dc.description.abstract | Bu çalışmada, Hegel'in Tinin Fenomenolojisi eserinde Realität'dan Wirklichkeit'a geçiş Tin'in hakiki tözüne ulaşmak üzere aufhebung olarak ele alınacaktır. `Varlık' düzeyinde şeylerin ve sonluluğun alanı olan Realität Doğaya tekabül etmektedir. Doğanın aşılması ise Doğa'nın edimin diyalektiği tarafından inşa edilen öznellikler arası sahaya tekabül eden Wirklichkeit'a nazaran daha düşük bir hakikat düzeyine sahip olacak şekilde Hegel'in genel sisteminde dahil edilmesi sayesinde mümkün olacaktır. Bu yüzden; şeyler arasındaki sonlu ilişkilerin sahası olan Doğa kendini dolayımsızlık olarak dışsallaştıran Kavramı temsil etmektedir. Dolayımsızlığın aynı zamanda soyut, tek-yönlü ve basit olan olarak da ifade edildiği göz önünde bulundurulduğunda, Doğanın Kavramın sonluluk ve olumsallık olarak belirlediği dolayımsız nesnelliği olduğunu savunacağız. Ancak, -aufhebung teriminin ima ettiği üzere- yalnızca bu dolayımsızlığın olumsuzlanarak muhafaza edilmesi sonucu daha üst bir hakikat düzeyine ermek mümkündür. Bu yüzden; Tin'in gerçek tözü şeyler arasında hüküm süren sonlu ilişkilerin alanı olan Realität değil, edimin diyalektiği tarafından inşa edilen öznellikler-arasılığın sahası olan Wirklichkeit'dır. Çifte olumsuzlamanın dinamik hareketine tekabül eden edimin diyalektiği çerçevesinde, elde edilen eser gibi edimin gerçekleştirilmesine dahil olan bireyler ve onların niyetleri ve motivasyonları gibi sonlu öğeler aşılmaktadır. Böylece söz konusu geçiş varlık düzeyindeki şeyler üzerine kuramlar geliştirilmesinden edimin kuramının yapılmasına geçişi temsil etmektedir. Tez boyunca, Kavramın varlık ve şey düzeyinde dışsallaştırılmasının aşılması yönündeki titiz çaba ortaya konacaktır. Ancak bu çaba yalnızca edimin diyalektiğinde layıkıyla gerçekleştirilecektir. Çifte olumsuzlama işlevi gören edim Kavramın an-sich-sein ve für-sich-sein'ını bir araya getiren hakiki kategori olacaktır. Düşünce ve şeylerin düzenini birleştiren hakiki kategorinin kendini edimin diyalektiğinde gösteren çifte olumsuzlama olduğunu ifade etmek önemlidir. Bireylerin ilgisine mazhar olan, onları eylemeye teşvik eden ortak mevzular yani esas mevzu (sache selbst) Tin'in hakiki tözüdür.Realität Wirklichkeit geçişinin izi Tinin Fenomenolojisinin beşinci bölümünde sürülecektir. Akıl (Vernunft) başlığı altındaki bu bölüm temel olarak kendini anlama düzeyinden (Verstand) akıl düzeyine (Vernuft) doğru eğiten bilincin hareketi üzerinedir. Anlama (Verstand) Özneye dışsal olan başkalık üzerine düşünmeyi temsil etmektedir. Bu yüzden; anlama Özne ve Nesne arasında aşılmaz bir ayrılığa dayanmaktadır. Realität'ı düşüncenin esas nesnesi olarak ele almak bizi temsili düşünceye hapseder. Şey düzeyine indirgenmiş düşünme daha en baştan dolayımsızlığa bel bağlamayı gerektirir. Kavramsallaştırmalarımızı verili bir dolayımsızlığa dayandırmak da dolayımsızlığın Kavram tarafından kendi dolayımsız nesnelliği olarak kurulduğu gerçeğini gizlemektedir. Bu yüzden söz konusu bölüm kendini bu dolayımsızlığa dayandıran şey düzeyinden kurtarmaya çabalayan bilincin momentlerini göstermektedir.Tin'in Fenomenolojisinin ilgili bölümü felsefe tarihinde idealizm momentine tekabül etmesi açısından da önem taşımaktadır. Özne nesne ayrımını şu ya da bu şekilde aşmak gerçekten de idealizmin sorunudur. Hegel felsefesinde, Kavram kendi kendini belirleme yönündeki diyalektik hareketi vasıtasıyla Töz'le özdeş olan Öznedir. Dolayımsız nesnelliğinde Kavram kendini dolayımsızlıklık, sonluluk, olumsallık olarak Realität düzeyinde belirlemiştir. Bu saha Kavramın olumsuzlaması olup ona yabancıdır. Realität bu yüzden Kavramın kendi kendini belirleme sürecinin bir parçası olarak aşılmaya mahkumdur.Argümanımızı geliştirmek üzere Hegel'in Mantık Bilimi isimli eserine de değineceğiz. Gerçekten de, ?Varlık? adı