dc.contributor.advisor | Başeren, Sertaç Hami | |
dc.contributor.author | Bayillioğlu, Uğur | |
dc.date.accessioned | 2021-04-26T09:09:57Z | |
dc.date.available | 2021-04-26T09:09:57Z | |
dc.date.submitted | 2010 | |
dc.date.issued | 2018-08-06 | |
dc.identifier.uri | https://acikbilim.yok.gov.tr/handle/20.500.12812/519906 | |
dc.description.abstract | Türkiye ile Yunanistan arasında birçok uyuşmazlık bulunmaktadır. Bu uyuşmazlıklardan bazıları, Ege Denizi ile bağlantılıdır ve deniz hukuku bağlamında hukuki boyutu bulunmaktadır. Kıta sahanlığı sınırlandırması ve karasularının genişliği, deniz hukuku ile ilgili başı çeken uyuşmazlıkları oluşturmaktadır. Türk?Yunan karasuları sorununundan bahsedildiği zaman, genellikle Yunanistan'ın karasularını 12 mile genişletme hedefi akla gelmektedir. Bununla beraber, Ege karasuları sorununun başka bir yönü bulunmaktadır. Bu, karşılıklı sahiller arasında karasuları sınırlandırmasıdır. Bu bağlamda, Türk anakara, ada, adacık ve kayalıkları ile Türk sahiline yakın olan Yunan adaları arasındaki mesafenin (tarafların mevcut 6 mil karasuları genişliği uygulamalarına göre) 12 milden az olduğu yerlerde, tarafların karasularını ayırmak için bir sınır çizmeleri gerekliliği bulunmaktadır. Diğer taraftan, Yunanistan, Ege'de karasuları sınırlandırmasının varlığını iddia etmektedir. Buna göre, Ege Denizi'ndeki karasuları sınırları, ahdi ve örfi olarak eşit uzaklığa dayanmaktadır. Yunan iddiasına göre, Boğazönü Adaları ve Saruhan Adaları ile Türk anakarası arasındaki karasuları sınırı, orta hatta dayanmaktadır ve karşılıklı olarak kabul edilmiştir. Görüldüğü gibi Yunanistan, bu sektörde karşılıklı sahillerdeki karasuları sınırlandırmasının orta hatta dayandığını ve taraflarca örf ve adet hukuku bağlamında kabul edildiğini iddia etmektedir. Yunan iddiasına göre, Menteşe Adaları ile Anadolu sahili arasındaki karasuları sınırlandırması 4 Ocak 1932 tarihli Ankara Andlaşması ve 28 Aralık 1932 tarihli andlaşma ile yapılmıştır. Zikredilen belgeler, Türkiye ile İtalya arasında imzalanmıştır. İtalya, 10 Şubat 1947 tarihli Paris Barış Andlaşması ile Menteşe Adalarını Yunanistan'a bırakınca, Yunanistan bu belgelere halef olmuştur.Zikredilen Yunan iddilarının hukuki bir temeli bulunmamaktadır. İlk olarak, kuzey ve merkez sektöründeki karasuları sınırlandırmasını örf ve adet hukuku bağlamında orta hatta dayandıran iddia hukuken geçerli değildir. Zira, tarafların bu bağlamda opinio jurisleri mevcut değildir. Bilakis, tarafların orta hattı tanımadıklarını gösteren uygulamaları bulunmaktadır. Bunun gibi, bazı Türk yetkilileri, müteaddit defalar Ege Denizi'nde karasuları sınırları bulunmadığını beyan etmişlerdir. İkinci olarak, güney sektöründeki karasuları sınırlandırmasını bazı belgelere dayandıran iddia da hukuken geçerli değldir. Ankara Andlaşması Meis çevresindeki dar bir alan için bir çizgi çekmiş ve karasuları sınırı çizmiştir. Fakat, sözde 28 Aralık 1932 ?Andlaşması?, ne bir andlaşma ne de Ankara Andlaşması'nın ekidir. Sadece bir tutanak ve bir andlaşmanın hazırlık çalışmasıdır. Bununla beraber, onaylama için gereken hukuki sürecin Türkiye tarafından işletilmemiş olması ve Milletler Cemiyeti Sekreteryasına tescil ettirilmemiş olması nedeniyle, bağlayıcı bir belge değildir. Böylece, hukuken geçerli değildir ve bağlayıcı bir gücü yoktur. Sonuç olarak, 28 Aralık 1932 tarihli Toplantı Tutanağı ile çizilen çizgi, hukuken geçerli değildir ve Türkiye ile Yunanistan'ın karşılıklı sahilleri arasındaki yegane sınır Meis ve çevresindeki alanda bulunmaktadır. Bu sınır da Ege Denizi'nde değil, Akdeniz'dedir.