dc.contributor.advisor | Demir, Ali Faik | |
dc.contributor.author | Sever, Merin | |
dc.date.accessioned | 2020-12-30T08:31:08Z | |
dc.date.available | 2020-12-30T08:31:08Z | |
dc.date.submitted | 2013 | |
dc.date.issued | 2018-08-06 | |
dc.identifier.uri | https://acikbilim.yok.gov.tr/handle/20.500.12812/499893 | |
dc.description.abstract | Bu çalışmanın amacı, Japonya'nın millet olma, modernleşme, endüstrileşme ve militerleşme süreçlerinin analizi yoluyla Japon millileşme süreciyle `Batılı` milliyetçilik teorileri arasında uyum olup olmadığını anlamaktır. Sosyal bilimlerin popüler bir konusu olan milliyetçilik çalışmaları, hem teorik hem de pratiğe yönelik araştırmalarıyla günümüzde hâlâ yüksek oranda ilgi görmektedir. Milliyetçilik çalışmaları sosyoloji, antropoloji, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler gibi birçok alanla bağıntılıdır. Disiplinler arası bir çalışma olan bu araştırma da, bu alanlardan yararlanmaktadır, ayrıca milliyetçilik teorilerini bir vaka çalışmasıyla –özel olarak Japonya örneğiyle- birleştirme amacı taşımaktadır. Bu vaka çalışması, `Batı`nın teorileriyle Batılı olmayan bir ülkeyi açıklamayı hedefler, böylece bu teorilerin `uygulanabilirliği` veya `evrenselliği` üzerine bir fikir verebilir. Şu da belirtilmelidir ki, `biricik olduğu` hususunda hakkında yaygın bir inanış olan bir ülke olarak Japonya, milliyetçilik teorilerinin uygulanması açısından özgül bir örnektir. Önyargısız bir değerlendirme yapabilmek açısından, Japonya'nın Avrupa örnekleri ile hem benzer, hem farklı olan yönlerine çalışma boyunca atıf yapılacaktır.Bu çalışma üç bölümden oluşur: Seçilmiş Avrupa milliyetçilik ve kimlik teorilerinin incelenmesi, `Japon kimliği` ve `Japon milliyetçiliği`nin tarihi arka planı ve modernleşme, endüstrileşme, militarizm, eğitim ve toplumsal cinsiyet politikalarıyla Japon toplumunun dönüşümü. Bu üç bölümün birbirlerini ve aynı konunun farklı yönlerini tamamlaması düşünülmüştür, çünkü `milliyetçilik` asla `milliyetçi propaganda` ya da `faşist politikalar`dan ibaret değildir, aslında bunlardan çok daha derin ve yaygındır. Bu sebeple, Japon milliyetçiliği siyasi tarih, Japon mit ve efsaneleri, Japonya'nın söylemi ve ülke içindeki azınlıklarla ilişkileri ve sosyal yapı, eğitim, askeri yapı ve toplumsal cinsiyet üzerine olan politikaları ışığında incelenecektir, çünkü tüm bu etmenler millileşme sürecinin kurucu elemanlarıdır.Az evvel de söylenildiği gibi, bu çalışma Avrupa milliyetçilik teorilerinin Japonya örneğine uygulanabilirliğini anlamaya çalışmaktadır. Bu sebeple, çalışma milliyetçiliğin tarihi ve gelişimi hususuyla başlayacaktır. Milliyetçilik ve tarihi geçmişi, `millet` terimi ve terimin kökeni, çalışmalarıyla milliyetçilik üzerine yapılan akademik araştırmaları besleyen düşünürler, milliyetçilik, modern devletin ortaya çıkışı ve Sanayi Devrimi arasındaki ilişki meseleleri, başlangıç olarak çok önemlidir. Ayrıca, milliyetçiliğin ortaya çıktığı yer ve zaman hakkındaki fikirler veya farklı politik kanatların milliyetçilik üzerine olan görüşleri belirtilmelidir. Bunların yanı sıra, temel milliyetçilik tipleri –Fransız ve Alman- de milliyetçilik xiiitarihi hususunda mihenk taşı sayılan bir konudur, meselenin daha iyi anlaşılması bakımından çalışmada bunlara da yer verilmiştir.Milliyetçilik tarihinin kısaca açıklanmasından sonra, seçili teoriler analiz edilmiştir. Burada dört farklı isim ve iki farklı ekolden bahsedilmektedir. Analizler, modernist ekolün lider teorisyenlerinden biri olan Ernest Gellner ile başlar. Gellner kendi teorisini ilkçi yaklaşımın eleştirisi üzerine kurar ve milletleri ezeli ebedi olgular olarak gören görüşü reddeder. Bunun yerine, milletlerin, sanayileşme süreci ve modern devletin ortaya çıkışının `yan ürünü` olarak, yüzyılın ihtiyaçlarına bir cevap