dc.description.abstract | Üretim sektöründe ve diğer sektörlerde yaşanan hızlı gelişimin sonucu olarak Avrupa ülkelerinde artan enerji ihtiyacı Norveç, Cezayir, Mısır, Libya, Suudi Arabistan ve en önemlisi de Rusya gibi yakın coğrafyada bulunan enerji üreticisi ülkeler ile enerji ilişkilerinin kurulmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Bunlar arasında, AB-Rus enerji ilişkileri uzun bir zamandır istikrarlı ve yapıcı bir çizgi izlemiş olmasına ragmen, söz konusu müştereken faydalı ilişki son 10 yılda özellikle Vladimir Putin'in iktidara gelmesinin ardından hassas bir sürece girmiştir. Nitekim iktidarı ele almasının akabinde Putin'in ülkenin enerji kaynaklarına ilişkin bazı yaklaşımlar ve prensipler belirlemesiyle birlikte, dünyanın en büyük hidrokarbon kaynaklarınaa sahip olan Rusya petrol ve doğalgazda en büyük ve rakipsiz üretici konumuna yükselmiş, bu kaynaklar Rusya'nın ekonomik ve siyasî konumunda ve komşu ülkeler ve AB ülkeleri ile ilişkilerinde belirleyici bir etken haline gelmiştir.Rusya'nın Avrupa ekonomisi için önemli olan petrol ve doğalgaz gibi iki ürünüzerindeki hâkimiyeti ve enerji kaynaklarını bölgesinde nüfuzunu yeniden artırma ve uluslararası arenadaki konumunu güçlendirme yolunda siyasî bir araç olarak kullaması eski Sovyet Bloğu ülkelerinde endişelere sebep olmaktadır. Nitekim Baltık ülkeleri gibi bazı Avrupa ülkeleri tüm gaz ve petrol ihtiyaçlarını Rusya'dan ithalat ile karşılamaktadır. Ancak Rus kaynaklarına bu denli bağımlılık ve Rusya'nın enerji kaynakları konusunu dış politikasında bir araç olarak kullanması AB için enerji güvenliği ikilemi oluşturmaktadır. Ulusal güvenlik konusundaki yaklaşımına uygun olarak Rusya çevre ülkeler üzerinde etki sahası kurmayı amaçlamaktadır ki bu yaklaşım AB'nin enerji üreten ülkelere yönelik menfaatleri ve politikalarıyla ve bu ülkeler ile enerji ilişkileri kurmaya dönük politikasıyla olduğu kadar Doğu Avrupa ülkelerini barındıran Rusya ile `ortak alandaki` menfaat ve politikalarına da ters düşmektedir.AB ülkelerinin Rus enerji kaynaklarına olan mutlak bağımlılığının farkına daha çok varan AB Komisyonu ise üye devletlerin enerji alanında süpergüce olan bağımlılığı azaltmak amacıyla makul bir strateji oluşturma çabasına girmiştir. Rusya ve Ukrayna arasında 2006 yılında patlak veren ve Avrupalıları kış ortasında enerjisiz bırakan krizin ardından Komisyon iki ayaklı bir stratejiyi hayata geçirmeye dönük çabalarını artırmıştır: Komisyon bir taraftan, AB'nin kurumsalcı ve normatif yaklaşımı çerçevesinde, dahili anlamda AB Enerji piyasasının Moskova karşısında güçlendirilmesini, harici anlamda ise kendi piyasa prensiplerinin Rusya'ya ihracını hedefleyen çok taraflı politikasına hız vermiş, diğer taraftan da yapılacak yeni boruhatları ile getirilecek Rus enerjisine alternatif yeni kaynaklar sayesinde Birlik enerji kaynaklarını çeşitlendirmeyi hedeflemiştir. Bu bağlamda Birlik bir taraftan bir dizi enerji direktif paketiyle tamamen liberal ve rekabetçi bir elektrik ve gaz piyasası oluşturmaya ve böylece Gazprom'un iç piyasadaki monopolist eylemlerine karşı üye devletler arasında birliği sağlamayı hedeflerken, Enerji Şartı Anlaşması ve Enerji Diyalogu yoluyla kendi piyasa ilkelerini Rusya'ya benimsetmeye çalışmaktadır.Ne yazık ki üye devletlerin bu türden bir politikaya yaklaşımları tutarsız olduğundan bütünleşmiş ve liberalleştirilmiş bir piyasa tesis etmek oldukça zordur. Söz konusu tutarsızlık kısmen üye ülkelerin enerji güvenlikleri konusundaki yetkileri ulusüstü bir kuruluşa devretmek istememeleri kısmen de enerji alanında kendi çıkarları peşinde koşmalarından kaynaklanmaktadır. Öte yandan Rusya da, Komisyon'un Avrupa enerji piyasaları üzerindeki Rus nüfuzunu kırmaya yönelik çabaları karşısında Birliğin önde gelen üye