dc.description.abstract | Farklı devletlerde hüküm süren hukuk sistemleri arasındaki farklılık, öteden beri uluslararası ticaretin gelişmesinin önünde duran bir engel olarak algılanmıştır. Nitekim 20. yüzyılda ekonominin uluslararası niteliğinin güçlenmesi karşısında özel hukukun uyumlaştırılması konusunda yapılan çalışmalar hız kazanmıştır. UNCITRAL tarafından yürütülen çalışmalar neticesinde oluşturulan MilletlerarasıMal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması (United Nations Convention on Contracts for the International Sale of Goods, `CISG`) Bu çerçevede özel bir önem taşımaktadır. Ulaştığı başarı ile diğer pek çok uluslararasıantlaşma arasından sıyrılan CISG, günümüzde lex mercatoria'nın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Antlaşma'nın görmüş olduğu yaygın uluslararası kabul karşısında Türkiye de kayıtsız kalamamış ve Antlaşma'ya taraf olmuştur. CISG, gerekli işlemlerin tamamlanmasını takiben 1.8.2011'de herhangi bir çekinceyle kayıtlanmış olmaksızın Türk hukuku açısından yürürlüğe girmiştir. Antlaşma'nın Türkiye'de yürürlüğe girdiği tarih, Türk satım hukukunda yeni bir dönemin başlangıcıdır. Böylelikle Türk satım hukuku `ikili bir yapıya` kavuşmuştur. CISG'ın uygulama alanı içinde olmayan satımlara, münhasıran CISG dışındaki Türk satım hukuku mevzuatı (TBK, TTK, TKHK) uygulanacaktır. CISG'ın uygulama alanıiçinde kalan satımlarda ise öncelikle CISG'a başvurulacak, CISG dışındaki Türk satım hukuku mevzuatına başvurulması ancak tâli olarak mümkün olacaktır. Yaygın kabul kazanan Antlaşma'nın en önemli özelliklerinden biri, common law ve civil law geleneklerini başarıyla kaynaştırmış olmasıdır. Civil law ailesine mensup olan Türk hukuku açısından, Antlaşma'da özellikle ifa engelleri sistemine nüfuz etmiş olan common law etkisi ilgi çekicidir. CISG'ın ifa engelleri sisteminin karakteristik özelliği, `yeknesak sözleşme ihlali anlayışı` çerçevesinde yapılandırılmış olmasıdır. Bu anlayış, CISG ifa engelleri sistemini İsviçre - Türk hukuklarında benimsenen sistemden ayırmaktadır. Fakat ifa engelleri sisteminin temel yaptırımlarından biri olan sözleşmeden dönme hakkını inceleyen bu çalışma, CISG'ın sadece common law veya sadece civil law ışığında açıklanamayacak kendine özgü otonom bir sistem kurduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışma, alıcının sözleşmeden dönme hakkını temel alan sınırlı bir bakış açısıçerçevesinde CISG'ın otonom ifa engelleri sistemini incelemektedir. xix Sözleşmeden dönme kurumu, Antlaşma çerçevesinde diğer hukuk sistemlerinde olduğu gibi, favor contractus ilkesiyle dengelenmiştir. Favor contractus, sözleşmenin geçerli olarak kurulmasının ve varlığını korumasının desteklenmesini konu alan genel bir ilkedir. Bu ilke çerçevesinde, sözleşmenin ayakta tutulması, taraflardan birinin tek taraflı iradesiyle sona erdirilmesine nazaran tercih edilir. CISG da, alacaklıya, başka bir hukuki imkân ile tatmin edilmesinin mümkün olmadığı durumda sözleşmeden dönme hakkı tanımıştır. Başka bir deyişle, CISG için, sözleşmeden dönme, ultima ratio (son çare) olarak başvurulabilecek bir hukuki imkândır. Alıcının sözleşmeden dönme hakkı, CISG'ın sözleşmenin geçerli olarak ayakta tutulmasını destekleyici anlayışı doğrultusunda katı şartlara bağlanmıştır. CISG çerçevesinde alıcıya sözleşmeden dönme hakkı tanıyan temel hüküm m. 49'dur. Fakat öne alınmış sözleşme ihlali durumunda dönme hakkı ile art arda teslimli sözleşmelerde dönme hakkı, m. 49'a ek olarak Antlaşma'da ayrıca düzenlenmiştir. CISG m. 49(1), alıcının sözleşmeden dönebileceği durumlarınumerus clausus olarak iki bent halinde saymıştır. a) Alıcı, ilk olarak, satıcının sözleşmeyi esaslı