dc.description.abstract | Bireyin özgürlük alanına doğrudan müdahalelerde bulunma olanağına sahip olan ceza muhakemesi hukukunun olmazsa olmaz ilkeleri demokratik hukuk devletinin korunması, adil yargılanma hakkı ve bu kapsamda bireyin özgürlük ve haklarının devlet müdahalelerine karşı korunmasıdır. Suç teşkil eden bir fiilin somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği, gerçekleştiyse ne şekilde gerçekleştiği ve bu fiilin kim tarafından gerçekleştirildiğine yönelik ispat faaliyeti çerçevesinde, ispat vasıtaları olan delillerin elde edilmesi, ortaya konulması, tartışılması ve değerlendirilmesi maddi gerçeğe ulaşma gayesi bakımından ceza muhakemesinin en önemli faaliyetlerindendir. Delil elde etme ve değerlendirme faaliyetleri, bireyin temel hak ve özgürlüklerine saygılı bir şekilde adil yargılanma hakkı ve hukukun belirlediği sınırlar içinde gerçekleştirilmelidir. Devlet, bütün faaliyetlerinde olmasıgerektiği gibi delil toplama faaliyetinde de hukuk kurallarına uygun davranmalı ve bu kurallarla kendisini bağlı tutmalıdır. Bu doğrultuda bireylerin temel hak ve özgürlükleri güvence altında olacaktır. Suçu oluşturan olayları ortaya koyan delilleri elde etme faaliyeti çerçevesinde hukuka aykırı yöntemlere başvurulması halinde, karşımıza hukuka aykırı deliller çıkmaktadır. Benimsenen çözüm yollarıçerçevesinde, hukuka aykırı deliller ceza muhakemesinde kullanılabilmekte veya kullanılması reddedilebilmektedir. Bir hukuk devletinde hukuka aykırı delillere ilişkin düzenlemeler ve uygulamalar ayrıca önem taşımaktadır. Tez çalışmamızda, hukuka aykırı deliller sorunu, ceza muhakemesi hukukumuz kapsamında ele alınmışolup, özellikle CMK'daki düzenlemelere, doktrindeki görüşlere, Yargıtay ve AİHM içtihadlarındaki yansımalara ve bazı ülke uygulamalarına yer verilmiştir. Vicdani delil sisteminin istisnasını teşkil eden hukuka aykırı deliller konusu günümüzün en önemli konularından birisidir. Uzun süredir yoğun tartışmalara ve farklı düşüncelerin ileri sürülmesine neden olan hukuka aykırı deliller ile ilgili tartışmalar halen güncelliğini korumakta olup, hukuka aykırı delillerin muhakemede kullanılmasına ilişkin ortak bir görüş ve uygulama benimsenmiş değildir. Türk doktrininde ve bazı ülke uygulamalarında bu konuya ilişkin farklı görüş ve uygulamalar bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı yoğun bir biçimde tartışılan hukuka aykırı deliller sorununa ilişkin olarak bir hukuk devletinde olması gereken çözüm önerilerini ortaya koymak, hukuka aykırı delillerin ceza muhakemesi hukukumuzdaki yeri ve ispat açısından değerini belirlemeye çalışmak, getirilen önerilerin sonuçlarını ve başka tartışmalardaki etkilerini açıklamaktır. Bunun için, öncelikle, ceza muhakemesinin gayesine, ceza muhakemesinin temel ilkelerinden olan hukuk devleti ilkesi ve adil yargılanma hakkına, ceza muhakemesinde ispat ve delillere, delillerin elde edilmesine ve değerlendirilmesine ilişkin genel açıklamalara yer verilmiştir. Hukuka aykırı delil kavramını ortaya koymak açısından hukuka aykırılık kavramının anlam ve kapsamı ve bu doğrultuda hukuka aykırı deliller kavramı açıklanmaya çalışılmıştır. Devamında hukuka aykırı delillerin tarihsel süreçte gelişimi ve konuya ilişkin Türk Ceza Muhakemesi Hukuku'ndaki düzenlemeler ele alınmış; bazı hukuka aykırı delil yaratan durumlar gösterilmiştir. Daha sonra, ceza muhakemesinde hukuka aykırı delillerin kullanılmamasının amacı açıklanarak, vicdani delil sistemini xxii Deliller ancak hukukun çizdiği çerçevede elde edilebilir ve kullanılabilir. Bu konuda kural ve sınırlamalar ihlal edildiği takdirde, insan haklarına saygılı bir hukuk devletinde bu şekilde elde edilen hukuka aykırı delillerin kullanılmaması ve hükme dayanak yapılamaması gibi bazı sonuçlar söz konusu olacaktır. Anayasamızın 2. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere, devletimiz hukuk devleti ilkesini benimsemişve hukuk kurallarına uyacağını beyan etmiştir. Aynı zamanda, Anayasamızın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı anayasal bir hak olarak teminat altına alınmıştır. Adil yargılanma hakkı çerçevesinde ceza muhakemesi, hukuka, hakkaniyete, insan ve sanık haklarına uygun olarak gerçekleştirilmelidir. İnsan haklarını koruyan, adaleti ve güvenliği sağlayan ve hukuk kurallarına bağlı olan bir hukuk devletinde, hukuka aykırı delillere yer olmamalıdır. Hukuk devleti ilkesine ve adil yargılanma hakkına yönelik en önemli saldırılardan biri de hukuka aykırıdelillerin kullanılması olarak görülmelidir. Türk hukukunda, 1992 yılına kadar hukuka aykırı delillere ilişkin somut bir hüküm bulunmamakla birlikte, 1412 sayılı CMUK'da, 18.11.1992 tarih ve 3842 sayılı kanun ile önemli değişiklikler yapılarak, hukuka aykırı delillere ilişkin iki ayrıhüküm getirilmiştir. CMUK'a eklenen m. 135/a uyarınca; `… ifade verenin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, zorla ilaç verme, yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddette bulunma, bazı araçlar uygulama gibi iradeyi bozan bedenî ve ruhî müdahaleler yapılamaz.` CMUK 254. maddeye ise `Soruşturma ve kovuşturma organlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz.` hükmü eklenmiştir. Bu maddelerden ilki olan CMUK 135/a maddesi, hukuka aykırı ifade ve sorgulama usulleri ile elde edilen delilleri kapsam dışı bırakmış; daha genel bir içeriğe sahip olan CMUK 254. maddesi ise tüm hukuka aykırı delilleri kapsam dışında bırakmıştır. Bununla birlikte, hukuk sistemimiz kanunda yer alan düzenlemeler ile yetinmemiş ve 03.10.2001 tarihinde yapılan değişiklik sonucu Anayasa'nın 38. maddesine `Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.` hükmünün eklenmesiyle söz konusu düzenlemeler anayasal garantiye kavuşturulmuştur. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK ise hukuka aykırıdelillere ilişkin daha ayrıntılı hükümler getirmiştir. CMK'da bu konuya ilişkin delil elde etme yöntemlerine, delil elde etme yasaklarına, diğer hukuka aykırılıklara, delillerin ortaya konulmasına, tartışılmasına ve değerlendirilmesine ilişkin birtakım düzenlemeler bulunmaktadır. Anayasa hükmü ile birlikte, CMK'nın 148, 206/2-a, 217/2. ve 289. maddelerinde de hukuka aykırı delillerin ceza muhakemesinde hiçbir şekilde kullanılamayacağına ve delil olarak değerlendirilemeyeceğine işaret eden düzenlemeler getirilmiştir. CMK'nın `İfade alma ve sorguda yasak usuller` başlıklı 148. maddesi uyarınca `Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.`Aynı zamanda aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca, yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemeyecektir. CMK'nın `Delillerin ortaya konulması ve reddi` başlıklı 206/2-a maddesi gereğince, delil kanuna aykırıolarak elde edilmişse ortaya konulmasının reddolunacağı hüküm altına alınmıştır. Yine `Delilleri takdir yetkisi` başlıklı 217/2. maddesinde `Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.` hükmüne yer xxiii verilmiştir. Ayrıca 5271 sayılı CMK'da önceki kanunda yer almayan bir düzenlemeye yer verilmiş ve CMK'nın 289. maddesinde, hükmün hukuka aykırıyöntemlerle elde edilen delile dayanması mutlak bozma sebebi olarak düzenlenmiştir. Böylece kanunkoyucu, hukuka uygun elde edilmek şartıyla ceza muhakemesinde her şeyin delil olabilmesi ve hukuka uygun delillerin değerlendirilebilmesi esasını benimsemiştir. Delil elde edilmesine ilişkin yöntemi açıkça yasaklamış bir hukuk kuralına, hukuk kuralı açık bir yasaklama içermese de kuralda öngörülen usule veya bu kuralın amaç ve kapsamına veya genel olarak hukukun kaynaklarına ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı davranılarak elde edilen deliller ile elde ediliş biçimi yönünden suç oluşturulan deliller hukuka aykırı delil kategorisinde değerlendirilecektir. Ceza muhakemesinde esas sorun ise hukuka aykırı delillerin ceza muhakemesinde