niteliğinde belirdiğini öne sürer. Elbette bu özellikler milleti `ölümlü` ve daha da önemlisi `yapay` kılmaktadır. O vakte dek `millet`, dünyadaki ilk insan topluluklarından beri var olagelen `doğal` ve verili bir fenomen olarak kabul edildiyse de, Gellner bu teoriyi tersyüz etmiştir. Gellner gibi Eric Hobsbawm da ilkçi ekole karşı çıkar ve modernist yaklaşımı paylaşır. Bu alanda için de yeni bir terim ortaya koymuştur, `icat edilmiş gelenek`. Hobsbawm'a göre, milletler milliyetçiler tarafından icat edilmişlerdir ve bu `icat etme` esnasında milliyetçiler sembolleri, gelenekleri ve yeniden yorumlanmış mitleri kullanırlar; fakat kullanacak uygun bir şey bulamadıkları zaman da bir `gelenek` yaratmaktan çekinmezler. Bu görüş en `bilindik` gelenekler hakkında bile şüphelenmeyi, `millet`lerin tarihinin incelenmesini ve resmi tarih yazımının da sorgulanmasını önerir.Bir başka modernist teorisyen olan Benedict Anderson da ekole iki farklı nokta ekler. Birincisi, `icat`ların `yapay` olarak etiketlenmesini eleştirir ve onları `imgelem` ve `yaratı` ürünleri olarak görmeyi teklif eder. İkincisi, milliyetçilikmodern devlet-sanayileşme üçgenine yeni bir ilişki katar: Basım teknolojilerindeki gelişme ve yerel dilleri ve iletişimi destekleyen yayıncılık sektörünün yükselişi. Modernleşmenin hayati bir elemanı olarak iletişim, insanlar arasında `hayali` bağlar yaratır ve onlara bir tür `paylaşılmış zaman` illüzyonu vererek onları `aynı milletin üyeleri` olarak birbirine bağlar. Anderson, milliyetçiliğin başlangıcı olarak Fransız İhtilali'ni gören görüşü paylaşmasa ve bazı noktalarda Gellner ve Hobsbawm'a katılmasa da, bu teorisiyle modern ekole katkı yapmaktan geri durmaz.Öte yandan, Anthony D. Smith kendi yaklaşımına modernist ekolü eleştirerek başlar. Onun yaklaşımı –etno sembolcülük- ulus inşası sürecindeki sembol ve geleneklere daha çok önem verir ve milletlerin etnik `çekirdeği` meselesi üzerinde durur. Bu sebeple, bazı teorisyenler Smith'in teorisindeki `milletlerin yapaylığı` meselesi üzerine odaklanmayı seçseler de, Smith'in yaklaşımının `yeni ilkçilik` gibi görüldüğü de olmuştur. Aslında, Smith milletin ezeli ve ebedi bir fenomen olduğunu iddia etmez, ancak `bazı` milletlerin gerçekten de bir etnik çekirdek içerdiğini söyler. Yine de, etnisiteler millet olarak isimlendirilemezler ve millet olgusu da modern zamanlardan önce ortaya çıkamaz. Smith'in görüşleri bazı noktalarda modernistlerinkine karşıt olsa da; Japonya gibi izole, dünyanın en `homojen` örneklerinden biri olmasına rağmen hâlâ kimlik inşası ve azınlık gruplar meselelerinde sorunlar yaşayan bir ülkeyi anlamak için kullanışlıdır. Japonya, anlaşılması için birden çok ekole ihtiyaç duyan girift bir örnektir.xivBu teorilerin ve ulus olma kriterlerinin analizi ile vaka incelemesinin teorik çerçevesi Japonya örneği üzerinden doldurulmaya hazır hâle gelir. Bu çalışma Meiji Restorasyonu ile Taishō Demokrasisi'nin sonu arasında kalan belli bir dönemi ele alsa da, iki sebepten dolayı Japon tarihine genel bir bakış hayati önem taşır: Birincisi, tüm tarihi olaylar gibi, Meiji Restorasyonu da derin tarihi kökler taşır ve bu tarihi arka plan bilinmeden Reform'un dinamikleri anlaşılamayacaktır. İkincisi, eğer konu uluslaşma süreci ve milli kimlik meselesi ise, ortada daima mitler, efsaneler, görsel/işitsel semboller ve gelenekler gibi yeniden üretilmiş tarihi malzemeler meselesi olacaktır. Doğal olarak Japonya da bu konuda bir istisna teşkil etmez ve Japon milli kimliğinin incelenmesi meselesi de bu tarz bilgilere haiz olmayı lüzumlu kılar.Japon tarihi ve Meiji Restorasyonu hakkında bu kısa bilgilendirme sonrasında, milli kimlikle ilişkilendirilmiş Japon mit ve efsaneleri incelenmektedir. Bu tarz tarihi malzemeler resmi eğitim sisteminden tarih yazımına birçok alanda