olarak ihlâl ettiği durumda sözleşmeden dönebilir. CISG'ın ifa engelleri sisteminde alıcının sözleşmeden dönme hakkı, kural olarak esaslı ihlalin varlığına bağlanmıştır. Sözleşme esaslı olarak ihlal edildiği takdirde, alıcı, m. 49(1)(a) uyarınca sözleşmeden dönebilir. Sözleşmenin esaslı ihlâli, m. 25'te tanımlanmıştır. Bu hüküm uyarınca, sözleşmenin esaslışekilde ihlâl edildiğinin kabul edilebilmesi, üç şartın bir arada bulunmasına bağlıdır. İlk şart, borçlunun bir yükümlülüğünü ihlâl etmiş olmasıdır. İkinci şart, bu ihlâlin alacaklı aleyhine bir olumsuzluğa sebep olmuş olması ve bu olumsuzluğun alacaklıyı sözleşmeden beklemekte haklı olduğu şeyden yani sözleşmesel menfaatten önemli ölçüde yoksun bırakmış olmasıdır. Üçüncü şart ise ihlâlin sebep olduğu bu sonucun borçlu tarafından öngörülmüş olması veya aynı konum ve koşullar içindeki makul bir kişi tarafından öngörülebilecek olmasıdır. b) CISG'ın ifa engelleri sisteminde alıcının sözleşmeden dönme hakkı, kural olarak esaslı ihlalin varlığına bağlanmış olsa da, satıcının satım konusu malları teslim etmemesi durumuna ilişkin istisnai bir düzenleme bulunmaktadır. CISG m. 49(1)(b)'deki bu istisnai düzenleme uyarınca, sözleşme konusu malları vadede teslim etmeyen satıcının kendisine tanınan mehile xx rağmen teslim borcunu ifa etmemesi veya ifa etmeyeceğini bildirmesi hâlinde, esaslıihlal mevcut olmasa bile sözleşmeden dönülebilir. Böylelikle sözleşmeden dönme hakkının mutlak olarak esaslı ihlal durumuna hasredilmesinin önüne geçilmiş ve istisnai olarak esaslı olmayan bir ihlalin sanki esaslıymış gibi sözleşmeden dönme hakkına dayanak oluşturması sağlanmıştır. Alıcının bu çerçevede sözleşmeden dönebilmesi için, üç şartın yerine gelmiş olması gerekir. Satıcı satım konusu mallarıteslim etmemiş olmalıdır; satıcıya m. 47 uyarınca malların teslim edilmesi için belirli ve makul uzunlukta bir mehil tanınmış olmalıdır; satıcının sözleşme konusu mallarımehile rağmen teslim etmiş olmaması veya teslim etmeyeceğini bildirmesi neticesinde mehil sonuçsuz kalmış olmalıdır. Bu iki durumdan birinin varlığı kural olarak, alıcıya sözleşmeden dönme hakkı tanıyacaktır. Bununla beraber, Antlaşma'da, alıcının sözleşmeden dönme hakkını sınırlayan bazı hükümler bulunmaktadır. Kimi zaman alıcı, CISG m. 49(1) uyarınca sözleşmeden hakkına temel oluşturacak bir durumun varlığına rağmen, başka bir sınırlayıcı hüküm nedeniyle sözleşmeden dönme hakkından mahrum kalır. a) Alıcının sözleşmeden dönme hakkını sınırlayan bu hükümlerden ilki, satıcının ihlali giderme hakkıdır. Fakat satıcının ihlali giderme hakkının, alıcının sözleşmeden dönme hakkının önünde doğrudan ve mutlak bir engel oluşturmadığı belirtilmelidir. Yani sözleşme esaslı olarak ihlal edildiyse veya borcun hiç ifa edilmemesi karşısında tanınan mehilin sonunda ifa etmeme durumu devam ediyorsa; alıcı sözleşmeden dönebilir. Fakat satıcı sözleşmeye aykırı mal teslim ettiyse, kimi durumlarda ihlali giderme hakkı, esaslı ihlalin oluşmasını önleyerek alıcının sözleşmeden dönmesini engelleyebilecektir. b) CISG m. 82(1), malları teslim almış olduğu hâlde sözleşmeden dönmek isteyen alıcının sözleşmeden dönme hakkını, ek bir sınıra tâbi tutmuştur: Alıcının, teslim aldığı malları, teslim aldığı andaki duruma önemli ölçüde yakın bir durumda iade etmesi mümkün olmalıdır. Böyle bir iade mümkün değilse alıcı sözleşmeden dönemez. Bununla beraber, alıcının sözleşmeden dönme hakkınısınırlayan bu koşul, m. 82(2)'de belirtilmiş olan istisnalardan herhangi biri varlığıhâlinde uygulama bulmaz. c) Alıcının sözleşmeden dönme hakkını sınırlayan bir diğer hüküm de m. 80'dir. Bu hüküm uyarınca alıcı, satıcının sözleşmeyi ihlal etmesine kendi eylemi