değerlendirmeye alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır. Hukuka aykırıdelillerin ceza muhakemesinde değerlendirmeye alınıp alınmayacağı yani kullanılıp kullanılamayacağı konusunda doktrin ve uygulamada farklı görüşler ileri sürülmektedir. Hukuka aykırı delillerin değerlendirilmesi konusunda öncelikle irdelenmesi gereken, hukuka aykırı delillerin neden yasaklandığı ve hukuka aykırıdelillerin kullanılamayacağına ilişkin kuralın getirilmesinin amacının ne olduğudur. Hukuka aykırı delillerin değerlendirme dışı bırakılmasında esas olan amaç, temel hak ve özgürlüklerin korunması ve onlara saygı gösterilmesinin ötesinde hukuku uygulamak, hukuk düzeni ve hukukun üstünlüğünü korumak olarak kabul edilmelidir. Hukuka aykırı delil teorisinin altında yatan fikir bu olmalıdır. Hukuka aykırı delillerin ceza muhakemesinde kullanılıp kullanılamayacağına ilişkin olarak temelde üç ana yaklaşım ortaya koyulmaktadır. Modern ceza muhakemesinde terk edilmiş olsa da mutlak kabul yaklaşımına göre, `Hukuka aykırıdelil, aykırı elde edilmemişçesine değerlendirilir` ilkesi gereğince, hukuka aykırıolarak elde edilen delillerin hükme esas alınması kabul edilmektedir. Mutlak red yaklaşımı ise, hukuka aykırı delillerin ceza muhakemesinde hiçbir şekilde kullanılamayacağını ifade etmektedir. Bu kapsamda herhangi bir hukuka aykırılık olduğu takdirde hukuka aykırı şekilde elde edilen tüm deliller kullanılamaz hale gelecektir. Bir diğer görüş olan esnek yaklaşım, hukuka aykırı delillerin ceza muhakemesinde kullanılıp kullanılamayacağı sorununa ilişkin olarak hukuka aykırıdelillerin kabul edilebilirliğine karar vermede sabit bir kural kabul edilmemektedir. Buna göre, hukuka aykırı deliller, yapılacak değerlendirme sonrasında bazıdurumlarda hükme esas alınabilecek, bazı durumlarda ise alınamayacaktır. Böylece mahkemelere takdir yetkisi tanıyan bu görüş çerçevesinde her somut olay ayrıca değerlendirilecektir. Hukuka aykırılığın hiçbir mazereti olamayacağı gibi, hukuka aykırılıklar arasında önemli-önemsiz, şekli-maddi, hafif-ağır gibi birtakım sübjektif ayrımlar yapılması hukukun üstünlüğünün benimsendiği bir hukuk devletinde kabul edilemez. Hukuka aykırı delillerin değerlendirme dışı bırakılmasındaki amaç ve hukukun üstünlüğü ilkesi kapsamında, esnek yaklaşıma ilişkin görüşlerdeki hatalı yaklaşım ve eksiklikler de göz önüne alındığında, tüm hukuka aykırı deliller, ceza muhakemesi hukukumuzdaki düzenlemeler kapsamında ele alınmalı ve hukuka aykırı deliller ceza muhakemesinin hiçbir safha veya evresinde ve hiçbir şekilde kullanılmamalıdır. Esas itibariyle, hukuk devleti ilkesi ve adil yargılanma hakkı bu kabulü zorunlu kılmaktadır. xxiv Hukuka aykırı delillerin kullanılabilirliğine ilişkin çeşitli ülkelerde farklıuygulamalar benimsenmiştir. Bazı ülkeler hukuka aykırı deliller ile ilgili olarak ceza muhakemesi kanunlarında çeşitli düzenlemelere yer vermiş, bazıları ise bu konuda hiçbir düzenleme getirmemiş olup konu içtihadlar çerçevesinde şekillenmiştir. Hukuka aykırı deliller konusundaki hukuk sistemleri farklı olmakla birlikte, birçok sistem bakımından genellikle ortak özellik işkence ve kötü muamele ile elde edilen deliller bakımından ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda ABD ile birlikte İngiltere, Fransa, İsviçre, Almanya ve İtalya ceza muhakemesi sistemlerinde hukuka aykırıdelillerin değerlendirilmesine ilişkin düzenlemeler ve uygulamalar özellik arzetmektedir. Günümüzde hukuka aykırı delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin en etkili doktrinlerden biri AİHM tarafından oluşturulmuştur. AİHM, hukuka aykırı delillerin kullanılmasının yargılamayı bir bütün olarak AİHS'in 6. maddesine aykırı, adil olmayan bir duruma getirip getirmediğine, başvurucunun savunma haklarına saygıgösterilmesi ve söz konusu delilin kalitesi ve önemi gibi, olayın içinde bulunduğu şartlara bakarak karar verdiği bir test