kullanılmaktadır, hatta toplumsal cinsiyetin kurgulanması meselesi bile bu `seçilmiş` tarihi malzemelerle ilişkilidir. Şu da belirtilmelidir ki, bu malzemeler, milliyetçi karar alıcılar tarafından amaca yönelik olarak özellikle seçilir. Bu bilgiler, tarafsız veya `tamamen tarihî` olmaktan çok uzaktır; tam aksine, bunlar tarihin `istenen` parçalarıdır ve hükümetlerin amaçlarına uygun olarak hususi olarak çıkarılmış ve `temizlenmişlerdir`. Meiji Restorasyonu'ndan beri, Japonya kendi tarihini ve ulusal söylemini baştan yaratmıştır. Bu bağlamda ulusal söylemi `kendi` tarihiyle `uyumlu`dur, çünkü ikisi de yapbozun parçaları gibi birbirini tamamlamak üzerine, ısmarlama yapılmış gibidir. `Emperyal güç olma` amacıyla, Japonya'nın söylemi iddialı ve hırslı bir hâle gelmiş, bu sebeple emperyal arzuları ve sert söylem, yabancılarla ve ülke içindeki azınlıklarıyla olan ilişkilerine de yansımıştır. Japonya, milli kimliğini yaratırken, bunu Ainular, Koreliler, Çinliler ve Dokunulmazlar'ı(Hisabetsu Burakumin) dışlamak noktasından hareketle yapmıştır. Japonya, kimlik meselesinde çoğulcu bir yaklaşıma sahip değildir ve daima `biz-ve-ötekiler` konsepti çizgisinden yürümüştür.Japonya'nın söylemi Japon olmayan herkese karşı değişmeye başlarken, bu esnada aslında içteki sistemi de hükümetler tarafından yeniden inşa ediliyordu. Reformların lider gücü ve yeni yapının bir elementi olan samuraylar, işlevlerini tamamlamışlardı ve bu sebeple tasfiye edildiler. Yeni askeri ordu tamamen Batılı tarzda şekillendirilmişti ve burada eski tarzdaki askerlere yer yoktu; ancak yine de, yeni sisteme itaat etmeyi kabul eden samuraylar birçok önemli göreve atandılar. Bu topyekun bir sosyal değişim dönemiydi ve bu dönemin yeni lideri zaibatsular –devlet tarafından desteklenen ticari şirketler- oldu. Japonya, ordusunu modernleştirdikten sonra, pek çok doğal kaynak ve pazar elde etti, dolayısıyla ordu ve sanayi yakın ilişki içerisindeydi. Japon hükümetleri bu durumu güçlendirmek için ellerinden gelen her şeyi yaptı, yeni resmi eğitim modeli yeni nesilleri istendiği gibi `yaratmaya` başladı, hem yetişkinler, hem de çocuklar Japonya'nın yüce menfaatlerine inanmışlardı ve bu menfaatlere asker, işçi, çiftçi, memur, araştırmacı olarak `hizmet ediyorlardı`. Tüm xvresmi eğitim sistemi ve hatta toplumsal cinsiyet politikaları `Tennō'nun idaresi altında bir güneş gibi parlayan Japonya` hayaline göre yeniden düzenlenmişti.Japonya askeri arzularla birleşen bu emperyal hırsı sonucunda önce komşularıyla birçok çatışmanın, sonunda ise 2. Dünya Savaşı'nın bir parçası oldu.Emperyal yürüyüşü esnasında Japonya bir `Japon milleti` ve `Japon kimliği` yaratmayı başardı, ama bu faşist öğeler içeren bir yaratıydı. 2. Dünya Savaşı sonrasında bile Japonya, `özgül`lüğü üzerinde ısrarla durdu; aslında bu şaşırtıcı değildi çünkü onlara `anlatılan` daima bu olmuştu. Yıllar sonra, Japon aydınları Japonya'nın bu `biriciklik miti`ni derinden derine sorguladılar. Japonya'nın millileşme sürecini Avrupa ve ABD ile temas kurduktan sonra başlattığı düşünülürse, denebilir ki Japonya kendi kimliğini ve ulusunu Avrupa teorilerinin `kurallarına göre` yaratmıştır. Ayrıca, Japonya'nın Avrupa'yla benzer şekilde feodal sisteme sahip oluşu, bir zamanlar Avrupa'nın da yaşamış olduğu bu sosyal geçişi Japonya için de oldukça kolaylaştırmıştır. Japonya'nın bu benzer ve farklı yönleri birleştirildiğinde, tüm bu ulus ve kimlik inşası süreçlerinin Avrupa milliyetçilik teorileriyle uyumlu bir çizgide gelişmiştir | |