veya eylemsizliğiyle yol açtığı takdirde sözleşmeden dönemez. d) Alıcının sözleşmeden dönebilmesi için sözleşmeden dönme hakkıyla bağdaşmayacak bir seçimlik haktan yani aynen ifa veya semenin tenzili talebinden xxi faydalanmaması gerekir. e) Satıcının sözleşmeye aykırı mal teslim ettiği durumda, alıcının sözleşmeden dönebilmesi için malı muayene edip sözleşmeye aykırılığı m. 39 uyarınca satıcıya ihbar yoluyla bildirmesi şarttır. İhbarda bulunmayan alıcı, diğer seçimlik hakların yanı sıra sözleşmeden dönme hakkını kaybeder. f) Satıcının üçüncü kişilerin hak ve taleplerinden âri olmayan mal teslim ettiği durumda alıcının sözleşmeden dönebilmesi için üçüncü kişinin hakkını veya talebini m. 43 uyarınca satıcıya ihbar yoluyla bildirmesi şarttır. İhbarda bulunmayan alıcı, diğer seçimlik hakların yanı sıra sözleşmeden dönme hakkını kaybeder. Antlaşma, belirli şartların sağlanmasını halinde sözleşme ilişkisinin ipso facto(kendiliğinden) sona ermesini sağlayan bir mekanizma öngörmemiştir. CISG uyarınca sözleşmeden kurtulmak isteyen alıcının, sözleşmeden dönme hakkına temel oluşturacak bir durum ortaya çıktıktan sonra, CISG m. 49(2)'deki süre sınırlamasıiçinde sözleşmeden dönme beyanında bulunması gerekir. Somut olaya m. 49(2)'deki süre sınırlamasının uygulanması için, alıcının sözleşmeden dönme beyanında bulunmasından önce malların teslim edilmiş olması gerekir. CISG m. 49(1)'den doğan bir dönme hakkına sahip olan ve m. 49(2)'deki koşulları sağlayan bir beyanda bulunan alıcı, beyanı gönderdiği anda sözleşmeden dönmüş olur. Alıcının sözleşmeden dönme yönündeki bildirimi, m. 27 uyarınca, gönderilmekle hüküm ifade eder. Buna bağlı olarak sözleşmeden dönülmesinin sonuçları devreye girer. Alıcının sözleşmeden dönmesi, tarafların henüz ifa etmemiş oldukları borçlarısona erdirir ve hâlihazırda ifa etmiş oldukları edimlerin edimlerden elde edilen yararlarla birlikte iadesini gerektirir (m. 81 vd.). Ayrıca taraflar uğradıkları zarara ilişkin olarak tazminat talebinde bulunabileceklerdir (m. 74 vd.). Böylelikle status quo ante sağlanmış olur. Bu çerçevede dönmenin sözleşmeyi dolaysız olarak etkileyecek bir güce sahip olmadığını kabul etmek, CISG bağlamındaki en uygun sonuç olacaktır. Dönme, sözleşmenin varlığını etkilemez. Başka bir deyişle, sözleşmeyi geriye veya ileriye etkili olarak geçersizleştirmez. Ancak sözleşmenin konusunu ileriye etkili olarak değiştirerek, sözleşmeyi ters yüz eder. Böylelikle sözleşme içerik değiştirip bir tasfiye ilişkisine dönüşerek varlığını sürdürür. Sözleşmeden dönmenin status quo ante'yi sağlayan iki ayağından ilki, m. 81(1) uyarınca, henüz ifa edilmemiş olan borçlardan kurtarıcı etki (effet libératoire) xxii biçiminde görülür. Tarafların ifa etmemiş oldukları borçlar, dönmenin hüküm ifade etmesiyle birlikte kendiliğinden sona erecektir. Sözleşmeden dönmenin ifa edilmişolan edimleri geri sağlayıcı etkisi (effet récupératoire) ise status quo ante'yi sağlama amacının ikinci ayağını oluşturmaktadır. Bu çerçevede taraflar ifa etmiş olduklarıedimlerin, bu edimlerden elde edilen yararlarla birlikte iadesini karşı taraftan talep edebilir. İade talebi, taraflar arasında varlığını sürdüren sözleşmeye dayanır. Dönme üzerine status quo ante'nin sağlanabilmesi için, satım sözleşmesi çerçevesinde ifa edilmiş olan edimlerin yanı sıra, bu edimlerden elde edilen yararların da karşı tarafa iade edilmesi gerekir. Bu çerçevede satım bedelini iade edecek olan satıcı, satım bedeli üzerinde tasarrufta bulunabildiği döneme ilişkin olarak bir faiz ödemelidir. Satıcının faiz ödeme borcu, m. 84(1)'de düzenlenmiştir. Alıcı ise malları iade ederken bu mallardan elde ettiği yararların ve malları iade