geliştirmiştir. Aynı zamanda özellikle işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı mualeme sonucunda, susma hakkı ve kendini suçlandırmama hakkı ihlal edilmek suretiyle veya avukatın yokluğunda alınan ifadeler ile ilgili olarak delillerin dışlanmasına ilişkin kurallar oluşturmuşbulunmaktadır. Bununla birlikte, uluslararası ceza hukuku alanında, UluslararasıCeza Mahkemesi'nin yaptığı bir ceza yargılamasında hukuka aykırı delillerin kullanılabilip kullanılamayacağı konusunda Roma Statüsü'nde sübjektif bir ölçüt içeren özel bir düzenleme getirilmiştir. Anglo Sakson Hukukunda `zehirli ağacın meyveleri` olarak adlandırılan hukuka aykırı delillerin uzak etkisi yani hukuka aykırı deliller yoluyla ulaşılan delillerin değerlendirilip değerlendirilmeyeceği tartışmalı bir konudur. Türk hukukunda hukuka aykırı deliller arasında dolaylı veya doğrudan gibi bir ayrıma gidilmemiş olup önemli olan, bir delilin elde edilme biçiminde ve temelinde bir hukuka aykırılığın yapılıp yapılmadığıdır. Dolayısıyla hukuka aykırılığın doğrudan veya dolaylı olduğuna bakılmaksızın, söz konusu delillerin muhakemenin hiçbir aşamasında ve hiçbir surette kullanılamayacağı kabul edilmelidir. Sanığın lehine olan hukuka aykırı delillerin değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusu da tartışmalı olmakla birlikte, bir hukuk devletinde, hukuka aykırı olarak elde edilen ancak sanığın beraat etmesini sağlayacak olan delillerin de ceza muhakemesinde kullanılamayacağını ve hükme esas alınamayacağını kabul etmek gerekecektir.Resmi sıfatı bulunmayan özel kişiler tarafından elde edilen hukuka aykırıdelillerin ceza muhakemesinde kullanılıp kullanılamayacağı konusunda da farklıgörüşler ileri sürülmektedir. Bu konuda özel kişiler tarafından elde edilen hukuka aykırı delillerin muhakemede kullanılabileceği iddia edilse de, kim tarafından elde edilmiş olursa olsun hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş olan deliller ceza muhakemesinde kullanılmamalıdır. Bir delilin hukuka aykırı olduğu talep üzerine veya hâkim tarafından re'sen saptandığında, bu delilin ceza muhakemesinde değerlendirme dışı bırakılması söz konusu olacaktır. Bununla birlikte, böyle bir durumda hukuka aykırı delilin dava dosyasından çıkarılıp çıkarılmayacağı hususu sorunludur. Ceza muhakemesi hukukumuzda yer alan düzenlemeler uyarınca hukuka aykırı bir delilin dosyadan xxv çıkarılması mümkün olmamakla birlikte, olması gereken hukuk açısından hukuka aykırılığı tespit edilen bir delilin dosyadan çıkarılmasını sağlayacak açık bir ceza muhakemesi düzenlemesine ihtiyaç olduğu kabul edilmelidir. Cumhuriyet savcısı iddianame düzenlerken delilleri değerlendirme yetkisi kapsamında ispat konusunda getirilen kural ve sınırlamaları dikkate almak zorundadır. Mevcut düzenlemeler uyarınca, hukuka aykırı deliller ceza muhakemesinde esas alınamadığına göre, hukuka aykırı delillere dayanılarak iddianame düzenlenmesi de kabul edilemez. Bu kapsamda alternatif bir çözüm önerisi olarak, hukuka aykırı bir delile dayanılarak düzenlenen iddianamenin iadesi de mümkün görülmelidir. Delilin hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmesi, delilin ceza muhakemesinde kullanılamaması ve hükme esas teşkil edememesi gibi sonuçlar doğurmakla birlikte, tazminat davası açılmasına ve fiil aynı zamanda suç teşkil etmekte ise, kişinin cezalandırılabilmesine neden olabilmektedir. Delil elde ederken hukuka aykırıyöntemlere başvurulmasının önlenmesi bakımından tazminat sorumluluğu ve cezai yaptırımlar ayrıca bir önem arzetmektedir | |