altındaki ilk bölümde yer alan sonluluk-sonsuzluk tartışmasının genel amacımız için çıkarımları büyüktür. Bu tartışma sonlu şeylerin nasıl inşa edildiğinin yanı sıra bunların aşılmasının da imkanını sunmaktadır. Hegel in sınır (Grenze) ve sınırlandırma (Schranke) arasında yaptığı ayrım bu açıdan çalışmamız boyunca bizim için işlevsel olacaktır. Sonlu şeyler Hegel'e göre birbirlerinin sınırı olacak şekilde belirlenmiştir. Bu yüzden sonlu bir şey sonsuzca başka bir şeyin sınırı olmaktadır. Bu belirlenim sonlu şeylerin sahası olan Realität alanını inşa etmektedir. Ancak bunun yanı sıra her bir belirlenmiş niteliğin yine başka bir sonlu nitelik değil sonsuzluğa nazaran kendi kendi aşma imkanı olan kendisine ait bir sınırlandırması bulunmaktadır. Bu yüzden daha en başından sonlu şeyler olarak inşa edilen kaliteler kendilerini, kendi sonluluklarını, aşma imkanını içinde barındıracak şekilde inşa edilmiştir. Bütün sonlu şeyler kendi sonluluklarının aşılma imkanıyla beraber belirlenmişlerdir. Bu Hegel felsefesindeki çoklu hakikat düzeylerinin arkasında yatan gerçektir. Realität'ın aşılması bu yüzden sonlu şeylerin aşılmasıyla benzer bir dinamiğe sahiptir. Bu aslında sonsuzluğun ve Kavramın belirlenimleriyle ilişki içerisinde sonluluğun aşılmasıyla bağlantılıdır.Tezin amacı Realität'dan Wirklichkeit'a geçisi şey düzeyinin diyalektik olarak aşılması olarak açıklamaktır. Bu sayede Kavramın şey düzeyinde Doğa'da kendini kendi dolayımsızlığında dışsallaştırdığını açıklamak amaçlanmaktadır. Kavram Doğa'da Varlık düzeyine inmekte ve böylece kendi kavramsal ve nitel özelliklerini yitirmektedir. Bu yüzden; Kavram Doğa'da barınamamaktadır. Ancak bu kavramın kendi kendini belirlemesinde mühim bir momenttir. Yalnızca bu dolayımsızlığın ve sonluluğun olumsuzlanması sayesinde bilinç Akıl düzeyine erebilir ve Kavram kendine dönebilir; kendi sınırlamasıyla ilişkiye geçebilir ve Töz halini alabilir. Bu ise edimin diyalektiğinde inşa edilen öznellikler-arasılıktır. Bu yüzden nihai amacımız Hegel'in Töz ve Özne arasında inşa etmeye çalıştığı özdeşliği açıklamaktır.Bu çerçevede söz konusu amacı Hegel'in idealizminin kalbinde yatan Akıl (Vernunft) seviyesine ulaşacak şekilde kendini eğiten bilincin hareketi üzerinden ele almaya karar verdik. Hegel'in idealizmine dair mühim çıkarımlara sahip olan Tin'in Fenomenolojisinin söz konusu bölümünün eserin merkezinde yer aldığına inanıyoruz. Söz konusu bölümün diğer bölümlere nisbeten çok daha kapsamlı bir biçimde sunulması da yine bunu doğrulamaktadır. Bu bölümde tekil birey ve nesnel dünya ortaya çıkmaktadır. Bölüm bireysel bilincin nesnel dünyayı temellük etme yönündeki gerilimini yansıtmaktadır. Bilinç buna ancak gözlemleyen akıl kısmının sonunda mazhar olacaktır. Bu açıdan eserin hissi kesinlik, algılama, anlama yetisi ve öz-bilinç bölümlerini içeren daha önceki bölümlerinin gözlemleyen akıl kısmının başında yeni baştan ele alındığını görmek ilginçtir. Sanki bilincin hakiki deneyimi ancak öz-bilincin kendisinin gerçekliğin ta kendisi olduğu kesinliğine sahip olması aracılığıyla bireyselliğin kurulmasının akabinde başlamaktadır. Fredrick Jameson'ın belirttiği üzere , eserin daha önceki bölümlerinin felsefe tarihinde mühim yere sahip olan insani deneyimin tek tek anlarını ele aldığını düşünmek mantıklıdır. Ancak öz-bilinç dışsal gerçekliği sorguladığında ve orada kendisinden başka bulunacak bir şey olmadığı kesinliğine sahip olduğunda hakiki manada bilincin deneyiminden bahsetmek mümkündür.Ancak esasında Kavramın kendi kendisini belirlemesine dair bir soru olan Özne ve Töz arasındaki özdeşliğin izini fenomenolojik olarak sürmek kaçınılmaz olarak bazı yöntemsel soruları beraberinde getirmektedir. Böylesi bir yaklaşım Kavramın kendi kendini belirlemesinin sunumu olan Mantık Bilimi ile genelde Özne ve Töz arasındaki