edemiyorsa bu mallardan elde ettiği ikame değerlerin karşılığını satıcıya ödeyecektir. Alıcının yararların karşılığını ödeme borcu, m. 84(2)'de düzenlenmiştir. Alıcının satıcıya verdiklerinin ve bunlardan elde edilen yararların iadesi, sözleşmeden dönen alıcıyı tatmin etmek için çoğu zaman yeterli olmaz. Sözleşmeden dönme hakkının doğmasına yol açan ihlalin alıcı nezdinde oluşturduğu zararın ayrıca tazmin edilmesi gerekir. Sözleşmeden dönen alıcı, uğramış olduğu zararın tazminini CISG m. 74 vd. uyarınca talep edebilir. CISG m. 74 uyarınca, `Taraflardan birinin sözleşmeyi ihlâli halinde ödenecek tazminat, mahrum kalınan kâr dâhil olmak üzere, ihlâlden dolayı diğer tarafın uğradığı zararın toplamına eşittir. Söz konusu tazminat, ihlâl eden tarafın sözleşmenin kurulması sırasında sözleşme ihlâlinin muhtemel sonucu olarak öngördüğü veya o tarihte bildiği veya bilmesi gerektiği veriler ışığında öngörmesi gerektiği zararı aşamaz.` Bu hüküm uyarınca alıcının bir tazminat talebinde bulunabilmesi için öncelikle satıcının sözleşmeyi ihlal etmişolması gerekmektedir. Tazminat sorumluluğunun varlığı açısından satıcının sözleşmeyi ihlal etmiş olması yeterlidir, kusura gerek yoktur. Alıcı satıcının ihlaline dayanarak sözleşmeden döndüğüne göre, bu koşul hâlihazırda zaten yerine gelmiştir. Önemli olan, satıcının tazminat sorumluluğunun kapsamını belirlemektir. Tazmin edilecek zararın kapsamı, temelde çatışan iki ilke ışığında belirlenir. Tam tazmin ilkesi uyarınca kural, alıcının ihlal dolayısıyla uğramış olduğu zararın tamamının satıcı tarafından tazmin edilmesidir. Ancak diğer yandan öngörülebilirlik ilkesi uyarınca satıcı ancak sözleşmenin kurulması anında öngörebileceği zarardan ötürü xxiii sorumlu tutulabilecektir. Ayrıca nedensellik bağı ve alıcının zararı azaltma külfeti de satıcının tazminat sorumluluğunun kapsamını sınırlayan diğer kurumlardır. Sözleşmeden dönen alıcının zararının hesaplanmasına ilişkin genel hüküm, m. 74'tür. Antlaşma, sözleşmeden dönen alıcının ifa etmeme zararının hesaplanmasıkonusunu ayrıca özel olarak m. 75 ve 76'da düzenlemiştir. Sözleşmeden dönen alıcının uğramış olduğu ifa etmeme zararı, alıcı ikame bir işlem gerçekleştirmişse m. 75 uyarınca ikame alım bedeline kıyasla somut olarak hesaplanabilir. Buna göre, alıcı, dönmeden itibaren makul bir süre içerisinde ve makul bir şekilde ikame mal satın alırsa, dönülen sözleşmedeki satım bedeli ile ikame işlemdeki satım bedeli arasındaki farkı talep edebilecektir. Böyle bir işlem yapılmamışsa alıcının ifa etmeme zararı, m. 76 uyarınca piyasadaki cari fiyata kıyasla soyut olarak hesaplanabilir. Buna göre alıcı, sözleşmede kararlaştırılan fiyat ile piyasadaki cari fiyat arasındaki farkı tazminat olarak talep edebilecektir | |
dc.description.abstract | Variety of different legal systems in force in different countries has always been a barrier to development of international trade. Due to strengthening internationalization of economics in the 20th century, efforts to harmonize private law have accelerated recently. In this context United Nations Convention on Contracts for the International Sale of Goods (CISG), which is developed by UNCITRAL's efforts, deserves particular attention. CISG forms an integral part of lex mercatoriawith its outstanding success. Its world-wide acceptance has also attracted Turkey which became a party to the Convention. At the end of the required legal procedure, the CISG entered into force in Turkey on 1 August 2011 without any reservations. The Convention's entry into force in Turkey has marked a new era for Turkish sales law, which hereby transformed to a dualist structure. Contracts falling outside the CISG's