dc.description.abstract | The indispensable principles of Criminal Procedure Law which may directly intervene in the realm of freedom of an individual are the protection of the democratic constitutional state, right to a fair trial and protection of the rights and freedoms of individuals against government intervention. For purposes of proving whether a criminal action has been realized in the present case and if realized, who has committed the relevant criminal action and how, gathering, establishing, discussing and evaluating the evidence are the most important activities of criminal procedure law in terms of reaching the truth. The activities of obtaining and evaluating evidence shall be carried out by honoring the basic rights and freedoms of individuals in the restrictions governed by right to a fair trial and law. The state shall act in accordance with rules of law in the activity of gathering evidence as it should act in all other activities as well, and shall bound itself by these rules. In such a case basic rights and freedoms of individuals shall be secured. If illegal methods are applied for gathering evidence that establish the incidents causing crime, we will be face to face with illegally obtained evidence. As per the ways of solution adopted, illegally obtained evidence may be accepted to be used in the criminal procedure law or may be rejected. In the state of law, the regulations and practices on illegally obtained evidence are also important. In our thesis study, the issue of illegally obtained evidence is discussed under the scope of criminal procedure law with a particular focus on the provisions of Code of Criminal Procedure Law, views in doctrine, the reflections in the judgments of the Court of Appeal and the European Court of Human Rights and also the practices of some other countries have also been disclosed. The issue of illegally obtained evidence, which is an exception of the conscientious evidence system, is one of the most significant issues of today. The discussions on illegally obtained evidence that have been causing serious arguments and different points of views for a long time are still continuing and there is not a common consensus or practice accepted on using the illegally obtained evidence in the criminal procedures. In Turkish doctrine and in the practices of some other countries, there are different views and practices. The purpose of this study is to establish the solution suggestions in the state of law, try to determine the value of the illegally obtained evidence in terms of proving activity and its place in our law, and explain the outcomes of the suggestions brought and its impacts on other discussions. In this respect, general explanations regarding the purpose of the criminal procedure law, principles of rule of law and right to a fair trial which are the main principles of criminal procedure law, proof and evidence in criminal procedure law and gathering and evaluating the evidence have been given. In order to examine the illegally obtained evidence concept, the meaning and scope of the term illegality and illegally obtained evidence are clarified. Development of illegally obtained evidence in historical process and the provisions of Code of the Turkish Criminal Procedure Law have also been evaluated and some situations of illegally obtained evidence have been mentioned. We have also explained the xvii that if the evidence has been gathered illegally establishment of the evidence should be refused. As per the Article 217/2 titled `Judicial Discretion of Evidence` `the crime attributed can be proved by all kinds of evidence legally gathered`. Furthermore, in the Code of Criminal Procedure No. 5271, a new clause not existing in the previous code has also been governed, as per the Article 289 of Code of Criminal Procedure, if a sentence depends on illegally obtained evidence, this should be an unconditional reason for overruling the subject sentence. Consequently, the lawmaker has adopted to accept everything as evidence in criminal procedure law provided that the subject evidences are gathered legally and permitted the consideration of legal evidence only. The evidence gathered by depending on a legal principle explicitly prohibiting