özelde de bilinç ve başkalık arasındaki özdeşliği inşa eden bu kendi kendini belirleme etkinliğinin bilinç tarafından kavranmasının sunumu olan Tin'in Fenomenolojisinin farklı yaklaşımlarıyla çalışmayı gerektirmektedir. Biz bu çalışmada her iki eserin birbirini tamamladığı görüşünü benimsedik. Tin'in Fenomenolojisi bu tezin esas kaynağı olacak; gerektiğinde Mantığa başvurulacaktır.Tezin organizasyonu hakkında bilgi vermek gerekirse, ilk bölüm Tin'in Fenomenolojisinin beşinci bölümünün ilk kısmı olan Aklın Kesinliği ve Hakikatı üzerine olacaktır. Bu kısımda temelde kategori sorunu ele alınmakta ve Hegel'in bu soruya cevabı olan Kavramın çifte olumsuzlama vasıtasıyla kendi kendini belirlemesi son derece kısa olacak şekilde ortaya konmaktadır. Bu momenti eserin daha önceki bölümleriyle ilişkisi içerisinde sunacak ve anlamanın (Verstand) yukarıda bahsi geçen kusurlarına değineceğiz. Aklın bu momentte kendisinin bizzat gerçeklik olduğu kesinliğine sahip olduğu ortaya konacaktır. Ancak bu aşamada bu kesinlik henüz tam manasıyla etkinleşmeyi beklemektedir. Bu da ancak edimin düşünce ve varlık arasındaki hakiki kategori olarak ele alınması sayesinde gerçekleşecektir.İkinci bölümse yukarıda bahsi geçen niteliklerin sonlu şeyler olarak belirlenmesi; sonluluk ve sonsuzluk sorunsalı üzerine Mantık Bilimindeki ilgili bölümün incelenmesine adanmıştır. Sonlu şeylerin inşa edilmesinin arkasında yatan diyalektik aynı zamanda şey düzeyinden öznellikler-arası düzeye geçişin arkasında yatan diyalektikle aynı dinamiklere sahiptir. Mantık Biliminin ilk bölümü olan Varlık'ın bu kısmında Hegel belirlenmiş Da-sein olan niteliklerin hem öteki belirlenimi hem de kendi belirlenimi vasıtasıyla belirlendiklerini öne sürmektedir. Öteki belirlenimi niteliklerin birbirleri arasındaki ilişkiyi ve sonluluklarını tesis ederken, kendi belirlenimi onların sonsuzlukla ilişkilerini tesis etmektedir. Bu süreç Hegel tarafından öznelliğin başlangıcı olarak ifade edilmektedir. Bu yüzden; sonluluğun aşılmasının imkanı diyalektiğin bu aşamasında mevcuttur.Sonlu şeylerin tesisinin arkasında yatan dinamikleri gördükten sonra, ikinci bölümde nesnesi farklı özelliklere sahip olan şey olan algılayan bilincin nesnesini belirleme sürecine şahitlik etmek üzere Tin'in Fenomenolojisine dönüyoruz. Burada amaç algılayan bilincin de şeyler sahasını inşa edemediğini göstermektir. Bu yüzden Realität algılayan bilinç tarafından layıkıyla belirlenemez ve bu da bu sahanın zaten Tinin Tözü olamayacağını göstermek için yeterlidir. Tin'in Fenomenolojisinin Algı üzerine bu bölümü Tinin Töz olma aşamasındaki ilk durağını oluşturmaktadır. Bu yüzden, algılayan bilincin bahsi geçen başarısızlığı genel argümanımız açısından önem taşımaktadır. Bölüm genel olarak hissi kesinliğin dolayımsızlığına duyulan güvenin bir eleştirisi olup bunun algılayan bilinç ve nesnesi arasındaki ayrımın kaynağı olduğunu öne sürmektedir.Dördüncü bölüm Tin'in Fenomenolojisinin beşinci bölümünde gözlemleyen aklın hareketiyle ilgilidir. Bu kısım Doğa sorunuyla uğraştığında ötürü bilhassa önemlidir. Kendini nesnel gerçeklikte arayan gözlemleyen akıl zamanla organik birliğin kendi nesnesi olduğunun ayırdına varır. Organik birliğin kendisini meydana getiren sonlu ilişkilerde kendini muhafaza ettiğinin kavranması sonucu gözlemleyen akıl bu birlikte hüküm süren mekanik ilişkilerin arkasındaki gerçekliğe ulaşmaya çalışmaktadır. Teleoloji fikrine eren gözlemleyen akıl bu mekanik ilişkilerle teleolojik olanlar arasındaki özdeşliği kuramaz. Ancak bu özdeşliğin tesis edilememesinin nedeni kavramsal ve teleolojik ilişkilerin temelde nitel olmaları ve Doğa'da hüküm süren nicel mekanik ilişkilere indirgendiklerinde kaybolmalarıdır. Bu da gözlemleyen aklın kendine dönmesini ve Tözü kendinde aramasını sağlayacaktır.Son bölümde; öz-bilinç