ülkeleriyle ile ikili düzeyde ilişkilerini yürüterek `böl ve yönet` politikası uygulamakta, bu sayede de üye devletler arasında ortak enerji politikasına yönelik ayrılıkları daha da derinleştirmeye çalışmaktadır.Bu bağlamda, Rusya'nın enerji kaynaklarını kullanımı yoluyla takip ettiği dinamik dış politika ile AB'nin bu kaynaklara olan bağımlılığı ve Birlik üyesi ülkeler arasında ortak enerji politikasına ilişkin var olan ihtilaflar ışığında elinizdeki tez, tarafların uluslararası ilişkilere bakışı, diğer bir ifadeyle Rusyanın jeopolitik gerçekçiliği ile AB'nin kurumsalcılığı çerçevesinde, AB-Rusya enerji ilişkilerine ilişkin bir değerlendirme sunacaktır.İki bölümden oluşan tezin ilk bölümünde Rus enerji kaynaklarının belirleyici bir dış politika faktörü olarak gelişimini ele alınacaktır. Bu çerçevede ilk olarak Rus enerji profili tasvir edilecek ve akabinde Sovyet zamanından 2000'li yıllara kadar Rus enerji sektörünün gelişim süreci incelenerek bu kapsamda söz konusu sektörün 1990'lı yıllarda maruz kaldığı özelleştirme ve Putin dönemindeki yeniden devletleştirme döneminde geçirdiği dönüşüm üzerinde durulacaktır. Sonrasında, enerji varlıklarının devletleştirilmesi ve enerji endüstrisi üzerinde devlet kontrolünün sağlanması sonrasında yabancı yatırımcıların karşılaştığı sorunlar masaya yatırılacak, bilhassa çarpıcı nitelikteki Sakhalin ve Kovykta gibi örneklere odaklanılacaktır. Birinci bölümde aynı şekilde enerji sektörü üzerindeki etkileriyle birlikte 1998 ekonomik krizi ve enerji fiyatlarının yükselişi ile birlikte gelen ekonomik toparlanma dönemi ele alınacak sonrasında da enerji sektörünün bugün yaşadığı sorunlar üzerine bir değerlendirme yapılırken Rus ekonomisi üzerinde kronik bir etki bırakan `Hollanda hastalığı` konusuna değinilecektir.Takip eden kısımda Putin'in enerji kaynaklarına ilişkin görüşleri ve bu kaynakları komşu ülkelerle ilişkilerinde stratejik bir araç olarak kullanmak suretiyle ülkeyi siyasî açıdan güçlendirme çabalarına değinilecektir. Bu çerçevede, Rusya'nın eski Sovyet nüfuz alanına yönelik enerji politikası, AB, ABD ve Çin gibi bölgeyle enerji bağları kurmak isteyen yeni aktörler de dikkate alınmak suretiyle değerlendirilecektir. Bu kısmın sonunda bilhassa Çin'in son yıllarda üstlenmeye başladığı rol ve Orta Asya devletlerinin rezervleri üzerinde artan etkinliği incelenecektir.Tezin ikinci bölümünde ise, ilk olarak AB'nin enerji profili ve Birlik ülkelerinin ihtiyaç duyduğu kaynakların tedarikinde Rusya'nın üstlendiği görev ile iki aktör arasındaki enerji ilişkilerinin gelişimi ele alınacaktır. Akabinde ise iki tarafın aralarındaki enerji ilişkisine bakışı tarafların uluslararası ilişkilere bakışları perspektifinde değerlendirilecek bu kapsamda Avrupa'nın Enerji Şartı Anlaşması ve Enerji Diyalogu yoluyla piyasa ilkelerini Rusya'ya ihraç etme çabaları ve Rusya'nın bu stratejilere cevaben uyguladığı, AB içinde bütünlüğe zarar veren `böl ve yönet` yaklaşımı masaya yatırılacaktır. Yine bu bağlamda da Rusya'nın (bilhassa doğalgaz alanında) AB ile enerji ilişkilerini ikili bir düzeyde yürütümesi konusuna değinilecek, Almanya, Fransa ve İtalya gibi Avrupa'nın büyükleriyle geliştirdiği ilişki incelenecektir.İkinci bölümün son kısmında, AB doğalgaz kaynaklarının çeşitlendirilmesine ilişkin seçenekler ve zorluklar incelenecek, bu kapsamda Rus gazının alternatifi olmasa da gerçek manada ek bir kaynak olarak kayagazı konusuna yoğunlaşılacaktır. Bu kısımda yine Rus gazının alternatifi olabilecek pek çok seçeneğin bulunduğu kabul edilmekle birlikte bu kaynakların halihazırda Rus gazının tamamen yerini almasının zor hatta imkansız olduğu vurgulanacaktır. Zira bazı AB ülkeleri ve şirketleri mevcut statükonun değişmesi konusunda isteksiz davranmaktadır. Avrupa'nın en büyük