a method of gathering, even if there is no explicit prohibition, the evidence gathered in contrary to a method governed in the principle or to the purpose and content of this principle or generally to the sources of law and to the international principles of law and the evidence committing a crime in terms of gathering method shall be considered illegally obtained evidence. The main problem in the criminal procedure is whether illegally obtained evidence shall be evaluated in the criminal procedure. There are different points of view in doctrine and in practices on whether illegally obtained evidence should be taken into consideration, in other words whether it should be used, in criminal procedure. In discussing the evaluation of illegally obtained evidence, the first issue to be explicated is why the illegally obtained evidences are prohibited and the purpose of bringing the rule of not using illegally obtained evidence. The main purpose in excluding illegally obtained evidence is accepted as protecting basic rights and freedom and honoring them, applying law and protecting the rule of law. The underlying idea of illegally obtained evidence theory shall be this purpose. There are three basic approaches in using the illegally obtained evidence in criminal process. Although left in contemporary criminal procedure, as per the absolute inclusion approach, the principle is that `İllegally obtained evidence is evaluated as if not being gathered illegally`, therefore illegally gathered evidences are accepted to be the basis of a sentence/judgment. As per the absolute exclusion approach, illegally obtained evidence should not be used in criminal procedure in no ways. Within this scope, if there is a contradiction to law, all the evidences gathered illegally shall be invalid. Another approach is the flexible approach that does not accept a constant rule in using the illegally obtained evidence in criminal procedure. According to this approach, as a result of the evaluation to be carried out, illegally obtained evidence in some cases may be the basis of a sentence, but in some other cases it may not be applicable. Therefore, this approach grants a judicial discretion to the courts to be evaluated in each present case. No excuses should be made for illegality and qualifying illegal cases subjectively as important – unimportant, formal – material, light – heavy cannot be accepted in a state of law adopting the rule of law. By considering the purpose of excluding illegally obtained evidence and the inaccurate point of view and deficiencies in flexible approach under the principle of rule of law, all illegally obtained evidences should be taken into account as per the provisions in our criminal procedure law and illegally obtained evidence should not be used in any stages of criminal procedure in no case. Mainly, rule of law principle and right to a fair trial make this acceptance mandatory. xviii In different countries various practices have been adopted regarding availability of illegally obtained evidence. Some countries have governed illegally obtained evidence in their relevant codes whilst some others have shaped the issue in the light of court judgments. Although the approaches of different laws may vary in terms of illegally obtained evidence; generally, common characteristic of many systems are becoming evident on especially evidence gathered by means of mistreatment and torture. In this regard, together with the USA in the criminal procedure systems of England, France, Switzerland, Germany and Italy, the rules and practices regarding the consideration of illegally obtained evidence and practices carry some specialties. In today's world, the most impressive doctrine for the availability of illegally obtained evidence has been brought forward by ECHR. ECHR has developed a test deciding on the availability of illegally