Şu halde Ege Denizi'nde karşılıklı sahillerde karasuları sınırlandırması yapılmadığı açıktır. Taraflar, karasularını ayırmak için, karasuları sınırlandırması yapmak zorundadır. Karasuları sınırlandırmasını düzenleyen kural, Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 15. maddesidir. Maddeye göre, sınırlandırma andlaşma ile yapılır. Eğer andlaşma bulunmuyorsa, sınırlandırma için üç yönteme yer verilmiştir. Bunlar, eşit uzaklık, tarihi haklar ve diğer özel şartlardır. Andlaşma dışındaki maddede yer verilen diğer yöntemler aynı hukuki etkiye sahiptir. Bir başka ifadeyle, andlaşma dışındaki yöntemler arasında bir hiyerarşi yoktur. Özel şartlar klozunun maddeye ithalinin temel amacı, hakça ilkeleri tatmin etmektir. Sınırlandırma alanında adaların varlığı, tipik bir özel şarttır. Devlet uygulamaları ve uluslararası yargı organlarının kararları, adaların karasuları sınırlandırmasına etkilerini hakça ilkeler bağlamında değerlendirmektedir. Bazı örneklerde adalara tam etki, bazılarında ise yarım etki verilmektedir. Bazı örneklerde ise küçük ada ve kayalıklar, nazara alınmamaktadır. Ege Denizi, tüm denize dağılmış çok sayıda adadan oluşmaktadır. Bunlardan bazıları Türk anakarasına çok yakındır. Bu nedenle, Yunanistan kendi adaları ile Türk anakarasının karşılıklı sahilleri arasında orta hattı dayatamaz. Ege'nin eşsiz coğrafi gerçekleri karşısında, Türkiye hukuken orta hattı kabul etme yükümlülüğü altında değildir. Türkiye özel şartlar uygulamasını ileri sürme yetkisini haizdir. Diğer taraftan, Türkiye eğer isterse, orta hattı kabul etme yetkisini haizdir. Fakat bu bir hukuki yükümlülük değildir.Sonuç olarak, taraflar karşılıklı sahillerde karasularını sınırlandırmak için bir anlaşmaya ulaşmalıdır. Müzakere sürecinde adalara ilişkin nasıl bir işlem yapacaklarına karar vereceklerdir. Bu bağlamda devlet uygulamaları ve uluslararası yargı organlarının kararlarını göz önüne alabilirler. Eğer bir anlaşmaya ulaşamazlarsa, uyuşmazlığı bir uluslararası yargı organına sunmaları mümkündür. | |
dc.description.abstract | There are many disputes between Turkey and Greece. Some of these disputes connect with Aegean Sea and have legal dimension in the context of law of the sea. Delimitation of continental shelf and breadth of territorial sea constitute leading disputed factors on law of the sea. When mentioned about Turkish?Greek territorial sea problem, generally, Greece?s aim of extending its territorial sea up to 12 miles comes to the mind. Although, Aegean Territorial sea problem has another aspect. This is delimitation of territorial sea between opposite coasts. In this context, where the distance between the Turkish mainland or islands, islets and rock and the Greek islands that close to Turkish coasts is less than 12 miles, (according the parties present 6 miles practice of breadth of territorial sea) there is a necessity to draw a line for seperating the territorial sea of parties. On the other hand, Greece claimed that there is an existing territorial sea delimitation in the Aegean Sea. Accordingly, territorial sea boundaries in the Aegean Sea are based on the principle of equidistance either conventionally or customarily. According to the Greek contention the territorial sea boundary between Thrace islands and east Sporat islands and opposite Turkish main coast is based on median line, and this is mutually recognized. As can be seen clearly that, Greece claimed that, in this sector, delimitation of territorial sea between opposite coasts is based on median line, which is recognized by parties in the context of customary rules. According to the Greek contention, territorial sea boundary between Dodecanese islands and Anatolian coast established by the Ankara Convention dated 4 January 1932 and the agreement of 28 December 1932. Aforementioned documents were signed between Turkey and Italy. When Italy ceded Dodecanese islands to Greece under the terms of Paris Peace Treaty of 10 February 1947, Greece succeeded these documents.Aforementioned Greece contentions has no legal basis. Firstly, the contention about territorial sea delimitation in the North and Centre sector, that is being based on median line in the context of customary rules, is not legally valid. Because, parties have no opinio juris in this context. On the contrary, there are practices of parties, which indicate that they do not recognize the median line. Likewise, some Turkish officials repeatedly affirm that, there is no territorial sea boundary in the Aegean Sea. Secondly, the contention about territorial sea delimitation in the South sector, that is being based on some document is not legally