doğalgaz şirketlerinin bir kısmı Rus kaynaklarının etkinliğini korumasından büyük menfaatler elde etmekte ve tek bir ülkeye bağımlı olunmasında bir sorun görmemektedir. Öte yandan unutmamak gerekir ki Rusya dünya genelinde sadece en büyük doğalgaz rezervlerine sahip ülke olmakla kalmamakta aynı zamanda doğal kaynaklarını Avrupa'ya bağlayan önemli bir altyapısı da bulunmaktadır. AB'nin Avrupa genelinde uyumlu bir enerji politikası geliştirmede karşılaştığı temel sıkıntı da Rusya'yla ilişkilere olumlu bakan yukarıdaki yaklaşımlar ile Rusya'ya bağımlılığı yüksek olan ve bu bağımlılığın en azından bir kısmını kıracak alternatifler bulunmadığı müddetçe, Moskova'nın Avrupa'nın bazı bölgelerinde enerji kaynaklarını siyasî bir kaldıraç olarak kullanacağından endişelenen diğer üye ülkelerin yaklaşımları arasında nasıl bir denge kurulacağında yatmaktadır.Hazar ve Orta Asya rezervleri, gazın gerek üretimi gerekse de transiti bağlamında AB'nin Rusya ile enerji ikilemini azaltmasına imkan sunmaktadır. Fakat Orta Asyave Hazar devletlerinin coğrafi olarak izole bir konumda bulunması ve Rusya'dan bağımsız doğalgaz hatlarının bulunmayışı söz konusu devletler ile Avrupa arasında bir enerji ilişkisinin tesis edilmesini zorlaştırmaktadır. Ancak burada asıl problem, Orta Asya ve Hazar devletlerini Avrupa'nın kendileriyle gerçek bir enerji işbirliği kurma konusunda kararlı olduğuna ikna edecek ve söz konusu devletlerin rezervlerini Avrupalı tüketicilere ulaştıracak tutarlı bir Avrupa stratejisinin eksikliğidir.Kuzey Afrika'da ise, Libya ve Mısır'da halihazırda devam eden hükümet geçiş süreçleri doğalgazın üretiminin artırılması konusunda temel belirleyicidir. Her iki ülke de geniş gaz rezervlerine sahip olmakla beraber siyasî engeller söz konusu kaynakların geliştirilmesini kısıtlamaktadır. Öte yandan, Doğu Akdeniz'deki yeni keşifler de Avrupa'nın ihtiyacını karşılayacak potansiyel bir doğalgaz kaynağı sunabilir. Ancak ne İsrail'in ne de Kıbrıs'ın geniş çaplı doğalgaz projelerini hayata geçirebilecek birtecrübesi ve Avrupa pazarlarına ulaşılmasını sağlayacak mali açıdan sağlıklı bir ihracat stratejisi bulunmamaktadır ki bu iki husus İsrail ve Kıbrıs'ın gaz rezervlerini uluslararası piyasalara ulaştırma hedeflerine ket vurmaktadır.Kayagazına gelince, söz konusu kaynağın Avrupa'da oyunun kurallarını ne düzeyde değiştireceğinin belirsiz olduğu ve Avrupa'da bilhassa nüfusun yoğun olduğu bölgelerde çevresel faktörlerin kaya gazının geliştirilmesi konusunda temel faktör olacağı kabul edilecektir. Kaya gazı Kuzey Amerika doğalgaz piyasasında şüphesiz önemli değişikliklere neden olmuş ve ABD'nin neredeyse LNG ithalatını tamamen durdurmasını sağlayarak ülkenin enerji bağımlılığını ortadan kaldırmıştır. Söz konusu gelişme ekonomik durgunlukla birlikte küresel LNG piyasasında arz fazlasını sağlamış ve dünya genelinde gaz fiyatlarında düşüşü beraberinde getirmiştir. Ancak kaya gazı başlı başına Avrupa'daki enerji dengelerini henüz değişitrmiş değildir ve 2020 öncesinde de değiştirip değiştiremeyeceği belirsizliğini korumaktadır. Dolayısıyla üzerinde hala daha çok yoğunlaşılmasına ve LNG sıvılaştırma ve yeniden gazlaştırma tesisleri gibi önemli yatırımların yapılmasına ihtiyaç duyulan kaya gazı sektörünün Avrupa enerji piyasalarında önemli bir etki doğuracağını söylemek için henüz çok erkendir.Sonuç bölümünde ise Rusya'nın siyasî hedefler güden aktif enerji politikası ile AB ilkelerini ve Birliğin enerji kaynaklarını çeşitlendirme çabalarını sekteye uğratan nispeten başarılı görünen `böl ve yönet` yaklaşımı ilk bakışta AB-Rusya güç ilişkilerine dair asimetrik bir tablo çizse de, Rus iç piyasasının aksini gösterdiği ortaya konacaktır. Zira Rusya AB piyasasından gelen gelirlere önemli ölçüde bağımlı olduğu gibi gelecekte de