dc.description.abstract | Sanat başka türlü olabilen şeylerin olmasını ya da olmamasının nasıl meydana geldiğine bakmakla ilgilidir. Meydana gelişin ilkesi yapılanda değil yapanda bulunur. Başka türlü olabilen şeyler olası olan şeylerdir, olası olan genellikle olan ya da genellikle olmayandır. Her sanat eseri meydana gelişinin başlangıcı itibarıyla, olabilenle birlikte olmayabileni de içerir. Olabilme ve olmayabilme bir ve aynı şey bakımından söz konusudur. Meydana gelenin taşıdığı, olma ya da olmama olasılığı sanat eserinin maddesinin bu imkanı taşıması sebebiyle ondadır. Sanat eserinde değil, onu vücuda getirende bulunan, meydana gelişin ilkesi, onda, imkan olarak bulunur. Sanatçı bu imkanla sanat eserini meydana getirir.Sanatın olası olanı içermesi sanatçıya çok geniş bir meydana getirme alanı sunar. Yine de sanat hoşlanmayı genelde öğrenme yoluyla sağlar. Taklidi yapılan şey görüldüğünde bu şeyin daha önce görülen şey olduğu idrak edilir ve hoşlanma bu yolla gerçekleşir. Fakat sanatçı yukarıda da belirtildiği gibi olasılık dahilinde kalarak, önceden bilinenden farklı hatta daha önce görülmeyen, bilinmeyen varlıkları, yani olanaksız olanları taklit edebilir. İlk durumda, bilinenden farklı şeylerin taklidinde, örneğin resim sanatının bilinen insandan farklı insanları taklidinde, taklidi yapılanların insan olduğu yine de bilinebilir. Eğer taklidi yapılan şey daha önce hiç görülmemiş bir şeyse o zaman taklit, amacına, çizgiler, renkler gibi taklidin kendisiyle yapıldığı şeyle ulaşır.Tragedyada ise, bir insanın resim vasıtasıyla taklidinde söz konusu olduğu gibi, taklidi yapılanın, mahiyetinde bulunanın maddesi itibarıyla tezahürünün taklidinin gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesine rastlanmaz. Daha açık bir ifadeyle tragedya cevheri cevher olmak bakımından taklit etmez. Tragedya, taklidi yapılanları yani insanları eylemde bulunurken taklit eder. Eylem ve eylemi yapan ikiliğinde, eylem, eylemde bulunanın mahiyetinde değildir. Bu ikilikte, eylemde bulunan cevher, eylem ise cevhere isnat edilendir. Hem cevher hem de ona isnat edilen eylem, varlık olarak anılmakla birlikte asıl anlamıyla varlık olan, cevherdir. Cevhere isnat edilen ise ona isnat edildiğinden ve ondan dolayı varlıktır. Gerçekten de eğer gezinmek, oturmak, sağlıklı olmak mutlu olmak varsa, bu, bir sağlıklı olan, mutlu olan, geziniyor olan olduğundan dolayı vardır ve asıl anlamında varlık işte bu gezen, oturan, sağlıklı olan varlıktır. Adı anılan diğerleri, asıl anlamdaki bu varlığın niteliği, niceliği ya da bu türden herhangi bir belirlenimi olarak vardır ve onlara varlık denmesinin sebebi de budur. Böylece tragedya asıl anlamda varlık olan yani cevher olan insanı ona isnat edilenler itibarıyla taklit eder.Bu sebeple, daha önce bilinenlerin taklidinin yapılıp yapılmaması hususu tragedyada daha farklıdır. Taklidi yapılan, cevher değil eylemleri bakımından cevher olduğundan olanaklı olan ve olanaksız olan, cevherin eylemleri olmak bakımından gerçekleşir. Eylemlerin, onları gerçekleştirenlere insan olmaları bakımından isnat edildikleri ise bilinir. Eğer, taklitte, yürümek, gezmek, kavga etmek, mutlu olmak gibi şeyler görülüyorsa bu şeylerin insan olmak bakımından insana isnat edildiği bilinir. Bu yüzden de sahne düzeni dekor ve makyaj gibi imkanlarla, eylemde bulunmakta olan, olanaksız olan olarak gösterilse dahi tragedya, eylemde bulunanları eylemde bulunmaları bakımından taklit ettiğinden, taklide sadece, bu olanaksız olanların eylemleri itibarıyla bakılacaktır.Böylece tragedya söz konusu olduğunda olanaklı veya olanaksız olan, cevher olmak bakımından cevher ile ilgili olarak değil ama