mertebesine erişmiş aklın hareketi öz-bilinç edimin diyalektiğinin arkasındaki hakikate erene kadar izlenecektir. Burada esas önemli olan öz-bilinç mertebesine erişmiş olan aklın bütün varlık belirlenimlerini ortadan kaldırma çabasıdır. Bu çaba ancak edimin diyalektiğinde gerçekleşecektir. Edim hakiki kategori olarak kavrandığında, tekil bireylerin edimde oynadıkları rol ve edim sonucu elde edilen eser gibi varlık belirlenimlerinin tamamı ortadan kalkar ve kolektif ilgiye mazhar olan esas mevzu (sache selbst) vasıtasıyla kurulan öznellikler-arasılık Tinin hakiki Tözü olur.Araştırma sonucu elde edilen temel sonuç şey düzeyinin aşılması sorunsalının bilinç ve varlığın birliğini teşkil eden kategori sorununa içkin olduğunun görülmesidir. Böylesi bir birlik ancak varlık düzeyinin diyalektik olarak aşılması sayesinde elde edilebilir. Hegel felsefesinde her tür birliğin ve özdeşliğin diyalektik harekete mahsus olan çifte olumsuzlamanın operasyonu olduğu görüşünü çalışma sonrası öne sürmek mümkündür. Bu yüzden; varlık ve bilincin özdeşliği varlığın aşılmasını daha en başından ima etmektedir. Kategori sorunu nihai olarak kategorinin çifte olumsuzlama olarak öne sürülmesi sonucu çözülmektedir. Ancak kategori diyalektiğin dinamik karakterine mazhar olduğunda, şeyler düzeyi aşılabilir. Kategorinin operasyonu sayesinde nihayet Tin'in hakiki Tözüne erişebiliriz. | |
dc.description.abstract | In this work in question, the shift from Realität to Wirklichkeit in Hegelian philosophy is analyzed as aufhebung in a way to come up with the real Substance of the Geist. Realität being the realm of things and finitude at the level of `being? is that which corresponds to Nature. The supersession of the Nature represents its incorporation within the general Hegelian system as a realm having a lower degree of truth when compared to Wirklichkeit which represents the realm of intersubjectivity constituted by the dialectics of action. Therefore; Nature as the realm of the finite relations among things represents the Concept positing itself as immediacy. Affirming that immediacy is a term that is also interchangeably used by Hegel to define what is abstract, one-sided and simple, we will defend that the Nature is the immediate objectification of the Concept as finitude and contingency. However, only through the negation and preservation of this immediacy ?as the term aufhebung implies- it is possible to rise up to a higher truth. Therefore; the real substance of the Geist is not Realität defined as the realm of finite relations of things but Wirklichkeit, the realm of intersubjectivity created by the dialectics of action. As part of the dialectics of action which is equal to the dynamic movement of negativity, all the finite parts involved in the act such as the work achieved, the individuals as the perpetrators of the act in question with all their inclinations and motivations are superseded. As such; this passage represents a shift from the theory of things at the level of being to a theory of action. Throughout the thesis, we will illustrate different moments of the rigorous attempt to supersede the exteriorization of the Spirit in the form of being; that is, at the level of things. This attempt, however, will only be thoroughly achieved at the dialectics of action. The actions operating as negativity proves to be the real category uniting an-sich-sein and für-sich-sein of the Concept. It is also significant here to note that the real category; that which unites thought and being; is negativity itself which shows itself in the dialectics of the action. The common interest of many individuals, the common issues that which calls them to act, the heart of the matter (sache selbst) as Hegel calls it, is therefore the true Substance of the Spirit.The shift from Realität