obtained evidence by considering whether benefitting from illegally obtained evidence causes a trial as a whole to become unfair and whether it is in contrary to Article 6 of European Convention of Human Rights, and by considering honoring the applicant's right of defense and the quality and importance of the subject evidence. In the meantime, ECHR has established principles for excluding evidence especially for the depositions taken as a result of torture, inhuman or degrading treatment by violating the right to remain silence and the right against self-incrimination or for the depositions taken in the absence of a lawyer. Notwithstanding, in the field of international criminal law, in a criminal trial carried out by the International Criminal Court, on the issue of whether the illegally obtained evidence shall be used, in Rome Statue, a special regulation has been accepted, including a subjective criteria. In Anglo-Saxon law, the distant action of the illegally obtained evidence named `fruits of a poisonous tree`, in other words the consideration of the evidence gathered via illegally obtained evidence, is a question in dispute. In Turkish law, there is no such separation of direct and indirect; the important issue is whether there is a contradiction to law in the gathering method and the basis of evidence. Therefore, without taking into account whether the illegality is direct or indirect, it should be accepted that the subject evidence should not be used in any stages of a trial in no ways. Although whether illegally obtained evidence in favor of accused should be used is also a question in dispute, it should be necessary to accept in a state of law that even the evidence gathered illegally that might provide acquittal of the accused shall not be used in criminal procedure and shall not be the basis of a sentence. A number of different arguments have also been posited on the issue of whether the illegally obtained evidence gathered by private persons not having an official role should be used in criminal procedures. Although it is alleged that illegally obtained evidence gathered by private people may be used during trial, we are of the opinion that the evidence collected by illegal methods should not be used in criminal procedure. When it is determined upon request or by the judge ex officio that any evidence is illegal, it shall be excluded whilst consideration of evidence in criminal procedure. However, it is questionable whether this evidence should be removed from the court file. According to the relevant provisions in our criminal procedure law, although it is not possible to remove illegally obtained evidence from the file, it should be xix accepted that there is a need for an explicit criminal procedure rule that will provide the removal of the evidence from the file determined as illegal. The public prosecutor must take into consideration the rules and restrictions on proving activity whilst preparing indictment under the authorization of consideration of evidence. As per the current legislation, since illegally obtained evidence shall not be the basis of criminal procedure, preparing an indictment depending on illegally obtained evidence cannot be accepted. In such a situation, as an alternative suggestion of solution, the return of an indictment prepared depending on illegally obtained evidence shall be possible. Gathering evidence by illegal methods, in addition to its outcomes of not being able to use the subject evidence in criminal procedure and not being able to accept it as the basis of a sentence/judgment, may also cause a compensation act to be filed and the punishment of the person gathering the evidence if that behavior is also a crime. In order to prevent applying illegal methods whilst gathering evidence, compensation responsibility and penal sanctions have further importance | en_US |