. Fakat `Aleöndro Gdmez, doktorlar hasta karısı Julia'yi ancak Tanrının kurtarabileceğini söylediklerinde: `Tanrı her der. Tanrı nerede? Hiç düşünmemiştim Tanrı' yı` Tanrı' nın nerede olduğunu karısına sorar, fakat bir süre sonra da aynı Alejandro Görmez haçı eline alır, avuçları arasında sıkar, `kurtar onu, bana bağışla karımı` diye yakarır` (13)« (13) CANPOLAT, YILDIZ, Çağdaş İspanyol Romanı, Hatiboğlu Yayınevi, Ankara, 198? > s: 5^.(210) Bazı eleştirmenler Unamuno 'nun dini bütün bir katolik olmadığını savunurken bazıları ise tam aksine gerçek bir hıristiyan olduğu savını desteklemektedir. Yazar tüm yapıtlarında rahip, rahibe ve Katolik Kilisesinden söz etmiştir. Doğal olarak din konusunda bazı ikilemlere düşmüş ve bunu ya pıtlarında belirtmiştir. fakat onun bu ikilemlerinden dolayı dinsiz olduğunu düşünmek bize göre yersizdir. Çünkü Unamunonun körü körüne iman etmek yerine, kuşku duyarak en doğruyu bulacağına inancı sonsuzdur. VII. bölümde ise bu çalışmadan- elde ettiğimiz sonuçlarını özetlemeye çalıştık. Sis'te büyük sorun haline gelişe gelen varlık problemi, Abel Sanchez ' de nefret ve kıskançlığa karşı savaşım, Üç örnek Roman ve Bir önsöz 'de günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz olaylar ve güçlü bir iradeye sahip kadınlar ve Şehit, AAltınKalpli Aziz Manuel* de çarpıcı ve canlı bir anlatım ile Aziz Manuel1 in derinlemesine insan sevgisi anlatılmaktadır. Yapıtlarının çoğunda ortak olan bir özellik ise erkeklere oranla daha güçlü karaktere sahip kadınlar yaratmasıdır. Tula gibi, Raquel gibi arzularını tüm güçlerini kullanarak gerçekleştiren bu kadın kahramanlar, erkeği güçsüz ve yönetime muhtaç insanlar olarak nitelendirmiş lerdir. Sürekli ikilemler içinde yaşayan Unamuno, kendi bireysel varlığından, Tanrı 'nın varlığından, inançlarından kısaca sı her şeyden kuşku duyan, ölümsüzlük özlemi ile dolu olup özgür seçimin önemini sürekli vurgulayan bir yazardır. Kimi zaman cumhuriyetçi kimi zaman monarşi yanlısı olan, kimi zaman Tanrı 'ya başkaldıran ve zaman zaman boyun eğen Unamuno, canlı bir çelişki örneğidir. Bu ikilemlerinden dolayı adeta kendisiyle gurur duyan yazara göre öyle ya da böyle önemli olan düşünebilmektir. Ve kişiyi olgunlaştıran onun ikilemleridir.(211) Romanlarında kişilerin iç dramlarına daha çok ağırlık vermek için kişi ve çevre tasvirlerinden uzaklaşır. Diyalog ve monologlara sıkça yer verdiği romanlarında yapıtın kahramanı ile veya roman kişisi okurlarla sıkça tartışır. Bireyselliğe gönülden bağlı olan Unamuno hiçbir akım ve üsluba dahil olduğunu kabul etmez. Romanlarını eleştirenlere yanıtı ise romanlarının `novela` değil `nivola` olduğudur. | |