to Wirklichkeit will be discussed in the 5th Chapter of the Phenomenology of Spirit. The chapter called the Reason (Vernunft) is basically on the movement of consciousness training itself to rise up to the level of Reason from the level of understanding (Verstand). The understanding (Verstand) is representative thought indicating the thought of an other exterior to the Subject. Therefore; it stems from the insurmountable separation between the Subject and the Object. Taking Realität as the main realm in consideration imprisons us to representational thought. Thinking at the level of things almost already implies the trust upon some sort of immediacy. Grounding our conceptualizations on a given immediacy in turn masks the fact that immediacy is already posited by the Concept as its immediate objectification. Therefore; the chapter in question illustrates the moments of consciousness attempting to free itself from the level of things based on this trust upon immediacy.This chapter of the Phenomenology of Spirit is also significant in the sense that it refers to the moment of idealism. Superseding the division of the Subject andthe Object is indeed an idealistic question. In Hegelian philosophy, the Concept is the Subject that is identical to the Substance through its dialectical movement of auto-determination. The concept, in its immediate objectification, poses itself as immediacy, finitude, contingency in the realm of Realität which is alien to the Concept as its negation. Realität is therefore meant to be superseded as part of the auto-determination of the Concept.We will also refer to the Science of Logic in order to reinforce the argument. Indeed, the discussion on finitude and infinity in the first part of the work in question called ?Being? has great implications for our general purpose, since it indicates how the finite things are established as well as the possibility of their supersession. The distinction of Hegel between the limit (Grenze) and limitation (Schranke) will be, in this respect, instrumental throughout the work. The finite things for Hegel are determined in a way to limit each other; therefore one finite thing is limited by another finite thing ad infinitum. This determination constitutes the realm of finite things, Realität. However, this is not the sole determination. Each determinate quality has its own limitation which is not yet another thing but the possibility of its own supersession in relation to infinity. Therefore; from the very beginning qualities are constituted as finite things bearing the possibility of their supersession within themselves. All finite things are posited with the possibility of the supersession of their finitude. That?s the motor of the various degrees of reality in Hegelian philosophy. The supersession of Realität therefore has similar dynamics as the supersession of finite things. It is closely related to the supersession of finitude in favor of infinity.The objective of the thesis in question is to explicate the movement from Realität to Wirklichkeit as the dialectical supersession of the realm of things. In doing this, it is also aimed to underline that the Concept exteriorizes itself only immediately in the realm of things; Nature. The Concept sinks to the level of Being and thus loses its conceptual and qualitative characteristics in Nature. Therefore; the Concept cannot reside in the Nature. However, this is a necessary moment in the auto-determination of the concept. Only through the negation of this immediacy and finitude, the consciusness can rise to the level of Reason on one hand and the Concept can return to itself; related back to its own limitation and turns into Substance; which is the intersubjectivity created by the dialectics of the action. The ultimate