dc.description.abstract | The aim of this study is to state the coherence between Japanese nationalization experience and `Western` nationalism theories through the analyses of Japanese processes of being-nation, modernization, industrialization and militarization. As a very popular topic of social sciences, nationalism studies continue to draw attention by its theoretical and practical studies. Nationalism studies are attached to varying spheres, such as sociology, anthropology, political sciences, history or international relations and almost every study includes some parts from these different disciplines. As an interdisciplinary one, this study also benefits from these disciplines, but also seeks to merge nationalism theories with a case, specifically with the case of Japan. This case study is designed to explain a nonWestern country with the very own theories of the `West`, so it may give an idea about the `applicability` or `universality` of European theories and methods to different cases. It must be said that, Japan –as a state which has a very popular claim about its `uniqueness`- is a very significant example for the application of nationalism theories. During the study, both similar and different characteristics of Japan will be mentioned and it is vital for an unbiased evaluation of Japan's situation.This study bases on three main chapters: The examination of selected European nationalism and identity theories, the historical background of `Japanese identity` and `Japanese nationalism`, and the transformation of Japanese society by the Meiji Reforms on modernism, industrialism, militarism, education and gender policies. All these three parts are aimed to complete each other as the different branches of the same subject; because `nationalism` is not only a matter of `nationalist propaganda` or `fascist policies`; it is something much deeper and wider. For this reason, Japanese nationalism will be examined under the light of political history, Japanese myths and legends, its discourse and its relations with minority groups, its social, educational, industrial, military and gender policies, because all these features are the founder elements of nationalization process.As it's been said before, this study seeks to understand the applicability of European theories on Japanese nationalization case. For this reason, it starts with a brief history of nationalism and its development. Nationalism and its historical roots, the term of `nation` and its origins, the theorists who feed the academic researches on nationalism and the relation between nationalism, the emergence of modern state and Industrial Revolution issues are very important for starting of the research. Also, the notions on the nationalism's time and place of birth or the opinion of different political views on nationalism should be discussed. Besides, the main nationalism ixtypes – French and German- are milestones of the discussions on nationalism's history, so they are mentioned for a better understanding of the matter.When nationalism's history is briefly explained, the selected theories on nationalism are analyzed. Here, four different names and two different schools are examined. The analysis starts with Ernest Gellner, a leader theorist of modernist school. He bases his approach on the critic of primordialist school and refuses to mark nations as eternal and everlasting phenomena. Instead, he argues that nations are emerged as the `byproducts` of industrialism and modern state; they are an answer to the needs of the century. These features make them `mortal`, and more importantly, `artificial`. Although `nation` is accepted as a given phenomenon which is `natural` and exists since the first societies on the world, Gellner reverses this approach. As Gellner, Eric Hobsbawm contradicts to the primordialist school and shares modernist approach. He creates a new term for this area, `invented tradition`. According to him, nations are invented by the nationalist and during this `invention`, nationalists use symbols, traditions and