onun eylemleri bakımından gerçekleşir. Aristoteles tragedyaları buna göre, olanaklı olanların taklidi olması ya da olmaması bakımından ayırır. Bir takım tragedyalar eylemler bakımından olanaksız olanları da içeren şeyleri anlatır. Bu durumda eylemlerin hepsi olanaksız değildir. Örneğin olanaksız olanların yapılması sonucu erişilen bir amaç, örneğin sağlık amacı gerçekleşebilir. Daha önce belirtildiği gibi tragedya tamamıyla olanaksız olan öğelerden oluşsaydı, hoşlanma bu öğelerin hissedilmesi bakımından gerçekleşecekti.Olanaksız olanların anlatıldığı tragedyalarda yine de olasılığın içerisinde kalınacaktır. Sanat eseri, olası olanlar dahilinde gerçekleştiğinden olanaklı olmayan olasıların taklidi yapılabilir. Tragedyaların olanaklıları veya olanaklı olmayanları anlatması bu yüzden olasıdır. Bir diğer seçenek ise olanaklı olanın anlatıldığı tragedyalardır. Bu türden tragedyalar olanaklı olanlar bakımından olası olanları anlatırlar. Bu durumda eylemde bulunanların hepsi eylemlerini olanaklı olanlar içerisinde gerçekleştirirler. İlk örnekte eylemler sadece olasılığa göre gerçekleşir, diğerinde ise olası olan daraltılır ve olanaklı olanların olasılığına geçilir.Sanatçı bakımından ise olası olanların veya olanaklı olma bakımından olası olanların anlatılması olanaklıdır. Sanatçı buna imkan olarak sahiptir. Bu durumda sanatçı da, olanaklı olanlar içerisinde olası olana dahil olarak sanat eserini meydana getirir. Şöyle ki; sanatçı sanat eseri yazma ve yazmama olanağına sahiptir. Dolayısıyla sanatçı sadece olası bakımından sanat eseri meydana getirebilir ama kendisi sadece olasılık bakımından değil ama aynı anda olanaklılık bakımından da bağlanmış durumdadır.Aristoteles olanaklı olanlar dahilinde olası olanların anlatıldığı tragedyaları daha değerli bulmaktadır. Diğer yandan olanaklı olanların anlatıldığı bir tragedya Aristoteles'in kendi etiği içerisinden baktığı bir tragedya olduğu gibi, aslında kendi etiğinin kaynak olarak tragedyalara ne derecede ve hangi bakımlardan bağlandığını da göstermektedir.Aristoteles'in etiğinde her eylem ve tekne bir iyiye doğru yönelir. Her şeye tercih edilen bu iyi mutluluktur ve insanlar yaşamlarında mutluluğu elde etmek için eylemlerde bulunurlar. Diğer yandan adı geçen mutluluk insanların kendi olanakları dahilinde elde edebileceği bir niteliktir. Tragedya insanları, ulaşılması kendi olanakları dahilinde olan mutluluğu elde etme adına eylemde bulunurken taklit eder. Dolayısıyla tragedya bu mutluluğun olduğu kadar ona ulaşılması olanaklılığının da taklididir.Mutluluğun elde edilmesi olanaksız yollarla sağlandıysa bu durumda taklit sadece mutluluğun kendisinin taklidine dönüşecek fakat bu olanaklılığın göz ardı edilmesi Aristoteles'in mutluluk amacı çerçevesinde kurduğu etik çerçevenin dışına çıkılması sonucunu doğuracaktır. Bu durumda bahsi geçen mutluluk Aristoteles'in bahsettiği mahiyetiyle bir mutluluk olmaktan çıkacak dahası Aristoteles bakımından artık nitelik olarak, ne olduğundan bahsedilebilecek bir mutluluk olamayacaktır.Çünkü, Aristoteles'e göre cevherle birlikte ona isnat edilenlerin de benzer ( analogon) olarak mahiyetlerinden bahsedilebilir. Mutluluk iyi olduğundan ve aynı zamanda bir nitelik olduğundan bu iyinin de mahiyetinden ve bu mahiyetin ne olduğundan bahsedilebilir. Yine bu iyinin her şeyle ilgili ne olduğunun sorgulanması da gerekmektedir. İnsanla ilgili mutluluk da, adı edilen iyinin ve bu niteliğin mahiyetinin neliğine dair olacaktır. Dolayısıyla Aristoteles'in etiğinde mutluluktan bu koşullar altında ve ne olduğuyla beraber bahsedilmektedir. Öyleyse insanların eylemlerinin ve bu eylemlerin sonucu ulaştıkları mutluluğun