objective is therefore to explicate the idealist attempt of Hegel to establish the identity between the Subject and the Substance.We have, in this respect, decided to achieve this objective inherent in Hegelian idealism from the point of view of the movement of consciousness that raises itself to the level of Reason (Vernunft). We believe the respective chapter of the Phenomenology of Spirit lies at the heart of the work with significant implications to Hegelian idealism. The relatively comprehensive exposition of the chapter seems to prove this. It is the chapter in which consciousness becomes the singular individual in relation to the objective world. The chapter reflects the tension of the individual consciousness in appropriating the objective world which is achieved at the end of the part on the observing reason. It is interesting to see, in this respect, that the preceding parts of the work in question including sense certainty, perception, understanding and self-consciousness are once more treated in the part called observing reason. It is as if the real experience of the consciousness commences only when the individuality is constituted once the self-consciousness has the certainty that it is all reality. With Fredrick Jameson , it seems plausible to defend that the previous chapters of the work in question are only isolated episodes of this and that part of the human experience having a significant place in the history of philosophy. Only when the self-consciousness questions outside reality and attains the certitude that there is nothing there to be found except itself, can we mention the experience of consciousness in its proper sense.However, tracing the identity of the Subject and the Substance which is ultimately a question related to the auto-determination of the Concept in the movement of the consciousness inevitably brings forth some methodological questions. It requires an approach to work with the different perspectives of Logic which is the exposition of the auto-determination of the Concept and the Phenomenology of Spirit which signifies the attempt of the consciousness to attain to that truth behind this auto-determination which constitutes the identity of the Subject and the Substance in general and the consciousness and its object specifically. We adopt the idea that both works are supplementary to each other. Phenomenology of Spirit will be the main resource of the thesis, while we are going to apply to the Logic when necessary.As to the organization of the thesis, the first chapter will deal with the introduction of the 5th chapter called the Certitude and Truth of Reason. Mainly, the problem of category is sketched in this part including the response of Hegel: auto-determination of the Concept in negativity. We will explain the moment in its relation to the preceding chapters of the work. We will also deal with the above-mentioned defects of the understanding. It will be stated that the reason, in this moment, has the certainty that it is all reality. However, it is yet only an assertion waiting to be fully actualized at end the moment of the reason once the action is comprehended as the real category between thought and being.The second chapter will be on the aforementioned discussions in the Science of Logic that deals with the determination of qualities as finite things; finitude and infinity. The dialectics at play in the constitution of finite things will also be at play in the dialectics that mark the shift from the realm of things to the realm of inter-subjectivity. In this part of the Logic of Being, Hegel proposes that qualities (determinate being) are determined both through other determination and self-determination. The first constitutes their relation to each other which constitutes their finitude