sphere of application are exclusively governed by Turkish domestic sales law legislation (Turkish Code of Obligations, Turkish Commercial Code, Turkish Consumer Protection Code). Contracts within the CISG's sphere of application are subject to the Convention in the first place. Subsidiary recourse to Turkish domestic sales law legislation is only possible for external gaps. One of the most important qualities of the world-wide accepted Convention is its composite character blending common law and civil law traditions. Common lawinfluence on the Convention and particularly on its remedial system constitutes an appeal to Turkish law which is a member of civil law family. Characteristic property of the remedial system is its unified breach of contract concept, legacy of common law. Such a unified concept differentiates the Convention's remedial system from Swiss – Turkish one. However our study analyzing the remedy of avoidance aims to reveal the fact that the CISG features a unique and autonomous remedial system which cannot be explained merely in the light of common law or civil law. The study analyzes the autonomous remedial system with a limited point of view focusing on buyer's avoidance remedy. Remedy of avoidance within the Convention is balanced by favor contractusprinciple, in parallel with other legal systems. Favor contractus is a principle promoting valid formation and maintenance of the contract. Maintenance of the xiv contract is preferred over its avoidance by a unilateral declaration of one party. However the CISG still grants the buyer a right to declare the contract avoided in cases where it is impossible for the buyer to be satisfied with another remedy. In other words, the remedy of avoidance is a remedy of last resort (ultima ratio). In line with the favor contractus principle, buyer's right to avoid is subject to strict conditions. Main provision granting the buyer a right to avoid the contract under CISG is Art. 49. Right to avoid in case of anticipatory breach and right of avoidance regarding installment contracts are held in addition to that main provision. Art. 49 enlists two numerus clausus conditions which grants the buyer a right to avoid the contract. a) Firstly, the buyer may declare the contract avoided if the failure by the seller to perform any of his obligations amounts to a fundamental breach of contract. As a rule, right to avoid is attached to fundamental breach within the remedial system of the Convention. In such a case the buyer may avoid the contract under Art. 49(1)(a). According to Art. 25, which defines the fundamental breach, there are three preconditions for a fundamental breach to occur. The first precondition is that the seller breaches any of his obligations. The second precondition is that the breach results in such detriment to the buyer as substantially to deprive him of what he is entitled to expect under the contract. The third precondition is that the seller has foreseen or a reasonable person of the same kind as the seller would have foreseen such a result. b) Despite the fact that the remedy of avoidance is attached to fundamental breach as a rule, there is an exceptional provision granting the buyer a right to avoid in case of non-delivery even if the breach is not fundamental. The buyer may declare the contract avoided in case of non-delivery if the seller does not deliver the goods within the additional period of time fixed by the buyer in accordance with Art. 47 or declares that he will not deliver within the period so fixed. There are three preconditions required for the buyer to avoid the contract under Art. 49(1)(b). There should