taklidi olan tragedyanın mutluluktan bu çerçevede bahsetmesi gerekmektedir.Tragedyanın eylemlerin taklidi olması ve bu eylemlerin birbirlerine bir birliği bütünlüğü sağlayacak şekilde bağlanması, bu bağlanmanın olanaklı, olası ve zorunlu bakımından gerçekleşmesi lazımdır. Eylemlerin bu şekilde bağlanması dolayısıyla gerçekleşen bir bütünün eylemlerden oluşan ama kendisi de eylem olan bir bütün olması lazımdır. Mutluluktan mutsuzluğa değişimi bütünlüklü bir eylem olarak taklit ederek tragedya bu eylem birliğini gerçekleştirir. Mutluluk adına yapılan bir eylem ya da eylemler bütünü sonucunda mutsuz da olunabileceğinden mutluluktan mutsuzluğa değişim tek bir eylemle ilgili gerçekleşebilecektir. Diğer yandan bu değişimin bir çok eylem sonucu gerçekleşmesi aklın bu değişimi nasıl algılayabileceği sorununu güdeme getirmektedir. Bütün ve bir olarak adlandırılan bir eylem ve bu bütünün bir çok farklı eylem sonucu oluşması bu soruyu gündeme getirmektedir. Akıl tragedya da hem bir bütünü algılamalı ama bir yandan da bu bütün içerisinde gerçekleşen değişimi de kavrayabilmelidir. Tragedyanın hikayesinin uzunluğu, uzunluğun bütünü açık olacağı şekilde, Akıl tarafından düşünülür. Aristoteles'e göre uzunluk bir nicelik olarak akıl tarafından bölünmez olarak ve bölünmez bir zamanda düşünülebilir. Diğer yandan bir nicelik daha önce belirtildiği gibi her biri doğası gereği bir ve bireysel olan iki veya daha fazla tamamlayıcı öğeye bölünebilen bir şeydir.Akıl, bölünmez olanı bölünmez olarak ve bölünmez bir zamanda düşündüğünde bu niceliğin ? örneğin uzunluğun - parçaları bilfiildir ve hangi zaman bölümünde bölünmezin hangi parçasının düşünüldüğü bilinemez. Dolayısıyla bu durumda bölünmezin parçaları bilfiildir.Oysa akıl, bölünmez olarak düşündüğü ama aynı zamanda bölünebilir olan niceliğin parçalarını, birbirinden ayrı olarak da düşünebilir. Bu durumda akıl, zamanı da parçaların sayısına göre bölmektedir. Bu durumda uzunluk bir çok uzunluktan meydana gelmiş gibidir. Aristoteles böylece, aklın tek bir bölünemez gibi düşünebildiği uzunluğun, tragedyanın hikayesi söz konusu olduğunda bir kerede hatırlanabilir bir uzunluk olması gerektiğini belirtir. Böyle bir uzunluğun, olasılık ya da zorunluluğa göre birbirini takip eden eylemlerin, ya mutluluktan mutsuzluğa ya da mutsuzluktan mutluluğa doğru değişimini ortaya koyan uzunluk olması gerekmektedir.Tragedya mutluluktan mutsuzluğa değişimin taklidini kendine özgü olan taklit biçimiyle gerçekleştirir. Diğer yandan Aristoteles bu değişimin hangi durumlarda gerçekleştiğini de ortaya koyar. Tragedyanın amacı olan hikaye, korku ve acıma uyandıran eylemlerin taklididir. Bu duygulanımların hikaye yoluyla harekete geçirilmesi, hikayeyi, tragedyanın zorunlu parçası kılmaktadır. Korku ve acıma hikaye yoluyla ortaya çıkan duygulanımlardır. Daha önce de belirtildiği gibi, korku ve acımayı ortaya çıkaran baht dönüşü ve tanınma da, hikayenin parçaları olacaktır. Bilgisizlikten bilgiye geçiş olan tanınma, ve bu tanınma sonucunda meydana gelen, ve mutluluktan mutsuzluğa değişim olan baht dönüşü, böylece, hikayenin parçaları olarak korku ve acımaya sebep olacaklardır. Diğer yandan korku ve acıma duygulanımları mutluluktan mutsuzluğa düşülen bir durumda meydana gelmez. Örneğin, mutluluktan mutsuzluğa düşen erdemli insanlar korku ve acıma uyandırmayacaklardır. Mutsuzluktan mutluluğa düşen kötü insanlar da bu iki duygulanımı meydana getiremeyeceğinden, tragedyanın konusu olamayacaklardır. O halde hikaye, erdem ve adalet bakımından diğer insanlardan üstün olmayan, ama, insanlar içerisinde büyük bir üne sahip olan kişinin taklidi olacaktır. Ayrıca, bu kişi, kötülüğü ve acımasızlığı yüzünden değil bir yanılgı yüzünden mutsuzluğa düşmüş olmalıdır. Bunun sebebi, acımanın, layık olmadığı halde mutsuzluğa düşen kişi karşısında, korkunun ise, mutsuzluğa düşen bize benzer kişi karşısında duyulmasıdır.