valid, as well. Ankara Agreement has drawn a line in the vicinity of Megisti and for this narrow area, it has established a territorial sea boundary. However, so?called 28 December 1932 ?Agreement? is neither an agreement nor an appendix of Ankara Convention. It is just a proces verbal, and a preparatory work of an agreement. Although, it is not a binding document, because legal ratification procedure had not been proceed by Turkey and it had not been registrated to the League of Nation Secretariat. So that, it is not legaly valid and has no binding force. Consequently, the line had been drawn by 28 December 1932 proces verbal is not legally valid, and the sole territorial sea boundary between opposite coasts of Turkey and Greece is existing in the Megisti and surrounding area. This boundary is in Mediterranean, but not in Aegean Sea.Then, it is clear that delimitation of territorial sea between opposite coasts in the Aegean Sea had not been made. Parties have to make territorial sea delimitation in order to seperate their territorial waters. The rule regulating delimitation of territorial sea is article 15 of Law of the Sea Convention. According to the article, delimitation is made by agreement. Whether there is no agreement, there are three methods for delimitation. These are equistance, historic titles and other special circumstances. Except agreement, the other methods that mentioned in the article have same legal effect. In other words except agreement, there is no hierarchy between other methods. The main aim to import special circumstances clause to the article is to enjoy equitable principles. Existing islands in the delimitation area is a typical special circumstance. State practice and dictum of international judicial bodies considered the effects of islands in the delimitation of territorial sea in the context of equitable principles. In some instances, full effect, in some instances partial effects are given to islands. In some instances small islands or rocks are disregarded.Aegean sea is composed of numerous islands scattered the whole Sea Some of them are very close to Turkish mainland. Thus, Greece is not able to impose median line between opposite coasts of its islands and Turkish mainland. On the basis of the facts of Aegean unique geograpy, Turkey is not legally under the obligation of accepting median line. Turkey is entitled to assert practice of special circumstances. On the other hand, Turkey is entitled to accept median line, whether she wishes. However it is not a legal obligation.Consequently, parties have to reach an aggrement in order to delimit their territorial sea between opposite coasts. In the negotiation process, they will determine how to treat islands for delimitation of territorial sea. In this context, they will be able to take into account of state practices and dictum of international judicial bodies. Whether they will not be able to reach an agreement, they should submit the dispute to an international judicial body. | en_US |
dc.language | Turkish | |
dc.language.iso | tr | |
dc.rights | info:eu-repo/semantics/openAccess | |
dc.rights | Attribution 4.0 United States | tr_TR |
dc.rights.uri | https://creativecommons.org/licenses/by/4.0/ | |
dc.subject | Hukuk | tr_TR |
dc.subject | Law | en_US |
dc.title | Uluslararası Hukuk açısından Ege karasuları sınırlandırması | |
dc.title.alternative | According to International Law territorial sea delimitation in the Aegean | |
dc.type | doctoralThesis | |
dc.date.updated | 2018-08-06 | |
dc.contributor.department | Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı | |
dc.subject.ytm | International Law | |
dc.subject.ytm | Aegean islands | |
dc.subject.ytm | Incompatibility | |
dc.subject.ytm | Greece | |
dc.subject.ytm | Law of the sea | |
dc.subject.ytm | Turkey | |
dc.subject.ytm | Aegean Sea problem | |
dc.identifier.yokid | 380786 | |
dc.publisher.institute | Sosyal Bilimler Enstitüsü | |
dc.publisher.university | ANKARA ÜNİVERSİTESİ | |
dc.identifier.thesisid | 313110 | |
dc.description.pages | 409 | |
dc.publisher.discipline | Diğer | |