be a case of non-delivery; the buyer should fix a reasonable additional period for the delivery to take place under Art. 47; the seller should fail to perform within the additional period. One of those two conditions grants the buyer the right to avoid the contract. However, the existence of some other provisions limiting the right to avoid should not be omitted. In some situations, the buyer may be deprived of the right to avoid xv despite the condition granting him such a right. a) First of the provisions limiting the buyer's right to avoid is the seller's right to cure. The seller's right to cure cannot be deemed as a direct and absolute barrier to buyer's right to avoid. If the contract is breached fundamentally or non-delivery persists despite an additional period granted, the buyer may avoid the contract regardless of seller's right to cure. However in case of delivery with non-conforming goods, the seller's right to cure may prevent the breach from being fundamental and block buyer's right to avoid. b) Art. 82(1) is another provision of that sort which limits the buyer's right to avoid in case the goods have already been delivered. The buyer loses the right to declare the contract avoided if it is impossible for him to make restitution of the goods substantially in the condition in which he received them. That limit does not apply for exceptions under Art. 82(2). c) Another provision liming buyer's right to avoid is Art. 80. The buyer may not rely on a failure of the seller and avoid the contract, if such failure was caused by buyer's act or omission. d) It is not possible for the buyer to combine the right to avoid with mutually incompatible remedies including specific performance and price reduction. e) In case of delivery with non-conforming goods, the buyer has to give notice to the seller specifying the nature of the lack of conformity, under Art. 39. Otherwise the buyer loses the right to rely on a lack of conformity and therefore avoid the contract. f) In case of delivery with goods encumbered with third party's rights or claims, the buyer has to give notice to the seller specifying the nature of such a right or claim, under Art. 43. Otherwise the buyer loses the right to rely on the provisions of Art. 41 or Art. 42 and therefore to avoid the contract. The Convention does not recognize the concept of ipso facto avoidance. The contract is not terminated automatically whenever certain required conditions are met. The buyer needs to declare the contract avoided by a notice within the time limit held under Art. 49(2), for the contract to be avoided. The time limit under Art. 49(2) is applicable only if the seller has delivered the goods. The buyer holding a right to avoid arising from Art. 49(1) and having declared the contract avoided by a notice fulfilling conditions of Art. 49(2) is deemed to have avoided the contract when he has dispatched the notice. According to Art. 27 the declaration to avoid becomes effective with its dispatch. Thus the consequences of avoidance step in at that moment. Avoidance of the contract releases both parties from their obligations under it and enables the party who has performed the contract to claim restitution from the other party (Art. 81 et. seq.). In addition to those, damages may be claimed (Art. 74 et. seq.). Hereby the status quo ante is reestablished. In the context of the CISG's remedial system, the avoidance does not have any direct effect on the contract. In other words, the avoidance does not annihilate the contract retrospectively or prospectively. However, it transforms the content of the contract by reversing it upside down. Therefore, the