Üstün insanların, müstehak olmadıkları halde acı çekmeleri, dahası, bunun bizim gözlerimizin önünde gerçekleşmesi bizde acıma duygulanımı uyandırır. Bu tür şeylerin ancak gözlerimizin önünde gerçekleştiğinde acı uyandırması, çekilen acıların ancak bize yakın olduğunda, acıma duygulanımı uyandırması sebebiyledir. Örneğin yüzyıl önce gerçekleşmiş bir olayı iyi anımsayamayacağımızdan bu türden şeyler için çok küçük bir acı duyarız.Gerçekten de, acıma, tanımı itibarıyla, yıkıcı ve acı verici bir kötülüğün bunu hak etmemiş bir kişinin başına geldiğini gördüğümüzde, bizim ya da bir arkadaşımızın başına da gelebileceğini dahası bunun çok yakında olabileceğini beklediğimizde duyduğumuz acı hissidir.Dolayısıyla olayın bize yakınlığının söz konusu olmadığı durumlarda acıma duyacağımız kişinin soylu olması ve olayın gözümüzün önünde cereyan etmesi gerekmektedir. Bu durum olayı yakınımızdaymış gibi hissetmeyi sağlayacaktır. Bu yakın olma, acıma hissini doğuracaktır.Korku ise yıkım ve acıya yol açacak büyük bir kötülüğün imajının sebep olduğu acı ya da rahatsızlık olarak açıklanabilir. Aristoteles'e göre korku, uzakta değil insanı tehdit edecek kadar yakında olduğunda hissedilir, örneğin herkes öleceğini bilir fakat bu hemen gerçekleşmeyeceğinden bu, şu an için bir korkuya yol açmaz. Dolayısıyla, korkuya, bizi yok edecek ya da bizde büyük acılar doğuracak kadar zararı dokunacak güce sahip olduğunu düşündüğümüz şeyler neden olacaktır. Bu tür şeylerin belirtileri korku vericidir ve korkunç olan şeyin kendisinin çok yakında olduğunu hissettirir.Dolayısıyla Aristoteles'e göre korku duygulanımı uyandırılmak istendiğinde, korku duyması istenenlerin, gerçekten tehlike içinde olduklarını hissetmelerini sağlamak gerekir. Tragedya, bunu, seyirciye böyle bir şeyin kendilerinden daha güçlü insanların başına geldiğini, umulmadık kimseler tarafından umulmadık bir biçimde ve umulmadık bir zamanda kendileri gibi kimselerin başına da geliyor olduğunu, ya da gelmiş olduğunu göstererek yapar.Diğer yandan mutluluktan mutsuzluğa değişimin gerçekleşmesi için tragedya retoriğin imkanlarını da kullanmaktadır. İnsanları, kendilerinden daha güçlü olanların uğradığı şeylere onların daha muhtemel olarak uğrayabileceğine inandırma, kanıt yoluyla gerçekleşebilecektir. Güçlü olanın yaşadığının herkesin başına gelebileceğini kanıtlama bir tür göstermedir. Bahsi geçen gösterme örtük tasımın kullandığı gösterme ile aynıdır. Gösterme, konuşmacının karakteri ve duygulanımlar yoluyla inandırmayla birlikte retoriğin kullandığı inandırma yollarından biridir. Retorik ise tanım olarak insanların genel bilgi alanı içerisine giren ve belli bir bilime ait olmayan şeylerle ilgili olandır; insanlar gündelik hayatlarında görüşleri tartışma ve doğrulama kendini savunma ve başkalarına karşı çıkma girişiminde bulunabilir. Bu ise hem edinilmiş alışkanlıklar vasıtasıyla olabildiğinden hem de konu sistemsel olarak ele alınabildiğinden bu aynı zamanda bir sanat işlevi olacaktır.Retorik bir tekne olarak her tekne için söz konusu olduğu gibi bireysel durumlar değil belli tipte insanlar için olası olan şeylerle ilgilenir. Örneğin hekimlik sanatı Sokrates ya da Kallias'ı iyileştirmeye neyin yardımcı olacağı üzerine değil belli türden insanı neyin iyileştireceği ile ilgili olacaktır. Retorik daha önce de bahsedildiği gibi konuşmacının kişisel karakterine bağlı olan duygulanımları uyandırılmasına bağlı olan ve konuşmanın kendisi aracılığıyla olan olmak üzere insanları inandırmak için üç yöntem kullanır. Tüm bu yöntemler ise söz vasıtasıyla uygulanan yöntemlerdir.