reinterpreted myths; but if they can't find anything to use, they don't hesitate to create a `tradition`. This opinion suggests suspecting about even the most `well-known` traditions; the history of `nations` should be interrogated and the formal history-making should be questioned.Benedict Anderson, as another modernist theorist, adds two different points to the theories. First, he criticizes labeling `inventions` as `artificial`, but offers to see them as the products of `imagination and creation`. Secondly, he adds a new relation to nationalism-modern state-industrialism triangle: The development of printing technologies and the rise of publishing sector which supports the local languages andcommunication. As a vital element of nationalization, communication creates `imagined` ties between people and helps connecting people as `members of the same nation` by giving them an illusion of `shared time`. Although Anderson disagree the opinions on French Revolution as the origin of nationalism –he offers Creoles as the `origin`- and criticizes Gellner and Hobsbawm at some points, he contributes to modern schools by his theories.On the other hand, Anthony D. Smith starts his review by criticizing the modernist school. His approach –ethno-symbolism- gives more attention to symbols and traditions during the being-nation process and insists on the ethnic `cores` of nations. For this reason, his approach can be seen as `new primordialism` although some theorists prefer to focus on his thoughts on `artificial side` of the nations. In fact, Smith doesn't claim that nations are eternal, but says that `some` nations can really contain an ethnic core. Still, ethnicities cannot be named as nations and any nation cannot emerge before the modern times. Although his thoughts contradicts to modernists at some points, it is true that his theory is very useful for Japan, a country which is isolated, one of the most `homogeneous` examples, but still has problems with identity-making and minority groups. Japan is a complicated example which needs more than one school for being understood.By the analysis of their theories and their criteria of being-nation, the theoretical framework of the case is ready for fulfilling with Japan. Although this case study refers to a specific period –from Meiji Restoration to the end of Taishō Democracy-, a glance over the Japanese history is crucial, because of two reasons: First, as all other historical occasions, Meiji Restoration has deep historical roots and without the knowledge on the background, it is not possible to understand the dynamics of the Reform. Secondly, if the subject is about nationalization process and national identity, there are always some historical features reinterpreted, such as myths, legends, visual/oral symbols or traditions. Naturally, Japan is not an exception and the examination of Japanese national identity requires having this kind of knowledge.After the brief information on Japan's history and Meiji Reformation, the Japanese myths and legends which are attached to creation of national identity are studied. These kind of historical materials are used in many fields from formal educational system to historiography, or even gender issues are connected with these `selected` historical materials. It must be noted that these materials are particularly selected according to the agenda of nationalist policy-makers. This information is far from being unbiased or `purely historical`, on the contrary, they are the `desired` parts of history which are extracted and `cleaned` according to the aims of governments. Since the Meiji Restorations, Japan has recreated its own history and national discourse. Its national discourse was `coherent` with its `own` history, because they both