while the other is their relation to infinity. Through their relation to infinity, they can be for-themselves. This process is defined by Hegel as the beginning of subjectivity. Therefore; the possibility of the supersession of finitude is present even at this relatively lower level of the dialectics.After seeing the dynamics behind the constitution of finite things in the second chapter, we turn to the Phenomenology of Spirit to see how perceptive consciousness whose object is the thing with various qualities conceptualises its objectification process. The objective here is to see that the perceptive consciousness is unable to establish the realm of things. Therefore; Realität cannot be determined properly by the perceptive consciousness which once more proves that it cannot be the real substance of the Spirit. This chapter of the Phenomenology of Spirit on Perception is indeed the first attempt of Spirit to become Substance. Therefore; the failure proposed here is of great importance for our theme in general. The chapter in general will be a critic against the reliance upon the immediacy of sense certainty which is in parallel to the separation between the perceptive consciousness and its object.The fourth chapter will be on the part of the 5th chapter of the Phenomenology of Spirit dealing with the movement of the observing reason. This part is especially important for the fact that it deals with the question of Nature. The observing reason attempting to find itself in the objective reality gradually becomes aware of the organic unity as its proper object. Grasping organic unity as a totality that preserves itself in the finite relations constituting itself, the observing reason attempts to have the truth behind the mechanical relations prevailing in this unity. Through idea of teleology, whose implications in the Science of Logic are also a part of the chapter, the observing reason cannot identify those mechanical relations with the teleological ones. However, this non-identity will prove that the conceptual and teleological relations are mainly qualitative and they lose themselves once they are translated into the quantitative ones in mechanical relations prevailing in the Nature. This will lead observing reason to return to itself in order to find the real substance of the Spirit.In the final chapter; the movement of the reason as self-consciousness will be traced until the moment when self-consciousness attains the truth behind the dialectics of action. The main theme is the attempt of reason as self-consciousness to efface all determinations of being which will only be possible through the dialectics of action. When action is comprehended as the true category, the determinations of being as the role of singular individuals and the work achieved are all cancelled out and the realm of collective concerns (sache selbst) ?the proper realm of inter-subjectivity- becomes the true Substance of the Spirit.The main result achieved as part of the research is that the supersession of the realm of things is intrinsic to the category problem; that is the unity between the consciousness and being. Such a unity can only be truly attained once the realm of being is dialectically superseded. We may propose that any kind of unity and identity in the Hegelian philosophy requires the work of negativity inherent in the dialectical movement. Therefore; the identity of being and consciousness already implies being to be superseded. The category problem is ultimately solved once it is posited as negativity. Only when the category is endowed with the dynamic character of the dialectics, can we mention the supersession of the realm of things. Through the operation of the category we can ultimately attain the real substance of the Spirit. | en_US |