İlk durumda konuşmacının söylediğinden yola çıkılarak konuşanın inanılacak biri olduğu düşündürülür. İkinci durumda ise dinleyicilerin duygulanımları harekete geçirilerek inanma sağlanır. Örneğin mutluluk ve dostluk duygulanımlarıyla dolu olduğumuzdaki yargılarımızla düşmanlık ve sıkıntı duygulanımları içinde olduğumuzdaki yargılarımız aynı değildir.Son olarak ise inandırma duruma uygun inandırıcı kanıtlar yoluyla bir gerçeği ya da sözde gerçeği kanıtladığımızda konuşmanın bizzat kendisi aracılığıyla gerçekleşmiş olur. Bu tür bir kanıtlama ise ya tümevarım ya da örtük tasıma dayanacaktır. Çünkü Aristoteles'e göre bir şey kanıtlayan herkes ya örtük tasım ya da tümevarım kullanmak zorundadır.Aristoteles' e göre düşünmeye dayanan her öğretim daha önceki bir bilgiye dayanmaktadır. Bu durum matematik ve diğer sanatlar için geçerli olduğu gibi diyalektik düşünme ve retorik argümanlar için de geçerlidir. Adı geçen bilim ve sanatlar akıl yürütmelerini tümevarım ve tasım vasıtasıyla yaparlar.Retoriğin inandırma yöntemi olarak kullandığı örtük tasımlar ise tasımdır. Örtük kıyas ise bazı önermelerin gerçek olarak kabul edilmesi halinde oldukça farklı başka önermenin de sonuç olarak ister her zaman isterse genellikle gerçek olması gerektiği gösterildiğinde söz konusu olan kanıtlamalardır. Diğer yandan retorik örtük tasımın temelini oluşturan zorunlu olan az sayıda olgu vardır. Üzerinde karar verdiğimiz ve bu yüzden araştırdığımız şeylerin çoğu bize değişik seçenekler sunar. Bunun sebebi ise bizim eylemlerimiz üzerinde düşünüp araştırma yapmamızdır, bu eylemlerin ise hiç birisi zorunluluk tarafından belirlenmez. Dolayısıyla Aristoteles'e göre olası olan şeyler yine olası olan öncüllerden çıkarılmalıdır. Bu olasılık üzerine kurulmuş olan örtük tasım için geçerli bir durumdur. Olası ise genellikle olan bir şeydir ve bu yüzden de değişken sınıfına aitse olan bir şeydir.Daha önce de söylendiği gibi örtük tasım bazı önermelerin gerçek olduğunda bambaşka bir önermenin de sonuç olarak ister her zaman isterse genellikle gerçek olması gerektiği gösterildiğinde söz konusu olan kanıtlamalardır. Tragedyanın uyandırmaya çalıştığı korku duygulanımı ise yine bir örtük tasım sayesinde gerçekleşecektir. Daha önce de belirtildiği gibi bir tehlikenin yakınlığının korku duygulanımı uyandırılmak istenene hissettirilmesidir ve bu ise özellikle tragedya söz konusu olduğunda bu türden bir şeyin kendilerinden daha güçlü insanların başına gelebileceği kanıtlanarak gerçekleştirilebilecektir.Böyle bir kanıtlama ise a fortiori bir örtük tasım yoluyla sağlanabilir. Ancak Aristoteles'e göre bu örtük tasım ya da kanıtlama şekli bir şeyin daha çok olası olduğu bir yerde doğru değilse daha az olası olduğu yerde de doğru olamayacağı ya da daha az olası olduğu yerde doğru ise daha çok olası olduğu yerde de doğru olabileceği gerçeğine dayanır. Böylece bu ilkeye göre tanrılar bile her şeyi bilen kişiler değillerse insanlar daha da fazla öyledir. Bu ilke de daha önce belirttiğimiz gibi bir nitelik aslında bulunmaması daha olası olan bir yerde yoksa bulunması daha az olası olan yerde hiç yoktur. Sophokles'in Kral Oidipus tragedyasında Hikayenin bir parçası olan koro şarkısında mutluluğu tattığı halde daha sonra mutsuzluğa düşen Kral Oidipus örneğinde bu türden örtük tasım örneği görülebilir:Ey insanoğulları!