böyle olmaya devam edecektir ki bu taraflar arasında iki yönlü bir bağımlılığın olduğuna işaret etmektedir. Rusya dünyanın en Batı büyük doğalgaz rezervlerine sahip olmasına rağmen, ülkenin toplam doğalgaz üretiminin % 60'ını teşkil eden Batı Sibirya'daki en büyük sahaları (Yamburg, Urengoy ve Medvezhye) tükenmeye başlamıştır. Dolayısıyla Barents denizindeki off-shore Shtokman sahası ve Yamal yarımadasındaki gaz sahaları başta olmak üzere yeni sahaların bir an evvel üretime geçmesi gerekmektedir. Fakat söz konusu sahalar coğrafi olarak Kuzey bölgesinin uç noktalarında bulunmakla beraber bulundukları coğrafyada teknoloji ve ekipman yetersiz kaldığından ve kaynak aktarımı için de uzun bir boru hattı gerektirdiğinden, bu sahaların geliştirilmesi oldukça maliyetli ve zor bir iştir. Dolayısıyla yeni sahaların geliştirilmesi konusunun Gazprom için oldukça maliyetli bir yük oluşturacağına şüphe yoktur.Yukarıdaki hususlar muvacehesinde, Gazprom'un ülke içi tüketimi karşılamaya devam ederken, dışarıya dönük kontrat yükümlülüklerini yerine getirip getiremeyeceği konusunda giderek artan bir endişe söz konusudur. Uluslararası Enerji Ajansı Gazprom'un 2030 yılında kadar her yıl doğalgaz çıkarım ve üretim girişimlerine ve mevcut boruhattı altyapısının bakımlarına 17 milyar dolar ayırmak zorunda olduğuna işaret ederken, bazıları yeni sahaların sadece Rus mali kaynaklarıyla işletmeye alınmasının imkansız olduğunu savunmaktadır. Bu kanaat oldukça inandırıcı gelmektedir; zira Rus ekonomisinin diğer pekçok sektörü uluslararası düzeyde rekabetten yoksun olduğundan Rus enerji sektörünün gelişimini finanse edecek durumda değildir. Bu çerçeveden bakıldığında, Rusya'nın enerji sektörünün mevcut durumunu idame ettirebilmesi, ileri düzeye taşıması ve ekonomisinin diğer sektörlerini modernize edebilmesi için AB'nin enerji talebine bağımlı olduğu görülmektedir.Halihazırda, Rus doğalgaz ihracatının % 70'i AB ülkelerine gitmekte olup, Topluluk Gazprom'un üretiminin % 25'ini tüketmesine rağmen şirketin yıllık gelirlerinin üçte ikisini sağlamaktadır. Bu bağlamda, Gazprom'un Kremlin için ekonomik açıdan ne kadar önemli olduğunu görmek gerekir: Şirket ülkeye en büyük döviz akışını sağlamakta, vergi gelirleri Rus devleti federal gelirlerinin dörtte birini teşkil etmektedir. Dolayısıyla, her ne kadar Rus devleti realist açıdan enerjiyi bir dış politika aracı olarak görme eğilimideyse de, devletin önemli bir gelir kaynağını riske atmamak adına AB ile çatışmacı bir enerji ilişkisinden kaçınmasını gerektiren önemli ekonomik gerekçeler söz konusudur.Her ne kadar Moskova, AB'nin iç pazarda Rus downstream yatırımlarına yönelik kısıtlamaları artırması sebebiyle ilişkilerin gerildiği dönemlerde, sürekli olarak Doğu'ya daha fazla gaz satmayı planladığını dile getirse de, mevcut altyapısı ülkeyi Avrupa'ya bağımlı kılmaktadır. Boruhattı şebekelerinin inşası yıllar aldığından ve önemli yatırımlar gerektirdiğinden, Doğu'ya uzanacak yeni hatların tesis edilmesinin, mevcut yatırım sıkıntıları göz önüne alındığında, Gazprom için öncelik arz etmesi mümkün görünmemektedir. Üstelik Asya piyasalarına, bilhassa da Çin'e ihracat fikri AB ile mevcut ticarî ilişkilerden daha cazip görünmemektedir; zira Pekin doğalgaza Avrupa fiyatlarını vermeye yanaşmamaktadır. Sonuç olarak, ikili enerji ilişkileri bağlamında önemli bir çatışma potansiyeli ve farklı yaklaşımlar söz konusu olsa da Rusya'nın doğalgaz ihracatının varış limanı olarak Avrupa'nın yerine bir başkasını koyması en azından önümüzdeki süreçte mümkün görünmemektedir. Tersi için de aynı şey geçerlidir. Hal böyle olunca, Rusya için olduğu kadar AB için de, mevcut enerji ilişkileri her ne kadar sıkıntılı görünse de kaçınılmazdır; dolayısıyla iyi ya da kötü kısa ve orta vadede birbirlerine bağımlılıklarının devam edeceği sonucuna varılacaktır. | |