contract persists as transformed into a restitutionary relationship. The first side of the avoidance reestablishing status quo ante, is its liberating effect (effet libératoire) from obligations not performed. The parties are released from their obligations arising from the contract with the effect of declaration to avoid. Recuperatory effect (effet récupératoire) of the avoidance constitutes its second side reestablishing status quo ante. The party who has performed the contract may claim restitution from the other party of whatever the first party has supplied or paid under the contract. Claim for restitution arises from the contract which survives as a restitutionary relationship despite avoidance. For the reestablishment of status quo ante, restitution of whatever the first party has supplied or paid under the contract is not enough. Benefits deriving from performance are also to be restituted. In this context, the seller must pay interest on the price from the date on which it was paid, if he is bound to refund the price. Seller's obligation pay interest is held under Art. 84(1). The buyer must account to the seller for all benefits which he has derived from the goods. Buyer's obligation to account for the benefits is held under Art. 84(2). In many cases restitution of what he has performed under the contract will not be enough to satisfy the buyer. In such cases the buyer may also claim damages for the loss caused by the breach of the seller under Art. 74. According to Art. 74, `Damages for breach of contract by one party consist of a sum equal to the loss, including loss of profit, suffered by the other party as a consequence of the breach. xvii Such damages may not exceed the loss which the party in breach foresaw or ought to have foreseen at the time of the conclusion of the contract, in the light of the facts and matters of which he then knew or ought to have known, as a possible consequence of the breach of contract.` Under this provision, it is required that the seller has breached the contract. Since the buyer avoids the contract based on a breach by the seller, such precondition is already fulfilled. The matter is to determine the extent of the loss to be compensated. The extent of the loss to be compensated is determined by two conflicting principles. According to the full compensation principle, on one hand, all the loss that is caused by the seller's breach has to be compensated. On the other hand, the foreseeability principle holds that the seller can only be held responsible for the loss that he knew or ought to have known at the time of the conclusion of the contract. Relation of causality and duty to mitigate losses are other concepts which limit the seller's responsibility for damages. The general provision as regards to the calculation of loss suffered by the buyer is Art. 74. The Convention also holds special provisions regarding the calculation of non-performance loss suffered by the buyer in case of avoidance: Art. 75 and Art. 76. In case the avoiding buyer has conducted a substitute transaction, his loss may be calculated concretely based on that transaction. If the buyer has bought goods in replacement in a reasonable manner and within a reasonable time after avoidance, he may recover the difference between the contract price and the price in the substitute transaction. On the other hand in case the avoiding buyer has not conducted a substitute transaction, his loss may be calculated abstractly based on the current price for the goods. The buyer may recover the difference between the price fixed by the contract and the current price of the goods. | en_US |