Ömrünüz bence bir hiç.Kim ermiş bu dünyada,Özlenen mutluluğa?Hayal, mutluluk denen;O da sönüverinceAnlar gerçeği insan.Talihsiz Oidipus!Gördükten sonra seninYaman alınyazını,İnanmam insanlarınMutluluğuna artık?Yükseklere nişan almış,Yüceliğe ermiş,Mutluluk nedir, tatmıştı,Yok etmişti, ey Zeus,O sivri tırnaklı,Çetin bilmeceli,Canavar genç kızı.Dikilip karşısınaBir kale gibi, ölümün,Korumuştu ülkemizi.Tragedya retoriğin gösterme, kanıtlama gibi imkanlarını kullansa ve bu yolla korku ve acıma duygulanımları uyandırsa da öncelik bu duygulanımların olanaklı olası ve zorunlu bakımından kurulan hikaye yoluyla uyandırılmasındadır. Retoriğin imkanları ise bu şartlar dahilinde kullanılmalıdır. Örneğin yukarıdaki koro parçası gösterme yoluyla duygulanım uyandırabilmekle birlikte hikayenin bir parçası olarak yer alır. Bu da olanaklı olası ve zorunluluk itibarıyla olur. Yukarıdaki koro parçasını örnek olarak alacak olursak, koro hikayenin dışında olan değil tam tersine kral Oidipus'un başına gelenler vuku bulduğunda orada olandır. Koro sözleri ise zaman bakımından o sırada gelişen eyleme uygun olandır.Neticede retoriğin imkanları, retoriğin amacı tragedya sanatının amacının altında olduğundan, tragedyanın amacı dahilinde kullanılabilir ancak. Tragedyanın amacı hikaye olduğundan ve hikaye korku ve acıma duygulanımlarını barındırdığından, bu duygulanımları uyandırmak için altında bulunan bir tekne olan retoriğin imkanlarını kullanabilmektedir. Burada amaçla ilgili bir öncelik mevcuttur. Bu durumun ters de olabilir, amacı konuşma yoluyla inandırmak olan birisi şiir sanatının imkanlarını kullanabilirdi. Bu durumda şiir sanatının amacı retorik sanatının amacının üstünde olacaktır.Tragedya bir yandan tümel olanı anlatırken bunu tek tek olanlar üzerinden yapar. Şiir sanatı tek tek isimler vermesine rağmen tek tek olanı değil tümel olanı anlatmaktadır. Örneğin komedi sanatı, hikayesini oluşturduktan sonra öyküdeki karakterlere rasgele adlar vermiştir. Tragedyada durum biraz daha değişiktir; tragedya bilinen isimlere yer verebileceği gibi bazı tragedyalar bilinen isimler yanı sıra kurmaca isimlere de, bazıları ise tamamen kurmaca isimlere yer vermişlerdir.Diğer yandan tragedyanın bilindik isimlere veya kurmaca isimlere yer vermesi sanatçının amacı bakımından bir fark oluşturmaz. Şöyle ki; tragedya bilindik isimlere de kurmaca isimlere de yer verse verilen isimler, gerçekleştirilen eylemlere tesadüfidir. Çünkü eylemde bulunanların eylemleri, o isimde olmaları bakımından gerçekleşmez. Örneğin Kral Oedipus'un Python Tapınağı'na karısının kardeşini göndermesi eyleminde, Kral Oidipus'un Kral Oidipus olması gerçekleştirilen eyleme tesadüfidir. Kral Oidipus yerine başka isimdeki bir kral da bu eylemi yapabilirdi.Başka bir deyişle, sanat eseri söz konusu olduğunda, Python Tapınağı'na karısının kardeşini gönderenin gönderenin kral Oidipus olması zorunlu ve genel olarak gerçekleşmeyen sonuç olarak tesadüfi olandır. Aynı şey nitelikler hakkında da geçerli olacaktır. Kral Oidipus'un adaletli olmasında, adaletli olmak Kral Oidipus'a tesadüfidir. Adaletli olan, Kral Oidipus değil bir başka kral da olabilirdi. Bu durumda, aslında, söz konusu olan Kral Oidipus değil belli özellikte olan birisidir. Yani; kral olan birisi. Krala isnad edilen nitelik ise, belli özellikte olan yani kral olana isnad edilen bir niteliktir.Seyirci sahnede kral Oidipus'un değil bir belli özelliğe sahip birinin yani kral olan birinin yapıp ettiği şeyleri görür, adaletli olan bir eylem ise seyirci gözüyle Kral Oidipus'un, Kral Oidipus olması bakımından değil, belli özellikteki bir kralın eylemidir. Diğer yandan, tümel olan ise sahne üzerinde gerçekleşenlerin kendi doğası gereği olan şeylerden oluşuyor olmasıdır. Örneğin; Kral Oidipus Python Tapınağı'na karısının kardeşini gönderdiğinde, bu