dc.description.abstract | The increasing energy needs in European countries resulting from the rapid growth of manufacturing and other industrial sectors have rendered inevitable the institution of energy relations with geographically close energy producer countries such as Norway, Algeria, Egypt, Libya, Saudi Arabia and most importantly Russia. Though the EU-Russia energy relations followed a stable and constructive path throughout several decades, the mutually beneficial energy relationship turned into a vulnerable one in the last ten years following the accession to power of Vladimir Putin. From that time onwards, Putin has formulated systematically a number of principles and approaches towards the energy resources of the country. In this context, holding thelargesthydrocarbon reservesin the world, Russia appears to beunique and the largest producer of oil as well as gas, and these resources have beena key element inthe economic and political position of Russia and its relations with neighboring and European countries.The Russiandominanceonthe two products important for the European economy and its use of energy resources as a political tool to restore its influence in the region andstrengthen its position in the international arena concerned countries of the former Soviet bloc. Some European countries such as the Baltic countries meet almost all its oil and gas needs by imports from Russia. This level of dependence onRussian resources and Russia's effortsto establisha foreign policybased onits energy resources create an energy securitydilemmafor the EU. Consistent with its approach to national security, Russia seeks to establisha sphere of influenceinneighboring countries, a policy that is in direct conflictwith the interestsand policies ofthe EU in the energy-producing countries where EU seeks to build new relationships, but also in the`common neighborhood` including member states of Eastern Europe.More conscious of the absolute dependence of the EU countries on Russian energy supplies, the EU Commission embarked on formulating a reasonable strategy vis-à-vis Russia in order to aleviate the energy dependence of the Member States on the energy superpower. Following the crisis of 2006 between Russia and Ukraine which left the Europeans without energy in the middle of winter, it doubled its efforts to implement a two-fold strategy which, on the one hand, as part of the EU's institutionalist and normative approach, has stepped up the multilateral efforts oriented to consolidation of EU energy market vis-à- vis Moscow on the internal level and to exporting its own market principles to Russia on the external level and on the other hand tried to diversify the energy supplies of the Union through pipelines transferring alternative resources to that of Russia. In this respect, while the Union tried to develop fully liberalised and competitive internal gas and and electricity markets through a series of packages of energy directives in order to utilise the considerable potential of the EU internal market for its energy security and to unify the Member States against the monopolistic actions of Gazprom on the internal level, it tried to export its market principles to Russia through Energy Charter Treaty and Energy Dialogue.However, becausethe approaches of member states are inconsistent with regard to such a policy, it is very difficult to establish an integratedand liberalizedmarket, which is partly due tothe reluctance ofcountries to transfertheirauthorityonenergy securityto a supranational institution, and partly to their pursuit of national energy interests. To counter the Commission's efforts to break Russian dominance over the