were tailor-made and completing each other as the pieces of a puzzle. By the aim of `being an imperial power`, the discourse of Japan was assertive and ambitious, so, its imperial desires and tough discourse was reflected on its attitude about strangers and minorities in Japan. While Japan was creating its own national identity, it made this through excluding Ainus, Chinese, Koreans and Untouchables (Hisabetsu Burakumin). Japan had no pluralistic view on the identity question and always walked on a line of `we-and-others` concept.While Japan's discourse was changing against non-Japanese people, also its internal social system was rebuilding by governments. Samurais, as the leading power of Reforms and the element of new structure had completed their function and they were discharged. The new military army was shaped in Western style and there were no place for old style men, but still, many samurais gained important posts after the accepted to obey new system. This was a total social transition period and the new leading power of the period was zaibatsu – commercial enterprises which were supported by the governments-. After Japan modernized its army, it gained both natural resources and new markets, so his army and industry were in a close relation. Japan's governments made everything to strengthen this situation, the formal education started to `create` new generations as desired, both children and adults were convinced to supreme benefits of Japan and they were `serving` as soldiers, workers, farmers, officers, researchers… All formal education system and even gender policies were redesigned for an imagined Japan which `shines as Sun under the rule of Tennō`.Japan had become a part of several conflicts with its neighbors and finally the Second World War because of its ambition which merged with military desires. During its imperial march, Japan has succeeded to create a `Japanese nation` and a `Japanese identity`, but that was a creation which includes fascist tendencies. Even after the end of World War II, Japan continued to insist its `particularity`, and it wasn't surprising, because that's what they've been `told`. Many years after, Japanese scholars questioned deeply the `uniqueness myth` of Japan. If it's considered that Japan had initiated its nationalization process after its contact with Europe and USA, Japan had created its identity and nation according to the `rules` of European theories. Also, Japan's similar production system –a very close example of Europe in Middle Age- was very helpful for simplifying the transition as once Europe did. When Japan's similarities and peculiarities combined, the whole nationbuilding and identity-creating processes developed on a line which is coherent with European nationalism theories. | en_US |
dc.language | French | |
dc.language.iso | fr | |
dc.rights | info:eu-repo/semantics/openAccess | |
dc.rights | Attribution 4.0 United States | tr_TR |
dc.rights.uri | https://creativecommons.org/licenses/by/4.0/ | |
dc.subject | Uluslararası İlişkiler | tr_TR |
dc.subject | International Relations | en_US |
dc.title | Nationalisme et Identité au Japon-Une Etude de Cas: L`Epoque de Meiji en cadre des théories sur le nationalisme | |
dc.title.alternative | Japon milliyetçiliği ve kimliği-vaka çalışması: Milliyetçilik teorileri çerçevesinde Meiji Dönemi | |
dc.type | masterThesis | |
dc.date.updated | 2018-08-06 | |
dc.contributor.department | Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı | |
dc.identifier.yokid | 10002476 | |
dc.publisher.institute | Sosyal Bilimler Enstitüsü | |
dc.publisher.university | GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ | |
dc.identifier.thesisid | 347382 | |
dc.description.pages | 170 | |
dc.publisher.discipline | Diğer | |