kişinin gönderilme sebebi kralın göndermesidir ve burada diğer durumda olduğu gibi tesadüfi olan yoktur. Ulak gönderildiyse bunun sebebi kral gönderdiği içindir.Böylece seyircide meydana getirilecek olan katharsisin koşulları da oluşturulmuş olur. Seyirci Kral Oidipus adı verilmiş olan bir kralın bu isme tesadüfi olan bir nitelik olan mutluluktan mutsuzluğa düşmesini seyrederken aslında tümel olanı algılamakta ve Kral Oidipus'un niteliklerine sahip olan birinin belli koşullar altında mutluluktan mutsuzluğa düşebileceğini görerek katharsis yaşamaktadır.Sahnede Kral Oidipus'un oyuncu vasıtasıyla taklit edilmesi de yine aynı şekilde o oyuncunun Kral Oidipus ismi verilmiş olan karaktere tesadüfi olması ile gerçekleşir. Kral Oidipus ismi verilmiş karakteri o oyuncunun oynaması ne zorunlu ne de genel olarak gerçekleşen bir şey dolayısıyla tesadüfidir. Karakter o oyuncu tarafından değil de bir başka oyuncu tarafından da oynanabilirdi.Sonuç olarak, eğer tesadüfi olan; bir özneye ait olan ama o öznenin o özne zamanın o zaman yerin de o yer olması bakımından dolayı ona ait olmayan bir nitelikse, Kral Oidipus'un Kral Oidipus olması bakımından ona ait olmayan her türlü nitelik tesadüfidir. Yine aynı tanımdan yola çıkarsak diyebiliriz ki; Kral Oidipus ismi verilen karakter sahnede ölüyorsa bu, o öznenin, Kral Oidipus olması bakımından değil o özne olması bakımından yani belli özellikteki biri olmak bakımından gerçekleşir ki, bu durumda gerçekleşen ölüm seyircide katharsise sebep olabilecektir. Dolayısıyla tragedya tek tek isimler vermesine rağmen genel olanı bu şekilde anlatma imkanına sahip olan bir sanattır.Diğer yandan, katharsisin olanaklı olası ve zorunluluğa göre gerçekleşmiş olması gerekir. Şöyle ki; Olanaklılık olasılık ve zorunluluk bakımından baktığımızda tragedyalar arasında bazı farklılıkların olduğu açıktır. Bazı tragedyalarda akıldışı yani olanaksız olan ifadelere rastlanması mümkündür. Aristoteles akıldışı olana yer veren tragedyalardan Poetikası'nda bahseder. Örneğin tanrıların olayların akışına müdahele ettiği Medeia tragedyası. Medeia'da; çocuklarını öldüren Medeia tragedyanın sonunda Helios'un, kanatlı atların koşulu olduğu arabasıyla kaçar ve düşmanlarından kurtulur.Bu akıldışı ve olanaksız olan bir şeydir ve Aristoteles'e göre iyi bir tragedyada, bu tür akıldışı şeylere hikayenin örgüsünde yer verilmemeli fakat ille de yer verilecekse olanaksız olanlardan öykü haricinde bahsedilmelidir. Diğer yandan Medeia'da olan şeyler akıldışı ve olanaksız olmasına rağmen, yazarın bu tür olası şeyleri yazması ve yazmaması olanaklı olduğundan, yazar sanat eserinde bu tür bir olanaksızlığa yer verebilir. Çünkü sanat olası olanları içermektedir. Yani yazarın tanrıların müdahelesinin olası olabileceği türden hikayeleri kurması olanaklıdır. Olanaklı olmasaydı yazamazdı. Olanaklı olmayan şeyleri yapması ise olası değildir. Yani yazarın kendisi, olanaklı olan dahilinde olası olanları seçebilir, yani olası olanları anlatabileceği bir hikayeyi kurması olanaklıdır. Dolayısıyla olanaklı olana bağlı olmayana bağlı olarak gerçekleşen olası ancak hikaye için mümkündür.Diğer yandan, bu imkan, sanat için geçerli olsa dahi Aristoteles, hikayenin olanaklı olanların olasılığına bağlı olarak gelişmesini tercih eder. Çünkü tragedya daha önce de belirtildiği gibi hayatı ve bu hayatın içinde gerçekleşen mutluluk ve mutsuzluğu taklit eder.Söz konusu hayat yani taklidi yapılan hayat insan hayatı olduğundan, bu hayatı konu alan bir tragedyanın, insan hayatına değin olduğu tasavvur edilen olanaksız bir şeyi taklit etmesini - sanat eseri olarak gösterme olanağına sahip olsa da- Aristoteles tragedyanın iyi olması bakımından tercih edilir bulmamıştır. Bunun sanatsal olması ise sanatın yanlışı da içermesi ve hayat bakımından ya da olanaklı olmak bakımından yanlış olan bir şeyin sanat bakımından doğru olabilmesi ile ilgilidir.