European energy markets, Russian government in its turn tries to widen the gap with the so-called divide and rule strategy by dealing with the leading countries within the Union on a bilateral basis. And this strategy constituted a major obstacle for the EU efforts to formulate a common policy against Russia.In this regard, in the light of the dynamic foreign policy that Russia pursues with the use of its energy resources, and of the dependence of EU on these resources and the division among the member countries on a common policy energy, this thesisaims to providean assessment of energy relations between EU and Russia on the basisof the respective approaches of the two parties to international relations,in other words, the Russian geopolitical realism against the institutionalism of the EU.In this thesis, which consists of two parts, we will address, in the first part, the development of Russian energy resources as a determinant in the foreign policy. In thisrespect, first, we willportraythe Russian energy profile and then focus onthe history of the development of energy industries from the Soviet era until the 2000s by focusing on the transformation that these industrieshaveexperienced during the privatizationof the 1990s andthede-privatization of the Putin years. Thereafter, the problems that foreign investors faced after the nationalization of energy assets and the restoration of state control over the energy industry will be put on the table by focusing on a few striking examples such as Kovykta and Sakhalin. Meanwhile, we will also address the economic crisis of 1998with its immediate impact on the sectorand next the economic recovery resulting from risingenergy prices, and then the problems that the energy sectoris currently experiencing will be discussed with an emphasis on the chronic effects of `Dutch disease` on the Russian economy.Then we will explore the views of Putin on energy resources and his efforts to strengthen the country politically by use of these resources as a strategic tool in bilateral relations with the neighboring countries. In this regard, energy policy of Russia in the former Soviet sphere will be analyzed by also focusing on new players such as the EU, the United States and China which all try to establish energy links inthe region. And the role that China has begun to play in recent years will be analyzed by putting on the table its efforts to acquire a growing power on the reserves of the countries of CentralAsia.In the second part of the thesis, first, we will deal with the energy profile of the EU and the role that Russia plays in the supply of resources that European countries need, and with the evolution of the energy relationship between Russia and the EU. And then the approaches of the two parties to the energy links between them will be discussed in the light of their views on international relations,i.e. the geopolitical realism of Russia and the multilateral institutionalism of EU.As a result, we will take a look at Europe's efforts to export its market principles to Russia by the Energy Charter Treaty and the Energy Dialogue and then the Russian response to these initiatives by the strategy of `divide and rule` aimed at hindering coherence within the EU. In this context, we will also address thebilateralization of Russian energy relations (especially in the field of gas) with the EU by putting emphasis on its relationship with the majors of Europe such as Germany,France and Italy.In the last chapter of the second part, options and challenges to opportunities for diversification of EU gas supplies will be put ontablefocusing onshale gasas a realadditional resource, but not alternative, to Russian gas. In this chapter, it will be admitted that there are many alternatives to Russian natural gas for Europe to choose from, but it would be difficult, if not impractical, for Europe to consider replacing all Russian natural gas imports. Some EU countries and companies also appear reluctant to shift significantly from the status quo. Some of Europe's larger natural gas companies have huge financial interests in maintaining Russian supplies and do not see a problem in depending so much on one country. It is important to keep in mind that Russia not only holds the largest supplies of natural gas globally, but already has significant infrastructure connecting its resources to Europe. A major test for the EU in developing a more coherent energy policy for Europe could be how to balance these views with those of other member states that are more dependent on Russian energy and are concerned by the political leverage Russia could exert on parts of Europe if no alternatives are found to alleviate at least some of that dependence.The Caspian and Central Asian reserves offer an opportunity to lessen the EU's energy dilemma with Russia, both in terms of production and transit of gas. Geographical isolation of the Central Asian and caspian states and the lack of independent natural gas pipelines from Russia makes it difficult to forge an energy relationship between those states and Europe. However the main problem lies in the lack of a coherent European strategy to bring their reserves to European consumer states, which would convince the Central Asian and Caspian States about the European firmness to build a real energy partnership with themselves.In North Africa, ongoing governmental transitions in Libya and Egypt are a key factor for natural gas development. Both countries have large natural gas resources, but political constraints have limited the development of these resources. Meanwhile, new discoveries in the eastern Mediterranean pose a potential new source of European natural gas. However, neither Israel nor Cyprus has any experience in developing large scale natural gas projects and they lack any financially reasonable export strategy to reach European markets, which are the two challenging factors that hamper Israeli and Cypriot ambitions to sell their gas reserves to international markets.Regarding the shale gas, it will be stated that 'to what extent shale gas will change the game in Europe is still unclear, and that environmental issues, in the more densely populated parts, will play out as a key factor regarding development of the potential of shale gas in Europe. Shale gas has certainly changed North America's natural gas market; and shale gas enabled the US to remove its energy dependency and, furthermore, to reduce nearly all of its LNG import needs. The combination of this development with the economic recession led to an oversupply of the international LNG market that placed strong downward pressure on gas prices around the world. However shale gas per se has not yet changed the overall energy balance in Europe, nor is it clear if it will materialize before 2020, therefore it's too early to say that a the shale gas sector, which require further elaboration and considerable investments such as LNG liquifaction and regasification facilities will have a dramatic effect on the European energy markets.In the conclusion, it will be suggested that while Russia's politicised and assertive energy policy, and its relatively successful dividing of EU member states allowing it to circumvent EU principles and efforts to diversify energy resources away from Russia may at first sight seem to portray EU/Russia power relations as asymmetric, Russia's domestic market suggests otherwise by highlighting that Russia heavily depends on revenues