İnsan hayatıyla ilgili olanaklı olan ise Aristoteles'in etiğinde belirtildiği gibi insanın elinde veya dostlarının elinde olan şeyle ilgili olandır. Her eylem bir amaç gereği yapıldığından ve insanlar ulaşmak istedikleri amaçla ilgili eylemlerde bulunacaklarından ve bu eylemlerin başlangıcının kendilerinde bulunması gerekliliğinden dolayı, olanaklı olan, bu ilkeye sahip insanın yapabileceği şeyler olacaktır dolayısıyla.Böylece eğer mutluluk en üstte bulunan ve insanların ulaşabileceği bir amaçsa bu amaç gereği yapılan eylemlerin de olanaklı eylemler olması insanların yapabileceği eylemler olmalarına bağlıdır. Dolayısıyla tragedya, insan hayatının ve bu yaşamda gerçekleşen mutluluk ve mutsuzluğun taklidiyse bu mutluluğa ulaşmak isteyen insanların eylemleri de bu anlamda olanaklı olanlar olmalı ve tragedya mutlulukla birlikte, mutluluğa ulaştıran araçların da taklidi olmalıdır.Diğer yandan insan hayatından kastedilen, insanların sahip oldukları eylem yaşamıdır. Tragedya eylemde bulunan insanları taklit ettiğinden, dahası taklidi yapılan mutluluk bir eylem olarak insanların ulaşabilecekleri bir nitelik olduğundan böyle bir eylem ise insan hayatı içerisinde gerçekleşeceğinden tragedya bu anlamda insan hayatını eylem halindeyken veya başka bir deyimle insanın eylem hayatını taklit eder diyebiliriz.O halde tragedyayı olanaklı olanların taklidi olmaktan çıkarıp sanatın içinde kalmakla birlikte hayat bakımından yanlış olanın taklidi haline getirmek mümkündür. Fakat bu tercih Aristoteles'in etik felsefesinde bahsettiği mutluluk ve ona ulaşma yolları dışında bir sanat eseri meydana getirmek anlamına gelecektir. Çünkü bu, insanı, en üst amaç olan mutluluğa kendi olanakları içerisinde ulaşabilmekten çıkarmak anlamına gelmek demektir. Yukarıdaki örnekten hareket edecek olursak; sanatsal açıdan uçan atlar, uçan atlara binen insanlar ve bu insanların bu atlar vasıtasıyla belli bir amaç gereği herhangi bir eylemi gerçekleştirmesini tasavvur etmek sanat bakımından mümkündür, dolayısıyla böyle eylemlerle olasılık ve zorunluluk bakımından bir birlik ve bütünlük sağlamak ta mümkündür ve böyle bir tasavvurun eşlik ettiği kurgu sanatsaldır.Diğer yandan böyle bir sanatsal anlatım yukarıda da bahsedildiği üzere Aristoteles'in etik alanı dışına çıkmak anlamına gelir, çünkü insan kendi yaşamında belli bir amaç gereği kanatları olan bir hayvana binme ve bu hayvanlarla havada düşmanla çarpışma olanağına sahip değildir. Yine sanat içerisinde kalınarak 1500 metre uzunluğunda bir insan ve bu insanın 1200 m yükseklikteki bir elmayı koparmasını tahayyül etsek de gerçek insan yaşamında insanlar 1200 metre yükseklikteki bir objeye ulaşabilmek için kendileri için olanaklı olanı seçeceklerdir.Dolayısıyla Aristoteles insan ruhunda meydana getirilecek korku ve acımanın bu anlamda insanın ulaşabileceği şeyler yani olanaklı olan etrafında gelişmesini tragedya bakımından daha olumlu bulmaktadır. Bu yüzden de Aristoteles bu anlamda ozanın işinin olasılık ya da zorunluluk açısından olanaklı olan şeyleri anlatmak olduğunu söyler.Neticede tragedya da birlik ve bütünlük herhangi bir yolda değil olanaklı olanların olasılık ve zorunluluğa göre düzenlenmesi suretiyle meydana getirilmelidir. Sanat eserindeki yanlışı ise sanatçının olanağı olarak görmek gerekmektedir. İnsanın 1200 m yükseklikteki meyveyi koparması değil insanın 1200 m yükseklikteki bir meyveyi koparmasının yazılması olanaklıdır. | |