from the EU market, and will do so for some time in the future, which reveals the interdependency between the two sides. Although Russia owns the world's largest reserves of natural gas, its most important gas fields, in Western Siberia, Yamburg, Urengoy and Mdvezhye which together account for about 60% of Russia's total gas production, have started depleting. Therefore, new gas fields, notably Shtokman off-shore in the arctic Barents Sea and the gas fields of the arctic Yamal peninsula need to be developed urgently and taken on stream. This, however, is an extremely costly and difficult endeavour, since these fields are located in geographically rough areas in the far North, and are thus hostile to technology and equipment, while requiring long stretches of pipeline transport. The development of new gas fields will therefore constitute a considerable financial burden on Gazprom.In thelight of these prospects, there is increasing concern whether Gazprom will actually be able to meet its contractual commitments while satisfying its domestic demand in future. While the IEA estimates that Gazprom needs to invest US$ 17 billion per year until 2030 in extraction and production undertakings as well as in maintenance of current pipeline infrastructure for this purpose, some even argue that the development of new gas fields is impossible on the basis of Russia's resources alone. This judgement seems especially plausible when bearing in mind that most other sectors of the Russian economy are not competitive internationally, and can hence not sufficiently fund the development of Russia's energy sector. These findings corroborate that Russia heavily depends on EU demand to maintain and increase the production of its energy sector and to modernise the rest of its economy.Currently, an overwhelming 70% of Russian gas exports go to the EU. The Community thus generates up to two thirds of Gazprom's annual earnings, although it only accounts for 25% of its total production. In this connection, it must be noted that Gazprom is of enormous economic importance to the Kremlin: it is Russia's most important earner of hard currency, and its tax payments make up one quarter of federal annual revenues of the Russian state. Therefore, though Russian state sees energy as a foreign policy tool from a realist perspective, it also has strong economic incentives to avoid conflicting energy relations with the EU, to avoid putting vital government funds at risk.While Moscow repeatedly articulates plans to export more of its gas eastwards when energy cooperation with the EU is uneasy with the prospect of EU restrictions on Russian downstream investments, its pipeline infrastructure currently binds it to Europe. As pipeline grids take many years to construct and require substantial additional investments, new pipelines going eastwards are unlikely to be an immediate priority for Gazprom given its current investment challenge. Furthermore, the prospects for exports to Asian markets, notably to China, still seem less attractive than current relationships with the EU, as Beijing is to date not willing to pay European prices. Consequently, despite the existence of considerable conflict potential and inherently different approaches to their energy relation, it seems that it is hardly possible for Russia to replace Europe as the main destination of Russian exports of natural gas, at least for some time to come. And certainly it's true of vice versa. It can, therefore, be concluded that for Russia just as for the EU, their energy relations can be described as difficult, but nevertheless essential, and hence it is likely that they will remain bound together for better or worse in the short to medium term future. | en_US |